Pazar, Aralık 21, 2014

JACQUES LACAN v LOUIS ALTHUSSER: KISA BİR ANALOJİ


Althusser “çağırma”yı- din ideolojisine referansla- dirimsel bir döngü olarak imler ve çağıran Özne’yi (buna Mutlak Tin de diyebiliriz) bu döngünün orta yerine mıhlar. Öte yanda, Mutlak Tin’in çağırdığı insan özne aslında çağırılmadan evvelce de öznedir. Althusser zaten hep birer özne olduğumuz için ideolojik tanıma ritüellerini durmaksızın yerine getirdiğimize (bunlar tokalaşma, birini adıyla çağırma, ne olduğunu bilmesem bile sizin bir özel isminizin olduğunu, bu sayede biricik bir özne olarak tanındığınızı bilmem vb.), bu ritüelleri uygulamamız sayesinde somut, bireysel, başkasıyla karıştırılamaz ve ikame edilemez özneler haline geldiğimize dikkat çeker (Althusser, 2014, s.80). Çağıran Özne ve çağırılan özne arasında kurulan ilişki kendi içinde çift yansımalıdır. Bir yanda, çağıran Özne’nin özne olarak çağırdığı insan özneler Özneye tabi kılınmakta ve Özneyi tanımakta, diğer yanda, özne kılınan insan özneler birbirlerini tanıyarak diğer öznelere özne kılınmaktadırlar. Özne kılınan özneler arası ilişkiler ise her bir öznenin kendisini tanımasına/keşfetmesine olanak tanımaktadır. Althusser’e göre öznelerin oldukları şeyi tanıyıp kabul etmeleri ve buna uygun davranmaları koşuluyla, her şeyin yolunda gideceğine yönelik ortak duyu yerleşikleşmiş ve yeniden üretilmiş olacaktır (age, s.88).

“Çağırma” kavramını kısaca açıkladıktan sonra, Althusser’in ideoloji kavramına yönelik ortaya koyduğu düşünsel çabayı, çağdaşı Lacan’ın “Gerçek” okumasıyla bir araya getirmenin ve benzerliklere dikkat çekmenin ilgi çekici olabileceği kanısındayım. Buna göre;

1- Althusser ideolojiyi bireylerin kendi maddi varoluş koşullarıyla kurduğu  olarak savlamış (age, s.69) ve maddi gerçeklik ile bir anlamda Lacan’ın “gerçek” (Real) adını verdiği “Sembolik” düzene aktarılamayan neo-natal dil evrenine (bu Althusser’de konuşma formları, söylem ve ideoloji olarak karşılık bulur) işaret etmiş olur,

2- Althusser’e göre bireyler maddi gerçekliğe dair kavrayışlarını kendi hayali (imgelemsel) evrenlerinde kurarlar. Maddi gerçeklik- Marx’ın ters yüze edilen görüngüler olarak kavradığı ideoloji tanımından çok- onu ideoloji formunda tefekkür ederek, kendince anlamlandıran ve gerçekliği bir nevi “olduran” insan öznelerin kendi imgelemsel faaliyetinden başka bir şey değildir. Althusser, bu öngörüsüyle Lacan’ın “imgesel”ine yaklaşmaktadır. Lacan’a göre imgesel, çocuk öznenin Anne’den ayrı bir varlık olduğunu fark ettiği ve kendisini birey olarak konumlayarak ötekiyle arasına “hat” çektiği evreye denk düşer. Bunun sonucunda, çocuk özne kendine ve ötekine dönük bir kavrayış geliştirerek kendi öz bilincini keşfedecek ve dış dünyayı anlamlandırmaya başlayacaktır,

3- Althusser’in çift yansımalı olarak tanımladığı “çağırma” süreci ve özneleri çağırarak onlara özneliklerini bahşeden mutlak Özne (ideoloji, söylem vb.), özne kıldığı özneler yoluyla görüngüleri yapılandırmakta, anlam ve yorumsama ağlarını kurarak yeniden üretmekte, özneleri içine çekerek onlara kurumsallaşan roller demetinden “uygun” roller sunmaktadır. Bu bakımdan Althusser’in mutlak Özne’si Lacan’ın “Büyük Öteki” olarak kavradığı dil ve kültürün sembolik düzenine benzemektedir.  

Erhan Özcan



Kaynakça

Althusser, L. (2014). “İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları”, İstanbul: İthaki