Perşembe, Aralık 18, 2014

Aygül Erce ile röportaj


2013 yılında, çoğunluğu kendi bestelerinden oluşan “Acıya Şarkılar “ adlı albümünü çıkaran Aygül Erce ile görüştük.

Kişisel web sayfanızda, 1996′dan bu yana kendi müziğinizin ve sözünüzün peşine düştüğünüzü söylüyorsunuz. Bu, söz ve müziği size ait olan şarkılar yapmak anlamına geliyorsa, 2013 yılında çıkardığınız çoğunluğu sizin bestelerinizden oluşan albüm, arayışın meyvesi olarak görülebilir. Kendi sözünün peşine düşmek konusunu nasıl anlamalıyız?

Neden diye sorduğunuz herşeye zaten yanıtlar bulmak durumundasınız. Bu yanıtlar da elbette kendinizi ifadedir. Derdiniz sanatsa ve üretmekse elbette kendi sözünüz, bir başka deyişle duruşunuz olacaktır. Olmazsa olmazdır bu...

Neden “acıya şarkılar” yazdığınızı şöyle açıklıyorsunuz: “Hiç tanımadığınız insanların acılarını dert edinmeye başladığınızda, kendinize ve tüm canlılara doğru bir yolculuğa çıkarsınız. Bu yolculukta; bir yandan haksızlıkların, sömürünün, adaletsizliğin, savaşların, ayrılığın, yalnızlığın, acısını farkederken, diğer yandan adil, mutlu, sevda yüklü, barış dolu bir dünya düşü kurarsınız.” Açıklamadan çok, soru, daha doğrusu neden açıklama yaptığınızı, sormak istiyorum. Böyle bir ihtiyaç mı doğdu, veya ihtiyaç mı hissettiniz?

Yukardaki yanıt bu sorunun da yanıtı bir ölçüde. Yaptığınız her üretimin bir manifestosu vardır. Açıklama ihtiyacı diye birşey yoktur. Saptamalarınızı paylaşmaktır olsa olsa.

Kendinizi politik bir sanatçı olarak tanımlıyor musunuz? Çok genel bir konu sanat-politika ilişkisi ama, kısaca bu konuya değinirseniz neler söylersiniz?

Hayır, politik sanatçılık diye birşey yok zaten. Bence muhalif olabilmeyi ve eleştirel bakabilmeyi gerektirir sanat. Elbette politik kriterleriniz olacaktır. Gezi parkına da, Kobaniye de aynı duyarlılıkla yaklaşabilmektir örneğin. Zamanında başörtülü eğitim hakkını savunduğunuz kızlara okula girme izni vermeyen üniversite senatolarıyla, kadın cinayetlerine duyarsız emniyet birliklerini ve yargı sistemini birlikte karşınıza almak olmalıdır politik kriteriniz.   

Londra’da yaşıyorsunuz. Yurtdışında, ya da gurbette yaşadığınız hissine kapıldığınız oluyor mu? Burada, yaşanılan sıkıntılardan sonra, “başka ülkeye kaçmak” fikri, dile getirilen ilk seçeneklerden biri oluyor. Biraz bahseder misiniz, İngiltere’den, orada sanatçı olmak, kadın olmaktan, farklılık ve benzerliklerden…

Doğup büyüdüğü coğrafyayı özlemeyen var mıdır bilmiyorum ama ben hep özleyerek yaşıyorum. Bu da gurbette yaşadığım duygusundan sıyrılamadığımı gösteriyor. Ve bu aydan başlayarak uzun bir süre Türkiye’de olacağım için de çok mutluyum. Niye geldin diye soranlara da ''Özledim'' diyorum sadece.
Avrupa bir üst kimliği temsil ediyor evet. Orda kadın olmak da, sanatçı olmak da olağanüstü değil ama....

Şarkılar nasıl çıkıyor ortaya?

Bu anlatılabilecek birşey değil ki. Kendinizin bile tanımlayamadığınız  duygulanımların zaman zaman size sunduğu armağanlar şarkılar, şiirler... İlk gelen hali çok işe yaramıyor doğrusu. Sonrası üretme süreci işte. Sancılı ve zor gerçekten.

Fikri mülkiyet, telif hakları konusunda ne düşünüyorsunuz?

Memleketimi soruyorsanız sadece ''Üzgünüm''diyorum.

Son olarak geleceğe dönük çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz? Bundan sonraki albümde, “hüzün, aşk ve mutluluk” olacak diyorsunuz. Sevince şarkılar yazacaksınız diyebilir miyiz?

Yeni albüm çalışmam sürüyor. Aslında iki albüm birden geliyo sanki. :) İkisi de değişik albümler olacak...


Aygül Erce'nin kişisel web sayfası