Türkiye’de
Rudyard Kipling’in “IF” şiirine olan ilginin tarihinin oldukça
eski olduğu söylenebilir. Fuat Dağtekin (2013), hocası
Prof.Dr.Orhan Bilgin’e dair iki anısını anlattığı yazıda,
bir dersin sonunda hocasının “IF” şiirinden söz ettiğini ve
dersi “Şimdi siz o şiiri bulup okuyacaksınız da o zaman
kendime ‘Acaba kıyamet mi yaklaşıyor?’ diye sorarım.”
cümlesiyle bitirdiğini aktarır. Hocanın sözlerinden etkilenen
yirmili yaşlardaki Dağtekin, şiirin İngilizce’sini arayıp
bulur ve kendince çevirip hocasına gösterir. Daha yakın bir
tarihte söz konusu şiirle, Halil Berktay’ın “akademisyenler
bildirisi”yle ilgili olarak kaleme aldığı yazıda (17 Ocak 2016)
karşılaşırız.
Berktay’ın
“Kipling
ve Aklını Kaçırmamak”
başlıklı yazısında, Emre Kongar’ın (2009)[1]
şiirin “aslına uygun” çevirisini dert edinen ve şiirin yeni
bir çevirisinin verildiği yazısından farklı olarak, şair
(Kipling) de dikkate alınmakta, şiirin şairine ilişkin bilgi ve
yorumlara da yer verilmektedir. Şairin “sağlam
ayakkabı”olmadığını söyleyen Berktay’a göre Kipling,
“İngiliz
İmparatorluğu’yla duygu ve düşünce, misyon ve ahlâk
bakımından özdeşleşmiş”tir
ve bunun gerisinde “yeni
bir “gençlik” olgusu ve Kipling’in Hindistan’la karmaşık
ilişkisi”
bulunur. Ancak şair ile şiiri, bir “emperyalist” olarak
görülebilen Kipling ile onun yazdığı “IF” şiirinin “değeri”
arasında ayrım yapan Berktay, bu ayrımı adı geçen şiirin
“konjonktürel,
somut ve siyasî değil, genel, etik ve soyut olması”na
dayandırır. Ona göre “Her
büyük sanat ve edebiyat eseri, hareket noktası ne olursa olsun
sonuçta genel bir insanlık momentini yakalayabildiği ölçüde
büyük”
olmakta ve bu kapsamda Kipling’in “adam olma” vaadi de
İngiltere ile ve emperyalizmle sınırlı kalmayıp daha geniş bir
evrensele, bir insanlık potansiyeline açılmaktadır:
“Atatürk’ün
“Türk Gençliğine Hitabe”si yok mu, her ilk-orta-lise ders
kitabının baş sayfalarında ve her okulun giriş holünde, hattâ
her sınıfın duvarında yer alan? Bu da Kipling’in zamanının
İngiliz gençliğine hitabesi gibidir bir noktada. Farkı
konjonktürel, somut ve siyasî değil, genel, etik ve soyut
olmasıdır. Vatanı bekleyen belirli tehlikeler karşısında hangi
politik davranışlarıgöstermek gerektiğini değil, hayat
karşısında nasıl bir karaktere sahip olmak gerektiğini içerir.
Tam da bu nedenle, ideolojinin (ve sanatın) göreli özerkliğinin
önemli bir örneğini oluşturur. Her büyük sanat ve edebiyat
eseri, hareket noktası ne olursa olsun sonuçta genel bir insanlık
momentini yakalayabildiği ölçüde büyük olur. Kipling’in “adam
olma” vaadi de İngiltere ile ve emperyalizmle sınırlı kalmaz;
daha geniş bir evrensele, bir insanlık potansiyeline açılır.
Önümüze, nerede olursa olsun mütevazi, mütehammil, kendine
yeterli, gösterişçilikten uzak, özetle sıkı ve sağlam bir
modern kahraman tipini koyar. Tennyson’ın Ulysses’i (Odiseus’u)
gibi, hayatı olumlayarak “aramaya, uğraşmaya, bulmaya ve boyun
eğmemeye” çağırır (to strive, to seek, to find, and to
yield).”[2]
Şair
Nobel
ödüllü (1907) şair, öykü ve roman yazarı Joseph Rudyard
Kipling’in (1865-1936) yaşam öyküsünde ve eserlerinde, oğlu
John’un ölümünün oldukça etkili olduğu söylenebilir.
Kipling, Birinci Dünya Savaşı’nda, genç erkekleri (oğlu John
da dahil) savaşa/orduya çekmeye/katılmaya yönelik ulusal
propagandanın yaratılmasına yardım eden önemli bir aktördür.
1914 Eylül’ünde Kipling, 53 edebiyatçıyla birlikte Wellington
House’da düzenlenen gizli bir toplantıya davet edilir. Başbakan
tarafından yeni kurulan propaganda bürosunun başına getirilen
gazeteci Charles. F. G. Masterman’in Kipling’i tercih edişi,
şairin güçlü emperyalist görüşleri ve Boer savaşında yazdığı
propaganda metinleridir. Yazarlardan istenen, dünya çapında
yürütülen İngiltere-karşıtı propagandaya karşı yardım
etmeleri, karşı-propaganda faaliyeti yürütmeleridir. Kipling’in
dünya savaşı sırasında yazdığı broşürler oldukça popüler
olur (örneğin New Army). Aslında bu aldatıcı ve manipüle edici
propaganda, üretilmiş bir yalandır (Bilsing, 2000).
Sözkonusu
gizli toplantıya 25 yazarın katıldığını savunan Burak Yiğit
(2007), kontrollü olarak Wellington House yazarlarının cephelere
gönderildiği ve edindikleri deneyimlerini yazıya dökmelerinin
istendiğini belirtir. Propaganda faaliyetlerine katkıda bulunan ve
yazdığı risaleleri Yeni Ordu isimli bir kitapta toplayan
Kipling, “cephe ziyareti sırasında karşılaştığı tüm
olumsuzlukları görmezden gelmiş, sonrasında militarist ve
emperyal bir ideolojiyle yazdığı yazılarda, savaşı bir
gerçeklikten çok bir idea olarak yansıtmıştır.” Daily
Telegraph’taki yazıları, edebiyattan uzaklaşan ve artan
biçimde gazeteyi propaganda mesajını iletmek için bir araç
olarak kullanan bir seyir izleyen Kipling için, 18 yaşındaki oğlu
John’un savaşta ölmesi (1915) bir dönüm noktası teşkil eder
(Bick, 2013). Savaş artık Kipling için aynı zamanda kişisel bir
felakettir (Ragen, 1996).
John’un
ölümüyle birlikte, yazdıkları ve söyledikleriyle savaşı
“Almanlara karşı şanlı bir sefer (crusade)” idealine
dönüştürerek/ manipüle ederek orduya/savaşa katılımı
desteklediğinin farkına varan Kipling, kamusal bir figür olarak
savaşa ilişkin eski düşüncelerini değiştirmese de, bunu
dengeleyecek biçimde özel alanda, bütün gücünü oğlunu
“yaşatmaya” adar (Bilsing, 2000). Göz rahatsızlığı olan
oğlunun orduya kabul edilmesi için aracı olan/bağlantılarını
kullanan Kipling için, savaşın yüceltilmesi ve intikam temasına
dayalı propaganda faaliyeti, oğlunun ölümünden sonra, savaşta
ölenlerin anısını yaşatmaya, savaşın ve ölülerin mirasını
saygın kılmaya yönelik eserler üretmeye dönüşür. Sanatçı
olarak Kipling artık ölünceye kadar böyle bir çaba içinde olsa
da, savaş hakkındaki idealinden vazgeçmemiş ve örneğin
Amerika’nın Almanya’ya savaş ilanını memnuniyetle
karşılamıştır (Bick, 2013).
Şiir
Kipling’in
“IF” şiiri ilk olarak Rewards and Fairies (1909) başlıklı
derleme eserde yayımlanır. BBC’nin The Book Worm
programında İngiltere’nin en gözde şiiri olarak yorumlanan
şiir, dünya çapında 27 dile çevrilir. Gençler kadar yaşlılar,
sporcular ve politikacılar için de ilham kaynağı olan şiir,
kartlara basılır, ofislere, yatak odalarına asılır. Wimbledon
merkez korta gidenler, girişte şiirden bir dörtlükle
karşılaşırlar (Saifee, 2013).
Kipling’in
şiiri yazarken Leander Starr Jameson'dan ilham aldığı, Jameson'un
hayatı ve şiirle bağlantısının The If Man adlı kitaba
konu olduğu belirtilmektedir. 1895 yılında Jameson Güney
Afrika'da hükümete karşı yaklaşık 500 kişiyle başarısız
(fiyasko) bir baskın (darbe) girişiminde bulunur ve bu olay Jameson
baskını olarak (Jameson raid) olarak tarihe geçer. Jameson
yenilmiş ancak İngiltere’de bu bir zafer olarak anlatılmış,
Jameson da bir kahraman olarak gösterilmiştir. Bununla birlikte
Jameson, bu baskından sonra Boer hükümeti tarafından Londra
hükümetine teslim edilir ve on beş ay hapis cezası alır. İşte
Kipling şiirini hem Jameson'a verilen hapis cezasını ona yapılan
bir haksızlık olarak görerek eleştirmek hem de onun buna rağmen
sessiz kalmasını övmek için yazar. Ayrıca şiiirinde oğlu
John'a da tavsiyelerde bulunan Kipling, her ne kadar İngiliz
hükümetini eleştirse de aslında İngiliz Emperyalizmini,
sömürgeciliğini desteklemekte, halka da seslenerek İngiliz
meziyetlerinden söz etmekte, bu nedenle şiirin aşırı milliyetçi
bir havası olduğu iddia edilmektedir (Odacıoğlu ve Köktürk,
2013).
Çeviri
Bülent
Ecevit, şiiri Türkçe’ye “Adam Olmak” başlığıyla çevirir.
Ecevit'in, Milli Güvenlik Konseyi tarafından, Arayış
dergisindeki yazıları yasaklanmış ve dergideki görevlerine
son verilmiştir. Bu nedenle, dergide yayımlanması düşünülen ve
yasaklar kapsamına girdiğinden dergiden son dakikada çıkarılan
yazı yerine “Ecevit'in yıllar önce Kipling'ten “Adam Olmak”
başlığıyla çevirdiği” şiiri yayımlanır (Arayış,
1981). Ancak çevirinin kimi kast ettiği veya neden yayımlandığı
hususunda söz konusu derginin yazı işleri müdürü sorgulanır ve
dergi 1982'de kapatılır. Bu bağlamda şiirin Ecevit tarafından
Türkçe’ye ideolojik amaçlarla aktarıldığı, bir başka
ifadeyle ideolojik bir yönü olduğu savunulmaktadır. Buna göre,
Ecevit çeviri eserde yer yer isteğe bağlı kaydırmalar ve
yerlileştirme çeviri stratejisi de kullanarak ideolojik etkiyi
artırmış, bir başka deyişle yeniden yazmıştır (Odacıoğlu ve
Köktürk, 2013). Fakat bu iddia yeterli veri ile desteklenmemekte,
aksine bir yöntem hatasıyla sonuca ulaşılmaya çalışılmaktadır.
Her şeyden önce çevirinin anlam bakımından farklılık
içermediği kabul edilmekte, sadece başlığın farklı olması ve
bazı ifadelerin yerlileştirilmesinin “ideolojik” yöne işaret
edebileceği ihtimalinden söz edilmekte ve çevirinin ideolojik
olması esas olarak şiirin yayımlandığı döneme
dayandırılmaktadır. Oysa yazarın de belirttiği gibi, şiir
dergide yayımlanmadan yıllar önce çevirilmiştir ve dolayısıyla
iddianın temel dayanağı olan şiirin yayımlandığı döneme
ilişkin bağlamın çeviride etkili olması beklenemez. Diğer bir
ifadeyle, şiirin çevirisinin yayımlandığı dönemden hareketle,
yıllar önce/farklı bir dönemde yapılan çevirinin “ideolojik
bir yeniden yazma” olduğu ileri sürülemez.
Emre
Kongar’a göre Ecevit çevirisi “çok güzel ama aslına sadık
değil”dir. Bu savını gerekçelendirmeyen Kongar kendisinin
“dümdüz” çevirdiğini söyler ve kendi şiir çevirisine yer
verir. Halil Berktay da, her ne kadar şiiri tamamen yeniden
çevirmese de, şiirin ilk iki dizesinin Ecevit çevirisini “anıtsal”
bulmaz, “şaşırma” ifadesinin hafif kaçtığını ifade eder.
Berktay, “her satırı ve sözcüğünü aynı düzeyde sevdiğimi
söyleyemem” dediği şiirin “içine işleyen” kısımlarını,
“düzyazıyla, kelimesi kelimesine vermeyi tercih” eder. Yalçın
Güran içinse şiirin son iki dizesi “birbirinden çok farklı
biçimlerde Türkçeye kazandırılmış”tır ve bunun nedeni
çeviriyi yapanların İngilizce bilgilerinin eksikliği değil,
Kipling’in bu satırları yazarken düşündüklerini tam olarak
çözememekten kaynaklanmaktadır.[3]
Adam
Olmak
Berktay
ilk iki dizeyi şöyle çevirir: “Etrafındaki herkes aklını
kaçırır, üstelik de kabahati sana bulurken, bari sen, kendi akıl
sağlığını koruyabilirsen...” Yalçın Güran için önemli
olansa son iki dizedir ve ona göre şair bu dizelerde, ölümün
kendisinin korkulacak bir durum olmadığını, tam tersine bir
barınak niteliğini taşıdığını, ama ona varıncaya kadar
geçecek zamanın sıkıntılarla, zorluklarla dolu olduğunu
anlatmak istemiş, ölüm öncesi güçlüklerle dolu son bir
dakikanın, hızlı bir koşu (run) ile geçirilmesini önermiştir:
“Affetmeyen son dakikayı, altmış saniyelik/
Bir
menzil koşusu olarak tamamlayabilirsen;”
Şiirin
Ecevit çevirisi aşağıdaki gibidir:
ADAM OLMAK çevrende herkes şaşırsa bunu da senden bilse sen aklı başında kalabilirsen eğer herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır hem kendine güvenebilirsen eğer bekleyebilirsen usanmadan yalanla karşılık vermezsen yalana kendini evliya sanmadan kin tutmayabilirsen kin tutana düşlere kapılmadan düş kurabilir yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer ne kazandım diye sevinir, ne yıkıldım diye yerinir ikisine de vermeyebilirsen değer söylediğin gerçeği eğip büken düzenbaz kandırabilir diye safları dert edinmezsen ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz koyulabilirsen işe yeniden döküp ortaya varını yoğunu bir yazı-turada yitirsen bile yitirdiklerini dolamaksızın dile baştan tutabilirsen yolunu yüreğine sinirine dayan diyecek direncinden başka şeyin kalmasa da herkesin bırakıp gittiği noktada sen dayanabilirsen tek herkesle düşüp kalkar erdemli kalabilirsen unutmayabilirsen halkı krallarla gezerken dost da düşman da incitemezse seni ne küçümser ne de büyültürsen çevreni her saatin her dakkasına emeğini katarsan hakçasına her şeyiyle dünya önüne serilir üstelik oğlum adam oldun demektir[4]
Berktay’a
göre Kipling şiirde, Kraliçe Viktorya döneminin Stoik değerleri
ve davranış kodlarını sıralar. Bunlar: “Sükûnet,
soğukkanlılık, sabır, dürüstlük, kin gütmemek, böbürlenmemek,
caka satmamak. Hayal kurmak ama hayallerine kapılmamak, düşünmek
ama düşüncelerini saplantıya dönüştürmemek, risk almak ama
kaybedince kılını bile kıpırdatmamak, felâketlerden yılmamak,
başarıdan başı dönmemek. Ne pahasına olursa olsun dayanma
iradesi, düşmanlarından korkmamak, dostlarına fazla düşmemek.
Aşırılıklardan kaçınmak, dengeli olmak, duygularını belli
etmemek”tir.
Berktay’ın
sıraladığı sayıca fazla olan bu değerler üç başlık altında
gruplanabilir: Aşırılıklardan kaçınmak, haksızlığa
uğradığında katlanmak/aynı şekilde cevap vermemek ve dayanma
iradesi (yıkılmamak). İlk iki grup değerin, dayanma iradesi
başlıklı grubu desteklediği öne sürülebilir. Bu durumda,
aşırılıklardan kaçınmak ve uğradığı haksızlığa
katlanmak/aynı şekilde cevap vermemek, kişinin yıkılmasını
önlemekte, dayanma iradesini güçlendirmektedir. Gruplar altındaki
değerler dikkate alındığında, Kipling’in Jameson’u düşünerek
şiiri yazdığı belirginleşir. Aşırılıklardan kaçınmak grubu
altında, hayallere kapılmamak, düşünceyi saplantıya
dönüştürmemek, kazanmayı-kaybetmeyi ve çevredekileri abartmamak
gibi öğütlere yer verilirken, örneğin örneğin
“öldürmeyeceksin-çalmayacaksın” veya mal-mülk peşinde
koşmayacaksın gibi geleneksel/dinsel değerlerden bahsedilmez.
Uğranılan haksızlıklar olarak, kişinin hakkında yalan
söylenilmesi, kin tutulması, kuşku duyulması, sözlerinin
çarpıtılmasına değinilir ancak sömürülmesi, işkence/şiddet
görmesi, yerinden yurdundan/sürgün edilmesi, savaşmaya zorlanması
gibi baskı ve haksızlıklar dile getirilmez. Bireycilik, bencillik
yerilmediği gibi paylaşmak, yardımseverlik gibi değerler söz
konusu edilmez. Kazanmaya-kaybetmeye değer verilmemesi,
abartılmaması anlamına gelir, kazanmayı/kazanma peşinde olmayı
reddetmez. Kendini üstün görmenin yergisi, üstün
olmayı/üstünlüğü dışlamaz.
Kipling,
Jameson gibi, hizmet ettiği otorite tarafından geçici ve
konjonktürel olarak mağdur edilen özneye seslenmektedir. Bu
tarihsel bağlam, Berktay’ın söylediği gibi “daha geniş bir
evrensele” açılır. Ancak bu evrensel, “sıkı ve sağlam
bir modern kahraman tipi”, İngiltere ile sınırlı olmasa da,
emperyalizmle, diğer bir ifadeyle kapitalizmle sınırlıdır.
Özetle, imparatorluğun şairi Kipling’in “adam”ı,
bireyselliğini bireycilik üzerinden kuran, çıkarları bu “sınırlı
evrensel” ile uyumlu, değerleri “ayakta kalmaya” odaklı,
barışçıl olmayı ve eşitliği dert edinmeyen “özgür”
bireydir.
Kaynakça
Bilsing,
Tracey. 2000. “The Process of Manufacture of Rudyard Kipling’s
Private Propaganda.” War, Literature and the Arts Journal (12):
74-98.
Yiğit,
Burak, Birinci Dünya Savaşı’nda İngiltere ve Osmanlı
İmparatorluğu’nun Propaganda Faaliyetleri: Kurmaca Dışı
Metinler Üzerine Bir İnceleme, Journal of Azerbaijani Studies, Cilt
12, 2007
Bick,
Rosie Bick, Private Grief and Public Propaganda: An Analysis of the
Authorship of Rudyard Kipling during the First World War, The Journal
of Publishing Culture April 2013
Ragen,
Brian Abel, “‘The Hun is at the Gate’: Rudyard Kipling’s
Poetry of the First World
War,”
Poetry and History Conference, the University of Stirling, Scotland,
June 1996
Saifee,
Rukhsana, An Analysis of Rudyard Kipling’s IF, The Criterion
An International Journal in English, Vol. IV. Issue II, April 2013
ODACIOĞLU,
Mehmet Cem ODACIOĞLU ve KÖKTÜRK, Şaban, Rudyard Kıplıng'ın
“If” Adlı Şiiri Ve Türkçe'ye Bülent Ecevit Tarafından “Adam
Olmak” Başlığıyla Aktarılan Çevirisinin Andre Lefevere'nın
Yaklaşımı Doğrultusunda İdeolojik Bir Değerlendirmesi, SAÜ Fen
Edebiyat Dergisi (2013-II)
Dağtekin,
Fuat, İki Hatıra Yahut Bitmeyen Ders, Divan Edebiyatı
Araştırmaları Dergisi 11, İstanbul 2013, 75-78.
EK:
Rudyard Kipling’in EĞER şiirinin Nejat Muallimoğlu
tarafından yapılan tercümesi:
Çevrendekiler
kafalarını kaybeder, seni mes’ul tutarsa,
Sen,
yine de soğukkanlı kalırsan;
Sen
güvenirsen kendine, herkes şüpheli de olsa,
Ama,
o şüphelere de gerçek payı bırakırsan;
Bekleyebilir,
ama beklemekten usanmazsan,
Yalan
da söyleseler hakkında, sen yalana başvurmazsan;
Nefret
de etseler senden, sen nefret hissi beslemezsen,
Ve
tepeden de bakmaz, bilgiçlik taslamazsan;
Hayâller
kurabilir; ama kendini hayâle kaptırmazsan,
Düşünebilir,
ama gaye olmazsa düşüncen;
Zaferden
de içsen, felâketten de tatsan,
Ve
tutmazsan faklı birini ötekinden.
Tahammül
edebilirsen işitmeye, söylediğin gerçeğin
Evrilip,
çevrilip kapan yapıldığına, gâfiller için;
Veya bakabilirsen kırılmasına koca bir ömür verdiğin şeyin,
Veya bakabilirsen kırılmasına koca bir ömür verdiğin şeyin,
Ve
başlarsan yeniden yapmaya, eskimiş de olsa âletlerin;
Yığabilirsen
bütün kazancını bir tepe gibi önüne,
Ve
sokabilirsen tehlikeye, bir yazı tura oyununda;
Ve
kaybedip, başlayabilirsen sıfırdan, yine de
Söylemeksizin
bir tek kelime dahi kaybettiğin hakkında;
Kalbin,
sinirlerin, damarların artık tükenmiş de olsa,
Sen,
yine de zorlayabilirsen onları, sana etmeleri için hizmet;
Durabilirsen
ayakta, hiçbiri kalmamış da olsa,
Sadece
onlara seslenen azminle: “Devam et!”
Kalabalığa
hitap ederken de koruyabilirsen zarafetini,
Krallarla
yürürken de hak verdirirsen tevazuuna;
Ne
düşmanların ne de dostların incitebilirse seni,
Ve
─yüzde yüz de olmasa─ güvenebilirse herkes sana
Ecelin
gelip çattığı son bir dakikayı bile,
Doldurabilirsen
sen onu, altmış saniyelik bir yarışmış gibi;
Senindir
bu dünya bütün nimetleriyle,
Ve
─dahası─ işte o zaman adam olacaksın, oğlum.
[4] Rudyard KIPLING, Çeviri:Bülent ECEVİT