Kadınların
neyi yazıp neyi yazmayacağı erkekler tarafından sunulan öneriler
üzerinden tartışılır. ‘Erkek’ şairlerin kadınlardan (kadın
şair veya şair kadın) yazmalarını talep ettikleri ve bir
ayrıcalık olarak sundukları alan kadınların erkeğe yönelik
aşkı ve cinselliklerini anlatmalarıdır. Ali Asker Barut, kadın
şairlerin kendi cinsel kimliğini, aşkını, çocuk doğurmasını,
bir erkek sevmesini anlatamadığını iddia eder ve kadın şairleri
cesaretsiz bulur. Abdulkadir Budak, kadınları kendi tenlerini
yazmaya davet eder ve “yazdığı şiirde kendi tenine dokunmayı
göze alamıyorsa kadın şair, şiirin tenine asla dokunamayacaktır”
der. Çiğdem Sezer, Budak’ın kadınları bedenini yazmaya davet
etmesine bir şiirle cevap verir (Atayurt, 2009):
“yağmurun
elleri vardı –cehennemyağmurun
teni,
tenim
bir
adamı yağmur gibi
hem
soyundum
hem
giyindim
kime
ne
yeter
yağmuru kadının bahçeyi söyletmeye”
“Neden
erotik şiirler yazıyorsunuz?
Süheyla
Taşçıer: Bu soru ilkokul öğretmenimi anımsattı "Süheyla
neden yaramazlık yapıyorsun"...“[1]
Kadın
şair ve erotik şiir denildiğinde hemen karşımıza çıkarılan
“skandal” bir olaydır. Cem
Özer’in programında söz sırası kendisine gelip kameralar
üstüne çevrildiğinde kendisini erotik şair olarak nitelendiren
Nara Benek, 'erotik şiir'ini okur, son dizeye geldiğinde
göğüslerini açmaya çalışır. Canlı yayın kesilip uzun bir
reklam kuşağı girer. Program konuklarından Aylin Livaneli, şokun
etkisiyle ağlama krizine tutulmuş, stüdyoyu terk etmekten zor bela
vazgeçirilmiştir.[2] Nara
Benek, bırakın erotik şair olmayı, şair midir, şiir yazmakta
mıdır bilinmez. Ama bir şair olan, şiirleri yayımlanan Süheyla
Taşçıer de, “erotik şair” olarak altı çizilen bir başka
isim olarak çıkar karşımıza. Kendisiyle
yapılan bir röportajda sadece erotik şiir yazmadığını
vurgulayan Süheyla Taşçıer, Neden erotik şiir sorusuna bir
şiiriyle yanıt verir:[3]
“Taze
jilet kokulu kalemim seviyor erotizm ve aşkı ve diyor ki,
sevişmek
soylu eylem
aşk
ihaneti kabul etmiyor”
İşte
Süheyla Taşçıer’in erotik şiir olarak görülen şiirlerinden
iki örnek:
Çığlık
Önce
düğmelerimi çözüyorsun,
sonra
okşuyorsun.
sonra
okşuyorsun.
Ağız
dolusu öpüyorsun
sonra
göğüslerim avuçlarında
uç veriyor.
sonra
göğüslerim avuçlarında
uç veriyor.
Sen
soluk soluğa,
soluk soluğa,
Ben
çığlık çığlığa.
çığlık çığlığa.
Süheyla
Taşçıer
Böyle Başlar Sevişmek
önce
gözlerimi öptün
sonra
gözlerinin takıldığı tüm noktaları
gözlerimi öptün
sonra
gözlerinin takıldığı tüm noktaları
Süheyla
Taşçıer
Davet
hiç
mi
hiç
aklımda yoktu sevişmek
hiç
aklımda yoktu sevişmek
ta
ki
kuş
havalanıncaya dek
kuş
havalanıncaya dek
Süheyla
Taşçıer / On iki saatlik sevgili
Bir
şaire, "kadın şair" kavramını yakıştırmayı, onu bu
şekilde etiketlemeyi bir hakaret, kapitalist sistemin cinsiyet
ayrımcılığını ve eril erkini şiire dayatmak olarak gören
Hilal
Karahan[4],
yetiştirilme tarzından (muhafazakar mahallelerde büyüme)
kaynaklanan şartlanmaları üzerinden atamadığından erotik
sözcükler dilinin ucuna gelse bile yutkunduğunu, açık seçik
yazamadığını söyler. Cinselliği üstü örtülü yazan, hatta
yazamayıp hissettiren Karahan kendi şiirlerinden örnekler de
verir. Bu örneklerde Karahan, Fransız öpücüğünü, seks ve seks
sonrası rehaveti, gizli, nerdeyse hissedilmez biçimde verdiğini,
şairin niyetinin hiç mi hiç anlaşılmadığını söyler.[5]
“gürültüyle
anımsarız balkona oturunca gün üşümüş
burnunuz ve kırmızı kravatınız: kocaman burnunuz
ve sümüklü susarız salonun ortasında:
“görülmenin anlamı yok”
saçınıza dokunuruz usulca devrilir birbirine iki tren!
yine elimizi yıkamadan, üzerinizi soyunmadan yine
yüzümüz cam.” (Gecikmiş Mumya: 11)
burnunuz ve kırmızı kravatınız: kocaman burnunuz
ve sümüklü susarız salonun ortasında:
“görülmenin anlamı yok”
saçınıza dokunuruz usulca devrilir birbirine iki tren!
yine elimizi yıkamadan, üzerinizi soyunmadan yine
yüzümüz cam.” (Gecikmiş Mumya: 11)
Karahan,
yukarıdaki dizelerde, soğuk bir kış günü, ısınmak için
birbirine sokulmuş iki insanın, salonun ortasında, daha üzerlerini
soyunmadan seviştiğinin anlatıldığını, buna belli belirsiz
değinilip geçildiğini belirtir. Şaire göre, erotizm noktasında
kendisinden daha cesur yazan kadın şairler de vardır. Örneğin,
seksten aldığı zevki olduğu gibi anlatır Ayten Mutlu “Orgazm”
şiirinde:
“ıslak bir gemi
boşaltıyor birden bire yükünü
gidilmedik bir adanın çığlıklı sahiline
karıncalar dolaşıyor bedenimi
kışlık erzaklarını taşıyor gibi
hiç bitmeyecek bir mevsimin
ışık yüzü görmemiş kilerlerine
yavaş yavaş çekiliyor sular
kumlara karışıyor tüm hücrelerim
titreşiyor gökkuşağı tüm renkleriyle
gövdemin en ıssız ülkelerinde
ölümü bir kez daha yeniyor beynim” (Ochii Istanbulului: 54)
Çiğdem
Sezer, “Kalbim Buna Ağlıyor” şiirinde, hiç korkusuz,
destursuz sevişmeyi imgelerle bezer:
“tuzumu emiyor suyumu çekiyor kumumu götürüyor
koynumdaki yara izine gömülüyor
(…)
gözlerin yanıyor ayakların titriyor ellerin
dünyaya tutunma telaşında
kalbindeki ağacın dalını kırıyorsun
(…)
ben sana bakıyorum denize bakar gibi
bir dalga gibi sen kıyılarıma patlıyorsun” (Denizden Geçme Hâli: 22)
Tek gecelik bir ilişkiyi ve bundaki tutkulu zevki olduğu gibi dizelere akıtır Eren Aysan “Çay Quarteti” şiirinde:
“ne yapsam, nasıl etsem
gövdeni yatağa sürükleyip
bir gelincik tarlasından kan çıksam
uzatsam göğüslerimi kahırdan haleye
durmadan kamyonlara yük taşısam
saatte 180 km hızla
mucizeyle tenhalara dalsam
ne yapsam, nasıl etsem
iyi bir kaptan değildim zaten
gemimi dipsiz vurgundan korusam
bütün gece incelmiş çarşafı
sırtıma yelken çaksam
bu geceden sonra
seni hiç aramasam” (Dize Dergisi, Mart 2005)
Eren Aysan, “Zor Zamanlara Gazel” şiirinde yaptığı çapkınlıkları anlatır:
“Uzağında artan çizgiler alnımda
Geçtim bill-bordlara yattığım adamları yazarak” (Dize Dergisi, Şubat 2006)
Karahan, şiirlerinde erotizmi sık olmasa da örtülü bir biçimde kullanan Şükran Belen’in “Soğuk Leke” şiirinden bir alıntı yapar:
“söylemiş miydim boynumdan sırtıma akan kum saatiydin
bekledim bekle dedim gözünü çeviren baykuşa kopan
kirpiklerimi taktım ağladım ağladı kirli aktın aktım zambak!
(…)
söylemiş miydim sen yokken ben kendimle yattım
büyüdüm…” (Son şiir dosyasından…)
Erotizmi yerinde ve dozunda kullanan bir diğer şairse Nurduran Duman’dır ona göre; “O an” şiirinde, sevişmenin hazzını şöyle anlatır:
"Bir bedene tutunup geçiyorum
Başka bir bedene
Yaprak ellerim
Yumuşak…
Haz.
O tene tutunup iniyorum
Başka bir tene
Sürüngen dilim
Islak…
Tuz.” (Yenilgi Oyunu: 60)
Erotizmi üstü oldukça kapalı ve imgesel bir şekilde yazan Gonca Özmen; “Sanki Yokum” şiirinde, sevgilisine şöyle seslenir:
“Beni
böyle ıslak sev
Gizimi dağıt
(…)
Ahşap bir kapı
Açılıyorum sana” (Belki Sessiz: 35)
Gizimi dağıt
(…)
Ahşap bir kapı
Açılıyorum sana” (Belki Sessiz: 35)
Karahan,
örneklerin çoğaltılabileceğini, ancak bunun “bakın işte
kadınlar da erkekler kadar erotik şiir yazabilir” savını ispat
etmek amaçlı olmadığını ilave eder: “1990’larda başlayıp
milenyumla birlikte sayıları katlanarak artan bir “kadın şair
fenomeni” var. Bunlar okuyorlar, yazıyorlar, üretiyorlar,
sorguluyorlar; edebiyatta, sanatta ve insana dair “her şey”de
aktif rol alıyorlar… Erotizm de hayatın insana değen bir
parçası… Doğal olarak “her şey” onların şiirine girdiği
gibi, erotizm de giriyor. Ama benim gibi utangaç ve çok kapalı bir
şekilde, ama açık seçik… Bu nedenle şiirimizin onlarla
zenginleştiğini düşünüyorum.”
“Hikâye
(Anlat Bana), Tomris Uyar’ın sevdiği dekorlardan birinde, bir gar
lokantasında geçer. Tren bekleyen kadın, onu geçirmeye gelen
erkek, ileride bir masada “kendi özel, küçük, haklı ölümünü
bekleyerek uyuklayan bir yaşlı alkolik”. Kadın, erkeğe bakar.
“Garsona seslenmek için döndü. Boyun kaslarını gördüm. (...)
Ensesindeki tüyler yumuşak, kıvırcık. O derin çizgiyi arayıp
buluyorum. Bu kırılgan çizgi, sırtını ikiye bölüp kabalarına
iniyordur. Gergin kasıklarında, iki derin oyuk vardır öndeki
ataklığı destekleyen. Evet (...) ancak çırılçıplak kaldığında
ortaya çıkabilecek özelliklerini biliyorum. Daha da ötesini.”[6]
Doğu-Batı
Kadın
Şairler Kitabı’nda (Penguin Book of Women Poets) Doğu’dan
birkaç örneğe yer verilir, erotik şiir yazan kadın şair olarak.
Bunlardan biri Çinli Huango O (1498-1569)’dur.
If
you don’t know how, why pretend?
Maybe you can fool some girls,
But you can’t fool Heaven.
I’d dreamed you’d play with the
Locust blossom under my green jacket,
Like a eunuch with a courtesan.
But lo and behold
All you can do is mumble.
You’ve made me all wet and slippery,
but no matter how hard you try
Nothing happens. So stop.
Go and make somebody else
Unsatisfied.
Maybe you can fool some girls,
But you can’t fool Heaven.
I’d dreamed you’d play with the
Locust blossom under my green jacket,
Like a eunuch with a courtesan.
But lo and behold
All you can do is mumble.
You’ve made me all wet and slippery,
but no matter how hard you try
Nothing happens. So stop.
Go and make somebody else
Unsatisfied.
Batı’da,
“kadın göğsü”nden söz etmenin ötesine geçmeyen Elizabeth
Barrett Browning ve Aphra Benn (1640-89) gibi isimlerden sonra, daha
cesur yazan kadın şairleri görmek için 20.yüzyılı beklemek
gerekecektir. Amerikalı şair Edna St. Vincent Millay (1892-1950) bu
bakımdan diğerlerinden ayrılır. Ancak onun şiirlerinde de
cinsellik makul düzeydedir. Maria Pawlikowska Jasnorzewka, Polonya
Edebiyatında, aşkta kadının da seksüel heyecanlar yaşadığı
gerçeğini eserlerinde haykıran ilk şair olma ayrıcalığına
sahiptir. Şairin ilk derlemesi “Niebieskie Migdaly” (Mavi Badem
Ağaçları – 1922) da yer alan şu şiirin, bu görüşü
kanıtladığı ileri sürülür:[7]
EROTİK
Fırlatılmış
cennet vari yastıklar üzerinde
Ölüyorum tatlı tatlı – acısız, ölüyorum çığlıksız – sessizce.
Perdenin ardına gizlenmiş zaman, kımıldıyor bir kelebeğin kanadıyla
ve bitkin alnım giderek düşüyor aşağıya.
Kutba dokunuyorum nihayet ve eriyor kar saçlarımın arasında
ve ulaşıyorum hışırdayan çimenlere rugan ayakkabımın topuğuyla.
Uzanmış yatıyorum ateşle yanan ekvatorda, sıcak ülkelerde
ve batikten alaca renkli ipek yastıklar üzerinde.
Sana, senin en tatlı yerine uzatıyorum elimi
ve ellerimde hissediyorum üzerimizde asılı duran yıldızları, hani o alçaktaki.
Sarılıyorum mavi, bulutlu çadıra dolanmış sana
ve bir gürültüyle düşüyor gökyüzü, kalaslar, tahtalar gibi adeta.
Fırlatıp atıyor bizi ayla, güneşle, bulut kümeleriyle
ve öylece dinleniyorum, gökyüzü ve kalbinle örtülü bir halde.
Ölüyorum tatlı tatlı – acısız, ölüyorum çığlıksız – sessizce.
Perdenin ardına gizlenmiş zaman, kımıldıyor bir kelebeğin kanadıyla
ve bitkin alnım giderek düşüyor aşağıya.
Kutba dokunuyorum nihayet ve eriyor kar saçlarımın arasında
ve ulaşıyorum hışırdayan çimenlere rugan ayakkabımın topuğuyla.
Uzanmış yatıyorum ateşle yanan ekvatorda, sıcak ülkelerde
ve batikten alaca renkli ipek yastıklar üzerinde.
Sana, senin en tatlı yerine uzatıyorum elimi
ve ellerimde hissediyorum üzerimizde asılı duran yıldızları, hani o alçaktaki.
Sarılıyorum mavi, bulutlu çadıra dolanmış sana
ve bir gürültüyle düşüyor gökyüzü, kalaslar, tahtalar gibi adeta.
Fırlatıp atıyor bizi ayla, güneşle, bulut kümeleriyle
ve öylece dinleniyorum, gökyüzü ve kalbinle örtülü bir halde.
Batı’da
dozun yükseldiği ilk örnek olarak gösterilen ise Lenore Kandel’in
şiir kitabıdır (Aşk Kitabı/The Love Book, 1966). Kandel’in
şiirlerinde “Cock”, “fuck” gibi sözcükler ve cinsel
ilişkinin anlatıldığı tasvirlere yer verilir. 1960’lardan
sonra kadın şairlerin yazdığı erotik şiirlerde göreceli bir
artış görülmeye başlanır. Buna verilen iki çok bilinen örnek
Carolyn Forche ve Adrienne Rich olur. Şairler, kimi şiirlerinde
oral seks, klitoris, lezbiyen seksi anlatır.
A
woman’s mouth
is not different, sand moved
wild beneath me, her long
hair wiped my legs, with
women there is sucking, the
water slops our bodies. We
come clean, out clits beating
like twins to the loons rising
up.
is not different, sand moved
wild beneath me, her long
hair wiped my legs, with
women there is sucking, the
water slops our bodies. We
come clean, out clits beating
like twins to the loons rising
up.
(Carolyn
Forche)
Öncüler
arasında gösterilen Marilyn Hacker bir şiirinde (1976) erkek
cinsel organını çiçek (flower) sözcüğüyle ifade eder ve şöyle
der: “I kissed his knees, ate honey from the flower between his
thighs, and felt it rise with sap against my tongue.” Ancak şunu
da ilave etmek gerikir ki, kadın şairlerin şiirlerinde seksin salt
fiziksel değil, bunun ötesinde, bir ilişkinin bileşeni olarak yer
aldığının altı kalın biçimde çizilmektedir. [8]
Ayrıca Sandra Gilbert, kadın şairdeki, kadın cinselliği
hakkındaki önyargıların ve kadının toplumdaki “güçsüz”
konumunun bilincinde olmanın getirdiği gerilime/endişeye/acıya
dikkat çeker.
Sandra Fisher
Nuala
Ni Dhomhnaill’in iki şiirini (Nude ve A God Shows Up) inceleyen
Burke (2009), şairin bakışın (gaze) özne ve nesnesini tersine
çevirdiğini, geleneksel rolleri değiştirip erkek bedeni ve
cinselliğini nesneleştirdiğini, arzu nesnesine dönüştürdüğünü
yazar. Ni Dhomhnaill, patriyarkal üstünlüğü, onun kendi fallik
dilini kullanarak sarsar. İlk şiirde, cinsel haz öne çıkar ve
erkek cinsel organı olumlu bir sözcükle temsil edilirken (the
root) ikinci şiir olumsuzlayıcı bir dille yaklaşır penise
(prick, toothblade). O artık tehlikelidir ve kadını kontrol etmeyi
simgeleyen bir metafor içinde verilmektedir.
Nude
The
long and short
of
it is I’d far rather see you nude –
your
silk shirt
and
natty
tie,
the brolly under your oxter
in
case of a rainy day,
the
three-piece seersucker
suit
that’s so incredibly trendy,
your
snazzy loafers
and,
la-di-da,
a
pair of gloves
made
from the skin of a doe,
then
to top it all, a crombie hat
set
at a rakish
angle
– none of these add
up
to more than the icing on the cake.
for,
unbeknownst to the rest
of
the world, behind the outward
show
lies a body unsurpassed
for
beauty, without so much as a wart
or
blemish, but the brilliant
slink
of a wild animal, a dreamcat,
say,
on the prowl,
leaving
murder and mayhem
in
its wake. Your broad, sinewy
shoulders
and your flank
smooth
as the snow
on
a snow-bank.
Your
back, your slender waist,
and,
of course,
the
root that is the very seat
of
pleasure, the pleasure source.
Şiir
nedir, şair nedir, erotik nedir tartışmasına girmeden, kadın
şairlerin tarih boyunca, cinselliğe dair yazmalarının önünde
dikilen engellerin toplumsal cinsiyet kaynaklı olduğu söylenebilir
rahatlıkla. Peki erkek şairler ne yapmaktadır? 16. Yüzyılın
erotik şairi John Donne’yi hatırlamak yeterlidir aslında, fazla
söze gerek bırakmaz Donne. Irving Layton’un şiirlerini inceleyen
Joanna Lewis, cinsiyetçi dilini açığa çıkarır şairin. Kadın
şair olmaz, kadın şiirdir zaten diyenler, şimdi de kadın
şairlerin ne hakkında yazması gerektiğini dikte etmeye
çalışmakta, erkek bedenine düzülen methiyeler beklemektedir
onlardan.
Kaynakça
Margaret
Garry Burke, Framing Masculinity in the Poetry of Nuala Ni
Dhomhnaill. Journal of International Women's Studies,10(4),
85-94, 2009.
Didem
Atayurt, ‘Dişil Dil’: Bir Örneklem Olarak 1990’larda Türk
Edebiyatında
‘Kadın’ Şairler, İstanbul 2009, Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi
Mustafa
Zeki Cirakli ve Naghmeh Varghaiyan, Anxiety of Authorship in Ann
Bradstreet's "The Author to Her Book"
Joanne
Lewis, IRVING'S
WOMEN: A FEMINIST CRITIQUE OF
THE LOVE POEMS OF IRVING LAYTON
To Whom It Does Concern
Do
you believe me when I say / you’re beautiful
I
stand here and look at you out of the vision of my eyes
and
into the vision of your eyes and I see you and you’re an
animal
and
I see you and you’re divine and I see you and you’re a
divine
animal
and
you’re beautiful
the
divine is not separate from the beast; it is the total crea-
ture
that
transcends
itself
the
messiah that has been invoked is already here
you
are that messiah waiting to be born again into awareness
you
are beautiful; we are all beautiful
you
are divine; we are all divine
divinity
becomes apparent on its own recognition
accept
the being that you are and
illuminate yourself
by
your own clear light
GOD/LOVE
POEM
there
are no ways of love but / beautiful /
I
love you all of them
I
love you / your cock in my hands
stirs
like a bird
in
my fingers
as
you swell and grow hard in my hand
forcing
my fingers open
with
your rigid strength
you
are beautiful / you are beautiful
you
are a hundred times beautiful
I
stroke you with my loving hands
pink-nailed
long fingers
I
caress you
I
adore you
my
finger-tips… my palms…
your
cock rises and throbs in my hands
a
revelation / as Aphrodite knew it
there
was a time when gods were purer
/
I can recall nights among the honeysuckle
our
juices sweeter than honey
/
we were the temple and the god entire/
I
am naked against you
and
I put my mouth on you slowly
I
have longing to kiss you
and
my tongue makes worship on you
you
are beautiful
your
body moves to me
flesh
to flesh
skin
sliding over golden skin
as
mine to yours
my
mouth my
tongue my hands
my
belly and my legs
against
your mouth your love
sliding…sliding…
our
bodies move and join
unbearably
your
face above me
is
the face of all the gods
and
beautiful demons
your
eyes…
love
touches love
the
temple and the god
are
one
TO
FUCK WITH LOVE PHASE
III
to
fuck with love
to
love with all the heat and wild of fuck
the
fever of your mouth devouring all my secrets and my alibis
leaving
me pure burned
into oblivion
the
sweetness UNENDURABLE
mouth barely
touching mouth
nipple
to nipple we touched
and
were transfixed
by
a flow of energy
beyond
anything I have ever known
we
TOUCHED!
and
two days later
my
hand embracing your semen-dripping cock
AGAIN!
the
energy
indescribable
almost unendurable
the
barrier of noumenon-phenomenon
transcended
the
circle momentarily complete
the
balance of forces
perfect
lying
together, our bodies slipping into love
that
never have slipped out
I
kiss your shoulder and it reeks of lust
the
lust of erotic angels fucking the stars
and
shouting their insatiable joy over heaven
the
lust of comets colliding in celestial hysteria
the
lust of hermaphroditic deities doing
inconceivable
things to each other and
SCREAMING
DELIGHT over the entire universe
and
beyond
and
we lie together, our bodies wet and burning, and
we
WEEP we WEEP we WEEP the
incredible tears
that
saints and holy men shed in the presence
of
their own incandescent gods
I
have whispered love into every orifice of your body
As
you have done
to
me
my
whole body is turning into a cuntmouth
my
toes my hands my belly my breast my shoulder my eyes
you
fuck me continually with your tongue you
look
with
your words with your presence
we
are transmuting
we
are as soft and warm and trembling
as
a new gold butterfly
the
energy
indescribable
almost unendurable
at
night sometimes I
see our bodies glow
[6]
http://kitap.radikal.com.tr/makale/haber/tomris-uyarin-capkinligi-386455