Pazartesi, Temmuz 27, 2015

Bir “Coquettish” Tebessüm (Gustave Jean Jacquet)


Aynı modelin yukarıdaki ve aşağıdaki portrelerine, ressamının verdiği başlıkları/isimleri bilmeden bakmakla, bu adlandırmayı öğrendikten sonra bakmak arasında ne gibi bir fark olabilir? Bunu şimdi, bundan sonraki satırları okumaya geçmeden, siz de deneyebilirsiniz.




Bu resimler bir 19.yüzyıl ressamının, Gustave Jean Jacquet’nin (1846-1909) eserleri. Ressamın bu iki resme uygun gördüğü isimlerse şöyle: “Portrait of a Noble Lady” ve “A Coquettish Smile”. Ama hangi isim hangi resme ait, bu cümleden anlaşılmıyor. İşte ikinci bir deney fırsatı: Siz olsaydınız bu adları nasıl dağıtır, mesela hangi ismi yukarıdaki resime yakıştırırdınız?

Yukarıdaki cümlede, ressamın koyduğu isimlerin yerlerini bilerek karıştırdık. Alttaki resimin isminde geçen “noble” sözcüğünün, modellerin aynı kişi olması, pozların birbirine çok benzemesi nedeniyle, üstteki resim için de kullanılabileceği rahatlıkla düşünülebilir. Noble sözcüğünü, üst sınıfa aidiyet anlamında veya sahip olduğu üstün nitelikleri itibariyle “asil” olmak anlamında almak bu durumu değiştirmez. Her iki resim de, kelimenin her iki anlamıyla da, “asil/soylu (noble)” bir kadını tasvir ediyor gibi. Peki birinci (üstteki) resmin adında geçen “coquettish” sözcüğü için de aynı şeyi söyleyebilir miyiz, her iki resimde de böyle bir gülümseme tasviri var mı? Bundan sonra, yazının devamında, ilgileneceğimiz sözcük “noble” değil, Jacquet’nin ilk resime verdiği isimde geçen “coquettish” olacak.


Ressam

Gustave Jean Jacquet, hocası William Bouguereau’dan farklı olarak, köylü kızları veya mitolojik sahneleri taşımıyor tuvaline. Kara Lysandra Ross’a göre, Jacquet’nin çizdiği kadınlar/modeller hem narin hem güçlü, belki klasik anlamda güzel olmayabilirler/sayılmayabilirler ama, canlı ve hayat dolular. O, resimlerinde iki ayrı dönemi birden yansıtıyor. Ressam şeylerin mevcut/şimdideki hallerini gözlemliyor ve onları geçmişin içine daldırıyor. Arsene Alexander ressam için “hassas ve centilmen bir sanatçı” ifadesini kullanıyor ve onun, resimlerinde zarafeti, inceliği tasvir ettiğini söylüyor.[1]

19.yüzyıldan önce ressamlar kadın yüz ve bedenlerini, tarihi, mitolojik, dinsel kompozisyonlar içinde resmederken, sonra, 20.yüzyıl yorumcularının eril-bakış olarak (male-gaze) isimlendirdiği, bir haz nesnesi olarak kadın güzelliğinin çalışıldığı görülüyor. Ancak bu kadınlar hiç de Yunan tanrıçalarına benzemiyor, öyle bir güzellik anlayışını temsil etmiyor.[2] Ressamlar kadınları, kendi bireysel izlenim ve güzellik algıları/anlayışları doğrultusunda resmediyorlar. Yüzyıl boyunca ressamlar, lüks kıyafetler içindeki donuk kadın portrelerinden uzaklaşarak, modelin psikolojisini, mesleki ve kişisel durumuna dair ayrıntıları içeren tasvirlere yöneliyorlar.[3]


Coquette

Yukarıdaki resme Jacquet, "La Coquette" ismini vermiş. Sözlüğe göre “coquette”, sevgi duymaksızın ve yakın, sevgiye dayalı bir ilişki talep etmeksizin, erkeklerin dikkatini çekmeye ve beğenisini kazanmaya çalışan kadın anlamına geliyor.[4] İngilizce eşanlamlıları arasında seksi (sexy) sözcüğünün de yer aldığı coquette sözcüğünün sıfat hali (coquettish) Türkçe’de “çapkın, nazlı, cilveli, işveli, fingirdek, davetkar, oynak, fettan, şuh” gibi birçok kelime ile karşılanıyor. Sizce bu sıfatlardan hangisi, yukarıdaki (birinci) portredeki gülümsemeyi nitelemek için daha uygun olabilir?

İngilizce konuşulan dünyada 1700’lerden önce, coquette kelimesiyle, tiyatro, edebiyat veya gazetelerde karşılaşılmıyor. Coquette, hem kelime hem de sosyal bir figür olarak, 18.yüzyılda kendini gösteriyor ve bu, yaşanan ekonomik ve toplumsal değişmeye –özellikle tüketim kültürünün gelişmesine- bağlanıyor.[5] Fransa’da 19.yüzyıl kadınları, moda ve yeni “kadınlık/kadınsılık (femininity)” söylemiyle birlikte giden, günümüz moda yazarlarının gıptayla baktığı, bir nezaket ve coquette alışkanlıkları/adetleri çağı yaşıyor. Bu yeni söylem kadına, bir hayat tarzı olarak “kadın olma”yı, kıyafet, aksesuar ve davranışlarla “çekici” olma yükümlülüğü olarak sunuyor.[6] O günden bu güne erkekler için kadının popüler formu coquettish kadın.[7] Kadınlar da buna ayak uyduruyor. Ayşe Özyılmazel, İlhan Uçkan’ın kitabını tanıttığı yazısında, “kadın gibi kadın olmanın” şartlarını sıraladıktan sonra, “üstüne bir de işve, cilve, seksi bir kahkaha da eklediniz mi, kim tutar sizi” diyerek “coquettish” olmayı formüle dahil ediyor.[8] Sıklıkla, “Gerçek ve unutulmuş dişilik bilgilerini” öğretmeye adanan kitaplar yayımlanıyor.[9] Öte yandan, Şangay metrosunda kadınların ağırbaşlı giyinmeye davet edilmesi vakasında olduğu gibi, engellemelerle de karşılaşılıyor ve kadınlar coquettish olma hakkını savunmak, özellikle de bunun tacize gerekçe yapılmasına karşı mücadele etmek durumunda bırakılıyorlar (I can be coquettish, but you can’t harass me).[10]

Gustave Jean Jacquet‘nin resmindeki modelin coquettish gülümsemesi, bu tamlama (coquettish smile) kullanılarak internet üzerinde yapılan bir görsel aramasında karşılaşılanlardan bir ölçüde farklı. Örneğin aşağıdaki fotoğrafların altına da “coquettish smile” ifadesi yazılmış.[11]



Bir örnek daha.[12]



Resimde sözkonusu olansa daha belli belirsiz, daha üstü örtük, daha kapalı bir tebessüm. Biraz, Divan şiirindeki, “aşık için muteber olan süzgün gözdür” yaklaşımına benziyor, onu anımsatıyor.

B. Sevgilinin Bakışı
1. Göz süzme / Gamze: Çoğu zaman konuşmayan, duygularını
ve cilvesini, cefasını yosma bakışlarıyla ortaya koyan sevgili, âşığı baştan çıkarmak için gözlerini anlamlı anlamlı süzerek bakar. Gamzesi bıçağını çekmiş, adeta kana susamıştır. Gamzenin okları âşıkta tedavisi imkânsız yaralar açar. Gamze şiirlerde şu ibarelerle yer alır: Tiğ-i gamze, fitne-i gamze, cellad-ı gamze, tir-i gamze, gamze-i fettan, gamze-i hançer,gamze-i cadu, gamze-i sehhar.
2. Fettan: Sevgili çeşm-i fettandır. Bu özelliğiyle âşığı kendine esir alır.
3. Mestane: Nigâh-ı mest / çeşm-i mest / çeşm-i mestane / çeşm-i fettan gibi sıfatlara sahip sevgili mahmur bakışıyla âşığının gönlünü yaralar.
4. Afet : Çeşm-i afet olan sevgili âşığına cevr ü cefa eder.
5. Sürme: Elâ / kara gözlü sevgilinin gözleri sürmelidir yahut bu sürme kudrettendir.
6. Şehla: Sevgili çeşm-i şehladır veya âşığına baktıkça gözleri
şehlalanır.”[13]

Divan şiirindeki kadın sevgilinin bakışı gibi “alttan alta”, “inceden inceye” bir niyet beyanı mı veya ressamın niyet okuması mı resimde gördüğümüz tebessüm. Eğer öyleyse bu “incelik” nasıl bir şey, neye işaret ediyor? Herhalde, gerek Divan şiirinde gerekse Jacquet’nin çizdiği kadın portrelerinde, ince, narin, bu belli belirsiz coquettish duruş/tavır, Griselda Pollock’un belirttiği gibi, 19.yüzyılda kadının, “bakan” değil “bakılan” olarak inşası ve kadından, kamusal alanda kendini dışavurmayan, saygınlığını koruyan, göze batmayan bir kadın(sı)lık -"sahibi" olan/olacak erkeğe özgü olmak kaydıyla- beklentisiyle ilişki kurularak anlaşılabilir.[14] Özetle söylenen şu: “Alıcı” durumundaki kadın, açık açık değil ama mutlaka “kur” yapmalı, elde edilebilmek için “çaba” da sarfetmeli. Ancak bu çaba, “masumiyet” çağrışımlarını alt üst edecek düzeye de ulaşmamalı. Tıpkı, Jacquet’nin çizdiği “coquettish gülümsemesi”ndeki mütebessim hali gibi: Daveti çağrıştırırken masumiyetini yitirmeyen. 

"Adlandırmak, gösterileni sunulur hale getirmek ve onu öldürmektir, onu bir söz kalabalığı içinde boğmaktır" diyor Sartre. Ressam erkek, nesnesi/modeli kadın. Ressam isim veriyor, bakın işte bu “coquettish” gülümsemedir diyor bize. Ressam konuşuyor, kadın susuyor. Biz bakıyoruz.

Bir soru: Acaba bu “tebessüm” okumasının, kadınların hemen hemen her davranışını, neredeyse yüzlerindeki her ifadeyi “davet” olarak anlamaya meyilli olan ve bunu "taciz" için "bahane" olarak kullanabilen eril bakışla bir ilgisi/ilişkisi var mıdır?


“Haya meselesi çok önemlidir. Yüzüne baktığın zaman yüzü kızarıyorsa haya güzeldir. Kadında olsa daha da güzeldir. Haya sadece kadın için değil, erkek için, bütün mahlukat için haya diye bir şey var. Erkekler için de haya geçerlidir. Haya duygunuz olacak. İffet çok önemli. Sadece bir isim değil. Kadın için de bir süstür, iffet. Erkek için de bir süstür. İffetli olacak. Erkek de olacak. Zampara olmayacak. Eşine bağlı olacak. Çocuklarını sevecek. Kadın ise o da iffetli olacak. Mahrem- namahrem bilecek. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak. Bütün hareketlerinde cazibedar olmayacak, iffetini koruyacaksın."

Neden, eğer bir görgü kuralı olarak “herkesin içinde kahkaha atmak” olumsuzlanmak isteniyorsa, bu “kadın”a özgülenerek yapılır ve “iffet” gibi genel bir meselenin bir parçası yapılır ki?

“Şark toplumlarında hicabın meşrûiyeti hep fite korkusuna bağlandı. Hicab hep bu şekilde öğretile geldi…  Fakat fitne nerede? Havada fitne olmaz. Güneşin ışığında, bilginin aydınlığında fitne olmaz. Olsa olsa fitne erkeklerin gözlerinde, kalplerinde yahut dillerinde bulunur. İlle de bir tedbir almak gerekiyorsa erkeklerin gözlerine nikâb, kalplerine âdâb, dillerine cezâ lâzım gelir (Musa Cârullah).”

Ve neden yukarıdaki alıntı gibi, din içi referanslara dayalı yanıtlar pratikte bir karşılık bulmaz?

Ve Şark toplumlarına özgü müdür yalnızca, bu eril bakış?


PDF



[3] Melissa Bailar. "The Body in Time: Figures of Femininity in Late Nineteenth-Century France (review)." Nineteenth-Century French Studies 41, no. 1 (2012): 157-158.
[12] http://www.dailymail.co.uk/debate/article-2802517/sorry-sir-nicholas-high-court-judge-wrong-marriage-special-says-sarah-vine.html
[13] Doğan Kaya, Divan Şiiri ve XIX.Yüzyıl Halk Şiirinde Güzel Tasviri, Âşık Edebiyatı Araştırmaları,İstanbul, 2000
[14] Pollock, Griselda. “Modernity and the Spaces of Femininity.” In The Expanding Discourse, ed. By N. Broude and M.D. Garrard. New York: HarperCollins, 1992


Pazar, Temmuz 19, 2015

Bir Reklam Sloganı: "Aşk ile Yap"




Fil(i)m

Önce, Cengiz Sеmеrcioğlu’nun zatеn marka (Arçelik) için yapıldığını söylediği Kenan Doğulu’nun Aşk ile Yap” şarkısı çıktı piyasaya. Neredeyse bir sürü radyoda hemen hemen aynı saatte çalındı bu şarkı ve kısa sürede yükseldi, daha ilk haftasında az sayıda ama büyük radyonun ilk 20 listesine girdi. Sonra da reklam kampanyası başladı ve bu şarkı reklam filmiyle buluştu.[1]

Sloganı “ne yaparsan yap, aşk ile yap” olan ve sosyal medya içinde Aşkileyap” etiketi ile devam eden reklam kampanyası[2], reklam filminde rol alan oyunculara ödenen para üzerinden gündemleştirildi. Acaba kaç lira almıştı oyuncu çift? İddialar çeşitliydi: 1 buçuk milyon, 2 buçuk milyon, 4 milyon, 5 milyon lira.[3] Reklam filmi için İngiliz yönetmen Adrian Moat ile anlaşan marka, reklam filminin çekimleri için Beykoz Kundura Fabrikası’nı tercih etti. Çekimleri 5 gün süren reklam filminin fotoğraflarını Nihat Odabaşı çekti.[4]
Genel Müdür Hakan Bulgurlu,

60 yıldır işimizi aşkla yapıyor, müşterilerimize her gün bu heyecanla ulaşıyoruz. Bizim en kıymetli varlığımız daima müşterilerimizle kurduğumuz güçlü bağ ve onların değerli takdiri oldu. Bu kıymetli bağı, çalışanlarımız ve bayilerimizle beraber üretimden, inovasyona, hizmetten, tasarıma işimizi, 60 yıldır aşkla yapmamıza borçluyuz. Yeni reklam filmimizin bunu en iyi şekilde anlatacağına gönülden inanıyoruz. İşimize duyduğumuz aşkla, yeniliği teknolojiyle tasarlamaya ve müşterilerimize ilkleri yaşatmaya devam edeceğiz.”[5]

sözlerini sarf ederken, işte tam da o günlerde başka bir gündem, Marka’nın işçilerinin farklı bir gündemi vardı ve bu reklam filmi o gündeme de yansıdı.

Arçelik LG fabrikası işçileri de Mayıs ayında Bursa ve başka birçok sanayi şehrinde başlayan metal grevleri dalgasının da etkisiyle sarı sendika Türk Metal'den istifa etmişlerdi. İstifalardan sonra patron türlü baskılar uygulamış fakat işçiler buna grevle karşılık vermişti. İşte bu kararı aldıktan sonra işin boyutu büyümüş ve işçiler başka bir güçle yola getirilmeye çalışılmıştı; çevik kuvvet fabrikaya girmiş, işçileri yaka paça fabrikadan dışarı atmışlardı! Fakat işçiler geri adım atmamışlardı ve mücadelelerine bu satırlar yazılıyorken de devam ediyorlar.[6]



TOFAŞ ve Türk Traktör gibi metal fabrikalarında da direnişleri işten atmayla bastıran Koç Holding'in Arçelik firmasının 60. yıl reklamları kapsamında Kenan Doğulu ve Beren Saat'e 2.5 milyon lira ödemesi sosyal medyada tepki çekti. Twitter ve Facebook'ta "Arçelik'in 60 yıllık ikiyüzlülüğü" değerlendirmeleri yapıldı.”[7]



Slogan

Oyuncu: Oyunculuğa aşığım ben. İşini tutkuyla yapanların da bende yeri bambaşka.
Şarkıcı: Severek yapınca her şey çok daha güzel, çok daha özel oluyor.
Oyuncu: Bi de işini aşkla yapan insanlar bir araya geldi mi, işte o zaman mucizeler gerçek oluyor.
Şarkıcı: Bu kadar basit aslında. Ne yaparsan yap,
Oyuncu: aşkla yap.
Ve ödülün sahibi …
Marka: Arçelik’te biz, 60 yıldır işimizi aşkla yapıyor, yenilikleri aşkla tasarlıyoruz. İlk günden beri, buna inanarak çalışıyoruz. Ne yaparsanız yapın aşkla yapın.”

Slogan, “aşk ile yap”. Yukarıda okuduğumuz gibi, Genel Müdür Hakan Bulgurlu, inşa ettiği ve içine tüm çalışanları dahil ettiği “biz”in, “aşk”la çalıştığını/ürettiğini ifade ediyor. Bu “biz” de adı geçmeyen efendi (şirketin sahipleri), çalışanlara, “iş”lerine sevginin de ötesinde daha yoğun bir duyguyla/tutkuyla bağlanmalarını, aşkla çalışmalarını tavsiye ediyor.

Kapitalizmin neoliberal evresinde çizilen “ideal yurttaş” portresi, kendi ayakları üzerinde duran, kendine bakan, başkalarından kendi bakımı için bir şey istemeyen bir birey.[8] Genel Müdür Hakan Bulgurlu’nun “biz”inde görünmeyen şirket, burada devlete dönüşüyor. Şirketin de devletin de duygulara ihitiyacı var. Zira “işlevsellik bakımından iktidar, duygu üretimi ve duygular aracılığıyla teşvik etme mahiyeti (Lordon, 2013)” taşıyor. Fordist dönemde, aç kalma korkusundan kaynaklanan kederli duygulara (içsel), kazanılan ücretle tüketim mallarına daha fazla erişimden doğan sevinçli duyguların (dışsal) katılması, ücretli emekçileri sermayenin efendi-arzusuna göre hizalanmaya teşvikte çok etkili oluyor. Ancak bunun yeterli olmadığını gören neoliberal şirket çalışandan “içsel sevinçli duygular”, yani faaliyetin (yapılan işin) kendisine yönelik içsel arzu duymasını istiyor. Çalışanlardan beklenen, otomatik portakallar, yani şirketlerin normlarına göre kendiliğinden çaba sarf eden, kendiliğinden iş gören özneler, olmaları. Başka bir deyişle, neoliberal ücretli emek tasarısı, bir büyülendirme ve sevindirme tasarısı. Hem tabi olanlardan kendilerini işlerine adamaları talep ediliyor hem de tabi olanlar, şirket tarafından tamamen kuşatılıyor (Lordon, 2013).[9]

Bu slogan, “Sevdiğini yap. Yaptığını sev. (Do what you love. Love what you do.)” sloganının bir versiyonu ve bizi bireysele/bireysel mutluluğa odaklıyor. Kendimizin veya başkalarının yaşam koşullarını/çalışma şartlarını, seçimlere/tercihlere bağlayarak, yapılan/yapılamayan seçimlerin sonucuna indirgiyor.[10] Bu reklam da, arasında görülen ilişki nedeniyle bağ kurulan “izotomi projesi”nin anlatılmasına/reklamına vesile olabiliyor.

İzotomi projesi gençlerin ne yapmak istediklerine ve değerlerine odaklanan günümüzün ve geleceğin projesi. Artık insanlar en üst seviyede makamlara da gelseler mutsuz olabildiklerini gördüğümüz bu dünyada çocuğunuzun rol yapmadan, yaratıcılığının en üst seviyesinde aşk ile işini yapmasını istiyorsanız İzotomi ile aşağıdaki linkte tanışın derim. Size bir şans verilmemiş olabilir, aileniz sizin için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışırken sizin isteklerinizi görememiş olabilir ama siz çocuğunuza bu şansı verebilirsiniz.” [11]



Çark

Slogana, yalıtık bir söz olarak değil yerleştirildiği bağlam içinden ve "yapın" diyen değil "yapan" açısından bakınca, 

Fabrika, insanı robotlaştıran bir bant sistemiyle çalışıyor. Sabah kartını okutan işçilerin 10 dakika içinde bandın başında hazır olmaları gerekiyor. Bant sisteminin aşırı hızla çalışmasından kaynaklı sarfedilen eforun yanında, ürünün montajlanması sırasında yapılması gereken hareketler işçilerde bel ve boyun fıtığına neden oluyor.

Her bandın hızı, basit bir klima için 12 saniyede bir klima çıkarmak üzerine ayarlanmış. 12 saniyede bir 1,7 saniye dinlenme süresi de işçilere “mükafat” olarak verilmiş. Günde ortalama 3 bin 500 iç ve dış panel üretiliyor. Bant sisteminin aksamaması ve ürün sayısında bir düşüş yaşanmaması için çalışma saatleri içinde su ve tuvalet ihtiyaçları kesinlikle yasak. Mola saatleri sonrasında bandın başına 1 dakika geç gelenlerden bile savunma isteniyor.”[12]

işte "bu kadar basit aslında", 
ve değil "iş"te,


[9] Frederic Lordon, Kapitalizm, Arzu ve Kölelik, Metis, 2013


Cumartesi, Temmuz 11, 2015

"Kadın Şair /Şair Kadın" ve "Erotik Şiir"


Kadınların neyi yazıp neyi yazmayacağı erkekler tarafından sunulan öneriler üzerinden tartışılır. ‘Erkek’ şairlerin kadınlardan (kadın şair veya şair kadın) yazmalarını talep ettikleri ve bir ayrıcalık olarak sundukları alan kadınların erkeğe yönelik aşkı ve cinselliklerini anlatmalarıdır. Ali Asker Barut, kadın şairlerin kendi cinsel kimliğini, aşkını, çocuk doğurmasını, bir erkek sevmesini anlatamadığını iddia eder ve kadın şairleri cesaretsiz bulur. Abdulkadir Budak, kadınları kendi tenlerini yazmaya davet eder ve “yazdığı şiirde kendi tenine dokunmayı göze alamıyorsa kadın şair, şiirin tenine asla dokunamayacaktır” der. Çiğdem Sezer, Budak’ın kadınları bedenini yazmaya davet etmesine bir şiirle cevap verir (Atayurt, 2009):

yağmurun elleri vardı –cehennemyağmurun
teni, tenim
bir adamı yağmur gibi
hem soyundum
hem giyindim
kime ne
yeter yağmuru kadının bahçeyi söyletmeye”




Erotik Şiir
Neden erotik şiirler yazıyorsunuz?
Süheyla Taşçıer: Bu soru ilkokul öğretmenimi anımsattı "Süheyla neden yaramazlık yapıyorsun"...[1]

Kadın şair ve erotik şiir denildiğinde hemen karşımıza çıkarılan “skandal” bir olaydır. Cem Özer’in programında söz sırası kendisine gelip kameralar üstüne çevrildiğinde kendisini erotik şair olarak nitelendiren Nara Benek, 'erotik şiir'ini okur, son dizeye geldiğinde göğüslerini açmaya çalışır. Canlı yayın kesilip uzun bir reklam kuşağı girer. Program konuklarından Aylin Livaneli, şokun etkisiyle ağlama krizine tutulmuş, stüdyoyu terk etmekten zor bela vazgeçirilmiştir.[2] Nara Benek, bırakın erotik şair olmayı, şair midir, şiir yazmakta mıdır bilinmez. Ama bir şair olan, şiirleri yayımlanan Süheyla Taşçıer de, “erotik şair” olarak altı çizilen bir başka isim olarak çıkar karşımıza. Kendisiyle yapılan bir röportajda sadece erotik şiir yazmadığını vurgulayan Süheyla Taşçıer, Neden erotik şiir sorusuna bir şiiriyle yanıt verir:[3]

Taze jilet kokulu kalemim seviyor erotizm ve aşkı ve diyor ki,
sevişmek soylu eylem
aşk ihaneti kabul etmiyor”

İşte Süheyla Taşçıer’in erotik şiir olarak görülen şiirlerinden iki örnek:

Çığlık
Önce düğmelerimi çözüyorsun,
sonra
okşuyorsun.
Ağız dolusu öpüyorsun
sonra
göğüslerim avuçlarında
uç veriyor.
Sen
soluk soluğa,
Ben
çığlık çığlığa.
Süheyla Taşçıer

Böyle Başlar Sevişmek

önce
gözlerimi öptün
sonra
gözlerinin takıldığı tüm noktaları
Süheyla Taşçıer


Davet

hiç mi
hiç
aklımda yoktu sevişmek
ta ki
kuş
havalanıncaya dek
Süheyla Taşçıer / On iki saatlik sevgili

Bir şaire, "kadın şair" kavramını yakıştırmayı, onu bu şekilde etiketlemeyi bir hakaret, kapitalist sistemin cinsiyet ayrımcılığını ve eril erkini şiire dayatmak olarak gören Hilal Karahan[4], yetiştirilme tarzından (muhafazakar mahallelerde büyüme) kaynaklanan şartlanmaları üzerinden atamadığından erotik sözcükler dilinin ucuna gelse bile yutkunduğunu, açık seçik yazamadığını söyler. Cinselliği üstü örtülü yazan, hatta yazamayıp hissettiren Karahan kendi şiirlerinden örnekler de verir. Bu örneklerde Karahan, Fransız öpücüğünü, seks ve seks sonrası rehaveti, gizli, nerdeyse hissedilmez biçimde verdiğini, şairin niyetinin hiç mi hiç anlaşılmadığını söyler.[5]

gürültüyle anımsarız balkona oturunca gün üşümüş
burnunuz ve kırmızı kravatınız: kocaman burnunuz
ve sümüklü susarız salonun ortasında:
“görülmenin anlamı yok”
saçınıza dokunuruz usulca devrilir birbirine iki tren!
yine elimizi yıkamadan, üzerinizi soyunmadan yine
yüzümüz cam.” (Gecikmiş Mumya: 11)

Karahan,  yukarıdaki dizelerde, soğuk bir kış günü, ısınmak için birbirine sokulmuş iki insanın, salonun ortasında, daha üzerlerini soyunmadan seviştiğinin anlatıldığını, buna belli belirsiz değinilip geçildiğini belirtir. Şaire göre, erotizm noktasında kendisinden daha cesur yazan kadın şairler de vardır. Örneğin, seksten aldığı zevki olduğu gibi anlatır Ayten Mutlu “Orgazm” şiirinde:


“ıslak bir gemi
boşaltıyor birden bire yükünü
gidilmedik bir adanın çığlıklı sahiline

karıncalar dolaşıyor bedenimi
kışlık erzaklarını taşıyor gibi
hiç bitmeyecek bir mevsimin
ışık yüzü görmemiş kilerlerine

yavaş yavaş çekiliyor sular
kumlara karışıyor tüm hücrelerim
titreşiyor gökkuşağı tüm renkleriyle
gövdemin en ıssız ülkelerinde
ölümü bir kez daha yeniyor beynim” (Ochii Istanbulului: 54)

Çiğdem Sezer, “Kalbim Buna Ağlıyor” şiirinde, hiç korkusuz, destursuz sevişmeyi imgelerle bezer:


“tuzumu emiyor suyumu çekiyor kumumu götürüyor
koynumdaki yara izine gömülüyor
(…)
gözlerin yanıyor ayakların titriyor ellerin
dünyaya tutunma telaşında
kalbindeki ağacın dalını kırıyorsun
(…)
ben sana bakıyorum denize bakar gibi
bir dalga gibi sen kıyılarıma patlıyorsun” (Denizden Geçme Hâli: 22)


Tek gecelik bir ilişkiyi ve bundaki tutkulu zevki olduğu gibi dizelere akıtır Eren Aysan “Çay Quarteti” şiirinde:


“ne yapsam, nasıl etsem
gövdeni yatağa sürükleyip
bir gelincik tarlasından kan çıksam
uzatsam göğüslerimi kahırdan haleye
durmadan kamyonlara yük taşısam
saatte 180 km hızla
mucizeyle tenhalara dalsam

ne yapsam, nasıl etsem
iyi bir kaptan değildim zaten
gemimi dipsiz vurgundan korusam
bütün gece incelmiş çarşafı
sırtıma yelken çaksam
bu geceden sonra
seni hiç aramasam” (Dize Dergisi, Mart 2005)


Eren Aysan, “Zor Zamanlara Gazel” şiirinde yaptığı çapkınlıkları anlatır:


“Uzağında artan çizgiler alnımda
Geçtim bill-bordlara yattığım adamları yazarak” (Dize Dergisi, Şubat 2006)

Karahan, şiirlerinde erotizmi sık olmasa da örtülü bir biçimde kullanan Şükran Belen’in “Soğuk Leke” şiirinden bir alıntı yapar:


“söylemiş miydim boynumdan sırtıma akan kum saatiydin
bekledim bekle dedim gözünü çeviren baykuşa kopan
kirpiklerimi taktım ağladım ağladı kirli aktın aktım zambak!
(…)
söylemiş miydim sen yokken ben kendimle yattım
büyüdüm…” (Son şiir dosyasından…)


Erotizmi yerinde ve dozunda kullanan bir diğer şairse Nurduran Duman’dır ona göre; “O an” şiirinde, sevişmenin hazzını şöyle anlatır:


"Bir bedene tutunup geçiyorum
Başka bir bedene
Yaprak ellerim
Yumuşak…
Haz.

O tene tutunup iniyorum
Başka bir tene
Sürüngen dilim
Islak…
Tuz.” (Yenilgi Oyunu: 60)

Erotizmi üstü oldukça kapalı ve imgesel bir şekilde yazan Gonca Özmen; “Sanki Yokum” şiirinde, sevgilisine şöyle seslenir:

Beni böyle ıslak sev
Gizimi dağıt
(…)
Ahşap bir kapı
Açılıyorum sana” (Belki Sessiz: 35)
Karahan, örneklerin çoğaltılabileceğini, ancak bunun “bakın işte kadınlar da erkekler kadar erotik şiir yazabilir” savını ispat etmek amaçlı olmadığını ilave eder: “1990’larda başlayıp milenyumla birlikte sayıları katlanarak artan bir “kadın şair fenomeni” var. Bunlar okuyorlar, yazıyorlar, üretiyorlar, sorguluyorlar; edebiyatta, sanatta ve insana dair “her şey”de aktif rol alıyorlar… Erotizm de hayatın insana değen bir parçası… Doğal olarak “her şey” onların şiirine girdiği gibi, erotizm de giriyor. Ama benim gibi utangaç ve çok kapalı bir şekilde, ama açık seçik… Bu nedenle şiirimizin onlarla zenginleştiğini düşünüyorum.”

Hikâye (Anlat Bana), Tomris Uyar’ın sevdiği dekorlardan birinde, bir gar lokantasında geçer. Tren bekleyen kadın, onu geçirmeye gelen erkek, ileride bir masada “kendi özel, küçük, haklı ölümünü bekleyerek uyuklayan bir yaşlı alkolik”. Kadın, erkeğe bakar. “Garsona seslenmek için döndü. Boyun kaslarını gördüm. (...) Ensesindeki tüyler yumuşak, kıvırcık. O derin çizgiyi arayıp buluyorum. Bu kırılgan çizgi, sırtını ikiye bölüp kabalarına iniyordur. Gergin kasıklarında, iki derin oyuk vardır öndeki ataklığı destekleyen. Evet (...) ancak çırılçıplak kaldığında ortaya çıkabilecek özelliklerini biliyorum. Daha da ötesini.”[6]



Doğu-Batı

Kadın Şairler Kitabı’nda (Penguin Book of Women Poets) Doğu’dan birkaç örneğe yer verilir, erotik şiir yazan kadın şair olarak. Bunlardan biri Çinli Huango O (1498-1569)’dur.

If you don’t know how, why pretend?
Maybe you can fool some girls,
But you can’t fool Heaven.
I’d dreamed you’d play with the
Locust blossom under my green jacket,
Like a eunuch with a courtesan.


But lo and behold
All you can do is mumble.
You’ve made me all wet and slippery,
but no matter how hard you try
Nothing happens. So stop.
Go and make somebody else
Unsatisfied.

Batı’da, “kadın göğsü”nden söz etmenin ötesine geçmeyen Elizabeth Barrett Browning ve Aphra Benn (1640-89) gibi isimlerden sonra, daha cesur yazan kadın şairleri görmek için 20.yüzyılı beklemek gerekecektir. Amerikalı şair Edna St. Vincent Millay (1892-1950) bu bakımdan diğerlerinden ayrılır. Ancak onun şiirlerinde de cinsellik makul düzeydedir. Maria Pawlikowska Jasnorzewka, Polonya Edebiyatında, aşkta kadının da seksüel heyecanlar yaşadığı gerçeğini eserlerinde haykıran ilk şair olma ayrıcalığına sahiptir. Şairin ilk derlemesi “Niebieskie Migdaly” (Mavi Badem Ağaçları – 1922) da yer alan şu şiirin, bu görüşü kanıtladığı ileri sürülür:[7]

EROTİK
Fırlatılmış cennet vari yastıklar üzerinde
Ölüyorum tatlı tatlı – acısız, ölüyorum çığlıksız – sessizce.
Perdenin ardına gizlenmiş zaman, kımıldıyor bir kelebeğin kanadıyla
ve bitkin alnım giderek düşüyor aşağıya.
Kutba dokunuyorum nihayet ve eriyor kar saçlarımın arasında
ve ulaşıyorum hışırdayan çimenlere rugan ayakkabımın topuğuyla.
Uzanmış yatıyorum ateşle yanan ekvatorda, sıcak ülkelerde
ve batikten alaca renkli ipek yastıklar üzerinde.
Sana, senin en tatlı yerine uzatıyorum elimi
ve ellerimde hissediyorum üzerimizde asılı duran yıldızları, hani o alçaktaki.
Sarılıyorum mavi, bulutlu çadıra dolanmış sana
ve bir gürültüyle düşüyor gökyüzü, kalaslar, tahtalar gibi adeta.
Fırlatıp atıyor bizi ayla, güneşle, bulut kümeleriyle
ve öylece dinleniyorum, gökyüzü ve kalbinle örtülü bir halde.

Batı’da dozun yükseldiği ilk örnek olarak gösterilen ise Lenore Kandel’in şiir kitabıdır (Aşk Kitabı/The Love Book, 1966). Kandel’in şiirlerinde “Cock”, “fuck” gibi sözcükler ve cinsel ilişkinin anlatıldığı tasvirlere yer verilir. 1960’lardan sonra kadın şairlerin yazdığı erotik şiirlerde göreceli bir artış görülmeye başlanır. Buna verilen iki çok bilinen örnek Carolyn Forche ve Adrienne Rich olur. Şairler, kimi şiirlerinde oral seks, klitoris, lezbiyen seksi anlatır.

A woman’s mouth
is not different, sand moved
wild beneath me, her long
hair wiped my legs, with
women there is sucking, the
water slops our bodies. We
come clean, out clits beating
like twins to the loons rising
up.
(Carolyn Forche)

Öncüler arasında gösterilen Marilyn Hacker bir şiirinde (1976) erkek cinsel organını çiçek (flower) sözcüğüyle ifade eder ve şöyle der: “I kissed his knees, ate honey from the flower between his thighs, and felt it rise with sap against my tongue.” Ancak şunu da ilave etmek gerikir ki, kadın şairlerin şiirlerinde seksin salt fiziksel değil, bunun ötesinde, bir ilişkinin bileşeni olarak yer aldığının altı kalın biçimde çizilmektedir. [8] Ayrıca Sandra Gilbert, kadın şairdeki, kadın cinselliği hakkındaki önyargıların ve kadının toplumdaki “güçsüz” konumunun bilincinde olmanın getirdiği gerilime/endişeye/acıya dikkat çeker.

                                                                      Sandra Fisher



Nuala Ni Dhomhnaill’in iki şiirini (Nude ve A God Shows Up) inceleyen Burke (2009), şairin bakışın (gaze) özne ve nesnesini tersine çevirdiğini, geleneksel rolleri değiştirip erkek bedeni ve cinselliğini nesneleştirdiğini, arzu nesnesine dönüştürdüğünü yazar. Ni Dhomhnaill, patriyarkal üstünlüğü, onun kendi fallik dilini kullanarak sarsar. İlk şiirde, cinsel haz öne çıkar ve erkek cinsel organı olumlu bir sözcükle temsil edilirken (the root) ikinci şiir olumsuzlayıcı bir dille yaklaşır penise (prick, toothblade). O artık tehlikelidir ve kadını kontrol etmeyi simgeleyen bir metafor içinde verilmektedir.

Nude
The long and short
of it is I’d far rather see you nude –
your silk shirt
and natty
tie, the brolly under your oxter
in case of a rainy day,
the three-piece seersucker
suit that’s so incredibly trendy,
your snazzy loafers
and, la-di-da,
a pair of gloves
made from the skin of a doe,
then to top it all, a crombie hat
set at a rakish
angle – none of these add
up to more than the icing on the cake.
for, unbeknownst to the rest
of the world, behind the outward
show lies a body unsurpassed
for beauty, without so much as a wart
or blemish, but the brilliant
slink of a wild animal, a dreamcat,
say, on the prowl,
leaving murder and mayhem
in its wake. Your broad, sinewy
shoulders and your flank
smooth as the snow
on a snow-bank.
Your back, your slender waist,
and, of course,
the root that is the very seat
of pleasure, the pleasure source.


Şiir nedir, şair nedir, erotik nedir tartışmasına girmeden, kadın şairlerin tarih boyunca, cinselliğe dair yazmalarının önünde dikilen engellerin toplumsal cinsiyet kaynaklı olduğu söylenebilir rahatlıkla. Peki erkek şairler ne yapmaktadır? 16. Yüzyılın erotik şairi John Donne’yi hatırlamak yeterlidir aslında, fazla söze gerek bırakmaz Donne. Irving Layton’un şiirlerini inceleyen Joanna Lewis, cinsiyetçi dilini açığa çıkarır şairin. Kadın şair olmaz, kadın şiirdir zaten diyenler, şimdi de kadın şairlerin ne hakkında yazması gerektiğini dikte etmeye çalışmakta, erkek bedenine düzülen methiyeler beklemektedir onlardan.

Kaynakça

Margaret Garry Burke, Framing Masculinity in the Poetry of Nuala Ni Dhomhnaill. Journal of International Women's Studies,10(4), 85-94, 2009.

Didem Atayurt, ‘Dişil Dil’: Bir Örneklem Olarak 1990’larda Türk
Edebiyatında ‘Kadın’ Şairler, İstanbul 2009, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi

Mustafa Zeki Cirakli ve Naghmeh Varghaiyan, Anxiety of Authorship in Ann Bradstreet's "The Author to Her Book"

Joanne Lewis, IRVING'S WOMEN: A FEMINIST CRITIQUE OF THE LOVE POEMS OF IRVING LAYTON

Lenore Kandel[9]
HARD CORE LOVE
To   Whom   It   Does   Concern
Do you believe me when I say / you’re beautiful
I stand here and look at you out of the vision of my eyes
and into the vision of your eyes and I see you and you’re an
       animal
and I see you and you’re divine and I see you and you’re a
       divine animal
and you’re beautiful
the divine is not separate from the beast; it is the total crea-
        ture that
transcends itself
the messiah that has been invoked is already here
you are that messiah waiting to be born again into awareness
you are beautiful; we are all beautiful
you are divine; we are all divine
divinity becomes apparent on its own recognition
accept the being that you are          and illuminate yourself
by your own clear light

GOD/LOVE POEM
there are no ways of love but / beautiful /
            I love you all of them
I love you / your cock in my hands
            stirs like a bird
in my fingers
as you swell and grow hard in my hand
forcing my fingers open
with your rigid strength
you are beautiful / you are beautiful
you are a hundred times beautiful
I stroke you with my loving hands
            pink-nailed long fingers
I caress you
I adore you
my finger-tips…   my palms…
your cock rises and throbs in my hands
a revelation / as Aphrodite knew it
            there was a time when gods were purer
            / I can recall nights among the honeysuckle
            our juices sweeter than honey
            / we were the temple and the god entire/
I am naked against you
and I put my mouth on you            slowly
I have longing to kiss you
and my tongue makes worship on you
you are beautiful
your body moves to me
flesh to flesh
skin sliding over golden skin
as mine to yours
    my mouth            my tongue    my hands
my belly and my legs
against your mouth   your love
sliding…sliding…
our bodies move and join
unbearably
your face above me
   is the face of all the gods
       and beautiful demons
your eyes…
            love touches love
            the temple and the god
            are one

TO FUCK WITH LOVE              PHASE III
to fuck with love
to love with all the heat and wild of fuck
the fever of your mouth devouring all my secrets and my alibis
leaving me pure            burned into oblivion
the sweetness     UNENDURABLE
            mouth               barely touching            mouth
                                    nipple to nipple we touched
                                    and were transfixed
                                    by a flow of energy
                                    beyond anything I have ever known
                                    we TOUCHED!
                                    and two days later
                                    my hand embracing your semen-dripping cock
                                    AGAIN!
                                    the energy
                                    indescribable
                                    almost      unendurable
the barrier of noumenon-phenomenon
       transcended
the circle    momentarily complete
                                                            the balance of forces
                                                                        perfect
                                    lying together, our bodies slipping into love
                                    that never have slipped out
                                    I kiss your shoulder and it reeks of lust
                                    the lust of erotic angels fucking the stars
                                    and shouting their insatiable joy over heaven
                                    the lust of comets colliding in celestial hysteria
                                    the lust of hermaphroditic deities doing
                                    inconceivable things to each other and
                                    SCREAMING DELIGHT over the entire universe
                                                                                                                  and beyond
                                    and we lie together, our bodies wet and burning, and
                                    we WEEP     we WEEP  we WEEP the incredible tears
                                    that saints and holy men shed in the presence
                                    of their own incandescent gods
                        I have whispered love into every orifice of your body
                                         As you have done
                                                to me
my whole body is turning into a cuntmouth
    my toes my hands my belly my breast my shoulder my eyes
    you fuck me continually     with your tongue you look
                           with your words with your presence
                     we are transmuting
                     we are as soft and warm and trembling
                     as a new gold butterfly
                              the energy
                              indescribable
                              almost     unendurable
at night            sometimes      I see our bodies glow




[6] http://kitap.radikal.com.tr/makale/haber/tomris-uyarin-capkinligi-386455