Cumartesi, Haziran 11, 2016

Yûnus’tan İnterstellar’a “Hayatta Kalmak”



Christopher Nolan’ın Interstellar(2014) filminde Prof.Brand karakteri (Michael Caine), film boyunca dört kez, Dylan Thomas’ın Do Not Go Gentle Into That Good Night isimli şiirinden alıntı yapar. Thomas’ın 1951 yılında, ölmek üzere olan babasına yazdığı, “ölümü kabullenmemek ve savaşmak” temasını işleyen şiirini Prof. Brand, dünyayı ölümcül bir tehlikeden kurtarmaya çalışan bilim insanlarını motive etmek için kullanır ve bu bağlamda şiir filmin “hayatta kalma (survive)” temasıyla da uyumludur.[1] Filmin bir sahnesinde, ölüm anında kişinin gözünün önünden sevdiği insanların (örneğin çocukları) geçtiği, bunun ölmek üzere olanın yaşama tutunması için son bir motivasyon kaynağı işlevi gördüğü anlatılmakta ve filmde, ana karakterin (Cooper) dünyayı kurtarma mücadelesinde de kızını kurtarma saikinin belirleyici olduğu vurgulanmaktadır.

Gitme o güzel geceye tatlılıkla.
Öfkelen, öfkelen ışığın ölmesinin karşısında.”
(nazikçe girme geceye, savaşmadan boyun eğme
öfke duy, öfkelen aydınlığın ölümüne karşı) (Dylan Thomas)

Yûnus Emre’nin “Âşıklar Ölmez”, “Yarab Bu Ne Derttir” gibi isimlerle türkü formunda da söylenen ilahisi, ana teması “ilahi aşk” olsa da, şairin yaşadığı ve şiirin yazıldığı tarihsel bağlam göz önüne alındığında, “hayatta kalma” teması üzerinden de okunabilir. Mevlana ve Yûnus Emre gibi mutasavvıf düşünürlerin eserlerinde, ölümsüzlük arzusu aşılayarak “ölüm korkusu”nu gidermeye yöneldikleri söylenebilir (Saruhan, 2006).

Aşk Pazarı

Yûnus’a ait söz konusu ilahinin sözleri, Zehra Barnett‘in (2012) editörlüğünü yaptığı İlahi Kitabı’nda (A Book of Ilahis) şu şekilde yer almaktadır:

Bu akl u fikr ile Mevlâ bulunmaz
Bu ne yâredir ki merhem bulunmaz
(Ya Allah, ya Allah, Allah, Allah, Allah)
Aşkın pazarında, canlar satılır
Satarım canımı, alan bulunmaz
(Ya Allah...)
Kamu'nun derdine derman bulunur
Şu benim derdime derman bulunmaz
(Ya Allah...)
Yunus öldü deyu salâ verirler
Ölen hayvan imiş, âşıklar ölmez
(Ya Allah...)”

İlahinin, Mustafa Tatcı’nın hazırladığı Yûnus Emre Divanı’ndaki güftesi daha uzundur ve aşağıdaki gibidir:

113
Mefâ'îlün Mefâ'îlün Fe'ûlün
1 Bu ne dertdür ‘aceb dermân belürmez
Ya bu ne yaradur zahmı (yara) belürmez
2 Benüm gönlüm ‘aceb ‘ışkdan usanmaz
Varur ‘ışka düşer hîç bana tanmaz (takmaz, tanımaz)
3 Döner gönlüm bana ögüt virür hoş
Âşık olan gönül ‘ışkdan usanmaz
4 ‘Âşık ki câna kaldı ‘âşık olmaz
Cânın terk itmeyen ma'şûkı bulmaz
5 ‘Işk bâzârıdur bu cânlar satılur
Sataram cânumı hîç kimse almaz
6 ‘Âşık bir kişidür bu dünyâ mâlın
Âhiret korkusın bir çöpe saymaz
7 Bu dünyâdan ahiretden içerü
Âşıkun yiri (yeri) var kimsene bilmez
8 ‘Âşık öldi diyü sala virürler
Ölen hayvân durur (ayağa kalkmak, kıyam) ‘âşıklar ölmez
9 ‘Âşıklar meydânı ‘Arş'dan yücedür
Çalarlar çevgânı topı belürmez
10 Begüm ‘ârifisen yüri yolunca
Bunda başlar yiter kanlar sorulmaz
11 Erenler kapusı Hazret kapusı
Bu tapuya gelen mahrûm gönülmez
12 Yûnus bu deryâya gark oldı gitdi
Girü gelmeklige ‘aklı dirilmez

Yûnus’tan günümüze intikâl eden biri Risâletü’n-Nushiyye (Nasihatler Kitabı), diğeri Dîvân olmak üzere iki eser bulunmaktadır (Cin ve Babacan, 2013). Nasihatler Kitabı’nda Yûnus üç tür akıldan söz eder. Biri akl-ı ma’âştır, dünya hayatının dirlik ve düzenini bildirir. Bir diğeri akl-ı ma’âdtır âhiret ahvalini bildirir. Üçüncüsü de akl-ı küllîdir, yüce Allah’ın marifetini bildirir. Bu üç akıla karşılık gelen üç tür iman bulunur. İlmelyakîn olan imanın yeri dünyevi olana dair olan akıldır. Aynelyakîn olan imanın yeri ahiret ahvaline ilişkin akıl olan “gönül” ve Hakkelyakîn olan imanın yeri de akl-ı küllî’ye tekabül eden “can”dır. Canla gelen iman canla gider (Avşar, 2013).

Netsin iki cihanı dosta giden?
Akçe aşktır orda, ey pazar eden!
Şu sermaye bir hiçtir aşk katında,
Varlık hükümsüzdür dost hazretinde.
Cömertlik edersen aşkı alırsın,
Terkin tam olunca aşkta kalırsın.
Cömertlik bedelini aşk bağışlar,
Vardır aşk içinde acayip işler.
Gerekmez aşkta ne sermaye ne mal,
Bir gönülde iki dilek ne muhal!”

Mutasavvıfa göre, tek ve mutlak varlık olan Tanrı'dan zuhur eden “eşya”nın kendisine ait müstakil bir vücûdu yoktur ve yine geldiği âleme, yani Hakk'a dönecektir. İnsanı insan yapan öz ise, yaratılışındaki aşk cevheridir ve var olmanın yegâne sebebidir. Aşk bu manada hakikatin hem kendisi, hem de vasıtasıdır ve Allah'a yine aşk ile ulaşılabilir. Varlık, Tanrı'nın özündeki bu aşkın dalgalanmalarından ibarettir (Tatcı, ).

Dünya bir büyük şehir, insan ömrü ise tez kurulup kaldırılan bir “pazar”dır Yûnus için (Akbaş, 2012). Aşk pazarında âşık, aşkı uğruna fedakarlıklar yapmalı, kendini aşka ispat etmeli, bunun için de ilk başta, Allah’a ulaşmakta yetersiz kalan aklı aradan çıkarmalı, dünyevi olan şeylerden temizlendikten sonra en önemli varından, diğer bir deyişle “can”ından, canın asıl sahibi olan Mâşuk için vazgeçmelidir.[2]

Elinde ne varsa onu satar pazarcı. Kimin elinde ne varsa o tezgahtadır. Satın alacak olan da neyi nereden alacağını iyi bilir… Aşkın pazarında herkes elinde olanı koyar tezgahına. Alıcısı da bellidir, satıcısı da. Kimi gönlünü koyar bu tezgaha, kimi yüreğini, kimi de canını söker koyar. Alacak bellidir canı. Her gelen bir kere dönüp bakar göz ucuyla ama ne alan olur ne de fiyatını soran. Aşkın pazarı ise söz konusu onu sevgili alacaktır zaten. Sevgili; kimi için sevgililerin sevgilisi, kimi için de etiyle kemiğiyle aşığın eksik parçası, bazısı için de elleri boş gitmediği tekke kapısı. Kimin için ne olursa olsun o tezgahta, o sevgiliyi bekler can.” [3]



Ölüm Korkusu

Mevlana ve Yûnus Emre gibi İslam düşünürleri, ölüm korkusunun
giderilmesinin temeline, manevi anlamda bir ölümsüzlük inancını koymuşlardır. Filozoflar, korkuyu akıl temelinde çözerken, sezgiyi ilke edinen İslam düşünürleriyse, korkuyu kalbin doyumu ve huzuru açısından gidermeye çalışmışlardır. Buna göre ilahi aşkla dolu olan kişi ölümden korkmaz, aksine en tesirli motivasyon ölümdür. Ölüm, geçici olandan ebedî olana geçiştir (Cin ve Babacan, 2013).

Yûnus Emre XIII. yüzyılın ilk yarısı ile XIV. Yüzyılın başlarında yaşamış bir mutasavvıftır. Yûnus’un kırsal bir yerleşim biriminde doğduğu, çobanlık, odunculuk veya çiftçilik gibi mesleklerle uğraştığı ve fakir bir Türkmen köylüsü olarak yaşam sürdüğü kesin bilgi olarak kabul edilir. Yûnus Emre’nin doğduğu çağda dalga dalga gelen Moğol orduları Anadolu’yu harap etmiş, halk bezgin, umutsuz ve bitkin bir hale düşmüştür. Vergiler hayli ağır, hayat çekilmez bir hal almış, ayrıca üst üste gelen kıtlık ve kuraklık yaşamı hayli zorlaştırmıştır. Halk sadece Doğu’dan gelen Moğol saldırılarıyla değil, aynı zamanda iç karışıklıklarla da mücadele etmek zorunda kalmış, Haçlı seferleri, Moğol baskınları ve iç karışıklıklar neticesinde yaşam adeta çekilmez hal almış, insanlar teselli ve sükûneti tasavvufta aramaya başlamış, ruhlarını sükûnete erdirmede tekke ve şeyhlere başvurmuşlardır. Bu bakımdan Mevlâna ve Yûnus gibi kişiler Müslümanların bunun gibi en umutsuz günlerinde ortaya çıkmış yakıcı iman ışıkları, muştu meşaleleri olarak da değerlendirilmektedir (Yılmaz, 2013).

Sabri F.Ülgener, Weber’in Avrupa kapitalizminin ruhunu Protestan ahlakının belirlediği iddiasından yola çıkarak bu yaklaşımı Osmanlı toplumuna uyarlamaya çalışmış ve Türk toplumundaki ekonomik geri kalmışlığın temelinde tasavvufun etkisiyle ortaya çıkan kanaatkarlığın belirleyici etkisi olduğu görüşünü savunmuştur. Toplumdaki tüm ekonomik aktörleri tasavvufla ilişkili kabul eden Ülgener’e, Osmanlı toplumunun öncelikle heterojen bir nüfus yapısına sahip olduğu, en güçlü olduğu XVI ve XVII. yüzyıllarda nüfusun ekseriyetinin gayri müslim olduğu, bu bağlamda nüfusun yarısından fazlasını analiz dışı bıraktığı eleştirisi getirilmektedir. Buna göre, diğer yarıdaki müslüman nüfusun tümünü tasavvuf ve tarikatlarla doğrudan ilişkili kabul etmek de tutarlı görünmemektedir. Ayrıca tasavvufla doğrudan ilişkisi olan şehirdeki esnaf, zanaatkar ve tüccarlar ile tüm tasavvuf ekollerindeki ekonomik aktörlerin Ülgener’in resmettiği anlamda “pasifist” bir tutum takındıkları ve dünya işlerinden uzak durmayı öğütlediğini varsaymak da ciddi bir tartışma konusudur. Aksine Ömer Lütfi Barkan’ın (1942) “Kolonizatör Türk Dervişleri” ile ilgili çalışması tasavvufun etkisinin ekonomik ve sosyal alanda negatif olmaktan ziyade pozitif etkisi olduğunu savunmaktadır (Bulut, 2012).



Hayatta Kalmak

The Revenant (2015) filminde kahramanı “dirilten”, hayatta kalmak için motive eden öldürülen çocuğunun “intikam”ını alma duygusudur. İnterstellar’da kahraman, çocuğunu kurtarma güdüsüyle dünyayı kurtarır. Yûnus, zor bir dönemde insanlara, ölümsüzlük inancı üzerinden umut verir, ölüm korkusuyla baş ederek hayata tutunmalarına destek olur.

Ve… Didem Madak’ın kanserden ölmeden bir süre önce kız kardeşi Işıl’a “son yazdığı şiir olarak” okuduğu 128 Dikişli Şiir’den[4] bir alıntı ve Nazım Hikmetin “ALÂMETLER SURESİ” ile biter bu yazı.

doğdum, doğurdum
bir insan nasıl büyüyor gördüm
hayatta kalmak için
ve hayatta kalmanın yanında
inandım şiir bir gevezelikti
şimdi 128 harfli bir şiir var karnımda
satırlar artık bomboş
karnımda hissiz bir şiir var
içimde durmadan bölünen şiirler
birlikte yok olacağımız şiirler
birlikte unutulacağımız şiirler
hiç borcu olmamış şiirler
ve bu yüzden çok acıyan şiirler

acı aniden diner yağmurun dindiği gibi
bazen sadece tanrı öyle istediğinden
sadece bir mağarada resim çizerim belki
rüyaların büyük harfle başladığı bir ülkede
üstümden kaldırılmış bir ölü var
ahbap senin istediğin o mu?

ALÂMETLER SURESİ
Yedi kat yerin altından uğultular geliyor.
Çok alâmetler belirdi, vakit tamamdır.
Haram sevaboldu, sevap haramdır.
Ak kurt, kara tahtayı daha bir yol kemirir,
çekin ki körükleri
ateşe girdi demir.
Çok alâmetler belirdi, vakit tamamdır.
Duyuldu kim ölüm satılıp kâr edile,
kendi kendilerin reddü inkâr edile
ve duyuldu kabuğuna tık ettiği civcivin.
Duyuldu uykusundan uyandığı
zincirinden başka kaybedecek şeyi olmayan devin.
Yedi kat yerin altından uğultular geliyor.
Medet yoktur, bakma geri.
Kantarma zapteyleyemez oldu beygiri.
Çıkmış üzengiden, ayağı yok mu?
Kan sızar, şâk olmuş, dudağı yok mu?
Gider, böyle gider, dahi gider
bu âteş yolların durağı yok mu?
Bu yol orda biten yoldur.
«Türabolmak ne müşküldür...»
Çekin ki körükleri
ocağa girdi demir.
Bir ateş külçesi düştü buzların ortasına.
Alâmetler belirdi, kıyamet alâmetleridir.
Haberdir, erişmekte kaynayan su galeyan noktasına.

Kaynakça

A. VAHAP AKBAŞ, Yunus Emre’de Şehir Algısı, Bizim Külliye, sayı 52, 2012

İlahi Kitabı (A Book of Ilahis), Ed.Zehra Barnett, The Sufi Foundation for Cultural Diversity and Spiritual Unity, 2012,

YÛNUS EMRE DÎVÂNI, Hazırlayan Yrd. Doç. Dr. Mustafa Tatcı
T. C. KÜLTÜR VE TURZM BAKANLIĞI KÜTÜPHANELER VE YAYIMLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 3139, KÜLTÜR ESERLER 422

Ali Cin ve Vasfi Babacan, Yunus Emre’nin Risaletün Nushiyye’si ve Divan’ı Üzerine Yeni Bir İnceleme, Mediterranean Journal of Humanities, III/2, 2013, 57-69

NASİHATLER KİTABI (Risâletü’n Nushiyye), Yunus Emre, Hazırlayan
Doç. Dr. Ziya AVŞAR, Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı

Mehmet Bulut, Osmanlı Ekonomi Politiği’ne Yeniden Bir Bakış, biligYAZ 2012 / SAYI 62, 63-96

Müfit Selim Saruhan, İslam Filozof ve Düşünürlerinde Ölüm Korkusu ve Tedavisi, AÜÝFD 47 (2006), sayý I, s. 87-105

Ömer Yılmaz, Zaman ve Mekânı Aşan Söylemleriyle Yunus Emre’de
İnsan Anlayışı, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Kasım 2013, 14 (Özel Sayı), 153-168.


[4] http://www.5harfliler.com/bir-fusundan-diger-fusuna-didem-madakin-dogum-gunu/