Pazartesi, Temmuz 27, 2015

Bir “Coquettish” Tebessüm (Gustave Jean Jacquet)


Aynı modelin yukarıdaki ve aşağıdaki portrelerine, ressamının verdiği başlıkları/isimleri bilmeden bakmakla, bu adlandırmayı öğrendikten sonra bakmak arasında ne gibi bir fark olabilir? Bunu şimdi, bundan sonraki satırları okumaya geçmeden, siz de deneyebilirsiniz.




Bu resimler bir 19.yüzyıl ressamının, Gustave Jean Jacquet’nin (1846-1909) eserleri. Ressamın bu iki resme uygun gördüğü isimlerse şöyle: “Portrait of a Noble Lady” ve “A Coquettish Smile”. Ama hangi isim hangi resme ait, bu cümleden anlaşılmıyor. İşte ikinci bir deney fırsatı: Siz olsaydınız bu adları nasıl dağıtır, mesela hangi ismi yukarıdaki resime yakıştırırdınız?

Yukarıdaki cümlede, ressamın koyduğu isimlerin yerlerini bilerek karıştırdık. Alttaki resimin isminde geçen “noble” sözcüğünün, modellerin aynı kişi olması, pozların birbirine çok benzemesi nedeniyle, üstteki resim için de kullanılabileceği rahatlıkla düşünülebilir. Noble sözcüğünü, üst sınıfa aidiyet anlamında veya sahip olduğu üstün nitelikleri itibariyle “asil” olmak anlamında almak bu durumu değiştirmez. Her iki resim de, kelimenin her iki anlamıyla da, “asil/soylu (noble)” bir kadını tasvir ediyor gibi. Peki birinci (üstteki) resmin adında geçen “coquettish” sözcüğü için de aynı şeyi söyleyebilir miyiz, her iki resimde de böyle bir gülümseme tasviri var mı? Bundan sonra, yazının devamında, ilgileneceğimiz sözcük “noble” değil, Jacquet’nin ilk resime verdiği isimde geçen “coquettish” olacak.


Ressam

Gustave Jean Jacquet, hocası William Bouguereau’dan farklı olarak, köylü kızları veya mitolojik sahneleri taşımıyor tuvaline. Kara Lysandra Ross’a göre, Jacquet’nin çizdiği kadınlar/modeller hem narin hem güçlü, belki klasik anlamda güzel olmayabilirler/sayılmayabilirler ama, canlı ve hayat dolular. O, resimlerinde iki ayrı dönemi birden yansıtıyor. Ressam şeylerin mevcut/şimdideki hallerini gözlemliyor ve onları geçmişin içine daldırıyor. Arsene Alexander ressam için “hassas ve centilmen bir sanatçı” ifadesini kullanıyor ve onun, resimlerinde zarafeti, inceliği tasvir ettiğini söylüyor.[1]

19.yüzyıldan önce ressamlar kadın yüz ve bedenlerini, tarihi, mitolojik, dinsel kompozisyonlar içinde resmederken, sonra, 20.yüzyıl yorumcularının eril-bakış olarak (male-gaze) isimlendirdiği, bir haz nesnesi olarak kadın güzelliğinin çalışıldığı görülüyor. Ancak bu kadınlar hiç de Yunan tanrıçalarına benzemiyor, öyle bir güzellik anlayışını temsil etmiyor.[2] Ressamlar kadınları, kendi bireysel izlenim ve güzellik algıları/anlayışları doğrultusunda resmediyorlar. Yüzyıl boyunca ressamlar, lüks kıyafetler içindeki donuk kadın portrelerinden uzaklaşarak, modelin psikolojisini, mesleki ve kişisel durumuna dair ayrıntıları içeren tasvirlere yöneliyorlar.[3]


Coquette

Yukarıdaki resme Jacquet, "La Coquette" ismini vermiş. Sözlüğe göre “coquette”, sevgi duymaksızın ve yakın, sevgiye dayalı bir ilişki talep etmeksizin, erkeklerin dikkatini çekmeye ve beğenisini kazanmaya çalışan kadın anlamına geliyor.[4] İngilizce eşanlamlıları arasında seksi (sexy) sözcüğünün de yer aldığı coquette sözcüğünün sıfat hali (coquettish) Türkçe’de “çapkın, nazlı, cilveli, işveli, fingirdek, davetkar, oynak, fettan, şuh” gibi birçok kelime ile karşılanıyor. Sizce bu sıfatlardan hangisi, yukarıdaki (birinci) portredeki gülümsemeyi nitelemek için daha uygun olabilir?

İngilizce konuşulan dünyada 1700’lerden önce, coquette kelimesiyle, tiyatro, edebiyat veya gazetelerde karşılaşılmıyor. Coquette, hem kelime hem de sosyal bir figür olarak, 18.yüzyılda kendini gösteriyor ve bu, yaşanan ekonomik ve toplumsal değişmeye –özellikle tüketim kültürünün gelişmesine- bağlanıyor.[5] Fransa’da 19.yüzyıl kadınları, moda ve yeni “kadınlık/kadınsılık (femininity)” söylemiyle birlikte giden, günümüz moda yazarlarının gıptayla baktığı, bir nezaket ve coquette alışkanlıkları/adetleri çağı yaşıyor. Bu yeni söylem kadına, bir hayat tarzı olarak “kadın olma”yı, kıyafet, aksesuar ve davranışlarla “çekici” olma yükümlülüğü olarak sunuyor.[6] O günden bu güne erkekler için kadının popüler formu coquettish kadın.[7] Kadınlar da buna ayak uyduruyor. Ayşe Özyılmazel, İlhan Uçkan’ın kitabını tanıttığı yazısında, “kadın gibi kadın olmanın” şartlarını sıraladıktan sonra, “üstüne bir de işve, cilve, seksi bir kahkaha da eklediniz mi, kim tutar sizi” diyerek “coquettish” olmayı formüle dahil ediyor.[8] Sıklıkla, “Gerçek ve unutulmuş dişilik bilgilerini” öğretmeye adanan kitaplar yayımlanıyor.[9] Öte yandan, Şangay metrosunda kadınların ağırbaşlı giyinmeye davet edilmesi vakasında olduğu gibi, engellemelerle de karşılaşılıyor ve kadınlar coquettish olma hakkını savunmak, özellikle de bunun tacize gerekçe yapılmasına karşı mücadele etmek durumunda bırakılıyorlar (I can be coquettish, but you can’t harass me).[10]

Gustave Jean Jacquet‘nin resmindeki modelin coquettish gülümsemesi, bu tamlama (coquettish smile) kullanılarak internet üzerinde yapılan bir görsel aramasında karşılaşılanlardan bir ölçüde farklı. Örneğin aşağıdaki fotoğrafların altına da “coquettish smile” ifadesi yazılmış.[11]



Bir örnek daha.[12]



Resimde sözkonusu olansa daha belli belirsiz, daha üstü örtük, daha kapalı bir tebessüm. Biraz, Divan şiirindeki, “aşık için muteber olan süzgün gözdür” yaklaşımına benziyor, onu anımsatıyor.

B. Sevgilinin Bakışı
1. Göz süzme / Gamze: Çoğu zaman konuşmayan, duygularını
ve cilvesini, cefasını yosma bakışlarıyla ortaya koyan sevgili, âşığı baştan çıkarmak için gözlerini anlamlı anlamlı süzerek bakar. Gamzesi bıçağını çekmiş, adeta kana susamıştır. Gamzenin okları âşıkta tedavisi imkânsız yaralar açar. Gamze şiirlerde şu ibarelerle yer alır: Tiğ-i gamze, fitne-i gamze, cellad-ı gamze, tir-i gamze, gamze-i fettan, gamze-i hançer,gamze-i cadu, gamze-i sehhar.
2. Fettan: Sevgili çeşm-i fettandır. Bu özelliğiyle âşığı kendine esir alır.
3. Mestane: Nigâh-ı mest / çeşm-i mest / çeşm-i mestane / çeşm-i fettan gibi sıfatlara sahip sevgili mahmur bakışıyla âşığının gönlünü yaralar.
4. Afet : Çeşm-i afet olan sevgili âşığına cevr ü cefa eder.
5. Sürme: Elâ / kara gözlü sevgilinin gözleri sürmelidir yahut bu sürme kudrettendir.
6. Şehla: Sevgili çeşm-i şehladır veya âşığına baktıkça gözleri
şehlalanır.”[13]

Divan şiirindeki kadın sevgilinin bakışı gibi “alttan alta”, “inceden inceye” bir niyet beyanı mı veya ressamın niyet okuması mı resimde gördüğümüz tebessüm. Eğer öyleyse bu “incelik” nasıl bir şey, neye işaret ediyor? Herhalde, gerek Divan şiirinde gerekse Jacquet’nin çizdiği kadın portrelerinde, ince, narin, bu belli belirsiz coquettish duruş/tavır, Griselda Pollock’un belirttiği gibi, 19.yüzyılda kadının, “bakan” değil “bakılan” olarak inşası ve kadından, kamusal alanda kendini dışavurmayan, saygınlığını koruyan, göze batmayan bir kadın(sı)lık -"sahibi" olan/olacak erkeğe özgü olmak kaydıyla- beklentisiyle ilişki kurularak anlaşılabilir.[14] Özetle söylenen şu: “Alıcı” durumundaki kadın, açık açık değil ama mutlaka “kur” yapmalı, elde edilebilmek için “çaba” da sarfetmeli. Ancak bu çaba, “masumiyet” çağrışımlarını alt üst edecek düzeye de ulaşmamalı. Tıpkı, Jacquet’nin çizdiği “coquettish gülümsemesi”ndeki mütebessim hali gibi: Daveti çağrıştırırken masumiyetini yitirmeyen. 

"Adlandırmak, gösterileni sunulur hale getirmek ve onu öldürmektir, onu bir söz kalabalığı içinde boğmaktır" diyor Sartre. Ressam erkek, nesnesi/modeli kadın. Ressam isim veriyor, bakın işte bu “coquettish” gülümsemedir diyor bize. Ressam konuşuyor, kadın susuyor. Biz bakıyoruz.

Bir soru: Acaba bu “tebessüm” okumasının, kadınların hemen hemen her davranışını, neredeyse yüzlerindeki her ifadeyi “davet” olarak anlamaya meyilli olan ve bunu "taciz" için "bahane" olarak kullanabilen eril bakışla bir ilgisi/ilişkisi var mıdır?


“Haya meselesi çok önemlidir. Yüzüne baktığın zaman yüzü kızarıyorsa haya güzeldir. Kadında olsa daha da güzeldir. Haya sadece kadın için değil, erkek için, bütün mahlukat için haya diye bir şey var. Erkekler için de haya geçerlidir. Haya duygunuz olacak. İffet çok önemli. Sadece bir isim değil. Kadın için de bir süstür, iffet. Erkek için de bir süstür. İffetli olacak. Erkek de olacak. Zampara olmayacak. Eşine bağlı olacak. Çocuklarını sevecek. Kadın ise o da iffetli olacak. Mahrem- namahrem bilecek. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak. Bütün hareketlerinde cazibedar olmayacak, iffetini koruyacaksın."

Neden, eğer bir görgü kuralı olarak “herkesin içinde kahkaha atmak” olumsuzlanmak isteniyorsa, bu “kadın”a özgülenerek yapılır ve “iffet” gibi genel bir meselenin bir parçası yapılır ki?

“Şark toplumlarında hicabın meşrûiyeti hep fite korkusuna bağlandı. Hicab hep bu şekilde öğretile geldi…  Fakat fitne nerede? Havada fitne olmaz. Güneşin ışığında, bilginin aydınlığında fitne olmaz. Olsa olsa fitne erkeklerin gözlerinde, kalplerinde yahut dillerinde bulunur. İlle de bir tedbir almak gerekiyorsa erkeklerin gözlerine nikâb, kalplerine âdâb, dillerine cezâ lâzım gelir (Musa Cârullah).”

Ve neden yukarıdaki alıntı gibi, din içi referanslara dayalı yanıtlar pratikte bir karşılık bulmaz?

Ve Şark toplumlarına özgü müdür yalnızca, bu eril bakış?


PDF



[3] Melissa Bailar. "The Body in Time: Figures of Femininity in Late Nineteenth-Century France (review)." Nineteenth-Century French Studies 41, no. 1 (2012): 157-158.
[12] http://www.dailymail.co.uk/debate/article-2802517/sorry-sir-nicholas-high-court-judge-wrong-marriage-special-says-sarah-vine.html
[13] Doğan Kaya, Divan Şiiri ve XIX.Yüzyıl Halk Şiirinde Güzel Tasviri, Âşık Edebiyatı Araştırmaları,İstanbul, 2000
[14] Pollock, Griselda. “Modernity and the Spaces of Femininity.” In The Expanding Discourse, ed. By N. Broude and M.D. Garrard. New York: HarperCollins, 1992