“Leyladan geçme faslındayım,
Mevlayı bulma yollarında” [1]
Leyla ile Neşet’in aşk hikayesi, ozanın
“Niye çattın kaşlarını, bilmiyom yar
suçlarımı” seslenişine ve Leyla’nın “Çatmadım
ki kaşlarımı, biliyorsun suçlarını” cevabına yansıyan bir “suç” ve ayrılık
hikayesidir aynı zamanda. Neşet Ertaş o türküde, “ben ölürsem saçlarını yolma gayrı” ve “mezarıma gelme” dese de, eski eş Leyla Ertaş, 74 yaşında hayata
gözlerini yuman Türk Halk Müziği sanatçısı Neşet Ertaş’ın mezarını ziyaret eder
ve ozan için gözyaşı döker. Basına yansıyan bu haber vesilesiyle[2]
Ferda
Yıldırım, en çok ozanın
uğruna türküler yaktığı Leyla'sını merak etiğini yazar. “Nasıl ağlamasın ki Leyla!” der, “Yazımı kışa çevirdin, bak gözümde yaşa Leylam, viran oldu evim yurdum
ne söylesem boşa Leylam diyen adamı kaybetmişti.” Yazının devamında
Yıldırım, “Dinlediğinizde beşeri bir aşkı
anlatıyor gibi gözükse de içinde daha derin anlamlar barındıran, onun nasıl bir
arif olduğunu ortaya koyan 'Zorumuş Meğer' türküsü” nün de en sevdiği Neşet
Ertaş türküsü olduğunu belirtir: “'Derde
düştüm, dermanımı aradım, derdimin dermanı yarimiş meğer, yari ararken yârden
ıradım, yardan ayrı kalmak zorumuş meğer' diye başlar ve sonunda sizi mest eden
sözlerle nokta koyar usta türküye. 'Turab olup yare varayım dedim, ayağına
yüzüm süreyim dedim, o yârin sırrına ereyim dedi, arifler keşfeder sırımış
meğer…'”[3]
Felek
Neşet Ertaş kadere inanmadığını çünkü kaderin teslimiyet
olduğunu savunur ama, aynı kader, aynı zamanda bireyin şekillenmesinde birinci
dereceden sorumlu etkendir. Beş yaşından on iki yaşında cümbüş çalana kadar,
utandığı halde babası çalarken ozanı oynatan kaderdir ve kendi ifadesiyle
yapacak bir şey yoktur, çünkü bütün bunların hepsi geçim sağlamak içindir. İlk
başlarda Neşet Ertaş’ın hayatına dair kararlar başkaları tarafından alınmış, daha
yedi yaşında iken dilenmesi, babası tarafından oynaması istenmiştir. İşte bu bütün
olan bitenden sorumlu olan “başkaları”, ozanın şiirlerinde “dediler”
sözcüğüyle dile gelmekte, ona bu şekilde işaret edilmektedir (Balkaya, 2013).
“Zalım kader devranını dönderdi
Tuttu bizi İbikli’ye gönderdi
Babam saz çalarken bana zil verdi
Oynadım meydanda köçek dediler”
“Zalım kader tebdilimi şaşırttı
Haabe verdi dalımıza deşirtti
Yardım etti Yerköyü’ne göçürttü
Biraz da burada kalın dediler”
Kadere
inanmadığını söyler Ertaş ancak onu nitelemek üzere “zalım” ifadesini
kullanır. Bu aslında Ertaş’ın hayata dair bütün olumsuz okumalarını ifade etmek
ve bütüncül bir tutumla tek elde toplamak üzere seçtiği bir art gönderimdir.
Ertaş’ın “Biz erkekler olarak
insanoğluyuz. İnsan bizim analarımızdır. Onların canı yaratan can, bizim
canımız yaratılmıştır. Biz erkekler insanoğluyuz ve insana benzeriz. Onların
yüzü suyu hürmetine biz de insanız (Akman 2006’dan aktaran Balkaya)”
sözleriyle değerler zincirinin belki en üst sıralarında yer verdiği “anne” bile,
“anadır buldun dediler” denilir
ve bulunmuş olur (Balkaya, 2013).
“Yozgat’ın Kırıksoku Köyü’ne vardık
Bize ana yok mu diyerek sorduk
Adı Arzu dediler bir ana bulduk
İşte bu anadır buldun dediler”
Bulunan
ana çocuklu bir adamla evlenen genç bir kızdır. Birden fazla çocuklu ve
kendisinden büyük birini itirazsız almak başka bir mecburiyettir ve bu durumu
düzeltme veya karşı çıkma şansı olmadığını düşünen Ertaş da şiiri/türküyü
kullanarak sitemini dile getirir (Balkaya, 2013). Sonuç olarak Neşet Ertaş’ta
“felek, kader”, gerek onun “dediler“ ifadesinin gerekse “Yazımızı felek yazdı Mevladan değil, Senin dediklerin a dost evladan
değil” sözlerinin gösterdiği üzere, insan yapısı bir düzene, insanların
yarattığı çevreye ve o çevrenin koşullarına işaret etmektedir.
Aşk
“Aşk bir kadın ihtiyacı
değildir” diyen Ertaş, ilk âşık olduğu kızın genç yaşta öldüğünü duyunca
çok içlenir ve ona bir türkü yakar (Vay Vay Dünya). Daha sonra
röportajlarında belirttiği üzere hiçbir zaman ağlamadan bitiremediği bir
türküdür bu (Anzerli ve Fedakar, 2013). Bu türküde “felek”, sevenlere mani olan
“babalar”olarak çıkar karşımıza.
“Sevdiydik birbirimizi
Açamadık sırrımızı
Babalar haldan anlamaz
Duysa öldürürdü bizi
İnsanoğlu hiç mi idi
Öksüz sevmek suç mu idi
Biz de murada erseydik
Garip olmak suç mu idi”
Leyla
Neşet Ertaş “köylerimizde
insanlar birbirleriyle göz göze gelince saatlerce bakışır, ama burada –şehirde-
hiç kimse kimsenin yüzüne, gözüne bakmıyordu. Bakıyordum. Hiç birbirinin yüzüne
bakan, gözüne bakan hiç kimseyi bulamamıştım. Büyük bir şaşkınlık içindeydim,
büyük bir değişiklik içine girmiştim. Büyük bir yalnızlık içine düşmüştüm…”
derken şehirdeki yalnızlığını, köydeki ilişkilere/aşklara özlemini dile
getirmektedir. Şehir gibi köy de uzaklaşmıştır ondan, arada kalmıştır. Köyde
çocuklar, kasketsiz oluşu nedeniyle taşlarlar onu (Balkaya, 2013).
Ankara’da pavyonlarda çalar/söylerken Neşet, gönlünü pavyonda
çalışan Leyla’ya kaptırır ve babasının karşı çıkmasına rağmen Leyla ile
evlenir. On yıl süren bu evlilik sonunda, üç çocukları olan Neşet ve Leyla
yollarını ayırır.
“Leyla, Ankara’da yaşayan,
kaşları kara kara, simsiyah saçları herkesin dilinde bir kadındır. Türkücü
olmak derdindedir, bağlama çalar, türküler söyler, çevresindekiler severler onu
dinlemeyi. O, “parsel parsel eylemişler dünyayı” dedikçe dinleyenlerin içini
titretir. Altmışlı yıllarda kaset yapmanın yolu kimi pavyonlarda, lokantalarda
sahne almaktan geçer. Leyla da, Ankara’nın bazı pavyonlarında sahneye çıkıp
türkü söylemektedir. O pavyonların birinde kara suratlı bir adam da program
yapar. Kendine kara suratlı der, çocukluğunda düğüne gittikleri bir köyde,
güzel bir kadın seslenmiştir böyle, çok hoşuna gider. Gülüşü gülden güzel
Leyla’ya vurulur kara suratlı. İçi içine sığmaz, ardı ardına yaptığı türküler
Leyla içindir, ikisi de birbirine tutkundur. Babası itiraz eder, olmaz der.
Bize bu gelin uymaz der; Neşet dinlemez. Babasıyla küsüşmeyi göze alıp,
Leyla’sına Mecnun olur. Gelin getirir büyük aşkını evine. Leyla, Ertaş olduktan sonra, ünlenir
kasetler yapar, türküler söyler. Ancak bir türlü mutlu olamamaktadırlar.
Neşet’le on yıla yakın evli kalırlar, ta ki Neşet askere gidip dönene kadar.
Askerlik sonrası âşıklar ayrılır.” [4]
Babasının karşı çıktığı zamanlarda Neşet babasına darılmış ve
“İki Büyük Nimetim Var” türküsünde annesini ve yârini övüp, babasına
biraz da sert bir mesaj vermiştir. Leyla ile ayrılığın ardından Muharrem Ertaş,
Neşet’e “Evvelde Tutmadın Neşet Sözümü” bozlağını havalandırır (Anzerli
ve Fedakar, 2013). Bu türküde Muharrem Ertaş, “Ata sözü” tutmayıp Leyla ile
evlenen Neşet’e “Almasaydın Boluların
kızını” şimdi “döver”sin “dizini” der. Ama asıl suçlu olarak “Aslı
bozuk alma dedim evladım” diyerek Leyla’yı gösterir. Leyla’nın sahneye
çıkıp şarkı söylemesi de kabul edilemez bir şeydir baba Ertaş’a göre: “Leyla çıkmış konsere takmış pozunu, Bu da
bize bir zuldür evladım.” Neşet Ertaş ise babasına cevap olarak “Aslı Bozuk
Deme” türküsünü yakar. Babasının sözlerinden en çok, Leyla’yı “aslı bozuk”
olarak nitelendiren sözleri etkilemiştir ozanı.
“Aslı Bozuk Deme
Söz- Müzik: Neşet Ertaş
Aşkı kimden aldın sevgiyi kimden
Aslı bozuk deme gel şu insana
Soracak olursan eğer ki benden
Aslı bozuk deme gel şu insana
Yazımızı felek yazdı Mevladan değil
Senin dediklerin a dost evladan değil
Her hata suç bende Leyla'da değil
Aslı bozuk deme gel şu insana
Ulu arıyorsan analar ulu
Sevmişiz gönülden olmuşuz kulu
Analar insandır biz insanoğlu
Aslı bozuk deme gel şu insana
Seni beni kim getirdi cihana
Her oğulu doğurmuştur bir ana
Senin fikrin başka dostluk bahane
Aslı bozuk deme gel şu insana”
Daha
sonra yaptığı, Leyla’yı ve ayrılığı konu alan türkülerin çoğunda Neşet, hatanın
kendisinde olduğunu kabul etmiş, Leyla’ya toz kondurmamıştır. Bu türkülerden
bazıları şunlardır: “Amanın Leyla, Hata Benim, Kendim Ettim Kendim Buldum,
Evvelim Sen Oldun Ahirim Sensin” (Anzerli
ve Fedakar, 2013)
Amanın Leyla
Söz- Müzik: Neşet Ertaş
Merhamet eyle yarim eyle yarim eyle
Suçum nedir bilmiyom da amanın Leyla...
Ne ise söyle yarim söyle söyle yarim söyle
Hata Benim
Söz- Müzik: Neşet Ertaş
Bilemedim kıymatını kadrini
Hata benim günah benim suç benim
Eliminen içtim derdim zehrini
Hata benim günah benim suç benim
Birgünden bir güne sormadım seni
Körümüş gözlerim görmedim seni
Boşa mecnun eylemişim ben beni
Hata benim günah benim suç benim
Kendim Ettim Kendim Buldum
Söz- Müzik: Neşet Ertaş
Kendim ettim kendim buldum
Gül gibi sarardım soldum eyvah
Bilmez yar halımdan bilmez akan gözyaşlarım silmez
Bir kere yüzüme gülmez eyvah
Evvelim Sen Oldun Ahirim Sensin
Söz- Müzik: Neşet Ertaş
Cahildim dünyanın rengine kandım
Hayale aldandım boşuna yandım
Seni ilelebet benimsin sandım
Ölürüm sevdiğim zehirim sensin
Veda Şiiri
Söz: Neşet Ertaş
Tükendi ömrümün çoğu gidiyor
Cahil ömrüm geldi geçti yel gibi
Sevdiğim uzaktan seyir ediyor
Beni görüp bakınıyor el gibi
Abdal
Abdallık geleneği, yaratıcı hariç her
şeyden vazgeçmeyi, görünüşe (zahir) değil görünüşün
ardındaki öze (batın) kıymet vermeyi, gönül kırmamayı, can incitmemeyi ve insan
ruhuna zarar verecek her türlü olumsuz duygu, düşünce ve davranışlardan
kaçınmayı merkeze alan bir düşünce sistemi ve yaşam biçimi olarak
tanımlanmaktadır (Keskin, 2014).
Neşet Ertaş: “Yani vücut
ölür, ruh ölmez. Biz bir ruhuz ve bu beden içinde. Bu canlı canın içindeyiz.
Herkes kendinden sorumludur… insan doğan yenide insan olarak ölebilseydi, belki
de dünyada hayvan kalmazdı. Her ruh, herkes ettiğini çekiyor. Hepimiz eşit
birer ruhuz. Karıncadaki de aynı, sendeki, bendeki de aynı. Etrafımızdaki
dallarda, gelip geçen kedi de köpek de aynı can, aynı ruh var. Demek istediğim
bu canı sen yapmadın. Elmayı, üzümü insan mı yaptı? Biz Allah’ın sofrasındayız.
Bu Allah’ın bize ikramıdır. O neyi var neyi yok misafirini memnun etmek için
sofrasına kor (Akman 2006’dan aktaran Balkaya).
Mehmet Davut Göksu, “Canlılardan
Allah’a nefes alan canlar sayısınca yol vardır” sözünün, sufilerin meşhur
bir sözü olduğunu söyler. [5] Tasavvuftan devşirilen bir yol, bir şarkıda, “leyladan geçme
faslı” olarak çıkar karşımıza. Cismani olanı, dünyeviyi, nefsi, dolayısıyla
aşılması gerekeni simgeleyen Mecnun değil de Leyla olur, bu seçimde. Yani bir
kadın. Çünkü Mecnun tarafından yazılmakta ve Mecnunlara seslenmektedir şarkı.
Yani erkek tarafından erkeklere bir sesleniş. Erkek bir figürdür Abdal
nihayetinde. Ve böyle bir yaşam biçiminde beşeri aşk, ilahi aşka
giden yolda bir vesile, bir uğraktır abdal için.
Yaradılanı,
Yaradandan ötürü mü sever abdal, yoksa tam aksi, yaradılandan ötürü mü sevilir
Yaradan? Leyla ile Neşet’in aşkında ve ayrılığında bir etkisi olmuş mudur, bu “merhaleler”
anlayışının? Bu sorular, tasavvuf anlayışının teorik yönünden çok, pratikteki
karşılığı ve taşıyıcılarına ilişkin olarak görülmeli. Örneğin Neşet,
suçlu/hatalı olduğunu kabul eder, Leyla’nın söylediği gibi biliyordur suçunu: “Birgünden bir güne
sormadım seni, Körümüş gözlerim görmedim seni, Boşa mecnun eylemişim ben beni,
Hata benim günah benim suç benim” Öyleyse,
“Leyladan geçme faslı”nın bir etkisi olmuş mudur bu beşeri hataya? Bir başka
açıdan, “abdal” olarak görülen/görülebilecek baba Muharrem Ertaş’ın ve onun
temsil ettiği çevrenin sözleri/müdahaleleri nasıl yorumlanmalıdır?
Bir aşkın özel alanına müdahale etmeden, “Leyla ile Neşet
aşkı” faslından uzaklaşıp, daha genel bir perspektiften, “abdal” açısından
bakmak gerekiyor bu sorulara. Mesela, Leyladan mutlaka geçmek mi gerekiyor
bulabilmek için Mevla’yı? İlahi aşk peşinde, aşılması gereken bir uğraksa
beşeri aşk, beşeri/beşere hatalar yapmayı meşrulaştırıyor mu? Teoride değilse
de, pratikte nasıl işliyor bu anlayış? Neşet Ertaş, Leyla’ya seslendiği “Niye
Çattın Kaşlarını” türküsünün devamında, bu ilahi aşkı beşeri aşkın karşısına
koymakta ve sanki Leyla’ya “benim bir suçum yok, ben ilahi aşkın peşindeyim”
demeye çalışmaktadır. Sonraki türkülerinde bu, hatayı kabullenmeye doğru değişir.
Ve Yıldırım’ın daha derin anlamlar içerdiğini söylediği “Yar imiş meğer”
türküsü, aslında ilahi-beşeri aşk çatışmasını, bunun beşer açısından ortaya
çıkardığı gerilimi/zorluğu mu anlatmaktadır yoksa?
“Ben
yandım aşkın narına
Meyletmem dünya malına
Ben ölürsem mezarıma
Gelme gayrı gelme leyli leyli yar
Bir garibim düştüm dile
Gerçeklerde olmaz hile
Zalimler elinden bile
Alma gayrı alma leyli leyli yar”
Meyletmem dünya malına
Ben ölürsem mezarıma
Gelme gayrı gelme leyli leyli yar
Bir garibim düştüm dile
Gerçeklerde olmaz hile
Zalimler elinden bile
Alma gayrı alma leyli leyli yar”
Yar imiş meğer
Derde düştüm dermanını aradım
Derdimin dermanı yâr imiş meğer
Yâri aranır iken yardanır adım
Yârdan ayrı kalmak zor imiş meğer.
Turab olup yâre varayım dedim
Ayağına yüzüm süreyim dedim
O yârin sırrına ereyim dedim
Arifler keşfeder sır imiş meğer
Coşkun sel gibiydim yoruldum gayri
Çok bulanık aktım duruldum gayri
Nice güzel gördüm hep ayrı ayrı
Hakikatte gönül bir imiş meğer
Gurbet ellerinde garip olanın
Yârin aşkı ile derde dalanın
Yanılıpta yârdan ayrı kalanın
Her günü her anı zor imiş meğer
Derdimin dermanı yâr imiş meğer
Yâri aranır iken yardanır adım
Yârdan ayrı kalmak zor imiş meğer.
Turab olup yâre varayım dedim
Ayağına yüzüm süreyim dedim
O yârin sırrına ereyim dedim
Arifler keşfeder sır imiş meğer
Coşkun sel gibiydim yoruldum gayri
Çok bulanık aktım duruldum gayri
Nice güzel gördüm hep ayrı ayrı
Hakikatte gönül bir imiş meğer
Gurbet ellerinde garip olanın
Yârin aşkı ile derde dalanın
Yanılıpta yârdan ayrı kalanın
Her günü her anı zor imiş meğer
Neşet
Ertaş, kaşlarını çattın ama ben ne yaptım bilmiyorum derken belki gerçekten de
anlam veremiyor ve bilmiyordur. Leyla Ertaş cevabında, kaşlarını çatmadığını,
Neşet’in kendi hatasını bildiğini söylemekte, ama o hatanın ne olduğuna
değinmemektedir. Türküde bunları söylemesi beklenmese de, acaba gerçek yaşamda
dile getirmiş midir, yoksa “bilmen gerekir”e dayalı bir inançla, sözsüz
iletişimin gücüne mi güvenmiştir? Bunları bilmek mümkün değil. Cevabın önemi de
yok sorulanlar bakımından. Kendi bağlamımızdan içine girdiğimiz, kendi
çerçevemizden okuduğumuz bu öyküde, sorular - Neşet ile Leyla öyküsü üzerinden
kendimize sorduklarımız- belki çok daha önemli.
PDF
https://www.academia.edu/14571284/Leyla_ile_Ne%C5%9Fet_ile_Leyla
KAYNAKÇA
Cihan ANZERLİ – Mustafa Kemal FEDAKÂR, YAŞAM
DENEYİMİNDEN SANATSAL KURGUYA: NEŞET ERTAŞ TÜRKÜLERİ VE HİKÂYELERİ, 2013
Yrd. Doç. Dr. Adem BALKAYA, NEŞET ERTAŞ’TA HAYATIN
BİLGİSİ, Sempozyum Bildirisi, 2013, Kırşehir
Ahmet KESKİN,
GELENEKSEL ABDAL MÜZİĞİNİN TEMSİLİ
VE NEŞET ERTAŞ,
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 7 Sayı: 34, 2014
Leyla
Ertaş
[1] Buselik Makamına
şarkısından (Mazhar-Fuat-Özkan)
[3] http://beyazgazete.com/yazar/ferda-yildirim-yazilari-1964/bu-bir-neset-ertas-yazisi-yazisi-473157.html
[5] http://www.milligazete.com.tr/haber/Modern_insana_binlerce_yil_oncesinden_gelen_cevap_Tasavvuf/231328