Christopher
Nolan’ın Interstellar(2014)
filminde
Prof.Brand karakteri (Michael Caine), film boyunca dört kez, Dylan
Thomas’ın Do
Not Go Gentle Into That Good Night
isimli şiirinden alıntı yapar. Thomas’ın 1951 yılında, ölmek
üzere olan babasına yazdığı, “ölümü kabullenmemek ve
savaşmak” temasını işleyen şiirini Prof. Brand, dünyayı
ölümcül bir tehlikeden kurtarmaya çalışan bilim insanlarını
motive etmek için kullanır ve bu bağlamda şiir filmin “hayatta
kalma (survive)” temasıyla da uyumludur.[1]
Filmin bir sahnesinde, ölüm anında kişinin gözünün önünden
sevdiği insanların (örneğin çocukları) geçtiği, bunun ölmek
üzere olanın yaşama tutunması için son bir motivasyon kaynağı
işlevi gördüğü anlatılmakta ve filmde, ana karakterin (Cooper)
dünyayı kurtarma mücadelesinde de kızını kurtarma saikinin
belirleyici olduğu vurgulanmaktadır.
“Gitme
o güzel geceye tatlılıkla.
Öfkelen, öfkelen ışığın ölmesinin karşısında.”
Öfkelen, öfkelen ışığın ölmesinin karşısında.”
(nazikçe
girme geceye, savaşmadan boyun eğme
öfke
duy, öfkelen aydınlığın ölümüne karşı) (Dylan Thomas)
Yûnus
Emre’nin “Âşıklar Ölmez”, “Yarab Bu Ne Derttir” gibi
isimlerle türkü formunda da söylenen ilahisi, ana teması “ilahi
aşk” olsa da, şairin yaşadığı ve şiirin yazıldığı
tarihsel bağlam göz önüne alındığında, “hayatta kalma”
teması üzerinden de okunabilir. Mevlana ve Yûnus Emre gibi
mutasavvıf düşünürlerin eserlerinde, ölümsüzlük arzusu
aşılayarak “ölüm korkusu”nu gidermeye yöneldikleri
söylenebilir (Saruhan, 2006).
Aşk
Pazarı
Yûnus’a
ait söz konusu ilahinin sözleri, Zehra Barnett‘in (2012)
editörlüğünü yaptığı İlahi Kitabı’nda (A Book of
Ilahis) şu şekilde yer almaktadır:
“Bu
akl u fikr ile Mevlâ bulunmaz
Bu
ne yâredir ki merhem bulunmaz
(Ya
Allah, ya Allah, Allah, Allah, Allah)
Aşkın
pazarında, canlar satılır
Satarım
canımı, alan bulunmaz
(Ya
Allah...)
Kamu'nun
derdine derman bulunur
Şu
benim derdime derman bulunmaz
(Ya
Allah...)
Yunus
öldü deyu salâ verirler
Ölen
hayvan imiş, âşıklar ölmez
(Ya
Allah...)”
İlahinin,
Mustafa Tatcı’nın hazırladığı Yûnus Emre Divanı’ndaki
güftesi daha uzundur ve aşağıdaki gibidir:
“113
Mefâ'îlün
Mefâ'îlün Fe'ûlün
1
Bu ne dertdür ‘aceb dermân belürmez
Ya
bu ne yaradur zahmı (yara) belürmez
2
Benüm gönlüm ‘aceb ‘ışkdan usanmaz
Varur
‘ışka düşer hîç bana tanmaz (takmaz, tanımaz)
3
Döner gönlüm bana ögüt virür hoş
‘Âşık
olan gönül ‘ışkdan usanmaz
4
‘Âşık ki câna kaldı ‘âşık olmaz
Cânın
terk itmeyen ma'şûkı bulmaz
5
‘Işk bâzârıdur bu cânlar satılur
Sataram
cânumı hîç kimse almaz
6
‘Âşık bir kişidür bu dünyâ mâlın
Âhiret
korkusın bir çöpe saymaz
7
Bu dünyâdan ahiretden içerü
‘Âşıkun
yiri (yeri) var kimsene bilmez
8
‘Âşık öldi diyü sala virürler
Ölen
hayvân durur (ayağa kalkmak, kıyam) ‘âşıklar ölmez
9
‘Âşıklar meydânı ‘Arş'dan yücedür
Çalarlar
çevgânı topı belürmez
10
Begüm ‘ârifisen yüri yolunca
Bunda
başlar yiter kanlar sorulmaz
11
Erenler kapusı Hazret kapusı
Bu
tapuya gelen mahrûm gönülmez
12
Yûnus bu deryâya gark oldı gitdi
Girü
gelmeklige ‘aklı dirilmez
Yûnus’tan
günümüze intikâl eden biri Risâletü’n-Nushiyye (Nasihatler
Kitabı), diğeri Dîvân olmak üzere iki eser
bulunmaktadır (Cin ve Babacan, 2013). Nasihatler Kitabı’nda Yûnus
üç tür akıldan söz eder. Biri akl-ı ma’âştır, dünya
hayatının dirlik ve düzenini bildirir. Bir diğeri akl-ı ma’âdtır
âhiret ahvalini bildirir. Üçüncüsü de akl-ı küllîdir, yüce
Allah’ın marifetini bildirir. Bu üç akıla karşılık gelen üç
tür iman bulunur. İlmelyakîn olan imanın yeri dünyevi olana dair
olan akıldır. Aynelyakîn olan imanın yeri ahiret ahvaline ilişkin
akıl olan “gönül” ve Hakkelyakîn olan imanın yeri de akl-ı
küllî’ye tekabül eden “can”dır. Canla gelen iman canla
gider (Avşar, 2013).
“Netsin
iki cihanı dosta giden?
Akçe
aşktır orda, ey pazar eden!
Şu
sermaye bir hiçtir aşk katında,
Varlık
hükümsüzdür dost hazretinde.
Cömertlik
edersen aşkı alırsın,
Terkin
tam olunca aşkta kalırsın.
Cömertlik
bedelini aşk bağışlar,
Vardır
aşk içinde acayip işler.
Gerekmez
aşkta ne sermaye ne mal,
Bir
gönülde iki dilek ne muhal!”
Mutasavvıfa
göre, tek ve mutlak varlık olan Tanrı'dan zuhur eden “eşya”nın
kendisine ait müstakil bir vücûdu yoktur ve yine geldiği âleme,
yani Hakk'a dönecektir. İnsanı insan yapan öz ise,
yaratılışındaki aşk cevheridir ve var olmanın yegâne
sebebidir. Aşk bu manada hakikatin hem kendisi, hem de vasıtasıdır
ve Allah'a yine aşk ile ulaşılabilir. Varlık, Tanrı'nın
özündeki bu aşkın dalgalanmalarından ibarettir (Tatcı, ).
Dünya
bir büyük şehir, insan ömrü ise tez kurulup kaldırılan bir
“pazar”dır Yûnus için (Akbaş, 2012). Aşk pazarında âşık,
aşkı uğruna fedakarlıklar yapmalı, kendini aşka ispat etmeli,
bunun için de ilk başta, Allah’a ulaşmakta yetersiz kalan aklı
aradan çıkarmalı, dünyevi olan şeylerden temizlendikten sonra en
önemli varından, diğer bir deyişle “can”ından, canın asıl
sahibi olan Mâşuk için vazgeçmelidir.[2]
“Elinde
ne varsa onu satar pazarcı. Kimin elinde ne varsa o tezgahtadır.
Satın alacak olan da neyi nereden alacağını iyi bilir… Aşkın
pazarında herkes elinde olanı koyar tezgahına. Alıcısı da
bellidir, satıcısı da. Kimi gönlünü koyar bu tezgaha, kimi
yüreğini, kimi de canını söker koyar. Alacak bellidir canı. Her
gelen bir kere dönüp bakar göz ucuyla ama ne alan olur ne de
fiyatını soran. Aşkın pazarı ise söz konusu onu sevgili
alacaktır zaten. Sevgili; kimi için sevgililerin sevgilisi, kimi
için de etiyle kemiğiyle aşığın eksik parçası, bazısı için
de elleri boş gitmediği tekke kapısı. Kimin için ne olursa olsun
o tezgahta, o sevgiliyi bekler can.”
[3]
Ölüm
Korkusu
Mevlana
ve Yûnus Emre gibi İslam düşünürleri, ölüm korkusunun
giderilmesinin
temeline, manevi anlamda bir ölümsüzlük inancını koymuşlardır.
Filozoflar, korkuyu akıl temelinde çözerken, sezgiyi ilke edinen
İslam düşünürleriyse, korkuyu kalbin doyumu ve huzuru açısından
gidermeye çalışmışlardır. Buna göre ilahi aşkla dolu olan
kişi ölümden korkmaz, aksine en tesirli motivasyon ölümdür.
Ölüm, geçici olandan ebedî olana geçiştir (Cin ve Babacan,
2013).
Yûnus
Emre XIII. yüzyılın ilk yarısı ile XIV. Yüzyılın başlarında
yaşamış bir mutasavvıftır. Yûnus’un kırsal bir yerleşim
biriminde doğduğu, çobanlık, odunculuk veya çiftçilik gibi
mesleklerle uğraştığı ve fakir bir Türkmen köylüsü olarak
yaşam sürdüğü kesin bilgi olarak kabul edilir. Yûnus Emre’nin
doğduğu çağda dalga dalga gelen Moğol orduları Anadolu’yu
harap etmiş, halk bezgin, umutsuz ve bitkin bir hale düşmüştür.
Vergiler hayli ağır, hayat çekilmez bir hal almış, ayrıca üst
üste gelen kıtlık ve kuraklık yaşamı hayli zorlaştırmıştır.
Halk sadece Doğu’dan gelen Moğol saldırılarıyla değil, aynı
zamanda iç karışıklıklarla da mücadele etmek zorunda kalmış,
Haçlı seferleri, Moğol baskınları ve iç karışıklıklar
neticesinde yaşam adeta çekilmez hal almış, insanlar teselli ve
sükûneti tasavvufta aramaya başlamış, ruhlarını sükûnete
erdirmede tekke ve şeyhlere başvurmuşlardır. Bu bakımdan Mevlâna
ve Yûnus gibi kişiler Müslümanların bunun gibi en umutsuz
günlerinde ortaya çıkmış yakıcı iman ışıkları, muştu
meşaleleri olarak da değerlendirilmektedir (Yılmaz, 2013).
Sabri
F.Ülgener, Weber’in Avrupa kapitalizminin ruhunu Protestan
ahlakının belirlediği iddiasından yola çıkarak bu yaklaşımı
Osmanlı toplumuna uyarlamaya çalışmış ve Türk toplumundaki
ekonomik geri kalmışlığın temelinde tasavvufun etkisiyle ortaya
çıkan kanaatkarlığın belirleyici etkisi olduğu görüşünü
savunmuştur. Toplumdaki tüm ekonomik aktörleri tasavvufla ilişkili
kabul eden Ülgener’e, Osmanlı toplumunun öncelikle heterojen bir
nüfus yapısına sahip olduğu, en güçlü olduğu XVI ve XVII.
yüzyıllarda nüfusun ekseriyetinin gayri müslim olduğu, bu
bağlamda nüfusun yarısından fazlasını analiz dışı bıraktığı
eleştirisi getirilmektedir. Buna göre, diğer yarıdaki müslüman
nüfusun tümünü tasavvuf ve tarikatlarla doğrudan ilişkili kabul
etmek de tutarlı görünmemektedir. Ayrıca tasavvufla doğrudan
ilişkisi olan şehirdeki esnaf, zanaatkar ve tüccarlar ile tüm
tasavvuf ekollerindeki ekonomik aktörlerin Ülgener’in resmettiği
anlamda “pasifist” bir tutum takındıkları ve dünya işlerinden
uzak durmayı öğütlediğini varsaymak da ciddi bir tartışma
konusudur. Aksine Ömer Lütfi Barkan’ın (1942) “Kolonizatör
Türk Dervişleri” ile ilgili çalışması tasavvufun etkisinin
ekonomik ve sosyal alanda negatif olmaktan ziyade pozitif etkisi
olduğunu savunmaktadır (Bulut, 2012).
Hayatta
Kalmak
The
Revenant (2015) filminde kahramanı “dirilten”, hayatta
kalmak için motive eden öldürülen çocuğunun “intikam”ını
alma duygusudur. İnterstellar’da kahraman, çocuğunu
kurtarma güdüsüyle dünyayı kurtarır. Yûnus, zor bir dönemde
insanlara, ölümsüzlük inancı üzerinden umut verir, ölüm
korkusuyla baş ederek hayata tutunmalarına destek olur.
Ve…
Didem Madak’ın kanserden ölmeden bir süre önce kız kardeşi
Işıl’a “son yazdığı şiir olarak” okuduğu 128
Dikişli Şiir’den[4]
bir alıntı ve Nazım Hikmetin “ALÂMETLER SURESİ” ile biter bu
yazı.
“doğdum,
doğurdum
bir insan nasıl büyüyor gördüm
hayatta kalmak için
ve hayatta kalmanın yanında
inandım şiir bir gevezelikti
şimdi 128 harfli bir şiir var karnımda
satırlar artık bomboş
karnımda hissiz bir şiir var
içimde durmadan bölünen şiirler
birlikte yok olacağımız şiirler
birlikte unutulacağımız şiirler
hiç borcu olmamış şiirler
ve bu yüzden çok acıyan şiirler
acı aniden diner yağmurun dindiği gibi
bazen sadece tanrı öyle istediğinden
sadece bir mağarada resim çizerim belki
rüyaların büyük harfle başladığı bir ülkede
üstümden kaldırılmış bir ölü var
ahbap senin istediğin o mu?”
bir insan nasıl büyüyor gördüm
hayatta kalmak için
ve hayatta kalmanın yanında
inandım şiir bir gevezelikti
şimdi 128 harfli bir şiir var karnımda
satırlar artık bomboş
karnımda hissiz bir şiir var
içimde durmadan bölünen şiirler
birlikte yok olacağımız şiirler
birlikte unutulacağımız şiirler
hiç borcu olmamış şiirler
ve bu yüzden çok acıyan şiirler
acı aniden diner yağmurun dindiği gibi
bazen sadece tanrı öyle istediğinden
sadece bir mağarada resim çizerim belki
rüyaların büyük harfle başladığı bir ülkede
üstümden kaldırılmış bir ölü var
ahbap senin istediğin o mu?”
ALÂMETLER
SURESİ
Yedi
kat yerin altından uğultular geliyor.
Çok alâmetler belirdi, vakit tamamdır.
Haram sevaboldu, sevap haramdır.
Ak kurt, kara tahtayı daha bir yol kemirir,
çekin ki körükleri
ateşe girdi demir.
Çok alâmetler belirdi, vakit tamamdır.
Haram sevaboldu, sevap haramdır.
Ak kurt, kara tahtayı daha bir yol kemirir,
çekin ki körükleri
ateşe girdi demir.
Çok
alâmetler belirdi, vakit tamamdır.
Duyuldu kim ölüm satılıp kâr edile,
kendi kendilerin reddü inkâr edile
ve duyuldu kabuğuna tık ettiği civcivin.
Duyuldu uykusundan uyandığı
zincirinden başka kaybedecek şeyi olmayan devin.
Duyuldu kim ölüm satılıp kâr edile,
kendi kendilerin reddü inkâr edile
ve duyuldu kabuğuna tık ettiği civcivin.
Duyuldu uykusundan uyandığı
zincirinden başka kaybedecek şeyi olmayan devin.
Yedi
kat yerin altından uğultular geliyor.
Medet yoktur, bakma geri.
Kantarma zapteyleyemez oldu beygiri.
Çıkmış üzengiden, ayağı yok mu?
Kan sızar, şâk olmuş, dudağı yok mu?
Gider, böyle gider, dahi gider
bu âteş yolların durağı yok mu?
Bu yol orda biten yoldur.
«Türabolmak ne müşküldür...»
Medet yoktur, bakma geri.
Kantarma zapteyleyemez oldu beygiri.
Çıkmış üzengiden, ayağı yok mu?
Kan sızar, şâk olmuş, dudağı yok mu?
Gider, böyle gider, dahi gider
bu âteş yolların durağı yok mu?
Bu yol orda biten yoldur.
«Türabolmak ne müşküldür...»
Çekin
ki körükleri
ocağa girdi demir.
Bir ateş külçesi düştü buzların ortasına.
Alâmetler belirdi, kıyamet alâmetleridir.
Haberdir, erişmekte kaynayan su galeyan noktasına.
ocağa girdi demir.
Bir ateş külçesi düştü buzların ortasına.
Alâmetler belirdi, kıyamet alâmetleridir.
Haberdir, erişmekte kaynayan su galeyan noktasına.
Kaynakça
A.
VAHAP AKBAŞ, Yunus Emre’de Şehir Algısı, Bizim Külliye, sayı
52, 2012
İlahi
Kitabı (A Book of Ilahis), Ed.Zehra Barnett, The Sufi Foundation for
Cultural Diversity and Spiritual Unity, 2012,
YÛNUS
EMRE DÎVÂNI, Hazırlayan Yrd. Doç. Dr. Mustafa Tatcı
T.
C. KÜLTÜR VE TURZM BAKANLIĞI KÜTÜPHANELER VE YAYIMLAR GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ 3139, KÜLTÜR ESERLER 422
Ali
Cin ve Vasfi Babacan, Yunus Emre’nin Risaletün Nushiyye’si
ve Divan’ı Üzerine Yeni Bir İnceleme, Mediterranean
Journal of Humanities, III/2, 2013, 57-69
NASİHATLER
KİTABI (Risâletü’n Nushiyye), Yunus Emre, Hazırlayan
Doç.
Dr. Ziya AVŞAR, Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti
Ajansı
Mehmet
Bulut, Osmanlı Ekonomi Politiği’ne Yeniden Bir Bakış, biligYAZ
2012 / SAYI 62, 63-96
Müfit
Selim Saruhan, İslam Filozof ve Düşünürlerinde Ölüm Korkusu ve
Tedavisi, AÜÝFD 47 (2006), sayý I, s. 87-105
Ömer
Yılmaz, Zaman ve Mekânı Aşan Söylemleriyle Yunus Emre’de
İnsan
Anlayışı, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler
Dergisi, Kasım 2013, 14 (Özel Sayı), 153-168.
[4]
http://www.5harfliler.com/bir-fusundan-diger-fusuna-didem-madakin-dogum-gunu/