Cuma, Mart 10, 2017

“NO”: Kampanya, Film ve “Pozitif Mesaj”




Bir Pablo Larrain filmi olan Hayır (No, 2012) genellikle, ya iyimserlik ve umudun tiranlığa karşı zaferinin bir temsili olarak yorumlandı, ya da örtüşmediği/aykırı olduğu veya atladığı tarihsel gerçekler sıralanarak eleştirildi.[1] Cannes’da ödül alan filme gösterilen ilgi, filmin konusunu teşkil eden gerçek olaya (Şili’deki 1988 Hayır kampanyasına) duyulan ilginin de bir yansımasıydı (Cronovich, 2013). Anayasa değişikliği referandumu süreciyle birlikte film Türkiye’de de yeniden hatırlandı/gündeme geldi.[2] Film gibi, filmin konusunu teşkil eden tarihsel olayla da ilgilenildi, örneğin Şili’deki ‘Hayır’ kampanyasının yaratıcısı olduğu belirtilen Eugenio Garcia Ferrada deneyimlerini paylaşmak için Türkiye’ye davet edildi, kendisiyle röportajlar yapıldı.[3]

Film, konjonktürün de etkisiyle Türkiye’de, “seçimlerde pozitif mesajın olumlu rol oynadığı” teziyle adeta özdeşleştirilerek kampanya yürütücüleri tarafından örnek alınması gereken bir konuma yükseltildi ve hakkında ağırlıklı olarak övgüye varan değerlendirmeler yapıldı. Bununla birlikte, hem filme hem de filme yönelik ilgiye dair eleştirel bakışı yansıtan yazılar da kaleme alındı. Bu bakış açısına göre No, “her ne kadar bir dönemi anlatmaya soyunmuş politik bir film gibi dursa da ana teması reklamcılık ve reklamların toplum psikolojisi üzerindeki etkileri” olan bir filmdi ve filmde “başarıya giden yolun kapitalizmin en kuvvetli silahı olan reklamı kullanarak mutluluk vaat etmek olduğunun altı net olarak” çiziliyordu.[4] Diğer bir ifadeyle, bir reklamın siyasette tercihleri ne kadar etkilediği ile ilgili pozitif algı hem de apolitik bir film kahramanı üzerinden yerleştirilmeye çalışılıyordu: “Bugün Türkiye’de referandum sürecinde Türkiye solu içerisinden pazarlanan film, toplumsal mücadeleleri parlak bir reklamcının yarattığı kampanyaya indirgiyor; Pinochet’nin faşist rejiminin uzun yıllar verilen büyük mücadelelerle değil de “solun geleneksel kalıpları” ile hesaplaşmayı başaran bir reklamcının fikirleri ile yenildiğini iddia ediyordu.”[5]

Filmin gerçekleri yansıtmadığını iddia eden Kaan Gündeş’e göre,  “1998 senesinde dahi Şili’de bin kişiye düşen TV sayısının yalnızca 205” olması; referandumdan önceki 27 gün boyunca 15 dakika şeklinde yayımlanan reklamların, Şili nüfusunun ezici bir çoğunluğunu oluşturan “televizyonsuz” sınıfları “Hayır” oyu vermeye ikna etmiş olamayacağını gösteriyordu. Filmin iddia ettiğinin aksine Pinochet’yi deviren dalga, muhaliflerin seneler süren siyasal çalışmalarının ve platformlar aracılığıyla ortak düşmana karşı bir araya gelişlerinin bir sonucuydu. Şilili devrimcilerin en büyük başarısı, referandumdan önce seçmen olarak resmi kayıtları bulunmadığı için yasal olarak oy verme hakkı olmayan 7,5 (yedi buçuk) milyon işçiyi teker teker seçmen olarak kaydettirmeleri olmuştu. Ayrıca yönetmen sınıfsal aidiyeti nedeniyle, Şili varoşlarında verilen  “Hayır” mücadelesinin stratejik doğasını kavrayamamış ve anlamlandıramamış olmalıydı. Gündeş, 5 Ekim 1988’de referandum olacağı kesinleştiğinde “Hayır” kampanyasını desteklemek üzere onlarca yeni müral (duvar resmi) tugayı ortaya çıktığına işaret ediyor ve televizyonları olmayan ve “Hayır” oyu kullanan milyonlarca işçiye, bu cesur devrimci duvar ressamlarının ulaştığını savunuyordu.[6]

Gündeş’in bu yazısına karşı; “filmin ana fikri olan ‘solcular kampanyalarında olumlu bir dil kullanmalılar’ argümanına karşı bir alternatif göstermediği, bunun yerine filme “yalancı”, “basit”, “yüzeysel”, alıntı yaptığı yazarı ve filmin yönetmenini “burjuva” olarak adlandırmaktan başka, şu yöntem doğru bir kampanya yöntemidir diye bir argüman sunmadığı” eleştirisi yöneltildi. Gündeş’in kişi başına düşen televizyon sayısının azlığı tezine karşı da, Vizontele filmine referansla, “televizyonu olan evlerde toplanıp birlikte izleme” argümanı ileri sürüldü: ”Televizyon ve video yayını eskiden bu kadar yaygın değilken bütün köy, bütün ilçe televizyonu olan eve toplanıp önemli programları ve haberleri izlerler. Hatta Vizontele filmi bu konuyu işler.”[7]

Her ne kadar Gündeş’i eleştiren yazıda değinilmese de, belki de Gündeş’in yazısındaki en önemli kısım “seçmenlerin kayıt altına alınması çalışması”nın önemiydi; zira Şili’deki kampanyanın önemli bir aktörü olan Genaro Arriagada’ya göre de reklam kampanyanın en önemli parçası değildi. Kampanyanın başarısındaki dönüm noktası, seçmenlerin kaydedilmesine/kayıtlı seçmen sayısının artırılmasına yönelik çaba ve bu çabanın sonucunda ulaşılan %92 oranıydı. Arriagada ayrıca, sloganın, filmde gösterildiği gibi bir reklamcının eseri olmadığını, Amerikan politik danışmanların da katkısıyla oluşturulan odak gruplarının sloganı oluşturduğunu ifade etti. [8] Bütün bunlar, hem kampanyayı hem de filmi değerlendirebilmek için, Tv sayısı etrafında dönen tartışmayı aşan daha detaylı bir incelemeye ihtiyaç olduğunu gösteriyordu.

Kampanya

1970-73 yılları arasında başkanlık görevini yürüten sosyalist Salvador Allende Gossens’in ölümünün ardından askeri cuntanın 11 Eylül 1973’te  hükümeti (Popular Unity) devirmesiyle birlikte Şili’de diktatörlük dönemi, cuntanın başındaki Augusto Pinochet’nin anti-demokratik iktidarı başlar. Pinochet’nin otoriter yönetimi, 1978 ve 1980 plebisitleriyle sağlamlaştırılır; ihracatı destekleyen serbest piyasa ekonomisi ve özelleştirme politikaları devreye sokulur (LASA, 1988). Darbenin yedinci yılındaki plebisitle (11 Eylül 1980) halkın %67’sinin onayıyla yürürlüğe konulan 1980 Anayasası’na göre Pinochet 1989 yılına kadar başkan olacak, 1988 yılında yapılacak plebisitte eğer ordu Pinochet’yi aday gösterir ve halk da “evet” derse, başkanlığı 8 yıl daha sürdürecektir (NDI, 1988). Ancak 1988’e gelindiğinde hem içeride hem dışarıda dengeler değişmiştir. Ekonominin kötüye gidişi ve diktatörlük karşıtı protestoların yanısıra artık muhalefet de 1980 yılındaki kadar sessiz değildir; az sayıda da olsa radyo istasyonuna ve iki gazeteye sahiptir. Latin Amerika’daki diktatörlüklerin birer birer demokrasiye geçmesiyle, Pinochet’nin/rejimin destekçisi ABD de, demokratikleşmenin yanında saf tutar (LASA, 1988).

ABD, önce Allende’nin seçilmesini önlemeye çalışmış, sonrasında Allende yönetiminin başarısız olması için elinden geleni yapmış ve Allende’yi yerinden etmesi için orduyu, dolayısıyla darbeyi desteklemiş, finanse etmiştir. ABD’nin Allende karşıtlığı ve Pinochet’yi desteklemesi, öncelikle Sovyetler Birliği faktörü, başka bir deyişle “soğuk savaş”la ilgilidir. Öte yandan 1976-1981 döneminde Şili, -ve Güney Amerika-, petrodolar akışıyla bağlantılı olarak gelişen küresel kredi patlamasından yararlanmış ve ekonomisini geliştirmiştir. 1979-80 petrol krizinin ardından gelen 1982 yılındaki borç krizi sonrası Şili’de, ilk toplumsal protestolar ve grev dalgası (1983 başlarında) ortaya çıkar. ABD ve Avrupa medyası bu protestoları, ekonomik yönünden ziyade rejimin insan hakları ihlalleriyle ilişkilendirerek verir/gündemleştirir. 1983 yılından 1988 plebisitine kadar artık ABD ve Avrupa Birliği’nin politik, teknik ve finansal desteği Şili’deki muhalefete yönelir. SSCB’nin gerilemesi ve neoliberal politikaların gündeme gelmesiyle ilişkili olarak 1988’e giden beş yıl boyunca, Şili’deki muhalefetin konsolide olması, uzlaşması ve birlikte hareket etmesi için her türlü yardım ve destek yapılır. Dolayısıyla hayır koalisyonunun oluşmasında dış faktörün/uluslararası aktörlerin önemli rolü olmuştur. Örneğin ABD’nin iki önemli örgütü (National Endowment for Democracy- NED ve National Democratic Institute- NDI) koalisyonu hem finansal hem de politik danışmanlık bakımından destekler, ayrıca referandum sürecine gözlemci olarak da müdahil olur (Ortega, 2010).

ABD’de Reagan döneminin dış politikasındaki söylem değişikliğiyle artık “demokrasi ve demokratik hareketleri destekleme” öne çıkarılır ve bu söylem değişikliğine uygun olarak 1983 yılında NED kurulur. Kongre, NED’e 1988- 1989’da iki özel görev verir. Buna göre NED; 1988 Şili plebisitinde hayır kampanyasına ve 1990 Nikaragua seçimlerinde demokratik muhalefete destek verecektir. Gerek NED, gerekse Freedom House, ABD’nin Pinochet rejimini destekleme politikasındaki değişiklikle uyumlu olarak Hayır kampanyasını destekler.[9]

1988 Plebisitine doğru Şili’de, 1987 yılında, çeşitli partilerin oluşturduğu üç farklı “çok adaylı serbest seçim” komitesi ortaya çıkar ve bunlar birleşerek bir konsey meydana getirirler. 1988 başında cunta, plebisitin çok adaylı bir seçim olmayacağını kesinleştirince, konsey artık “hayır” koalisyonuna dönüşür ve No kampanyasını yürütmeye başlar. 17 bileşeni olan, koordinasyonu Genaro Arriagada tarafından, sözcülüğü Hristiyan Demokrat Parti başkanı Patricio Aylwyn tarafından yerine getirilen No koalisyonunun hayata geçirilmesinde Hristiyan Demokrat Parti’nin lideri Edgardo Boeninger ve tarihçi akademisyen Sofía Correa önemli rol oynar ve plebisitten dört yıl önce hazırlıklara başlar. Uluslararası örnekleri inceleyecek bir grup kurulur ve yapılan çalışmalar pozitif mesaj içeren bir slogan bulunması gerektiğini gösterir. TV programlarının üç yönetmeninden biri olan Ignacio Agüero’nun (diğerleri Eduardo Tironi ve Juan Enrique Forch) ülkenin önde gelen ajanslarının reklamcılarını bir araya getirdiği yaratıcı ekipte; José Salcedo, Eugenio García, Geraldine Walker ve diğerleri bulunur. Kendisi de reklamcı olan José Manuel Salcedo tarafından yönetilen reklamcı ve iletişimcilerin oluşturduğu grubun eseri olan gökkuşağı amblemi ve slogan (Chile, la alegría ya viene/Chile, happiness is coming) politik komitece kabul edilir. Koalisyon ayrıca, toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenler, 15’er dakikalık Tv spotlarını hazırlatır ve bağımsız/gönüllü ekiplerle oy sayımı sürecini denetler/gözetler (Cronovich, 2013; NDI, 1988).

Hayır kampanyasının başındaki Hristiyan Demokrat Parti üyesi Genaro Arriagada; politikacılar, teknik komiteler ve reklamcılar arasındaki bağlantıyı/koordinasyonu sağlar. Koalisyonun hayati organı, hem iyi stratejiler geliştirmek hem de bu stratejileri uygulayacak koalisyona dahil kişiler üzerinde meşruiyet ve saygı yaratmak açısından, teknik komitelerdir. Ana teknik komite ve bu komiteye bağlı alt teknik komitelerde, koalisyon bileşenleri temsil edilmekte; kararların  bu komitelerde karşılıklı saygı ve uzlaşmayla alınması, bileşenlerce benimsenmesini kolaylaştırır. Aynı zamanda uluslararası toplumdan da finansal, moral ve danışmanlık düzeyinde yardım akar. Uluslararası deneyimlerden faydalanılarak ilk etapta, -uluslararası finansal destek alınarak-, seçim sonuçlarını izleme/gözlemeyi sağlayacak elektronik/bilgisayar sistemi kurulur. Teknik komiteler, en son reklam ve seçim teknolojileriyle birlikte araştırma ve odak gruplarını kullanır. Reklamcılar; teknik komitelerin hazırladığı nicel ve nitel çalışmaların verileriyle donatılır. Yapılan araştırmalar insanların şiddet ve korkudan yorulduğunu göstermekte; sağ-kanat seçmen, Allende döneminin kargaşa ve şiddet ortamına dönüleceğinden ve özel mülkiyetlerini kaybedeceklerinden korktuğunu, sol-kanat seçmen, diktatörlük dönemi deneyimlerinden kaynaklanan sürgün edilme, işkence görme ve öldürülme korkusu yaşadığını ifade etmektedir. Dolayısıyla kampanya, öncelikle, bu korkuları umuda dönüştürmek hedefine odaklanmalıdır (Williams, 1996).

Cunta, 30 Ağustos’ta, hem Pinochet’nin adaylığını hem de kampanya dönemini kesinleştirir. Buna göre plebisit, 5 Eylül-2 Ekim tarihleri arasındaki 27 günlük kampanya dönemi sonunda 5 Ekim günü yapılacaktır (NDI, 1988). 15’er dakikalık TV yayınlarının hafta içi akşam 10.45-11.15 (hafta sonu gece 12.00-12.30) saatleri arasında yapılacağı ilan edilir. Tv spotlarının geç saatlerde yayımlanması, izlenme oranının düşük olacağı beklentisi yaratsa da, anketler, spotların halkın %90’ı (başka bir kaynaktaysa %65’i) tarafından izlendiğini gösterir (LASA, 1988; NDI, 1988; Boas, 2009). Her ne kadar 1988 yılı boyunca Tv’lerde yayımlanan tartışma programlarında iktidar ve muhalefet temsilcileri görülmeye başlamış olsa da, iktidar, henüz resmi kampanya dönemi başlamamış olmasına rağmen reklamları kullanarak propaganda yaparken muhalefete bu imkanı tanımaz. Ayrıca muhalefetin Tv’de görünürlüğü ile iktidarın görünürlüğü arasında çok büyük fark bulunmaktadır (Boas, 2009).

Evet kampanyası, darbe öncesi kaos ve darbe sonrası dönemde yaşanan ekonomik gelişmelere vurgu yaparken, Hayır kampanyası, öncelikle Şili halkını, “Hayır”ın zaferinden korkulmaması gerektiğine iknayı amaçlar. Hayır spotları, geleceğe odaklanan kampanya temalarını haber formatında, müzik ve parodiyle destekleyerek verir; doğrudan hükümeti eleştirmez-hedef almaz. Eylül ayındaki bir anket (CEP ), kampanyaların seçmenlerle iletişimini %70’ler oranında Tv ile kurduklarını ve hayır kampanyasının seçmenler tarafından açık ara daha başarılı bulunduğunu ortaya koyar. 1 Ekim günü hayır koalisyonunun düzenlediği mitinge bir milyon kişi katılmış, sonrasında ilan edilen sokağa çıkma yasakları halkta plebisitin erteleneceği korkusu doğurmuştur. Yine de, Ekim ayına doğru yapılan bir ankette hayır %52, evet %32 oranında çıkar (NDI, 1988).

Sonuçta plebisit, anketlerle uyumlu olarak; %54,71 hayır, %43,01 evet oranıyla neticelenir. Plebisit sonuçları, “hayır”ın büyük şehirlerde ve orta ve düşük sınıfların yaşadığı yerlerde daha yüksek, “evet”inse, kırsal kesim ve üst sınıfın yaşadığı yerlerde yüksek olduğunu gösterir (NDI, 1988). Kadınların erkeklere oranla daha fazla evet oyu kullandığı, ancak büyük şehirlerde tam tersine erkeklere göre kadınların daha çok hayır oyu kullandığı anlaşılmaktadır. Evet oyu kullananlar üzerinde istikrar/düzen, terörizm ve grevler; hayır oyu kullananlar üzerinde daha çok ekonomik konular etkili olur. Hayır diyenler, ekonomik durumdan ve kendi gelirlerinden memnun olmadıklarını dile getirirler. Nihayetinde “Evet” kampanyasının geçmişin kötülüğüne dayalı korkutma stratejisi çoğunluğun üzerinde etkili olmamıştır. Bu sonuçta; 1983 yılında başlayan protestoların halktaki korkunun seviyesini düşürmesi, ayrıca seçmenlerin belli bir kısmını oluşturan gençlerin geçmişin korkularından bihaber olması da etkili olur (LASA, 1988).

Özetle Şili’deki 1988 plebisitinde; ulusal ve uluslararası düzeydeki özgül koşullar etkili olmuş, hayır kampanyası uluslararası aktörler tarafından finansal ve teknik olarak desteklenmiştir. 1988 yılında yapılacağı 1980 yılında belli olan plebisit için dört yıl öncesinde hazırlık yapılmaya başlanmış, bu hazırlık sürecinde Pinochet’nin diktatörlüğünden kurtulma temelinde birleşen/uzlaşan geniş bir koalisyon yaratılmıştır. Koalisyon, yapılandırdığı teknik komiteler marifetiyle amblem, slogan ve Tv spotlarını hazırlatmış, bunların etkili olması için veri temin etmiş, kayıtlı seçmen sayısını artırmış, mitingler düzenlemiş ve seçim sürecini denetleyecek sistem kurmuştur. Bütün bunların ekip çalışmasıyla başarıldığı görülmektedir. Evet kampanyasının “korku”yu esas almasına karşın, hayır kampanyası, halkın büyük kesiminde var olan korkuyu alt etmeyi hedeflemiş; bu hedefe ulaşmak için belirlenen/yapılan amblem, slogan ve Tv spotları hep uzmanlardan oluşan grupların kolektif çalışmasının eseri olmuştur.

Film

1988 Şili plebisitini ele alan No filmi; hayır kampanyasını aşırı basitleştirerek ve gerçeği bozarak ele aldığı, adeta “hayır”ın zaferini, esas olarak reklam kampanyasının bir sonucu olarak gösterdiği eleştirisine maruz kalır. Film tarihsel olaya dair bütün hikayeyi anlatmamak ve/veya yanlış sunmakla suçlanır (Jung, 2013). Ancak bütün bu eleştirilere; geçmiş ve bugün arasındaki sürekliliği görsel olarak ifade eden filmin temel sorusunun, “gerçekten ne değişti?” olduğu belirtilerek karşı çıkılır. 2013 araştırmasına göre Şili halkının yüzde 55’i diktatörlük yıllarını kötü, yüzde dokuzu iyi olarak değerlendiğini belirtirken, geriye kalan üçte birlik kesim iyi ve kötü karışımı cevaplar verir. O dönem, muhtemelen ekonomik başarı nedeniyle iyi, insan hakları ihlalleri nedeniyle kötü görülmektedir. İşte Larraín’in filminin bu üçüncü kategoriye, apolitik olarak nitelendirilebilecek kesime seslendiği belirtilmektedir (Jung, 2013).

Pablo Larraín, Pinochet taraftarı Independent Democratic Union (UDI) partisinin üyesi sağ-kanat bir politikacının oğludur ve ailesinden, Pinochet dönemine ilişkin acı/gerilim/gerginlik dolu bir olayı/hatırayı devralmaz/miras almaz. Yönetmenin üçlemesinin ilk iki filmindeki (Tony Manero ve Post Mortem) “travma geçirmiş özne” kahramanlarına göre No filmi kahramanı, çağdaş Şili’nin distopyasını, diktatörlük sonrası Şili’ye dönük şüpheyi/şüpheciliği temsil eder. Filmin kahramanı René Saavedra, Tony Manero ve Post Mortem ana karakterlerine benzer biçimde ülkenin politik ve sosyal durumuna ilgi göstermeyen apolitik bir tiplemedir ama diğerlerinden temel farkı fantezi ile kurduğu ilişkidir. René, daha iyi bir gelecek ve umut öneren “mutluluk geliyor” sloganıyla mutlu bir kampanya tasarlar fakat aynı zamanda demokrasiye geçişe önderlik eden toplumsal hareketi depolitize eder.  Reklam spotu boş bir hayali vaz etmekte ve film kahramanı, diktatörlük sırasında tanışılan ve demokratik hükümetlerce sürdürülen neoliberal modeli kendi şahsında cisimlendirmektedir. Dolayısıyla üçlemedeki kahramanlar, yalnızca travmatik geçmişi tasvir etmez, bugünü geçmişe bağlayan yaşayan ölüleri somutlaştırırlar. Dolayısıyla yönetmenin filmleri, politik geçişi, unutma ve diktatörlük sonrası dönemin tamamlanmamış yas tutma görevi arasında bir gerilim olarak anlatır (Toledo, 2013). 

Sonuç olarak, filme neoliberalizm üzerinden bakan değerlendirmelere göre yönetmen, aslında ironik biçimde kampanyanın ve kampanya sonucunda kazanılan zaferin “boş” olduğunu, neoliberal dönüşümün Pinochet dönemi ve sonrasında devam ettiğini, demokrasiye geçişin bu süreklilikte bir kırılma yaratmadığını anlatmaya çalışmaktadır. Öyleyse, hem bu tür değerlendirmelerde yönetmenin neoliberalizm eleştirisine soyunduğu iddia edilmediğine hem de film böyle bir okumaya elverişli ögeler içermediğine göre, filmin mesajı nedir? Yönetmenin üçlemedeki filmleri birlikte düşünüldüğünde, mücadele eden özne yerine travma geçirmiş öznelerin kahraman olarak seçilmesi, keza No filminde de çarkın içinde görevini icra eden apolitik öznenin sunulması, mesajın “kapitalizmin karşı konulmaz sürekliliği” olduğu ortaya çıkar. Tarihsel olay olarak kampanya, yukarıda görüldüğü gibi, ister diktatörlük olsun isterse demokratik yönetim olsun kapitalizmin sürekliğini doğrular. En azından, ABD’nin önce desteklediği Pinochet’yi sonra terk edip demokratik geçişin arkasında durması bu argüman için bir delil sayılabilir. Ancak filmde bu sürekliliğin vurgulanması ve eleştirilmesinden ziyade, pazarlanabilir bir üründen farkı olmayan demokrasi için, diktatörlükten kurtulmak için mücadele etmenin “boş”luğu öne çıkarılmaktadır. Bu nedenle perdeyi diktatörlüğe karşı mücadelede yaşanan acılar veya politik özneler değil, apolitik öznelerin “boş”luğu doldurur. Dolayısıyla film için öne sürülen, tarihsel gerçeklerle açıkça çeliştiği tezi de, toplumsal mücadeleleri parlak bir reklamcının yarattığı kampanyaya indirgemesi eleştirisi de haklılık payı içermektedir. Ama daha önemlisi, her iki eleştirilen konunun da asıl nedeni, mesajın “uzlaş/direnme/mücadele etme” çünkü her şey “boş” olmasıdır.

Pozitif Mesaj

Agüero, Forch ve Salcedo, “hayır”ın zaferinde belirleyici olanın Tv programları olduğunu düşünmektedir. 27 gün boyunca yayımlanan 15’er dakikalık Tv programlarının etkili olduğunun göstergesi olarak, haziran ve eylül ayları arasındaki anketlerde değişim gösterilir. Haziranda birbirine yakın olan evet ve hayır oyları, Tv programları sonrası, eylül ayında hayır lehine değişir.[10] TV spotlarının, haziran ve eylül arasında, özellikle kararsızlar üzerinde etkili olduğu savunulmaktadır (LASA, 1988). Ayrıca “hayır”ın Tv programları izleyicilerce daha başarılı bulunmuş ve daha açık/anlaşılır, daha dinamik, daha ilham verici, daha iyimser ve daha inandırıcı olarak nitelendirilmiştir. Hayır programlarında evde, sokakta, işyerindeki kadınlar, gençler ve çalışanlarla konuşulur, onlar da sorunlarını dile getirir. Başka bir deyişle halk kendi hikayesini/dertlerini korkmadan anlatmaktadır ve bu hem ilgi çekici gelir hem de korkunun aşılmasına yardım eder (Cronovich, 2013).

Amerikan politika danışmanlarının saldırı tarzı reklam tercihi ve kimse hoşlanmasa da negatif mesajın etkili olduğuna dair yaygın inanç nedeniyle araştırmacılar negatif mesaj üzerine yoğunlaşmış, dolayısıyla da siyaset bilimi literatüründe hipotez genellikle negatif mesajın etkisi açısından kurulmuştur/konulmuştur. Aksine Şili’de, cuntanın şiddetli saldırı tercihine karşın muhalefet pozitif mesaj üzerinden bir kampanya yürütür. Şili’deki hayır kampanyasının zaferinde, Tv spotları üzerinden verilen pozitif mesajın çok etkili olduğuna ilişkin yaygın bir kanı/bakış açısı gelişmiştir. Her ne kadar Tv reklamlarının “hayır”ın zaferinin en önemli sebebi olduğu söylenemezse de, yardımcı olduğu kabul edilmelidir. Tv reklam kampanyasındaki videoları içerik analizine tabi tutan ve seçim sonuçlarına ilişkin veriyi inceleyen bir ampirik çalışmada, seçmen davranışı üzerinde mesajın pozitif ve negatifliğinden ziyade, kampanyalardaki iddiaların makul/akla yakın olmasının etkili olduğu savunulmuştur. Buna göre yalnızca hayır kampanyasının inandırıcı iddiaları seçmen üzerinde etkili olmuştur. Evet kampanyasının “korku” ve “kaos”a dayalı mesajları, hayır kampanyasının sloganını “Şili, Marksistler geliyor” diye değiştirmeleri, seçmen tarafından inandırıcı bulunmamıştır. Dolayısıyla, pozitif mesajın seçmen üzerindeki etkisi, mesaj içeriğinin seçmen tarafından inandırıcı bulunmasıyla ilişkilidir (Boas, 2009).

Özetle özgül koşullar dikkate alınmadan pozitif mesajın genelgeçer bir kampanya kazandırıcı rolü olduğu söylenemez. Şili örneğinde, slogan ve Tv programlarının kararsız seçmen üzerinde etkili olduğu, en azından yardımcı olduğu savunulmaktadır. Ancak slogan ve Tv spotlarının, kampanyanın başarılı olmasını sağlayan birçok faktörden sadece birisi olduğu da unutulmamalıdır. Keza slogan ve Tv spotlarının başarısı da doğrudan pozitif mesaja bağlanamaz. Boas’ın ampirik çalışması, mesajın içeriğinin “inandırıcılığı”nın daha etkili olduğunu göstermektedir. Ayrıca Tv spotlarının seçmenler tarafından başarılı bulunması, pozitif mesaj kadar, programlarda halkın bizzat kendi sorunlarını çekinmeden anlatması, bunun da seçmenler üzerinde korkuyu azaltıcı etkisi olmasıyla da ilişkilidir. Bu “korku” meselesinde, 1983 yılında başlayan toplumsal protestoların rolü de ihmal edilmemelidir. Her ne kadar film “pozitif mesajı” abartılı biçimde vurgulasa da, gerçek kampanyanın başarısı ne tek başına ne de önemli ölçüde pozitif mesajın sonucu değildir.

Sonuç olarak, çoğunlukla, geniş koalisyon ve şiddet içermeyen yaratıcılığın Pinochet’nin koltuğundan edilmesine yardım ettiği düşünülmektedir. Buna göre başarıyı sağlayan; başta bakır madeni işçileri olmak üzere sendikaların grev ve iş yavaşlatma eylemleri, kilise-temelli şiddet içermeyen/şiddete başvurmayan direniş eğitimine yönelik örgütlenme (SERPAJ) ve otonom politik alanın kullanılması (Roman Catholic Church), kamusal dans ve şarkı söyleme, sokak gösterileri, Tv program ve reklamları, seçim işbirliği ve şiddete başvurmayan koalisyondur (Kurtz, 2009). TV spotları da, haziran ve eylül arasında, özellikle kararsızlar üzerinde etkili olmuştur (LASA, 1988).



PDF


Kaynakça

Alejandro Ortega, International Effects on the Democratic Onset in Chile, Stanford Journal of International Relations, 2010

Berenike Jung, « Imagining the Past. The Politics of Corporeality in Pablo Larraín’s dictatorship trilogy », in BARBAT, Victor et ROUDÉ, Catherine (dir), De l’Unité populaire à la transition démocratique : représentations, diffusions, mémoires cinématographiques du Chili, 1970-2013, actes des journées d’étude, Paris, 9-10 octobre 2013.

Chile’s Transition to Democracy, Report by The National Democratic Institute for International Affairs (NDI), 1988

Denise Williams, Forging A Successful Political Coalition in Chile, Pp. 115-140 in Kian M. Kwan, editor, Individuality and social control: Essays in Honor of Tamotsu Shibutani. Greenwich, CT: JAI. 1996

Lester R. Kurtz, Chile: Struggle against a military dictator (1985 – 1988), International Center on Nonviolent Conflict, 2009

Paula Thorrington Cronovich, “The ‘No’ Campaign in Chile: Paving a Peaceful Transition to Democracy”, Delivered Feb. 22, 2013 at the Conversation on the Liberal Arts, Westmont College, Santa Barbara, CA

Taylor C. Boas, Going Positive or Going Plausible? Campaign Advertising Effects in Chile’s 1988 Plebiscite, Prepared for presentation at the World Congress of the International Political Science Association, Santiago, Chile, July 12-16, 2009

The Chilean Plebiscite: A First Step Toward Redemocratization, Report by The International Commission of The Latin American Studies Association (LASA), 1988

Vania Barraza Toledo, Reviewing the Present in Pablo Larraín’s Historical Cinema, Iberoamericana, XIII, 51 (2013), 159-172









[2] https://gaiadergi.com/eugenio-garcia-once-korkuya-hayir-dedik/ (Bu yazı Evrensel Gazetesi’nin internet sitesinden aynı şekilde alınmıştır.)

[9] Library of Congress, US Congress House Committee on Foreign Affairs, Authorising appropriations for fiscal years 1984 and 1985 for the Department of State, the United States Information Agency, the Board for International Broadcasting, the Inter-American Foundation and the Asia Foundation, to establish the National Endowment for Democracy and for other purposes, Bill(98) H.R. 2915 (1983), p 87 ; National Endowment for Democracy, Annual Report 1988, Library of Congress, JC421.N37a (1988);  Library of Congress, National Endowment for Democracy Records, Series 2, Box 2, Folder 35, Summary of Programs for Nicaragua Funded by the Special Appropriation (1989) 

[10] 1988 baharında yapılan bir ankete göre halkın %35’i evet, %32’si hayır diyor ve %33 kararsız görünüyor. 1988 baharında yapılan FLASCO anketinin televizyonun önemini ortaya koyduğu, TV’den bilgilenen seçmenlerin %51, gazeteden bilgilenenlerin %41 evet derken, radyodan bilgi alanların 45 hayır dediği belirtiliyor. Ağustos ayındaki anketlerde hayırın yükseldiği (%40), kararsızların da azaldığı (%11) gösteriliyor. (NDI, 1988)