Guido Reni, Potiphar's Wife
Kaç
Züleyha var? Ku’ran’da, Kitab-ı Mukaddes’te ve edebi
hikayelerde anlatılan Züleyhalar farklı tiplemeler mi? Ya
günümüzdeki Züleyhalar? Dünden bugüne fiili/reel olan?
Kaç
Züleyhâ? Kaç!..
Kur’an’da,
Yûsuf sûresinde, Mısır azizinin (Tevrat’ta Potifar’ın) “eşi”
ve Yusuf’a âşık kadın olarak geçer, adı verilmez Züleyhâ’nın.
İslâm sonrası bir yahudi literatüründe (Yashar wa-Yesheb)
Züleyhâ diye anılır. Arapça kaynaklarda, Potifar’ın
(Itfir,
Kıtfîr, Katîfir, Kutayfer)
eşinden Zelîha/Züleyhâ
veya Râil/Raîlâ
adıyla bahsedilir. Farsça ve Türkçe mesnevilerde Zelîha
isminin daha yaygın biçimde kullanıldığı, bazı mesnevilerde bu
ismin Zilha,
Zelhâ
olarak harekelendiği de belirtilmektedir.[1]
Tarihi romanı Neydi
Suçun Zeliha!
(2010)’nın
başlığından da anlaşılacağı üzere, Züleyhâ
yerine Zelihâ’yı
tercih eden Osman
Necmi Gürmen’e göre Züleyhâ
ismini ilk kullanan Firdevsi,
bu adı “Tevrat’ın yaradılış bölümündeki başka bir
anlatıda adı geçen Zilha’dan türetmiş olabilir.”[2]
Gürmen, romanında, Tevrat’taki ve Kur’an’daki Zelihalar
arasındaki farkı, yani “birincisinde tamamen şehevi olan bir
tutkuyu, Kur’an’ın “güzel”e, “yüce”ye olan bir tutku
olarak nitelediğini” göstermeyi amaçladığını söyleyerek bir
soru bırakır bize: Gerçekten dinsel metinler arasında böyle bir
ayrım var mıdır?
Yusuf
ve Züleyhâ kıssası bakımından Gürmen, Tevrat’a göre
Kur’an’ın “bakış/ele alış”ını olumlarken, Elif Şafak,
Kur’an’ın zahiri
(exoteric) ve
batini
(esoteric) yorumları
arasındaki farkı önümüze koyar ve ikincisinin yanında durur.[3]
Şafak’ın düşüncesine göre Züleyhâ, mistik sufi yorumda “saf
ve delice aşık”, muhafazakar müslüman anlayıştaysa “kötü,
ahlaksız, günahkar” bir kadın olarak görülmektedir.
“Ve
gelmiş geçmiş en çetrefil aşk hikâyesi Yusuf ile Züleyhâ...
İki farklı şekilde bakılabilir Züleyhâ ya. Kimileri -çoğunluk-
son derece bencil, muktedir ve maddiyatçı bir kadının suretini
görür onda. Mutasavıfflar için ise her şeyden önce bir âşıktır
Züleyhâ. Nereye baksa âşığını görecek, "Yusuf"
ismini sayıklayacak, onun isminde mevcut olmayan harfleri silecek
kadar kendini kaybetmiş bir âşık. Yorumdan yoruma, algıdan
algıya derin farklar var mesele aşk olduğunda. Doğu-Batı
genellemesine sığmayacak kadar karmaşık ve ortak, aşka dair ne
varsa...”[4]
Gürmen
olsun Şafak olsun, Yeni
Şafak
yazarları tarafından eleştiriye uğrar. Gürmen’in “agnostik”
olduğu hatırlatılır ve romanın “oryantalist bir bakış
açısıyla tarihe, dine, kadına yaklaştığı savunulur.[5]
Şafak’ın, Yusuf ve Züleyhâ’nın hem Kur’an’daki
anlatımına hem de hikayelerde dile getirilen nüanslara asgari bir
özen dahi göstermediği öne sürülür. “Bir meleğe aşık oldu
diye kim Züleyhâ’yı suçlayabilir ki?” diye soran Şafak’a,
“Kim olacak, kendisinden ayetler aktarılan Kur’an’ın sahibi!”
cevabı verilir. Söz konusu eleştiriye göre Şafak, “New Age”
modası bir sufilik edebiyatı yapmaktadır.[6]
Neyi
soruşturmamız gerektiğine dair iki sorumuz vardır artık.
Gürmen’in tezindeki gibi kutsal metinlerin Züleyhâları arasında
önemli bir fark var mıdır? Ya da Şafak’ın iddia ettiği gibi,
Kur’an’da adı verilmeden bahsi geçen Züleyhâ’yla, sufi
gelenekten beslenen öykülerdeki Züleyhâ birbirinden çok farklı
temsiller midir? Yoksa çizilen bu sınırlar içinden çıkmamız mı
gerekiyor? Bunun için, önce kutsal metinlere sonra da hikayelere
bakalım.
Kur’an-ı
Kerim ve Kitab-ı Mukaddes’te Züleyhâ
Yusuf
kıssası, Tevrat’ın Tekvin
bölümünde, İncil’in Resullerin
İşleri’nde
ve Kur’an’da Yusuf
suresinde anlatılır.[7]
Züleyhâ’nın evli ve Yusuf’un bekar olması, Yusuf’un
Züleyhâ’nın eşinin hizmetinde ve gördüğü iyilikler
karşısında ona minnet hissi/borcu içinde olması, Züleyhâ’nın
Yusuf’u baştan çıkarmaya çalışması ve Yusuf’un bunu
reddetmesi, buna karşı Züleyhâ’nın Yusuf’a iftira atması
kutsal metinlerdeki olay örgüsünün ortak özellikleri olarak
sayılabilir.
Önce
Yusuf suresindeki Züleyhâ’ya bakalım. Şöyle anlatılır:
“23. Evinde
bulunduğu kadın (gönlünü ona kaptırıp) ondan arzuladığı
şeyi elde etmek istedi ve kapıları kilitleyerek, “Haydi
gelsene!” dedi. O ise, “Allah’a sığınırım, çünkü o
(kocan) benim efendimdir, bana iyi baktı. Şüphesiz zalimler
kurtuluşa eremezler” dedi.
24. Andolsun,
kadın ona (göz koyup) istek duymuştu. Eğer Rabbinin delilini
görmemiş olsaydı, Yusuf da ona istek duyacaktı. Biz, ondan
kötülüğü ve fuhşu uzaklaştırmak için işte böyle yaptık.
Çünkü o, ihlasa erdirilmiş kullarımızdandı.”[8]
25. İkisi
de kapıya koştular. Kadın, Yusuf’un gomleğini arkadan yırttı.
Kapının yanında hanımın efendisine rastladılar. Kadın dedi ki:
“Senin ailene kötülük yapmak isteyenin cezası, ancak zindana
atılmak veya can yakıcı bir azaptır.”
Daha
sonra, Züleyhâ’nın, hakkında çıkan dedikodular karşısında
bir ziyafet tertipleyip gelen kadınların karşısına Yusuf’u
çıkarması sahnesi gelir. Yusuf’u gören kadınlar, meyve yerine
ellerini kesecek kadar etkilenirler. Bu olay şöyle anlatılmaktadır
Kur’an’da:
“30. Şehirde
birtakım kadınlar, “Aziz’in karısı, (hizmetçisi olan)
delikanlısından murad almak istemiş. Ona olan aşkı yüreğine
işlemiş. Şüphesiz biz onu açık bir sapıklık içinde
görüyoruz” dediler.
31. Kadın,
bunların dedikodularını işitince haber gönderip onları çağırdı.
(Ziyafet düzenleyip) onlar için oturup yaslanacakları yer
hazırladı. Her birine birer de bıçak verdi ve Yusuf’a, “Çık
karşılarına” dedi. Kadınlar Yusuf’u görünce, onu pek
büyüttüler ve şaşkınlıkla ellerini kestiler. “Haşa! Allah
için, bu bir insan değil, ancak şerefli bir melektir” dediler.
32. Bunun
üzerine kadın onlara dedi ki: “İşte bu, beni hakkında
kınadığınız kimsedir. Andolsun, ben ondan murad almak istedim.
Fakat o, iffetinden dolayı bundan kaçındı. Andolsun, eğer
emrettiğimi yapmazsa, mutlaka zindana atılacak ve zillete
uğrayanlardan olacak.”[9]
Alıntı
yapılan kısımda, Kitab-ı Mukaddes karşılaştırmasına esas
teşkil eden iki husus/yorum bulunuyor. Birincisi Züleyhâ’nın
sadece şehvani bir arzuyla hareket etmediği, Yusuf’a “gönlünü
kaptırdığı”, ikincisi, Yusuf’un sadece minnet duygusuyla
değil “Rabbinin delilini (burhan)” görmüş olması sayesinde
Züleyhâ’yı reddetmiş olması. Bir yoruma göre; Yusuf’un
Züleyhâ’ya meyletmesi, insanın fıtratında var olan tabii bir
duygunun -iradesi dışında- harekete geçmesi anlamında ve
Kur’an’ın “Eğer
Rabbinin delilini görmemiş olsaydı, Yusuf da ona istek duyacaktı”
ifadesi,
bir yergi değil, övgü manasına geliyor: “Çünkü,
önemli olan, bu gayrımeşru olduğu kadar gayrıihtiyarî olan
meyli, kendi ihtiyariyle, özgür iradesiyle frenlemektir. İşte Hz.
Yusuf gördüğü burhanla en doğru yolu izlemiştir.”[10]
Şimdi,
bu kıssanın Kitab-ı Mukaddes’te nasıl anlatıldığına
geçebiliriz.
“6. Potifar sahip
olduğu her şeyin sorumluluğunu Yusuf'a verdi; yediği yemek
dışında, hiçbir şeyle ilgilenmedi. Yusuf güzel yapılı,
yakışıklıydı. 7. Bir süre sonra efendisinin karısı ona göz
koyarak, "Benimle yat" dedi. 8. Ama Yusuf reddetti. "Ben
burada olduğum için efendim evdeki hiçbir şeyle ilgilenme
gereğini duymuyor" dedi, "Sahip olduğu her şeyin
yönetimini bana verdi.9. Bu evde ben de onun kadar yetkiliyim. Senin
dışında hiçbir şeyi benden esirgemedi. Sen onun karısısın.
Nasıl böyle bir kötülük yapar, Tanrı’ya karşı günah
işlerim?" 10. Potifar'ın karısı her gün kendisiyle yatması
ya da birlikte olması için direttiyse de, Yusuf onun isteğini
kabul etmedi. 11. Bir gün Yusuf işlerini yapmak üzere eve gitti.
İçerde ev halkından hiç kimse yoktu. 12. Potifar'ın karısı
Yusuf'un giysisini tutarak, "Benimle yat" dedi. Ama Yusuf
giysisini onun elinde bırakıp evden dışarı kaçtı. 13. Kadın
Yusuf'un giysisini bırakıp kaçtığını görünce,
14.hizmetkarlarını çağırdı. "Bakın şuna!" dedi,
"Kocamın getirdiği bu İbrani bizi rezil etti. Yanıma geldi,
benimle yatmak istedi. Ben de bağırdım. 15. Bağırdığımı
duyunca, giysisini yanımda bırakıp dışarı kaçtı." 16.
Efendisi eve gelinceye kadar Yusuf'un giysisini yanında alıkoydu.
17. Ona da aynı şeyleri anlattı: "Buraya getirdiğin İbrani
köle yanıma gelip beni aşağılamak istedi. 18. Ama ben bağırınca
giysisini yanımda bırakıp kaçtı." 19. Karısının, "Senin
kölen bana böyle yaptı" diyerek anlattıklarını duyunca,
Yusuf'un efendisinin öfkesi tepesine çıktı. 20. Yusuf'u yakalayıp
zindana, kralın tutsaklarının bağlı olduğu yere attı. Ama
Yusuf zindandayken 21. Rab onunla birlikteydi. Ona iyilik etti.
Zindancıbaşı Yusuf'tan hoşnut kaldı.”
Züleyhâ’nın “aşık” olduğundan söz edilmemesi, Kur’an’da Yusuf için “Kadınlar Yusuf’u görünce, onu pek büyüttüler” denilirken Kitab-ı Mukaddes’te “güzel yapılı ve yakışıklı” olduğunun ifade edilmesi veya “delil”den söz edilmemesi önemli bir farklılık yaratıyor mu? İkinciden, “delil”den başlarsak birinci hususu (aşk) anlamamız kolaylaşabilir. Kur’anda “delil” görüp Züleyhâ’yı reddeden Yusuf’un, Kitab-ı Mukaddes’te “günah işlemek”ten çekindiği için aynı davranışı sergilediğini görüyoruz. Dolayısıyla her iki anlatıda da minnet duygusu tali kalırken, Allah’ın emirlerine uymak ve günaha girmemek asıl etken olarak ortaya konuyor. Bu durumda Züleyhâ, Yusuf’un aksine günah işlemek korkusu arzusuna engel olmayan bir karakter olarak resmedilmiş oluyor. Böyle olunca, Züleyhâ’nın aşık olması ya da olmaması, Yusuf ile yatmak arzusu her durumda olumlanmadığına göre, önemli bir fark yaratmıyor.
Kur’an
yorumlarından farklı olarak kıssanın Kitab-Mukaddes yorumlarında
başka bir tartışmanın, Potifar’ın hadım olup olmadığının
önem kazandığı görülüyor. Bu tartışmaya kaynaklık eden,
Kitab-Mukaddes’te Potifar (Potiphar) için kullanılan ve hem
görevli hem de hadım edilmiş anlamına gelen saris
(officer olarak tercüme ediliyor) sözcüğü.[11]
Bu sözcük etrafında dönen tartışma Züleyhâ’nın arzusunu
meşrulaştırmaya mı çalışıyor sorusu bir yana, hadım
edilmenin aslında Yusuf’u koruma maksatlı olduğu yorumları da
yapılıyor. Buna göre, Yusuf’u hizmetine alan Potifar onu cinsel
olarak da kullanmak istediği için Cebrail tarafından hadım
ediliyor ve bu arzu engelleniyor.[12]
Edebi
metinlerde Züleyhâ
Yusuf‟un
başından geçen olaylar, klasik dönem (Tanzimat öncesi) Türk ve
Fars edebiyatlarında Yûsuf
u Züleyhâ,
Kıssa-i
Yûsuf,
Yûsuf
ve Zelihâ gibi
adlarla ve mesnevî nazım şekliyle müstakil hikâyeler biçiminde
işlenmiş, Arap edebiyatında daha çok mensur eserlerde ele alınmış
ve bu mensur eserlerde yer yer küçük manzumeler de yazılmış.[13]
Tanzimattan günümüze kadar yayımlanan Türkçe şiir metinlerinde
de, edebiyat anlayışları, dünya görüşleri ve ideolojik
duruşları birbirinden çok farklı hatta zıt olan pek çok şair,
Yusuf ve Züleyhâ kıssasına ilişkin değişik unsurlardan
yararlanmış, bu hikâyeden aldıkları motiflerle duygu ve
düşüncelerini sembolleştirmeye çalışmış.[14]
Türkdoğan’a
göre, Tevrat kaynaklı hikayelerle İslam kültürüne ait eserler
arasındaki en önemli fark, Batı edebiyatına ait eserlerin Yusuf
ve kardeşlerinin macerası etrafında oluşması, Müslüman
şairlerin ise daha ziyade Yusuf ve Züleyhâ’nın hikayesine
yoğunlaşmaları. Batı Edebiyatında Yusuf hikayesini konu alan en
kapsamlı eser, 20. yüzyılda, Thomas Mann’a ait, Yusuf
ve Kardeşleri
adlı dört kitaplık bir seri. Potifar’ın karısı eserde
Mutemenet
ismiyle anılır ve Tevrat’ta göründüğünden daha farklı,
derinliği olan bir insandır ve bu yönüyle Doğu edebiyatındaki
Züleyhâ tipine benzer. Zira, Mann’ın eserdeki bakış açısıyla
Züleyhâ, başlangıçta ahlaklı bir insan, sadık bir eşken, her
geçen gün kendisini daha çok saran aşkın gücüyle/etkisiyle
mukavemetini yitirir ve son noktada Yusuf’u zindana düşüren
sürecin başlamasına sebep olur. Thomas Mann, Tevrat kaynaklı bu
hikayeyi, maneviyattan uzak yetişen modern insana bir örnek sunmak
amacıyla yeniden yazmış ve eser 1929 Nobel Ödülü’nü
kazanmış. [15]
Türk
Edebiyatında yazılan Yusuf
u Züleyhâ mesnevilerinin,
büyük ölçüde Fars edebiyatından ve özellikle Molla Cami’nin
(Hakim Nuruddin Abdurrahman Jami, 1414-1492) eserinden (1483)
etkilendiği dile getiriliyor.[16]
Bu eserde Züleyhâ Yusuf’u, fiziki karşılaşmalarından çok
önce rüyasında görür ve aşık olur (rüyada aşık olma
motifi). Aşkın tesiriyle garip davranışlar sergilemeye başlar,
mecnun olur. Aziz ile evlenmesini şair, Züleyhâ’nın Aziz’i
rüyada gördüğü kişi sanmasına, yanılmasına bağlarlar.
Züleyhâ köle pazarında Yusuf’u görür görmez rüyasında
gördüğü ve aşık olduğu kişi olduğunu anlar ve uzun uğraşlar
sonucu onu satın alır. Ancak efendisi değil adeta hizmetkarı olur
Yusuf’un. Arzusunu her açışında, “minnet borçlu olduğu
birine böyle yaklaşmasına Allah’ın izin vermediği”
düşüncesiyle bu dileği reddeden bir Yusuf bulur karşısında.
Bir gün, ustta nakkaşların yaptığı resimde Züleyhâ ile
kendisinin sarıldığını gören Yusuf, Züleyhâ’nın aşkına
karşılık verir ancak hem Aziz hem de Allah korkusu nedeniyle sabır
tavsiye eder. Gömlek yırtma sahnesi sonrası yapılan iftira
eserde, Züleyhâ’nın yanlış anlamasıyla, Yusuf’un kendisini
şikayet ettiği düşüncesiyle gerekçelendirilir. Bu süreçte
Züleyhâ dönüşüm geçirerek tevhid inancını benimser ve ilahi
aşk merhalesine ulaşır.
Türkdoğan,
kaynağını Kur’an ve Tevrat’tan alan mesnevilerin, Züleyhâ
tipini oluştururken her iki kaynaktan da bağımsız hareket ederek
özgün bir karakter yarattıklarını düşünmektedir. Doğu
edebiyatındaki ilk örneklerinden itibaren tüm mesnevilerde
Züleyhâ, kaderin/takdir-i ilahinin tecellisiyle ve çaresizce
Yusuf’un aşkına sürüklenir. Ayrıca bu hikayelerde Züleyhâ,
bir aşık olarak, erkek kahramanın rolünü üstlenir. Naz
makamında Yusuf durur, niyaz makamında Züleyhâ. Onu elde etmek
için açıktan mücadele eder. Hikayenin sonunda pek çok Doğu
hikayesinde görüldüğü gibi Züleyhâ büründüğü “mecnun”
karakterinin gereği maddi aşktan manevi aşka geçen, mecazi aşk
mertebesinden hakiki aşk makamına ulaşan çileli bir yol yürür.
“Ne Zuleyha gibi
olur aşık
Ve ne Yusuf gibi
olur sadık
Server-i aşıkan
Zuleyhadır
Mihter-i aşıkan
Zuleyhadır
Server-i dilberan
Yusuf’tur
Bihter-i bihteran
Yusuf’tur
Ne Zuleyha’ya
bir bedel geldi
Ve ne Yusuf gibi
guzel geldi
Du cihanda bu aşık
u maşuk
Misli bunlarun
olmadı mahluk
(Gubari,172-173)”
Mesnevilerdeki,
Türkdoğan’ın “özgün” olarak nitelendirdiği Züleyhâ
tiplemesinin Kur’an’daki anlatıyla çelişen bir yanı var mı?
Ya da, Şafak’ın batıni yorumda gördüğü gibi, mesnevilerde
Züleyhâ sadece “mecnun”, “saf ve delice aşık” bir
karakter mi? Herşeyden önce, Ku’ran’da işaret edilen aşkın,
edebi metinlerde geliştirildiğini/detaylandırıldığını ileri
sürebiliriz. Ayrıca bu detaylandırma ve gerekçelendirmenin
tasavvufun kendi bağlamı içine oturtulduğunu, sufi anlayıştaki
ilahi aşka giden aşamalar dahilinde bir olay örgüsünün
oluşturulduğunu gözden kaçırmamamız gerekiyor.[17]
Bu kapsamda, her iki Züleyhâ’nın da birbiriyle örtüştüğü,
keza davranış ve olayların “günah ve sadakat” bakımından
değerlendirilmesinde birbiriyle çelişmediğini iddia edebiliriz.
Bu tez, Şafak’ın, cevabı içinde saklı “bir meleğe aşık
oldu diye kim Züleyhâ’yı suçlayabilir ki!” sorusunu bağlam
dışı bırakır. Zira asıl mesele “aşık oldu” diye suçlama
değil, aşık olup/olmamanın ölçü alınmadığı, davranışların
bu ölçüye vurulup olumlanıp olunmadığıdır. Bu konuda da,
yukarıda da belirtildiği gibi, Mesneviler ve Ku’ran’da
anlatılanlar arasında çelişkiler/karşıtlıklar olduğunu
söylemek zor görünüyor. Her iki tipleme de “günahkar kadın”
imgesine uymakta, mesnevilerde yapılan, yalnızca, bu günahkarlığı
ilahi aşka giden bir evre olarak kurgulamaktan başka bir anlama
gelmemekte. Bu yoruma, Türkdoğan’ın işaret ettiği “gözüpek
kadın” olmanın ziyafet sahnesine dayandığını ve Ku’ran’daki
anlatıda da bulunduğunu ilave etmek gerekiyor.
Farklı
okumalar
Feminist
bir okuma yapılabilir mi? Gözüpek Züleyhâ imgesiyle yola çıkan
kadın okuyucu, Cami’nin mesnevisi de dahil, bir süre sonra
öznelliğini/failliğini yitiren bir kadınla karşı karşıya
kalır. Aziz, Yusuf ve evlilik dolayımında kurulan ve yargılanan
Züleyhâ, Cami’de, negatif bir inşayla, ilahi aşkın “gerçek
kadın”ı
figürüne dönüşür. Parçalı, alternatif okumalar mümkünse de,
bu sefer de, Ku’ran’daki anlatıda geçen “kadınların tuzağı”
sözleri yeni engeller çıkarmaktadır. [18]
Bu
kıssa ve öykülemeler, genel olarak dinin/dinlerin kadına bakışı,
kadını ele alışı bakımından kapsayıcı/genelleyici önermeler
ileri sürmek için elbette yeterli değildir. Ancak bu, Adem ile
Havva’dan Yusuf ile Züleyhâ’ya, neden erkekler değil de
kadınların “baştan çıkaranlar, günah işleyenler/işletenler
…” olarak anlatıldığı sorusunu sormamıza da engel olmamalı.
Oysa tarih boyunca ve günümüzde yaşanılanlar, tam da aksini
göstermekte, erkekler kadınları, hem de “sevdikleri (?)” için,
aşağılamakta, tecavüz etmekte, kendilerine tabi kılmakta, itaat
etmediklerinde de öldürmekte. Yoksa fiili durumda/reel olanda, bu
kıssa ve hikayelerin de yer aldığı kültürel iklimin önemli bir
payı mı bulunuyor?
Başka
öyküler yazmak
Şafak’ın
yukarıda bahsi geçen yazısının ana teması aslında cinsel
özgürlük. Şafak, bu tema için, dinin batıni yorumundan, bu
bağlamda Yusuf ile Züleyhâ hikayesinden yararlanmaya çalışıyor.
Bu devşirme çabası başarısız çünkü çerçeveler/perspektifler
birbirine uymuyor. Aksine, bu çaba, çerçevelerin kendi içindeki
anlamlarını da deforme ediyor. Belki de, çerçeveleri eklemlemek
yerine, kendi bağlamını/kavramlarını koruyarak çerçevenin
içine girmek, bunlar üzerinden içine girileni bozmak/sorgulamak
gerekiyor. Daha önemlisi, “başka hikayeler” yazmak, anlatmak…
Son
bir husus. Özgürlüğü temel alan Şafak, eşitliği dikkate
almıyor. Devşirmek niyeti gütmeden bir soru sorarak bitirebiliriz.
Züleyhâ ve eşi efendi, Yusuf hizmetkar. Neden? Eşitliğe dair
düşün/anlatının peşinde olanlar başka hikayeler yazıyor.
[2]
Belma Akçura söyleşisi,
Http://Vatankitap.Gazetevatan.Com/Haber/Kutsal_Kitaplarin_Ayni_Ama_Farkli_Zelihasi/1/15250
[3]
Elif Shafak, Women Writers, Islam, and the Ghost of Zulaikha
Http://Wordswithoutborders.Org/Article/Women-Writers-İslam-And-The-Ghost-Of-Zulaikha#İxzz3aooqfbas
[7]
İsmet Şanlı, Molla
Câmî’nin Yûsuf U Züleyhâ’sının Bilinmeyen İki Türkçe
Şerhi,
International Periodical for The Languages, Literature and History
of Turkish or Turkic, Volume 5/1 Winter 2010
Hanife
Koncu, Yûsuf ve Züleyhâ Bibliyografyası, Türkiye
Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 5, Sayı 10, 2007, 617-630
[8]
Melike Gökcan Türkdoğan, Klasik
Türk Edebiyatında Yusuf U Züleyha Mesnevileri Üzerine Mukayeseli
Bir Çalışma,
2011, T. C. Kültür Ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve
Yayımlar Genel Müdürlüğü 3287, Kültür Eserleri 480
[9]
Age.
[13]
Şanlı, Age.
[14]
Nurullah Çetin, Yeni Türk Şairinin "Yusuf Ve Züleyha
Hikâyesi" Duyarlığı
[15]
Türkdoğan Age.
[16]
Age.
[17]
David Beutel, Jami's
Yusuf and Zulaikha: A Study in The Method of Appropriation of Sacred
Text,
1997
[18]
Gayane Karen Merguerian ve Al’saneh Najmabadi, Zulaykha and Yusuf:
Whose Best Story, International Journal Of Middle East Studies,
Vol.29, No.4, Cambridge University Press, 1997