Çarşamba, Haziran 29, 2016

"The Catcher in the Rye" : Çavdar Tarlasında Büyümek



Jerome David Salinger’in 1951 yılında yayımlanan romanının orijinal isminde (The Catcher in the Rye) bulunan, Türkçe versiyonlarının başlıklarında (Gönülçelen ve Çavdar Tarlasında Çocuklar) karşılığını göremediğimiz “catcher” (yakalayıcı/kurtarıcı) sözcüğü bu yazının konusunu oluşturuyor. Öyleyse sorumuz şu: Kim, kimi veya neyi, neden kurtarıyor/yakalıyor veya yakalamak/kurtarmak istiyor?

Romanın ana karakteri Holden Caulfield, kardeşi Phoebe’nin “Ne olmak istersin?” sorusu üzerine, “büyüyünce” olmak istediği/yapmak istediği şeyi şöyle anlatır: “Hep büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. Binlerce çocuk, başka kimse yok ortalıkta –yetişkin hiç kimse yani- benden başka. Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. Ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum, nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum. Bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. Ben, çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim. Çılgın bir şey bu, biliyorum, ama ben yalnızca böyle biri olmak isterdim. Biliyorum, bu çılgın bir şey.

Salinger ve The Catcher

J.D. Salinger (1919-2010), romandaki ana karakter Holden’a benzer bir çocukluk ve sorunlu bir öğrenim hayatı geçirir (Gözütok, 2011). 1953'te bir lise gazetesine verdiği röportajda “çocukluğum o kitaptaki oğlanınkine çok benzer geçti... İnsanlara bundan bahsetmek büyük bir ferahlama getirdi” diyerek romanının “ otobiyografik” niteliğine işaret eder (Tanrıtanır ve Tütak, 2015; Wan Yahya ve Babaee, 2014).

1941 yılında Salinger, bir arkadaşına yazdığı mektupta, Holden karakteri üzerine düşündüğünden, üzerinde çalıştığı bir romanda bu karakteri “büyüdüğünde yakalayıcı (catcher) olmayı isteyen bir genç” olarak tasarladığından bahseder. 1942 yılında, henüz 23 yaşındayken orduya katılan ve İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’da görev yapan Salinger üzerinde bu savaş travmatik etki yaratır, geçirdiği sinir krizi nedeniyle savaş sonrası tedavi görür (Ghasemi ve Ghafoori, 2011).

1940-1945 yılları arasında yazdığı 22 hikayede savaşı ve savaşa dair kahramanlığı öven Salinger, savaş sonrası dönemde bu romantik yaklaşımı terk eder ve kendisinin savaş kaynaklı kişisel travma deneyimi yazdıklarına da yansır. Bu bağlamda The Catcher in the Rye romanı, Salinger’in savaş ve travma deneyiminin bir yansıması olarak görülebilir (Wan Yahya ve Babaee, 2014).

Roman, yazarının biyografisiyle olduğu kadar, yazıldığı tarihsel dönemin özellikleriyle de ilişkilendirilir. Romanda, konformist kültür ve “komünizm tehdidi” söylemiyle bağlantılı olarak ortaya çıkan pasifizm ile karakterize edilen 1950’li yılların (Soğuk Savaş dönemi) korku, anksiyete ve depresyon kuşağı, Holden karakterinin hikayesi üzerinden anlatılmakta ve savaş sonrası dönemin travması tasvir edilmektedir (Wan Yahya ve Babaee, 2014). “Konsensüs kültürü” kavramının yakıştırıldığı 1950’li yıllar, bir “uyum ve iyimserlik” dönemi olarak görülmektedir. Ancak bu “uyum”un altında, dile getirilmeyen ayrılıklar, çatışmalar ve memnuniyetsizlikler varlığını sürdürmeye devam eder. Pasifist grupların sivil itaatsizlik eylemlerinin ortaya çıktığı bu dönemde, Amerikalıların çoğu bu gösterilere ilgi göstermez/katılmaz. Uyum ve iyimserlik adına bastırılan duygular, aynı zamanda gerilimi/anksiyeteyi de artırmaktadır (Aubry, ). Buradan hareketle, romandaki Holden karakterinin, “ikiyüzlü/sahtekar” yetişkinler dünyasına ve onların/Amerikan toplumunun değerlerine bir isyanı simgelediği değerlendirmeleri yapılır (Andrychuk, 2004).

Bir dönem, argoya kaçan dili ve tabu olan konuları tartışmaya açması nedeniyle okullarda yasaklanan roman araştırmacılar tarafından, “yabancılaşma”, “büyüme/yetişkin olma”, “modernizm” ve “ahlak” temaları üzerinden incelenmiştir (Lomazoff, 1996). June Edwards (1983), romanın ahlaki değerlerin altını oyduğu ve Amerikan çocuklarının ahlakını bozduğu için yasaklanması gerektiği iddialarına karşı çıkar ve aksine romanı bir ahlak kitabı olarak nitelendirir. Holden aile kurumuna ve değerlerine karşı çıkmamakta, kendi ailesine derin bir sevgi beslemekte ve ailesini korumaya dönük davranışlar sergilemektedir.

Türkan Gözütok’a göre (2011) romanda Salinger “modernizmin eleştirisini yapmakta ve her türlü bilimsel gelişmeye, paraya kavuşan fakat sadeliği ve masumiyeti bozulan modern insanın yaşadığı bunalımı liseli bir genç olan Holden Caulfield’ın gözünden aktarmaktadır.” Modern insan, moral değerlerini eğitim, bilim ve bilgiyle gelen yozlaşmış değerlere bıraktığı ve madde karşısında insanî özünü yitirdiği için mutsuzdur: “Holden Caulfield, Batı’da modernitenin sancılarını çeken bir çocuk/bireyin moderniteden kaçışını ifade eder. Bu kaçışta belli olan üç ana izlek vardır: Bunlardan ilki, sahte ve yapay olandan gerçeğe, öze kaçış; ikincisi, modernizmin yıktığı ve yerine koyamadığı her tür değeri temsil eden Doğu’ya kaçış; üçüncüsüyse ilk romantiklerden yeni dönem romantizmine kadar saflığı temsil eden doğaya, tabiata kaçış ya da sığınıştır.

Yabancılaşma sorunsalı bakımından yaklaşıldığında Holden karakterinin, yabancılaşmış bir kişiye özgü biçimde, yetişkinlerin dünyasında bulunan herşeye karşı çıktığı ve Amerikan kültürünü açık yüreklilikle eleştirdiği yorumu yapılır (Dizdar ve Toker, 2013). Büyüme teması merkeze alındığında Holden, büyümeye/yetişkin sorumluluğunu almaya direnen, yaşadığı “büyüme/yetişkinliğe geçme problemleri” nedeniyle toplumla yabancılaşan bir ergen karakter olarak düşünülmektedir. Karşılaştığı her şeye ve herkese olumsuz tutum takınan Holden’a, sığındığı “sahtelik/sahtekarlık” iddiası, her şey ve herkesi “yanlış” olarak görmesi ve toplumdan kendini izole etmesi için gerekçe temin eden bir işlev görür. Dolayısıyla yabancılaşma, Holden’ın kendini korumasına yarayan bir savunma mekanizması olarak da görülebilir. Ancak bu, Holden’ın çektiği acının da kaynağıdır, zira yabancılaşma onun ihtiyaç duyduğu “sahte/sahtekar” olmayan ilişkilere girmesini de engellemektedir (Chen, 2009).

Giriş bölümünde aktarılan, aşağıdaki bölümde üzerine odaklanılacak olan, Holden’ın büyüyünce ne olmak/yapmak istediğini anlattığı pasaj dikkate alındığında Holden, bir bakıma “Salinger’in çocuklarla ilgili ulaşmak istediği masumiyet düşünün temsilcisi” olarak değerlendirilir. Buna göre, yetişkinlerin karmaşık dünyasıyla baş edemeyen, ergenlik döneminde yaşadığı bunalımların ruhsal bir çöküntüyle sonuçlandığı, yetişkinler dünyasında bunaldıkça çocukluk dünyasının masumiyetine sığınmaya çalışan Holden, aynı zamanda yol gösterici olabileceğinin de farkındadır: “Bu yönüyle Çavdar Tarlasında Çocuklar romanı Salinger’in sadece Holden Caulfield’in ergenlik dönemine özgü sıkıntılarıyla başa çıkma mücadelesini, yabancılaşma sorunsalını veya modernizmin toplum üzerindeki yıkıcı etkisini anlattığı bir roman değildir. Çocukluk döneminin önemine inanan ve yozlaşmış yetişkinler dünyasından çok umutlu olmayan Salinger, eser karakteri aracılığıyla özlemini duyduğu, düşlediği dünyanın çocukluktan itibaren nasıl inşa edilmesi gerektiğine işaret eder” (Tanrıtanır ve Tütak, 2015).

Uçurum

Holden, New York sokaklarında (Fifth Avenue), ailesiyle birlikte kaldırımda yürürken “çavdar tarlasında çocuklar…” şarkısını mırıldanan bir küçük çocukla karşılaşır. Ailesiyle birlikte yürüyen bu çocuk kaldırımın dibinde yürümekte, arabalar yanından hızla geçmekte, ancak bu durum ailesinin dikkatini çekmemektedir. Çocuğun ana-babası yalnızca yürümekte, konuşmakta fakat çocuklarına ilgi göstermemekte, çocuğun başına gelebilecek bir felakete karşı ilgisiz/dikkatsiz görünmektedir. Holden bu karşılaşmayı şöyle anlatır: “Güzel bir sesi vardı. Üstelik şarkıyı felaket iyi söylüyordu, anlıyordunuz. Arabalar yanından vızır vızır geçiyor, frenler cayır cayır ötüyor ve o kaldırımın dibinden yürüyor, “Yakalarsa birini biri, çavdarlar arasında” şarkısını söylüyordu. Öyle hoşuma gitti ki. Artık pek fazla moral bozukluğu hissetmiyordum.”

Holden’ın çavdar tarlasında oynayan ve uçuruma doğru koşan çocukları kurtarma/yakalama hayalinin, ölen kardeşi Allie’nin hatırasıyla olduğu kadar, bu karşılaşmayla da ilgili/ilişkili olduğu düşünülebilir (Shaw, 1991; Eik, 2007). Ana-babasının dahi gözünden kaçan varlığıyla tehlike altında olan bu çocuk, Gözütok’a (2011) göre, romanda çıkmaza girmiş modern insanın bütün ahlakî değerlerini, umutlarını ve kaostan kurtulma çabalarını, başka bir deyişle doğaya, doğala, insana, sadeliğe, saadete dönüşü ifade eder.

Bu karşılaşmayı ve büyüyünce olmak/yapmak istediği şeyi (catcher) kardeşine anlatırken Holden, küçük çocuğun söylediği ve sözleri Robert Burns’e ait şarkının “Yakalarsa birini biri, çavdarlar arasında” dizesini aktarır. Fakat Holden şarkının orijinalinde geçen karşılaşmak/rastlamak (meet) sözcüğünü yakalamak (catch) sözcüğüyle değiştirmiş, kardeşi de bunu fark etmiştir. Bir yaklaşıma göre Holden, aktardığı dizeden sonra gelen ve şarkının bütünündeki “cinsellik” çağrışımını öne çıkaran dize/dizeler nedeniyle böyle bir revizyona gider. “Yakalarsa biri birini” olarak çevrilen dizenin orijinalinde, “biri”nin karşılığı olan “body” sözcüğü, şarkının genel içeriğiyle uyumlu olarak “erkek ve kadın bedenine” işaret etmekte, Holden için, kadınlarla olan ilişkilerinde yaşadığı sorunları hatırlatıcı bir vazife görmektedir. Bunun yanında meet sözcüğü, “Fuck you” grafitisini silmesinde görüldüğü gibi Holden’a, aşkın cinsel temelini bozmayı hatırlatmakta ve Holden gençleri cinselliğin kabalaştırılmış/argolaştırılmış bilgisinden korumaya çalışmakta, bu nedenle, grafitiyi sildiği gibi, şarkıdaki sözcüğü de değiştirmektedir (Shaw, 1991; Castronovo, 2009). Ayrıca meet sözcüğünün özgür olmaya, catch sözcüğününse kurtarmaya/kurtarılmaya işaret ettiği, kendisine çocukları tehlikeden kurtarma misyonu biçen Holden’ın da, meet sözcüğünü bu nedenle catch ile değiştirdiği belirtilmektedir (Castronovo, 2009).

Comin Thro the Rye[1]
by Robert Burns
modern English translation by Michael R. Burch

O, Jenny's a' weet, poor body, /Oh, Jenny's all wet, poor body,
Jenny's seldom dry; /Jenny's seldom dry;
She draigl't a' her petticoattie /She's draggin' all her petticoats
Comin thro' the rye. /Comin' through the rye.

Comin thro the rye, poor body, /Comin' through the rye, poor body,
Comin thro the rye, /Comin' through the rye.
She draigl't a'her petticoatie, /She's draggin' all her petticoats
Comin thro the rye! /Comin' through the rye.

Gin a body meet a body /Should a body meet a body
Comin thro the rye, /Comin' through the rye,
Gin a body kiss a body, /Should a body kiss a body,
Need a body cry? /Need anybody cry?

Comin thro the rye, poor body, /Comin' through the rye, poor body,
Comin thro the rye, /Comin' through the rye.
She draigl't a'her petticoatie, /She's draggin' all her petticoats
Comin thro the rye! /Comin' through the rye.

Gin a body meet a body /Should a body meet a body
Comin thro the glen, /Comin' through the glen,
Gin a body kiss a body, /Should a body kiss a body,
Need the warld ken? /Need all the world know, then?

Comin thro the rye, poor body, Comin' through the rye, poor body,
Comin thro the rye, Comin' through the rye.
She draigl't a'her petticoatie, She's draggin' all her petticoats
Comin thro the rye! Comin' through the rye.


Psikolojik açıdan bakıldığında, Holden’ın bu kurtarıcı olma fantezisinin, kardeşinin ölümünü engelleyemenin getirdiği suçluluk duygusuyla ilişkili olduğu değerlendirmesi yapılmaktadır. Holden’ın kardeşi Allie, bu fantezinin nesnesi olmasa da kaynağıdır. Bu tür bir suçluluk duygusu sıklıkla, başarıdan kaçmaya/kaçınmaya yol açar. Holden da girdiği okullardan atılan, kendinde belirli bir mesleği başarılı biçimde yürütme kapasitesi görmeyen bir karakterdir. Çavdar tarlasında kurtarıcı/yakalayıcı olmak Holden için, bildik bir meslek olmasa da, psikolojik olarak başarısızlıktan başarıya doğru bir köprü işlevi görmektedir (Shaw, 1991).

Holden, bildiğimiz mesleklerden birine sahip olmak istemez zira onun için insanın bütün bu meslekleri insana hizmet ve insanî olanı yüceltmek için yapıp yapmayacağı hep bir soru işareti olarak kalacaktır. Bunun yerine onun yapmak istediği şey “…nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken” uçurumun kıyısına gelen çocukları kurtarmaktır (Gözütok, 2011). Uçurum metaforu, bir yoruma göre, çocukları masumiyetten, yetişkinlerin dünyasının bilgisine ve sahteliğine/sahtekarlığına düşmekten korumayı simgeler (Chen, 2009).

Büyümek

Holden’ın kurtarma fantezisi, genellikle, ölümüne engel olamadığı kardeşi Allie ile ilişkili olarak görülmekte, bu travmatik deneyimin kurtarma fantezisi üzerinden, bizzat onun/kendisinin kurtarılmaya gereksinimini yansıttığı düşünülmektedir. Holden, çocuk kalmak, “sahtekar” olarak nitelendirdiği yetişkinler dünyasına düşmek istememekte, bunu da uçurumun kıyısındaki çocukları düşmekten kurtarma fantezisiyle dile getirmektedir (Eik, 2007). Bunun kaçınılmaz bir düşüş olduğunu Holden da bilmektedir. Kendisinin evden ayrılıp farklı bir hayat yaşamak isteğine/kararına katılmak, onunla birlikte gitmek isteyen küçük kardeşini (Phoebe) engeller ve kendi kararından da vazgeçip eve geri döner. Bu, toplumun sorumlu bir üyesinin gösterebileceği, ailesini koruma ve kardeşinin aile çevresinden uzaklaşmasını engelleme davranışı olarak kabul edilir ve romana bir “ahlak” kitabı denilebilmesinin gerekçesi olur (Edwards, 1983).

Başka bir açıdan Holden, düşündüklerini/istediklerini eyleme geçiremeyen, adeta irade felci geçirmiş bir roman kahramanıdır. Bireyin yaşadığı yabancılaşma duygusu, özgürleşme yönündeki arzusunu zaman içerisinde bir mite dönüştürür. Bu arzuyu gerçekleştirmek imkânsızlaştıkça da birey, kaçış psikozunu hayali unsurlarla bezeyip reel dünyayla uyuşmayan bir fanteziye doğru sürüklenir. Buna göre, Holden’ın fantezisi, yalıtılmışlığın ve yabancılaşmanın bir tezahürü olarak ortaya çıkan bir kaçış fantezisi olarak değerlendirilebilir (Tanrıtanır ve Tütak, 2015).


Kapitalizmi temel alan bir yaklaşıma göreyse Holden, çocukları, kapitalizmin meta ve tüketim kültürüne düşmekten korumak istemekte, uçurum metaforu da, “insanlık durumu”ndan “meta durumu”na, “olmak”tan “sahip olma”ya düşüşü simgelemektedir. İnsan psikolojisi üzerinde güçlü etkileri bulunan piyasa baskısı, onları, metanın kölelerine dönüştürmektedir. Meta kültürüne düşüş, tüketim toplumuna dönüş/katılma kaçınılmazdır ancak Holden, “tüketici” olarak değil “kurtarıcı” olarak girmeyi/dönmeyi arzulamaktadır. Tıpkı romanın yazarı Salinger gibi (Ghasemi, Pourgiv ve Ghafoori, 2010).

Tarla

Holden 16 yaşında bir ergen, okullardan sürekli atılan başarısız bir öğrencidir. Karşısına çıkan öğretmenlerin sadece iki tanesinin iyi olduğunu, fakat onların bile sahtekar olduğunu söyler. Okuldan atıldığı için eve Noel tatilinden birkaç gün önce dönmek durumunda kalmış, bu süreyi eve gitmek yerine New York sokaklarında geçirmiş, bu sırada, eve gizlice girerek çok sevdiği küçük kız kardeşini ziyaret etmiş, ona “okuldan atılmadığı, yalnızca erken bıraktıkları için eve Noel tatilinden birkaç gün önce geldiği” yalanını söylemiştir. Kardeşiyle konuşması sırasında “kurtarıcı/yakalayıcı olma” ve “artık okumak yerine gidip bir çiftlikte iş bulma” hayallerini dile getirdikten sonra Holden, babasının da dostu olan eski bir öğretmenini (Bay Antolini) ziyaret eder. Bu öğretmen Holden’a, eğitim-öğrenim hayatının önemine dair öğütlerde bulunur. Holden’ın babasının, oğlunun öğrenim hayatıyla ilgili başarısızlığı nedeniyle ne kadar üzüldüğünü/ağladığını anlatır. Holden bu görüşmede çok fazla konuşmaz/cevap vermez ve geceyi öğretmeninin evinde geçirir. Ancak bu değer verdiği öğretmenin, gece, saçını/yüzünü okşamasıyla uyanan Holden kaçar gibi evi terk eder.

Holden’ın “sahtekarlık” nitelendirmesi üzerinden takındığı olumsuz bakışın/tutumun, yalnızca yetişkinlere yönelik olmadığını, kendi yaşıtlarını, ergenleri de kapsadığını görürüz. Bu bizi, “uçurum” metaforu kadar “çavdar tarlası”na da bakmaya sevk eder. Holden’ın “tarla”sında çocuklar, hiçbir yetişkinin yönlendirmesi/müdahalesi olmadan oynamakta, yaşamakta ve en önemlisi büyümektedir. Tarladaki tek yetişkin olan Holden, çocukları sadece, “uçurum” gibi büyük bir tehlikeden korumakta, uçuruma yaklaştıklarında onları yakalamaktadır. Oysa yetişkinler, -kaldırımın dibinde yürüyen ve yanından vızır vızır arabalar geçen çocuğa karşı ana-babasının ilgisiz/dikkatsiz olması gibi-, sürekli aksini söylemelerine karşın iş “yapıp etme”ye gelince tökezlemekte, çocuklarını dahi korumaktan aciz bir duruma düşmektedirler. Bu, yetişkinlere ve onların dünyasına yönelik “sahtekar”lık teziyle de ilişkilidir. Holden’a göre yetişkinler ve onların dünyasının sahtekarlığı, “bilme/söyleme” ile “yapma/eyleme” arasındaki çelişkiden kaynaklanmaktadır. Ergenlik bir geçiş dönemiyse eğer, “sahtekar” olmayı öğrenen ergenler sorunsuz biçimde bu “dünya”ya uyum sağlamakta, diğerleriyse Holden gibi dibi boylamakta, kliniklerin müdavimi olabilmektedir.

Sürekli “uçurum”lardan söz eden bu yetişkin dünya, “uçurum”larla mücadele etmekten çok “tarla”ya müdahale eder. Çocukluktan itibaren başlayan “biçimlendirme” sonucunda, “tarla” da tarla değildir artık. Varolan düzene uyan yetişkinlerin derdi, “uygun” çocuklar yetiştirmeye kilitlenir. Uçurumlar çoğaldıkça, tarlalar daralır. Fakat yine de herşeyin “insan” için, “iyilik/güzellik” adına olduğu söylenmekte, sözler ve yapıp etmeler arasındaki uçurum daha da artmakta, çepeçevre etrafı kuşatmaktadır. Bay Antolini, bir psikiyatriste atfen şunu söyler Holden’a: “Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir. Olgun insanın özelliğiyse, bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir.” Kimi zaman, böyle “olgun” yetişkinlerden bir kısmının, “dava”lar uğruna ölecek ergen/genç, hatta çocuk bulma “çağrı”ları, yüreklendirmeleri işitilir orada burada. Kimse rahat bırakma niyetinde değildir çocukları/gençleri tarlada. Uçurumları kaldırmak misyonu da en çok ergenlerin/gençlerin üzerine yükleniverir hemen. Yetişkinlerin “sahtekar” dünyasının “bedel”i, öyle ya da böyle, -o sahtekar dünyanın devam etmesi veya ortadan kalkması adına/uğruna-, gençlere ödetilir/ödettirilir. Ne de olsa “tarla”lar yetişkinlerindir ve zordur büyümek, uçurumlara itilirken/savrulurken “o yer”de.


KAYNAKÇA

Parvin Ghasemi ve Masoud Ghafoori, Salinger and Holden: Silent Heroes of Modern Times, kata, VOLUME 13, NUMBER 1, JUNE 2011: 19-36

P. Ghasemi, F. Pourgiv ve M. Ghafoori, The Catcher in the Rye: Holden vs. Consumer Culture, The Journal of Teaching Language Skills (JTLS), Vol. 2, No. 1, Spring 2010, Ser. 59/4

Bülent Cercis TANRITANIR ve Burcu TÜTAK, J.D. Salinger’in Çavdar Tarlasında Çocuklar ve Cemil Kavukçu’nun Gamba Adlı Romanlarının Yabancılaşma Kavramı Ekseninde İncelenmesi, The Journal of Academic Social Science Studies, International Journal of Social Science, Number: 38 , p. 19-35, Autumn II 2015

Türkan Gözütok, Modernizmin Kayıp Çocukları, Turkish Studies -International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 6/1 Winter 2011, p. 1138-1149, TURKEY

Wan Roselezam Wan Yahya ve Ruzbeh Babaee, Salinger‘s Depiction of Trauma in The Catcher in the Rye,Theory and Practice in Language Studies, Vol. 4, No. 9, pp. 1825-1828, September 2014, © 2014 ACADEMY PUBLISHER Manufactured in Finland.


Sylvia Andrychuk, A History of J.D. Salinger's The Catcher in the Rye, The University of British Columbia, 2004


June Edwards, Censorship in the Schools: What's Moral about "The Catcher in the Rye?" , The English Journal, Vol. 72, No. 4 (Apr., 1983), pp. 39-42 Published by: National Council of Teachers of English


Eric Lomazoff, The Praises and Criticisms of J.D. Salinger's The Catcher in the Rye, 1996

Dizdar, S. ve Toker, A. (2012). Holden Caulfield: Alien in The Catcher in the Rye. Dil ve Edebiyat Eğitimi Dergisi, 1(2), 71-82

Timothy Aubry, The Catcher in the Rye: The Voice of Alienation

Lingdi Chen, An Analysis of the Adolescent Problems in The Catcher in the Rye, Vol. 5, No. 5 Asian Social Science, 2009

David Castronovo, Holden Caulfield’s Legacy, J. D. Salinger’s The Catcher in the Rye, Ed. Harold Bloom, Bloom’s Literary Criticism, 2009


Peter Shaw, Love and Death in The Catcher in the Rye, New Essays on The Catcher in the Rye, Cambridge University Press, 1991, pp. 97-114.