Çarşamba, Nisan 06, 2016

Rudyard Kipling’in “IF” Şiirinde “Adam Olmak”



Türkiye’de Rudyard Kipling’in “IF” şiirine olan ilginin tarihinin oldukça eski olduğu söylenebilir. Fuat Dağtekin (2013), hocası Prof.Dr.Orhan Bilgin’e dair iki anısını anlattığı yazıda, bir dersin sonunda hocasının “IF” şiirinden söz ettiğini ve dersi “Şimdi siz o şiiri bulup okuyacaksınız da o zaman kendime ‘Acaba kıyamet mi yaklaşıyor?’ diye sorarım.” cümlesiyle bitirdiğini aktarır. Hocanın sözlerinden etkilenen yirmili yaşlardaki Dağtekin, şiirin İngilizce’sini arayıp bulur ve kendince çevirip hocasına gösterir. Daha yakın bir tarihte söz konusu şiirle, Halil Berktay’ın “akademisyenler bildirisi”yle ilgili olarak kaleme aldığı yazıda (17 Ocak 2016) karşılaşırız.


Berktay’ın “Kipling ve Aklını Kaçırmamak” başlıklı yazısında, Emre Kongar’ın (2009)[1] şiirin “aslına uygun” çevirisini dert edinen ve şiirin yeni bir çevirisinin verildiği yazısından farklı olarak, şair (Kipling) de dikkate alınmakta, şiirin şairine ilişkin bilgi ve yorumlara da yer verilmektedir. Şairin “sağlam ayakkabı”olmadığını söyleyen Berktay’a göre Kipling, “İngiliz İmparatorluğu’yla duygu ve düşünce, misyon ve ahlâk bakımından özdeşleşmiş”tir ve bunun gerisinde “yeni bir “gençlik” olgusu ve Kipling’in Hindistan’la karmaşık ilişkisi” bulunur. Ancak şair ile şiiri, bir “emperyalist” olarak görülebilen Kipling ile onun yazdığı “IF” şiirinin “değeri” arasında ayrım yapan Berktay, bu ayrımı adı geçen şiirin “konjonktürel, somut ve siyasî değil, genel, etik ve soyut olması”na dayandırır. Ona göre “Her büyük sanat ve edebiyat eseri, hareket noktası ne olursa olsun sonuçta genel bir insanlık momentini yakalayabildiği ölçüde büyük” olmakta ve bu kapsamda Kipling’in “adam olma” vaadi de İngiltere ile ve emperyalizmle sınırlı kalmayıp daha geniş bir evrensele, bir insanlık potansiyeline açılmaktadır:


Atatürk’ün “Türk Gençliğine Hitabe”si yok mu, her ilk-orta-lise ders kitabının baş sayfalarında ve her okulun giriş holünde, hattâ her sınıfın duvarında yer alan? Bu da Kipling’in zamanının İngiliz gençliğine hitabesi gibidir bir noktada. Farkı konjonktürel, somut ve siyasî değil, genel, etik ve soyut olmasıdır. Vatanı bekleyen belirli tehlikeler karşısında hangi politik davranışlarıgöstermek gerektiğini değil, hayat karşısında nasıl bir karaktere sahip olmak gerektiğini içerir. Tam da bu nedenle, ideolojinin (ve sanatın) göreli özerkliğinin önemli bir örneğini oluşturur. Her büyük sanat ve edebiyat eseri, hareket noktası ne olursa olsun sonuçta genel bir insanlık momentini yakalayabildiği ölçüde büyük olur. Kipling’in “adam olma” vaadi de İngiltere ile ve emperyalizmle sınırlı kalmaz; daha geniş bir evrensele, bir insanlık potansiyeline açılır. Önümüze, nerede olursa olsun mütevazi, mütehammil, kendine yeterli, gösterişçilikten uzak, özetle sıkı ve sağlam bir modern kahraman tipini koyar. Tennyson’ın Ulysses’i (Odiseus’u) gibi, hayatı olumlayarak “aramaya, uğraşmaya, bulmaya ve boyun eğmemeye” çağırır (to strive, to seek, to find, and to yield).”[2]


Şair


Nobel ödüllü (1907) şair, öykü ve roman yazarı Joseph Rudyard Kipling’in (1865-1936) yaşam öyküsünde ve eserlerinde, oğlu John’un ölümünün oldukça etkili olduğu söylenebilir. Kipling, Birinci Dünya Savaşı’nda, genç erkekleri (oğlu John da dahil) savaşa/orduya çekmeye/katılmaya yönelik ulusal propagandanın yaratılmasına yardım eden önemli bir aktördür. 1914 Eylül’ünde Kipling, 53 edebiyatçıyla birlikte Wellington House’da düzenlenen gizli bir toplantıya davet edilir. Başbakan tarafından yeni kurulan propaganda bürosunun başına getirilen gazeteci Charles. F. G. Masterman’in Kipling’i tercih edişi, şairin güçlü emperyalist görüşleri ve Boer savaşında yazdığı propaganda metinleridir. Yazarlardan istenen, dünya çapında yürütülen İngiltere-karşıtı propagandaya karşı yardım etmeleri, karşı-propaganda faaliyeti yürütmeleridir. Kipling’in dünya savaşı sırasında yazdığı broşürler oldukça popüler olur (örneğin New Army). Aslında bu aldatıcı ve manipüle edici propaganda, üretilmiş bir yalandır (Bilsing, 2000).


Sözkonusu gizli toplantıya 25 yazarın katıldığını savunan Burak Yiğit (2007), kontrollü olarak Wellington House yazarlarının cephelere gönderildiği ve edindikleri deneyimlerini yazıya dökmelerinin istendiğini belirtir. Propaganda faaliyetlerine katkıda bulunan ve yazdığı risaleleri Yeni Ordu isimli bir kitapta toplayan Kipling, “cephe ziyareti sırasında karşılaştığı tüm olumsuzlukları görmezden gelmiş, sonrasında militarist ve emperyal bir ideolojiyle yazdığı yazılarda, savaşı bir gerçeklikten çok bir idea olarak yansıtmıştır.Daily Telegraph’taki yazıları, edebiyattan uzaklaşan ve artan biçimde gazeteyi propaganda mesajını iletmek için bir araç olarak kullanan bir seyir izleyen Kipling için, 18 yaşındaki oğlu John’un savaşta ölmesi (1915) bir dönüm noktası teşkil eder (Bick, 2013). Savaş artık Kipling için aynı zamanda kişisel bir felakettir (Ragen, 1996).


John’un ölümüyle birlikte, yazdıkları ve söyledikleriyle savaşı “Almanlara karşı şanlı bir sefer (crusade)” idealine dönüştürerek/ manipüle ederek orduya/savaşa katılımı desteklediğinin farkına varan Kipling, kamusal bir figür olarak savaşa ilişkin eski düşüncelerini değiştirmese de, bunu dengeleyecek biçimde özel alanda, bütün gücünü oğlunu “yaşatmaya” adar (Bilsing, 2000). Göz rahatsızlığı olan oğlunun orduya kabul edilmesi için aracı olan/bağlantılarını kullanan Kipling için, savaşın yüceltilmesi ve intikam temasına dayalı propaganda faaliyeti, oğlunun ölümünden sonra, savaşta ölenlerin anısını yaşatmaya, savaşın ve ölülerin mirasını saygın kılmaya yönelik eserler üretmeye dönüşür. Sanatçı olarak Kipling artık ölünceye kadar böyle bir çaba içinde olsa da, savaş hakkındaki idealinden vazgeçmemiş ve örneğin Amerika’nın Almanya’ya savaş ilanını memnuniyetle karşılamıştır (Bick, 2013).


Şiir


Kipling’in “IF” şiiri ilk olarak Rewards and Fairies (1909) başlıklı derleme eserde yayımlanır. BBC’nin The Book Worm programında İngiltere’nin en gözde şiiri olarak yorumlanan şiir, dünya çapında 27 dile çevrilir. Gençler kadar yaşlılar, sporcular ve politikacılar için de ilham kaynağı olan şiir, kartlara basılır, ofislere, yatak odalarına asılır. Wimbledon merkez korta gidenler, girişte şiirden bir dörtlükle karşılaşırlar (Saifee, 2013).


Kipling’in şiiri yazarken Leander Starr Jameson'dan ilham aldığı, Jameson'un hayatı ve şiirle bağlantısının The If Man adlı kitaba konu olduğu belirtilmektedir. 1895 yılında Jameson Güney Afrika'da hükümete karşı yaklaşık 500 kişiyle başarısız (fiyasko) bir baskın (darbe) girişiminde bulunur ve bu olay Jameson baskını olarak (Jameson raid) olarak tarihe geçer. Jameson yenilmiş ancak İngiltere’de bu bir zafer olarak anlatılmış, Jameson da bir kahraman olarak gösterilmiştir. Bununla birlikte Jameson, bu baskından sonra Boer hükümeti tarafından Londra hükümetine teslim edilir ve on beş ay hapis cezası alır. İşte Kipling şiirini hem Jameson'a verilen hapis cezasını ona yapılan bir haksızlık olarak görerek eleştirmek hem de onun buna rağmen sessiz kalmasını övmek için yazar. Ayrıca şiiirinde oğlu John'a da tavsiyelerde bulunan Kipling, her ne kadar İngiliz hükümetini eleştirse de aslında İngiliz Emperyalizmini, sömürgeciliğini desteklemekte, halka da seslenerek İngiliz meziyetlerinden söz etmekte, bu nedenle şiirin aşırı milliyetçi bir havası olduğu iddia edilmektedir (Odacıoğlu ve Köktürk, 2013).

Çeviri

Bülent Ecevit, şiiri Türkçe’ye “Adam Olmak” başlığıyla çevirir. Ecevit'in, Milli Güvenlik Konseyi tarafından, Arayış dergisindeki yazıları yasaklanmış ve dergideki görevlerine son verilmiştir. Bu nedenle, dergide yayımlanması düşünülen ve yasaklar kapsamına girdiğinden dergiden son dakikada çıkarılan yazı yerine “Ecevit'in yıllar önce Kipling'ten “Adam Olmak” başlığıyla çevirdiği” şiiri yayımlanır (Arayış, 1981). Ancak çevirinin kimi kast ettiği veya neden yayımlandığı hususunda söz konusu derginin yazı işleri müdürü sorgulanır ve dergi 1982'de kapatılır. Bu bağlamda şiirin Ecevit tarafından Türkçe’ye ideolojik amaçlarla aktarıldığı, bir başka ifadeyle ideolojik bir yönü olduğu savunulmaktadır. Buna göre, Ecevit çeviri eserde yer yer isteğe bağlı kaydırmalar ve yerlileştirme çeviri stratejisi de kullanarak ideolojik etkiyi artırmış, bir başka deyişle yeniden yazmıştır (Odacıoğlu ve Köktürk, 2013). Fakat bu iddia yeterli veri ile desteklenmemekte, aksine bir yöntem hatasıyla sonuca ulaşılmaya çalışılmaktadır. Her şeyden önce çevirinin anlam bakımından farklılık içermediği kabul edilmekte, sadece başlığın farklı olması ve bazı ifadelerin yerlileştirilmesinin “ideolojik” yöne işaret edebileceği ihtimalinden söz edilmekte ve çevirinin ideolojik olması esas olarak şiirin yayımlandığı döneme dayandırılmaktadır. Oysa yazarın de belirttiği gibi, şiir dergide yayımlanmadan yıllar önce çevirilmiştir ve dolayısıyla iddianın temel dayanağı olan şiirin yayımlandığı döneme ilişkin bağlamın çeviride etkili olması beklenemez. Diğer bir ifadeyle, şiirin çevirisinin yayımlandığı dönemden hareketle, yıllar önce/farklı bir dönemde yapılan çevirinin “ideolojik bir yeniden yazma” olduğu ileri sürülemez.

Emre Kongar’a göre Ecevit çevirisi “çok güzel ama aslına sadık değil”dir. Bu savını gerekçelendirmeyen Kongar kendisinin “dümdüz” çevirdiğini söyler ve kendi şiir çevirisine yer verir. Halil Berktay da, her ne kadar şiiri tamamen yeniden çevirmese de, şiirin ilk iki dizesinin Ecevit çevirisini “anıtsal” bulmaz, “şaşırma” ifadesinin hafif kaçtığını ifade eder. Berktay, “her satırı ve sözcüğünü aynı düzeyde sevdiğimi söyleyemem” dediği şiirin “içine işleyen” kısımlarını, “düzyazıyla, kelimesi kelimesine vermeyi tercih” eder. Yalçın Güran içinse şiirin son iki dizesi “birbirinden çok farklı biçimlerde Türkçeye kazandırılmış”tır ve bunun nedeni çeviriyi yapanların İngilizce bilgilerinin eksikliği değil, Kipling’in bu satırları yazarken düşündüklerini tam olarak çözememekten kaynaklanmaktadır.[3]

Adam Olmak

Berktay ilk iki dizeyi şöyle çevirir: “Etrafındaki herkes aklını kaçırır, üstelik de kabahati sana bulurken, bari sen, kendi akıl sağlığını koruyabilirsen...” Yalçın Güran için önemli olansa son iki dizedir ve ona göre şair bu dizelerde, ölümün kendisinin korkulacak bir durum olmadığını, tam tersine bir barınak niteliğini taşıdığını, ama ona varıncaya kadar geçecek zamanın sıkıntılarla, zorluklarla dolu olduğunu anlatmak istemiş, ölüm öncesi güçlüklerle dolu son bir dakikanın, hızlı bir koşu (run) ile geçirilmesini önermiştir: “Affetmeyen son dakikayı, altmış saniyelik/Bir menzil koşusu olarak tamamlayabilirsen;

Şiirin Ecevit çevirisi aşağıdaki gibidir:

ADAM OLMAK
çevrende herkes şaşırsa bunu da senden bilse
sen aklı başında kalabilirsen eğer
herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır
hem kendine güvenebilirsen eğer
bekleyebilirsen usanmadan
yalanla karşılık vermezsen yalana
kendini evliya sanmadan
kin tutmayabilirsen kin tutana

düşlere kapılmadan düş kurabilir
yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer
ne kazandım diye sevinir, ne yıkıldım diye yerinir
ikisine de vermeyebilirsen değer
söylediğin gerçeği eğip büken düzenbaz
kandırabilir diye safları dert edinmezsen
ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz
koyulabilirsen işe yeniden

döküp ortaya varını yoğunu
bir yazı-turada yitirsen bile
yitirdiklerini dolamaksızın dile
baştan tutabilirsen yolunu
yüreğine sinirine dayan diyecek
direncinden başka şeyin kalmasa da
herkesin bırakıp gittiği noktada
sen dayanabilirsen tek

herkesle düşüp kalkar erdemli kalabilirsen
unutmayabilirsen halkı krallarla gezerken
dost da düşman da incitemezse seni
ne küçümser ne de büyültürsen çevreni
her saatin her dakkasına
emeğini katarsan hakçasına
her şeyiyle dünya önüne serilir
üstelik oğlum adam oldun demektir[4]

Berktay’a göre Kipling şiirde, Kraliçe Viktorya döneminin Stoik değerleri ve davranış kodlarını sıralar. Bunlar: “Sükûnet, soğukkanlılık, sabır, dürüstlük, kin gütmemek, böbürlenmemek, caka satmamak. Hayal kurmak ama hayallerine kapılmamak, düşünmek ama düşüncelerini saplantıya dönüştürmemek, risk almak ama kaybedince kılını bile kıpırdatmamak, felâketlerden yılmamak, başarıdan başı dönmemek. Ne pahasına olursa olsun dayanma iradesi, düşmanlarından korkmamak, dostlarına fazla düşmemek. Aşırılıklardan kaçınmak, dengeli olmak, duygularını belli etmemek”tir.

Berktay’ın sıraladığı sayıca fazla olan bu değerler üç başlık altında gruplanabilir: Aşırılıklardan kaçınmak, haksızlığa uğradığında katlanmak/aynı şekilde cevap vermemek ve dayanma iradesi (yıkılmamak). İlk iki grup değerin, dayanma iradesi başlıklı grubu desteklediği öne sürülebilir. Bu durumda, aşırılıklardan kaçınmak ve uğradığı haksızlığa katlanmak/aynı şekilde cevap vermemek, kişinin yıkılmasını önlemekte, dayanma iradesini güçlendirmektedir. Gruplar altındaki değerler dikkate alındığında, Kipling’in Jameson’u düşünerek şiiri yazdığı belirginleşir. Aşırılıklardan kaçınmak grubu altında, hayallere kapılmamak, düşünceyi saplantıya dönüştürmemek, kazanmayı-kaybetmeyi ve çevredekileri abartmamak gibi öğütlere yer verilirken, örneğin örneğin “öldürmeyeceksin-çalmayacaksın” veya mal-mülk peşinde koşmayacaksın gibi geleneksel/dinsel değerlerden bahsedilmez. Uğranılan haksızlıklar olarak, kişinin hakkında yalan söylenilmesi, kin tutulması, kuşku duyulması, sözlerinin çarpıtılmasına değinilir ancak sömürülmesi, işkence/şiddet görmesi, yerinden yurdundan/sürgün edilmesi, savaşmaya zorlanması gibi baskı ve haksızlıklar dile getirilmez. Bireycilik, bencillik yerilmediği gibi paylaşmak, yardımseverlik gibi değerler söz konusu edilmez. Kazanmaya-kaybetmeye değer verilmemesi, abartılmaması anlamına gelir, kazanmayı/kazanma peşinde olmayı reddetmez. Kendini üstün görmenin yergisi, üstün olmayı/üstünlüğü dışlamaz.

Kipling, Jameson gibi, hizmet ettiği otorite tarafından geçici ve konjonktürel olarak mağdur edilen özneye seslenmektedir. Bu tarihsel bağlam, Berktay’ın söylediği gibi “daha geniş bir evrensele” açılır. Ancak bu evrensel, “sıkı ve sağlam bir modern kahraman tipi”, İngiltere ile sınırlı olmasa da, emperyalizmle, diğer bir ifadeyle kapitalizmle sınırlıdır. Özetle, imparatorluğun şairi Kipling’in “adam”ı, bireyselliğini bireycilik üzerinden kuran, çıkarları bu “sınırlı evrensel” ile uyumlu, değerleri “ayakta kalmaya” odaklı, barışçıl olmayı ve eşitliği dert edinmeyen “özgür” bireydir.

Kaynakça

Bilsing, Tracey. 2000. “The Process of Manufacture of Rudyard Kipling’s Private Propaganda.” War, Literature and the Arts Journal (12): 74-98.

Yiğit, Burak, Birinci Dünya Savaşı’nda İngiltere ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Propaganda Faaliyetleri: Kurmaca Dışı Metinler Üzerine Bir İnceleme, Journal of Azerbaijani Studies, Cilt 12, 2007

Bick, Rosie Bick, Private Grief and Public Propaganda: An Analysis of the Authorship of Rudyard Kipling during the First World War, The Journal of Publishing Culture April 2013

Ragen, Brian Abel, “‘The Hun is at the Gate’: Rudyard Kipling’s Poetry of the First World
War,” Poetry and History Conference, the University of Stirling, Scotland, June 1996

Saifee, Rukhsana, An Analysis of Rudyard Kipling’s IF, The Criterion An International Journal in English, Vol. IV. Issue II, April 2013

ODACIOĞLU, Mehmet Cem ODACIOĞLU ve KÖKTÜRK, Şaban, Rudyard Kıplıng'ın “If” Adlı Şiiri Ve Türkçe'ye Bülent Ecevit Tarafından “Adam Olmak” Başlığıyla Aktarılan Çevirisinin Andre Lefevere'nın Yaklaşımı Doğrultusunda İdeolojik Bir Değerlendirmesi, SAÜ Fen Edebiyat Dergisi (2013-II)

Dağtekin, Fuat, İki Hatıra Yahut Bitmeyen Ders, Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 11, İstanbul 2013, 75-78.


EK: Rudyard Kipling’in EĞER şiirinin Nejat Muallimoğlu tarafından yapılan tercümesi:

Çevrendekiler kafalarını kaybeder, seni mes’ul tutarsa,
Sen, yine de soğukkanlı kalırsan;
Sen güvenirsen kendine, herkes şüpheli de olsa,
Ama, o şüphelere de gerçek payı bırakırsan;

Bekleyebilir, ama beklemekten usanmazsan,
Yalan da söyleseler hakkında, sen yalana başvurmazsan;
Nefret de etseler senden, sen nefret hissi beslemezsen,
Ve tepeden de bakmaz, bilgiçlik taslamazsan;

Hayâller kurabilir; ama kendini hayâle kaptırmazsan,
Düşünebilir, ama gaye olmazsa düşüncen;
Zaferden de içsen, felâketten de tatsan,
Ve tutmazsan faklı birini ötekinden.

Tahammül edebilirsen işitmeye, söylediğin gerçeğin
Evrilip, çevrilip kapan yapıldığına, gâfiller için;
Veya bakabilirsen kırılmasına koca bir ömür verdiğin şeyin,
Ve başlarsan yeniden yapmaya, eskimiş de olsa âletlerin;

Yığabilirsen bütün kazancını bir tepe gibi önüne,
Ve sokabilirsen tehlikeye, bir yazı tura oyununda;
Ve kaybedip, başlayabilirsen sıfırdan, yine de
Söylemeksizin bir tek kelime dahi kaybettiğin hakkında;
Kalbin, sinirlerin, damarların artık tükenmiş de olsa,
Sen, yine de zorlayabilirsen onları, sana etmeleri için hizmet;
Durabilirsen ayakta, hiçbiri kalmamış da olsa,
Sadece onlara seslenen azminle: “Devam et!”

Kalabalığa hitap ederken de koruyabilirsen zarafetini,
Krallarla yürürken de hak verdirirsen tevazuuna;
Ne düşmanların ne de dostların incitebilirse seni,
Ve ─yüzde yüz de olmasa─ güvenebilirse herkes sana

Ecelin gelip çattığı son bir dakikayı bile,
Doldurabilirsen sen onu, altmış saniyelik bir yarışmış gibi;
Senindir bu dünya bütün nimetleriyle,
Ve ─dahası─ işte o zaman adam olacaksın, oğlum.


[4] Rudyard KIPLING, Çeviri:Bülent ECEVİT