Aynı
modelin yukarıdaki ve aşağıdaki portrelerine, ressamının
verdiği başlıkları/isimleri bilmeden bakmakla, bu adlandırmayı
öğrendikten sonra bakmak arasında ne gibi bir fark olabilir? Bunu
şimdi, bundan sonraki satırları okumaya geçmeden, siz de
deneyebilirsiniz.
Bu
resimler bir 19.yüzyıl ressamının, Gustave Jean Jacquet’nin
(1846-1909) eserleri. Ressamın bu iki resme uygun gördüğü
isimlerse şöyle: “Portrait of a Noble Lady” ve “A
Coquettish Smile”. Ama hangi isim hangi resme ait, bu cümleden
anlaşılmıyor. İşte ikinci bir deney fırsatı: Siz olsaydınız
bu adları nasıl dağıtır, mesela hangi ismi yukarıdaki resime
yakıştırırdınız?
Yukarıdaki
cümlede, ressamın koyduğu isimlerin yerlerini bilerek karıştırdık.
Alttaki resimin isminde geçen “noble” sözcüğünün,
modellerin aynı kişi olması, pozların birbirine çok benzemesi
nedeniyle, üstteki resim için de kullanılabileceği rahatlıkla
düşünülebilir. Noble sözcüğünü, üst sınıfa aidiyet
anlamında veya sahip olduğu üstün nitelikleri itibariyle “asil”
olmak anlamında almak bu durumu değiştirmez. Her iki resim de,
kelimenin her iki anlamıyla da, “asil/soylu (noble)” bir kadını
tasvir ediyor gibi. Peki birinci (üstteki) resmin adında geçen
“coquettish” sözcüğü için de aynı şeyi söyleyebilir
miyiz, her iki resimde de böyle bir gülümseme tasviri var mı?
Bundan sonra, yazının devamında, ilgileneceğimiz sözcük “noble”
değil, Jacquet’nin ilk resime verdiği isimde geçen “coquettish”
olacak.
Ressam
Gustave
Jean Jacquet, hocası William Bouguereau’dan farklı olarak, köylü
kızları veya mitolojik sahneleri taşımıyor tuvaline. Kara
Lysandra Ross’a göre, Jacquet’nin çizdiği kadınlar/modeller
hem narin hem güçlü, belki klasik anlamda güzel
olmayabilirler/sayılmayabilirler ama, canlı ve hayat dolular. O,
resimlerinde iki ayrı dönemi birden yansıtıyor. Ressam şeylerin
mevcut/şimdideki hallerini gözlemliyor ve onları geçmişin içine
daldırıyor. Arsene Alexander ressam için “hassas ve centilmen
bir sanatçı” ifadesini kullanıyor ve onun, resimlerinde
zarafeti, inceliği tasvir ettiğini söylüyor.[1]
19.yüzyıldan
önce ressamlar kadın yüz ve bedenlerini, tarihi, mitolojik, dinsel
kompozisyonlar içinde resmederken, sonra, 20.yüzyıl yorumcularının
eril-bakış olarak (male-gaze) isimlendirdiği, bir haz nesnesi
olarak kadın güzelliğinin çalışıldığı görülüyor. Ancak
bu kadınlar hiç de Yunan tanrıçalarına benzemiyor, öyle bir
güzellik anlayışını temsil etmiyor.[2]
Ressamlar kadınları, kendi bireysel izlenim ve güzellik
algıları/anlayışları doğrultusunda resmediyorlar. Yüzyıl
boyunca ressamlar, lüks kıyafetler içindeki donuk kadın
portrelerinden uzaklaşarak, modelin psikolojisini, mesleki ve
kişisel durumuna dair ayrıntıları içeren tasvirlere
yöneliyorlar.[3]
Coquette
Yukarıdaki resme Jacquet, "La Coquette" ismini vermiş. Sözlüğe
göre “coquette”,
sevgi duymaksızın ve yakın, sevgiye dayalı bir ilişki talep
etmeksizin, erkeklerin dikkatini çekmeye ve beğenisini kazanmaya
çalışan kadın anlamına geliyor.[4]
İngilizce eşanlamlıları arasında seksi (sexy) sözcüğünün de
yer aldığı coquette
sözcüğünün sıfat hali (coquettish) Türkçe’de “çapkın,
nazlı, cilveli, işveli, fingirdek, davetkar, oynak, fettan, şuh”
gibi birçok kelime ile karşılanıyor. Sizce bu sıfatlardan
hangisi, yukarıdaki (birinci) portredeki gülümsemeyi nitelemek
için daha uygun olabilir?
İngilizce
konuşulan dünyada 1700’lerden önce, coquette
kelimesiyle, tiyatro, edebiyat veya gazetelerde karşılaşılmıyor.
Coquette,
hem kelime hem de sosyal bir figür olarak, 18.yüzyılda kendini
gösteriyor ve bu, yaşanan ekonomik ve toplumsal değişmeye
–özellikle tüketim kültürünün gelişmesine- bağlanıyor.[5]
Fransa’da 19.yüzyıl kadınları, moda ve yeni
“kadınlık/kadınsılık (femininity)” söylemiyle birlikte
giden, günümüz moda yazarlarının gıptayla baktığı, bir
nezaket ve coquette
alışkanlıkları/adetleri çağı yaşıyor. Bu yeni söylem
kadına, bir hayat tarzı olarak “kadın olma”yı, kıyafet,
aksesuar ve davranışlarla “çekici” olma yükümlülüğü
olarak sunuyor.[6] O günden bu
güne erkekler için kadının popüler formu coquettish
kadın.[7] Kadınlar da buna
ayak uyduruyor. Ayşe Özyılmazel, İlhan Uçkan’ın kitabını
tanıttığı yazısında, “kadın
gibi kadın olmanın”
şartlarını sıraladıktan sonra, “üstüne
bir de işve, cilve, seksi bir kahkaha da eklediniz mi, kim tutar
sizi”
diyerek “coquettish” olmayı formüle dahil ediyor.[8]
Sıklıkla, “Gerçek
ve unutulmuş dişilik bilgilerini”
öğretmeye adanan kitaplar yayımlanıyor.[9]
Öte yandan, Şangay metrosunda kadınların ağırbaşlı giyinmeye
davet edilmesi vakasında olduğu gibi, engellemelerle de
karşılaşılıyor ve kadınlar coquettish
olma hakkını savunmak, özellikle de bunun tacize gerekçe
yapılmasına karşı mücadele etmek durumunda bırakılıyorlar (I
can be coquettish, but you can’t harass me).[10]
Gustave
Jean Jacquet‘nin resmindeki modelin coquettish
gülümsemesi, bu tamlama (coquettish smile) kullanılarak internet
üzerinde yapılan bir görsel aramasında karşılaşılanlardan bir
ölçüde farklı. Örneğin aşağıdaki fotoğrafların altına da
“coquettish smile” ifadesi yazılmış.[11]
Bir
örnek daha.[12]
Resimde
sözkonusu olansa daha belli belirsiz, daha üstü örtük, daha
kapalı bir tebessüm. Biraz, Divan şiirindeki, “aşık için
muteber olan süzgün gözdür” yaklaşımına benziyor, onu
anımsatıyor.
“B.
Sevgilinin Bakışı
1.
Göz süzme / Gamze: Çoğu zaman konuşmayan, duygularını
ve
cilvesini, cefasını yosma bakışlarıyla ortaya koyan sevgili,
âşığı baştan çıkarmak için gözlerini anlamlı anlamlı
süzerek bakar. Gamzesi bıçağını çekmiş, adeta kana
susamıştır. Gamzenin okları âşıkta tedavisi imkânsız yaralar
açar. Gamze şiirlerde şu ibarelerle yer alır: Tiğ-i gamze,
fitne-i gamze, cellad-ı gamze, tir-i gamze, gamze-i fettan, gamze-i
hançer,gamze-i cadu, gamze-i sehhar.
2.
Fettan: Sevgili çeşm-i fettandır. Bu özelliğiyle âşığı
kendine esir alır.
3.
Mestane: Nigâh-ı mest / çeşm-i mest / çeşm-i mestane / çeşm-i
fettan gibi sıfatlara sahip sevgili mahmur bakışıyla âşığının
gönlünü yaralar.
4.
Afet : Çeşm-i afet olan sevgili âşığına cevr ü cefa eder.
5.
Sürme: Elâ / kara gözlü sevgilinin gözleri sürmelidir yahut bu
sürme kudrettendir.
6.
Şehla: Sevgili çeşm-i şehladır veya âşığına baktıkça
gözleri
şehlalanır.”[13]
Divan
şiirindeki kadın sevgilinin bakışı gibi “alttan alta”,
“inceden inceye” bir niyet beyanı mı veya ressamın niyet
okuması mı resimde gördüğümüz tebessüm. Eğer öyleyse bu
“incelik” nasıl bir şey, neye işaret ediyor? Herhalde, gerek
Divan şiirinde gerekse Jacquet’nin çizdiği kadın portrelerinde,
ince, narin, bu belli belirsiz coquettish
duruş/tavır, Griselda Pollock’un belirttiği gibi, 19.yüzyılda
kadının, “bakan” değil “bakılan” olarak inşası ve
kadından, kamusal alanda kendini dışavurmayan, saygınlığını
koruyan, göze batmayan bir kadın(sı)lık -"sahibi" olan/olacak
erkeğe özgü olmak kaydıyla- beklentisiyle ilişki kurularak
anlaşılabilir.[14] Özetle
söylenen şu: “Alıcı” durumundaki kadın, açık açık değil
ama mutlaka “kur” yapmalı, elde edilebilmek için “çaba” da
sarfetmeli. Ancak bu çaba, “masumiyet” çağrışımlarını alt
üst edecek düzeye de ulaşmamalı. Tıpkı, Jacquet’nin çizdiği
“coquettish
gülümsemesi”ndeki
mütebessim hali gibi: Daveti çağrıştırırken masumiyetini
yitirmeyen.
"Adlandırmak,
gösterileni sunulur hale getirmek ve onu öldürmektir, onu bir söz
kalabalığı içinde boğmaktır" diyor Sartre. Ressam erkek,
nesnesi/modeli kadın. Ressam isim veriyor, bakın işte bu
“coquettish” gülümsemedir diyor bize. Ressam konuşuyor, kadın
susuyor. Biz bakıyoruz.
Bir soru: Acaba
bu “tebessüm” okumasının, kadınların hemen hemen her davranışını, neredeyse yüzlerindeki her ifadeyi “davet” olarak anlamaya meyilli olan ve bunu "taciz" için "bahane" olarak kullanabilen eril bakışla bir ilgisi/ilişkisi var mıdır?
Ve Şark toplumlarına özgü
müdür yalnızca, bu eril bakış?
PDF
“Haya
meselesi çok önemlidir. Yüzüne baktığın zaman yüzü kızarıyorsa haya güzeldir.
Kadında olsa daha da güzeldir. Haya sadece kadın için değil, erkek için, bütün
mahlukat için haya diye bir şey var. Erkekler için de haya geçerlidir. Haya
duygunuz olacak. İffet çok önemli. Sadece bir isim değil. Kadın için de bir
süstür, iffet. Erkek için de bir süstür. İffetli olacak. Erkek de olacak.
Zampara olmayacak. Eşine bağlı olacak. Çocuklarını sevecek. Kadın ise o da
iffetli olacak. Mahrem- namahrem bilecek. Herkesin
içerisinde kahkaha atmayacak. Bütün hareketlerinde cazibedar olmayacak,
iffetini koruyacaksın."
Neden, eğer bir görgü kuralı olarak “herkesin
içinde kahkaha atmak” olumsuzlanmak isteniyorsa, bu “kadın”a özgülenerek yapılır
ve “iffet” gibi genel bir meselenin bir parçası yapılır ki?
“Şark toplumlarında hicabın
meşrûiyeti hep fite korkusuna bağlandı. Hicab hep bu şekilde öğretile
geldi… Fakat fitne nerede? Havada fitne olmaz. Güneşin ışığında, bilginin
aydınlığında fitne olmaz. Olsa olsa fitne erkeklerin gözlerinde, kalplerinde
yahut dillerinde bulunur. İlle de bir tedbir almak gerekiyorsa erkeklerin
gözlerine nikâb, kalplerine âdâb, dillerine cezâ lâzım gelir (Musa
Cârullah).”
Ve neden yukarıdaki alıntı gibi, din içi referanslara
dayalı yanıtlar pratikte bir karşılık bulmaz?
[3]
Melissa
Bailar. "The
Body in Time: Figures of Femininity in Late Nineteenth-Century
France (review)." Nineteenth-Century
French Studies 41,
no. 1 (2012): 157-158.
[12]
http://www.dailymail.co.uk/debate/article-2802517/sorry-sir-nicholas-high-court-judge-wrong-marriage-special-says-sarah-vine.html
[13]
Doğan Kaya, Divan Şiiri ve XIX.Yüzyıl Halk Şiirinde Güzel
Tasviri, Âşık Edebiyatı Araştırmaları,İstanbul, 2000
[14]
Pollock, Griselda. “Modernity and the Spaces of Femininity.” In
The
Expanding Discourse,
ed. By N. Broude and M.D. Garrard. New York: HarperCollins, 1992