Nicos Poulantzas, 3 Ekim
1979 günü Paris’te, yazdığı kitaplarla birlikte, bir binanın (Montparnasse Tower) yirmi
ikinci katından kendini boşluğa bıraktığında 43 yaşındaydı. O tarihte 9 yaşında
olan kızı Ariane, şimdi 45 yaşında. Felsefe profesörü olan eşi Annie Leclerc ise
67 yaşında (2007 yılında) hayata gözlerini yumdu.
Poulantzas’ın intiharından
sonra, ölümünden bir yıl önce geçirdiği (1978 yılında) trafik kazasının,
aslında bir intihar girişimi olabileceği şüphesi ortaya çıkar. Asıl soruysa, Poulantzas’ın
neden intihar etmiş olabileceği üzerinedir. Poulantzas’ın eşi şunları söyler bu
konuda:
“Evet,
şimdi Nicos’un ölümüyle ilgili soruya gelirsek. İnanıyorum ki trajik bir ölüm
söz konusu olduğunda ona bir cevap bulmak isteriz. Gerçek sebebin ne olduğunu
arar dururuz. Ve bunu sadece Nicos biliyor, biz değil.”[1]
Bu intiharın arkasında
yatan neden veya nedenler üzerine ancak yorum yapılabilir, kişisel görüşler
ileri sürülebilirdi elbette. Tarıq Ali (2005), Kamboçya’da yaşananların Poulantzas
üzerindeki depresif etkisine dikkat çekiyordu. Fransa’nın geleceğine dair
umutsuzlukla Pol-Pot dehşeti birleşince, 1968 Mayıs’ında barikatlerin
kurulmasına yardım eden bir adam için katlanılması zor bir durum ortaya
çıkmıştı. Michael Löwy (2015), solun yenildiği düşüncesinden çok, Poulantzas’ın
intiharında kişisel başarısızlık duygusunun etkili olduğunu düşünmektedir. Poulantzas, yazdıklarının işe yaramaz
olduğunu ve teorik çabasında başarılı olamadığını söyleyerek kitaplarını
pencereden aşağı fırlatmaya başlamış, sonra da kendisini boşluğa bırakmıştır.
“Nicos, bir yıldan
daha uzun bir süredir depresyondaydı. 1978 yılında bir kaza geçirmişti. Aslında
bazılarımız onun kaza diye adlandırdığı şeyin bir intihar teşebbüsü
olabileceğinden şüphelenmişti. Nicos’nun solun yenildiği gibi bir düşüncesi
olduğunu sanmıyorum ve bu yüzden kendi adıma onun intiharının politik
yenilgiyle bağlantılı olduğunu söyleyemem. Elbetteki Solun Birliği içinde bir
kriz vardı ve Nicos o dönemde dikkatini asıl olarak buna yöneltmişti. Ancak
hiçbir şey geri döndürülemez değildi ve bir tradejiden de söz edilemezdi.
Nicos’nun en iyi arkadaşı ve benim de arkadaşım olan Constantin Tsoukalas,
intihar anında onunla birlikteymiş. Söylediğine göre Nicos, yazdıklarının işe
yaramaz olduğunu ve teorik çabasında başarılı olamadığını söyleyerek kitaplarını
pencereden aşağıya fırlatmaya başlamış ve sonra da kendisini pencereden boşluğa
bırakmış. Açık olan şu ki, kişisel olarak başarısız olduğu hissiyatına
kapılmıştı. Fakat yine de hiç kimse intiharının altında yatan gerçek nedeni
bilemeyecek, anlaşılması zor bir trajedi…”[2]
Tarıq Ali’nin söyledikleriyle
Michael Löwy’nin anlattıklarında ortak olanın “yetersizlik duygusu” olduğunu ileri sürebilir miyiz? Ali’nin
söylediklerini, kitapların, yani yazılanların yaşayanları/yaşananları
etkilemede düştüğü yetersizlik olarak okursak, Löwy’nin bahsettiği yetersizlik
bundan çok bizatihi yazılanların yetersiz olduğu düşüncesine tekabül eder. Belki
de, Poulantzas, her iki anlamda da bir yetersizlik duygusu içindedir ve bu
yüzden kitaplarıyla birlikte gitmeyi seçmiştir, ölüme. Öte yandan, Tarıq
Ali’nin işaret ettiği Kamboçya kadar, o dönemde, Vincennes Üniversitesi’nde
ders veren ve Yunanistan’la bağlarını koparmayan Poulantzas için hem Fransa hem
de Yunanistan’daki gelişmeler de etkili olmuş olabilir, söz edilen yetersizlik
duygusu bakımından?
Poulantzas’ın içinde
bulunduğu psikolojik durumu Althusser (1993) akut bir “herkesi kendisine düşman
görme” hastalığı olarak betimler. Olaydan önce yolda karşılaşırlar. Poulantzas
neşelidir. Ne çektiği acı ne de bir intihar girişimi olduğunu gizlediği kaza
hakkında tek kelime etmez, çalışma ve araştırma projelerinden bahseder ve
Althusser’inkileri sorar. Ayrılırken, sanki ertesi gün yeniden görüşmeyi umar
gibi sarılır Althusser’e.
Bob Jessop (1985), 1978-79
yıllarında Vincennes’in sağ cenahtan gelen bir saldırı altında olduğunu ve
Poulantzas’ın da bu süreçte, bu saldırıya karşı koymada, aktif rol aldığını
yazar. Jessop, Poulantzas’ın intiharının arkasında yatan nedenler konusunda
çeşitli görüşler olduğunu ve bir uzlaşı olmadığını söyledikten sonra, onun
sempatiyle baktığı, komünist hareketlerin arkasında durmasını istediği
partilerin, hem Fransa’da (Sosyalist Parti) hem de Yunanistan’da (PASOK),
Poulantzas’ın ölümünden sonra, başarılı seçim sonuçları elde ettiğini ekler.
“Nicos, çok yönlü bir kişiydi
ve çok çalışırdı. Çalışmayı bitirdikten sonra, müzik dinlemek, okumak, içmek,
gezmek, arkadaşlarıyla birlikte vakit geçirmekten hoşlanırdı. Onun içinde
gerçekten iki adam vardı diyebilirim. Çok çalışan, odasına kapanıp dışarıyı
asla duymayan. Ki bu saatlerce sürerdi. Odasına girdiğinizde karşınıza bir
bulut, sigara dumanından bir bulut çıkardı. Dumanların arasından geçip yavaşca ”Nicos
Nicos” diye seslendiğinizde gözlerini kaldırır ve cevap verirdi. İşte günlük
hayattaki Nicos. Bir de Nicos’nun yanında arkadaşları olduğunda nasıl
olduğundan bahsedeyim. Geceleri ev, arkadaşları ile dolar taşardı.
Tartışırlarken kahkahalar atardı, kahkahası arkadaşları arasında oldukça
ünlüydü.”[3]
(Aşağıda, İngilizce
bölümden sonra, hakkında çekilen bir belgeselden yararlanılarak oluşturulan
fotoğraf albümü dosyasının (PDF) linki var: Poulantzas’ın “hayat”ından
fotoğraflar…)
Poulantzas’s
suicide
Nicos Poulantzas committed
suicide on October 3rd, 1979, at the age of 43. He flung
himself off the twentysecond story of Montparnasse Tower. He
left a widow, Annie Leclerc, and a nine-year old daughter, Ariane. There is
little agreement as to the reasons behind his suicide (Jessop, 1985; Merrifield,
2002).
Montparnasse
Tower
“Nicos Poulantzas had become extremely
depressed by the turn of events in Kampuchea. The bleakness of the horizon in
France, coupled with the horrors unleashed by Pol Pot proved to be too much for
this man, who had helped to build barricades in 1968 and had subsequently
written a number of important works on the state (Tarıq Ali, 2005, p.342)”
This suicide was a tragic
loss for Marxism and for the Left. Poulantzas had been depressed for years, and
was, his friend and former mentor Althusser said, “in an acute state of
persecution mania.” Immediately prior to the incident Althusser recalled
meeting Poulantzas in the street: “Nicos was cheerful with me, never said a
word about his own suffering, nor about his first attempted suicide which he
disguised as an accident, talked about his work and research projects, and asked
me about mine. He embraced me warmly when he left, as if he expected to see me
again the next day. When I later discovered what he had in mind, I could not
contain my admiration for what had been not only an exceptional gesture of
friendship on his part but a truly a heroic act (Althusser, 1993).”[2]
“Nicos
had been depressed for more than a year. In 1978, he had what he called an
accident, though some of us wondered if it was in fact a suicide attempt. I
don’t believe that he had the feeling that the Left had lost, so I for my part
wouldn’t say that his suicide was related to any political defeat. Certainly
there was a crisis in the Union of the Left, which his attentions were
principally devoted to at that time, but there was nothing irreversible about
that, it was no tragedy. Nicos’s great friend Constantin Tsoukalas, who is a
friend of mine, too, was with him at the moment he did it. He says that Nicos
started by throwing his books out of the window, saying that what he had
written was worthless, and that he had failed in his theoretical effort – and
then he threw himself out of the window. So certainly he had a feeling of
personal failure. But no one will ever know – it’s an inexplicable tragedy…”[3]
Cenaze töreninden
Kaynakça
Althusser, Louis, The Future Lasts Forever,
New York Press, 1993, New York
Ali, Tarıq, Street Fighting Years: An Autobiography of the
Sixties, Verso, 2005
Jessop,
Bob,
Nicos Poulantzas: Marxist Theory and Political Strategy, Macmillan, 1985
PDF
Poulantzas’s life in
pictures