Bu yıl aramızdan ayrılan Sennur
Sezer çocuk işçilerle ilgili yazısında
değinmişti “baca temizleyicisi “ şiirlerine ve şöyle demişti: “Blake, Baca Temizleyiciyi iki ayrı şiirinde
yazdı. Bu iki şiirden ilki çocukların acılarını işler ikincisi ise çocukların
ezilmelerinin sebepleri olan kişileri ve sınıfları suçlar.” [1]
Sennur’un bu yazının meselesini özetleyen sözlerinden sonra, “öyle mi, değil
mi?” irdelemesine geçmeden önce, bahse konu iki şiiri okumamız gerekiyor. Bu
okumayı, İngilizce orijinal metin ile birlikte verilen üç ayrı çeviri metin
üzerinden yapabiliriz.
Masumiyet Şarkıları’ndaki
“The
Chimney Sweeper”
When my mother died I was very young,
And my father sold me while yet my tongue
Could scarcely cry ‘Weep! weep! weep! weep!’
So your chimneys I sweep & in soot I sleep.
Annem
öldüğünde ben çok küçüktüm,
Ve babam beni
sattığında daha dilim
Dönmüyordu
bile bacacı sözüne. Şimdi işte
Bacanızı
temizler ve uyurum is içinde.[2]
Annem öldüğü zaman çok küçüktüm,
Ve babam sattı beni henüz dilim bile
Dönmezken "temizle! temizle! temizle!"
demeye
Artık bacalarınızı temizliyorum&uyuyorum is
içinde.[3]
Annem öldüğünde çok küçüktüm
Babam sattığında henüz dilim
Bile dönmüyordu “temizle” sözüne
İşte yatıp baca temizliyorum böyle[4]
Babam sattığında henüz dilim
Bile dönmüyordu “temizle” sözüne
İşte yatıp baca temizliyorum böyle[4]
There’s little Tom Dacre, who cried when his head,
That curled like a lamb’s back, was shaved, so I said,
‘Hush, Tom! never mind it, for when your head’s bare,
You know that the soot cannot spoil your white hair.’
Küçük Tom
Dacre var ya, ağlamıştı kuzu sırtı gibi
Kıvır kıvır
saçları kesilirken, ben de dedim ki,
Şşt Tom
boşver, çünkü kafan çıplak kaldığında
Bilirsin kurum
zarar vermez beyaz saçına.
Küçük Tom Dacre var ya, ağladı, kıvırcık saçlarını
Kuzu sırtı gibi kırktıklarında, dedim ki ona
"Sus, Tom! hiç takma kafana, başın çıplak ya
Biliyorsun kurum kirletemez artık olmayan saçlarını.
Bir Tom Dacre var, kıvırcık saçlarını
Kuzu gibi kırktıklarında ağladı
Dedim ki ona “Takma hiç kafana”
Artık saçların kirlenmez kurumla.”
Kuzu gibi kırktıklarında ağladı
Dedim ki ona “Takma hiç kafana”
Artık saçların kirlenmez kurumla.”
And so he was quiet, & that very night,
As Tom was a-sleeping, he had such a sight!
That thousands of sweepers, Dick, Joe, Ned & Jack,
Were all of them locked up in coffins of black;
Ve böylece
sakinleşti, ve tam o gece,
Tom uyurken
öyle bir hayal görmüş ki,
Dick, Joe, Ned
ve Jack, binlerce temizleyici,
Kapkara
tabutlara konmuş hepsi,
" Ve o ağlamayı kesti, ve o gecenin derinliğinde
Tom uyuduğunda, neler gördü düşünde!
Binlerce baca temizleyicisi,Dick,Joe,Ned & Jack,
Onların hepsi kara tabutlara kilitlenmişti
Kesti ağlamayı böyle deyince
Neler neler gördü düşünde o gece
Çocuklar; Dick, Joe, ve binlercesi
Kara kara tabutlar içindeydi
Neler neler gördü düşünde o gece
Çocuklar; Dick, Joe, ve binlercesi
Kara kara tabutlar içindeydi
And by came an Angel who had a bright key,
And he opened the coffins & set them all free;
Then down a green plain, leaping, laughing they run
And wash in a river and shine in the Sun.
Bir Melek
gelmiş elinde parlak bir anahtarla,
Ve tabutları
açıp hepsini serbest bırakmış. Sonra
Yeşil bir
düzlükten aşağı güle oynaya koşmuşlar,
Bir ırmakta
yıkanmış ve Güneşte parlamışlar.
Ve bir Melek geldi ışık saçarak anahtarıyla,
Ve açtı tabutları & azat etti onları;
Sonra çayırda zıpladılar güldüler koştular
Ve ırmakta yıkandılar, ve Güneşte parladılar.
Bir melek gelip tabutları açtı
Işıl ışıl parlayan bir anahtarla
Bütün çocuklar hoplaya zıplaya
Güneşe koştu, ırmağa koştu
Işıl ışıl parlayan bir anahtarla
Bütün çocuklar hoplaya zıplaya
Güneşe koştu, ırmağa koştu
Then naked & white, all their bags left behind,
They rise upon clouds, and sport in the wind.
And the angel told Tom, if he’d be a good boy,
He’d have God for his father & never want joy.
Sonra çıplak
ve beyaz, bırakıp bütün çantaları arkada,
Bulutların
üstüne yükselmiş, eğlenmişler rüzgarda.
Ve Melek Tom’a
iyi bir çocuk olursa, Tanrı’nın ona
Baba olacağını
söylemiş, ve üzülmeyeceğini bir daha.
Sonra çıplak ve pak, bütün yüklerini artlarında
bıraktılar,
Bulutlara ağdılar ve rüzgârla dans ettiler;
Ve o Melek Tom'a dedi ki, iyi bir çocuk olursan
Tanrı baban olsun, neşe de hiç gerekmez artık.
Bulutlara ağdılar çıplak ve pak
Dans ettiler rüzgârda ve o melek
Tom’a dedi ki “İyi bir çocuk ol
Tanrı baban olsun, sen de mutlu ol.”
Dans ettiler rüzgârda ve o melek
Tom’a dedi ki “İyi bir çocuk ol
Tanrı baban olsun, sen de mutlu ol.”
And so Tom awoke; and we rose in the dark
And got with our bags & our brushes to work.
Though the morning was cold, Tom was happy & warm;
So if all do their duty, they need not fear harm.
Ve
sonra Tom uyandı, biz de karanlıkta kalkıp
İşe
gittik çantalarımızı fırçalarımızı alıp,
Sabah
soğuktu ama Tom mutlu ve sıcaktı, gerek yok demek ki
Sıkıntıdan
korkmasına kimsenin, yaparsa görevini.
Ve Tom uyandığında; ve biz karanlıkta kalktık,
Ve çantalarımızı fırçalarımızı alıp çalışmaya
koyulduk,
Sabahın ayazı boyunca, Tom mutluydu & şevkliydi,
Herkes işini yaparsa gerek kalmaz ki kötülükten
korkmaya.
Tom uyandı, sabah karanlıkta kalktık
İşe çıktık çantamızı fırçamızı alıp
Mutluydu Tom, üşümüyordu soğukta
Herkes işini yapsın, gerek yok korkmaya.
İşe çıktık çantamızı fırçamızı alıp
Mutluydu Tom, üşümüyordu soğukta
Herkes işini yapsın, gerek yok korkmaya.
Tecrübe Şarkıları’ndaki “The
Chimney Sweeper”
A little black thing among the snow,
Crying " 'weep! 'weep!" in notes of woe!
"Where are thy father and mother? Say?"
"They are both gone up to the church to pray.
Crying " 'weep! 'weep!" in notes of woe!
"Where are thy father and mother? Say?"
"They are both gone up to the church to pray.
Küçük kara bir şey karlar içinde;
Bağırıyor bacacı! Bacacı! Kederli bir sesle
Nerde senin anan baban? Söyle bana?
İkisi de kiliseye gittiler tapınmaya.[5]
Küçük kara bir şey karlar arasından,
Haykırıyor "temizle! temizle!" kederli bir
sesle!
"Nerededir senin annen & baban? söyle?"
"Onların ikisi de gittiler kiliseye dua etmeye.[6]
Küçük siyah bir şey karlar arasından
“Temizlikçi!” diye haykırdı kederli bir sesle:
“Söyle bana, nerede senin annen baban?”
“Dua etmeye gittiler kiliseye[7]
“Temizlikçi!” diye haykırdı kederli bir sesle:
“Söyle bana, nerede senin annen baban?”
“Dua etmeye gittiler kiliseye[7]
"Because I was happy upon the heath,
And smil’d among the winter's snow,
They clothed me in the clothes of death,
And taught me to sing the notes of woe.
And smil’d among the winter's snow,
They clothed me in the clothes of death,
And taught me to sing the notes of woe.
Çünkü ben mutluydum çimenler üstünde,
Ve gülüyordum kışın karları içinde:
Bana ölüm giysilerini giydirdiler,
Ve bu kederli şarkıyı öğrettiler.
"Çünkü mutluydum çalılıklar üzerinde,
Ve gülüyordum kışın yağan karlar arasında,
Onlar giydirdi bana ölümün giysisini,
Ve öğrettiler bana kederin ezgileriyle şarkı
söylemeyi.
Çimenlerde beni mutlu gördüler
Gülüp oynuyordum karlar üstünde
Ölüm elbisesini giydirdiler
Bu kederli şarkıyı öğrettiler bir de
Gülüp oynuyordum karlar üstünde
Ölüm elbisesini giydirdiler
Bu kederli şarkıyı öğrettiler bir de
And because I am happy and dance and sing,
They think they have done me no injury,
And are gone to praise God and his Priest and King,
Who make up a heaven of our misery.”
They think they have done me no injury,
And are gone to praise God and his Priest and King,
Who make up a heaven of our misery.”
Baktılar
mutluyum, dans edip şarkı söylüyorum,
Bana
zarar vermediklerini düşündüler;
Dua
etmeye gittiler Tanrı’ya, onun Rahibine ve Kralına,
Bizim
sefaletimizden bir cennet kuranlara.
"Ve çünkü mutluydum & oynuyordum & şakıyordum,
Onlar sandılar ki bir haksızlık yok yaptıklarında,
Ve dua etmeye gittiler Tanrıya & Papaza & Krala,
Yani sefaletimiz üstüne cenneti kuranlara."
Şarkı söyleyip mutlu göründüğüm için
Sandılar ki bir kötülük yok yaptıklarında
Şükretmeye gittiler, Tanrı’ya, rahibe, krala
Acılarımız üstüne cenneti kuranlara.”
Şarkı söyleyip mutlu göründüğüm için
Sandılar ki bir kötülük yok yaptıklarında
Şükretmeye gittiler, Tanrı’ya, rahibe, krala
Acılarımız üstüne cenneti kuranlara.”
Şair ve Şiirleri
Londra’da, yedi çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya
gelen William Blake (28 Kasım
1757 – 12
Ağustos 1827), okuma-yazmayı öğrenmekle sınırlı kalan okul eğitiminden on
yaşında ayrılır. Babası James’in çorapçılıkla uğraştığı Blake’in daha sonraki
eğitimini, evde, annesi Catherine Wright Armitage Blake üstlenir. Dini çevre
bakımından muhalif olarak bilinen aile Moravian Kilisesine bağlıdır. Kutsal
Kitap (Bible) Blake için erken yaşlarda etkilendiği ve hayatının sonuna kadar
esin kaynağı olan bir kitap olarak kalır.
1772 Ağustos’unda yedi yıllık oymacı çıraklığı dönemi başlar ve bu
dönemin sonunda, 21 yaşında, profesyonel oymacı olur. 8 Ekim 1779 Blake’in altı
yıl sürecek olan Royal Akademi öğrencilik yıllarının başladığı tarihtir. Blake,
1782 yılında tanıştığı Catherine Boucher’le evlenir ve eşine de oymacılığı
öğretir. Bu sayede ileriki yıllarda eşi onun çizimlerinde yardım aldığı kişi
olacaktır.
Blake’in ilk şiirleri (Poetical
Sketches) 1783 yılında yayımlanır. Amerikan ve Fransız Devriminden etkilendiği
ama devrim sonrası yaşanan terör ortamının onu hayal kırıklığına uğrattığı
söylenen Blake, bu ruhsal durumu şiirlerine de yansıtır (An Island in the
Moon). Hiç karşılaşmasa da “cinsel eşitlik” ve “evlilik kurumu” hakkındaki
görüşlerini paylaştığı feminist Mary
Wollstonecraft’ın kitabına (Original
Stories from Real Life, 1788; 1791) çizimler yapar. 1793'te Visions
of the Daughters of Albion ‘da
Blake, aşksız evliliği, dayatılan “iffet”i saçmalık olarak görürü ve eleştirir.
Blake, kadınların kendini gerçekleştirme hakkını savunur.
William ve Catherine'in ilk
kızları ve son çocuklarının, The
Book of Thel ‘de ölü olarak tasvir edilen Thel olduğu yorumları yapılır. Peter Marshall
(William Blake: Visionary Anarchist,1988)
Blake’i ve onun çağdaşı William Godwin’i modern anarşizmin öncüsü olarak
görürken, E.P.Thompson (Witness
Against the Beast: William Blake and the Moral Law, 1993) Blake’in, İngiliz İç Savaşı sırasındaki kökü monarşi
karşıtı düşüncelerde bulunan muhalif dini fikirlerden ne kadar etkilendiğini
gösterir. David Erdman (Blake:
Prophet Against Empire: A Poet's Interpretation of the History of His Own Times), köleliğe karşı olan Blake’in şiirini sınıfsal
konumun verdiği gücün suistimaline, bir başka deyişle sömürüye “isyan” olarak
değerlendirmektedir. Blake’in ortodoks Hristiyanlığa en güçlü itirazı,
dünyevi haz ve arzuyu bastırdığı düşüncesine dayalıdır. Kölelikten nefret eden
Blake, etnik/ırksal ve cinsiyet eşitliğine inanır.
Bir görüşe göre Blake şiirine yönelik farklı değerlendirmeler, Blake’in
ilk ve son dönem şiirleri arasındaki farktan kaynaklanmakta ve çoğunlukla Blake
ilk dönem şiirleri üzerinden değerlendirilmektedir. Blake’in ilk dönem
şiirleri, isyankar bir karakter sergiler ve dogmatik-geleneksel dine bir
protesto olarak görülebilirken (örneğin The
Marriage of Heaven and Hell) geç dönem çalışmaları karmaşık bir sembolizme yaslanan
özel bir mitoloji içermektedir (Örneğin Milton ve Jerusalem). Erken dönem
çalışmalarındaki geleneksel dinin otoriterliğine yönelik olumsuz bakış, geç
dönem çalışmalarında özveri ve bağışlama ile yeniden kazanılan farklı bir “insanlık
vizyonu”na evrilmektedir. Ancak Blake’in erken ve geç dönem çalışmaları
arasında farklılık olduğu herkes tarafından kabul edilen bir görüş değildir.
Örneğin psikanalist June Singer
(The Unholy Bible), Blake’in son dönem çalışmalarında, ilk dönem
çalışmalarında karşılaşılan fikirlerin, yani ruh ve beden bütünlüğünü
gerçekleştirme amacının geliştirildiğini söyler. Ona göre devamlılık
vardır ve Blake’in son dönem şiirleri, The
Marriage of Heaven and Hell’de vaat edilen/bildirilen “cehennem
kitabı”dır (Bible of Hell).
Ölümünden sonra Blake, bazı çalışmalarda, 19.yy “özgür aşk”
hareketinin öncüsü kabul edildi. Blake, döneminin evlilik hukukuna ve iffeti
bir erdem olarak gören geleneksel Hristiyan görüşüne karşıydı. Kısmen evliliği
(Catherine'in çocuk doğurmadaki yetersizliği) ve kısmen bağlı olduğu
Swedenborgian Kilisesi üyelerinden bir kısmının ikinci eşe sahip olması
nedeniyle Blake, eve ikinci eş getirmeyi savundu. Şiirinde, evlilik içi
sadakatin aşkı azalttığı ve ilişkiyi bir göreve dönüştürdüğü fikrini işledi ve
evlilik kurallarının tetiklediği kıskançlık ve egoizmi yerdi. Bazı şiirlerinde (Örneğin
Why should I be bound to thee, O my
lovely Myrtle-tree?" ve Earth's
Answer) kişinin birden fazla cinsel partnerinin olmasını savundu. Bazı
araştırmacılara göre Blake’in “özgür aşk” görüşü ve vurgusu son dönem
şiirlerinde değişmiştir. Blake son şiirlerinde ilgisini cinsel özgürlükten
daha çok Hristiyanlığa yöneltir. İlişkiler bakımından bağışlama, kefaret,
duygusal özgünlük gibi temalar öne çıkarılırken, kendini feda edebilen “gerçek
aşk” ideali biçimlendirilir.[8]
[1] Çocuk İşçiler, 8
Haziran 2014 http://www.evrensel.net/yazi/71519/cocuk-isciler
[2] Çeviri: Selahattin
Özpalabıyıklar, William Blake: Masumiyet ve Tecrübe Şarkıları, T. İş Bankası
yayınları, 2.Basım, 2013
[5] Çev.: Selahattin
Özpalabıyıklar
[7] Çev. Tozar Alkan