Bu yazıda, bir kadın cinayetinin (Burcu Okumuş cinayeti) taraflarına dair
hikayeler ve/veya “olay”ın ayrıntılarıyla değil; cinayetten sonra basın
açıklamasında bulunan Dayanışma Grubu’nun
dikkat çektiği “kadına yönelik saldırıların medya dili ile meşrulaştırılması”
meselesiyle ilgileniyoruz:
“Yaşanan taciz, tecavüz ve kadın cinayetlerinin tümü politik
olup, önüne geçilmesi, sona erdirilmesi yetkililerin görevidir. İktidarlar
tarafından ellerinde bulunan çeşitli araçlarla sınırları çizilen cinsiyet
rollerinin, toplum içinde devlet eliyle inşası cinayetleri engellemek yerine
önünü açmaktadır. Kadın cinayetleri karşısında iktidarın dilini kullanarak,
söylem kuran birçok basın kuruluşunun da sorumluluğunun farkına vararak neye
taraf olduklarını doğru kurgulamaları gerekmektedir. Kadın cinayetlerini, aile
kurumu üzerinden tanımlayarak meşrulaştırmak, kavga eden çiftler için olması
muhtemel ya da beklenen bir sonuç gibi göstermek yaşanılan şiddetin
normalleştirilmesi sonucunu doğurmaktadır”[1]
Burcu Okumuş
cinayetinin medyada; katil için “öfkeli
koca”, cinayet nedeni olarak “kıskançlık krizi”, maktul için “talihsiz kadın”
ifadeleriyle haberleştirilmesi, basın açıklamasındaki eleştirinin/uyarının ne
kadar haklı olduğunu gösteriyor. Bu genel eğilimden ayrılan Nadire BAHADİ’nin
haberiyse, “Cinayete kıskançlık
kılıfı” başlığıyla ve Okumuş’un “polise verdiği ifadede işlediği hunharca cinayetle ilgili
basit bir gerekçenin arkasına saklanmaya çalıştı” ifadesiyle, “medya dili”ne
yönelik bir dikkati yansıtıyor.[2]
“Gazimağusa’da karı-koca kavgası
cinayetle bitti.”[3]
“Mağusa’da geçtiğimiz
Salı günü aralarında yaşanan kıskançlık
kavgası sonucunda herkesin gözü önünde sokak ortasında eşi Burcu Okumuş’u
bıçaklayarak öldüren …”[4]
“Özgür
Okumuş, günlerdir kıskandığı ve
kendisini aldattığı şüphesinde olduğu eşi ile tartışmaya başladı. (…) ancak
kıskançlık krizine giren ve bir anda
gözü dönen Özgür Okumuş, eşinin arkasından hızla dışarı çıktı ve elindeki
bıçağı talihsiz kadına tam 6 defa
sapladıktan sonra (…)”[5]
“Kıskançlığından dolayı karısının
kendini aldattığını düşünen eş (…) 25 yaşındaki Burcu Okumuş, sokak
ortasında birçok kişinin gözleri önünde, kıskançlık
cinayetine kurban gitti. (…) Öfkeli
koca Özgür Okumuş da ağır yaralandı.”[6]
Katilin ve maktulün hikayelerine odaklanan
haberciler tarafından, genellikle yapıldığı gibi, “sosyal medya” paylaşımlarına
bakılıyor ve söz konusu cinayetin katiline ait bir paylaşımdan (şiir) hareketle
“Ayten” ile “Burcu”nun sonu özdeşleştiriliyor. Medyanın
“dikkatini çeken” ayrıntılar, okuyucunun dikkatini katilin saikine yöneltiyor
ve bu cinayetin hikayesinde baş aktör rolü uygun görülen “kıskançlık”
motifinin/gerekçesinin altı dolduruluyor.
“Ayten’in Sonu Gibi Oldu Burcu’nun Sonu: Özgür Okumuş, cinayetten bir saat önce, “noktayı
koyman gereken yeri bilmekti oysa adamlık nokta…”iletisini paylaşırken,
cinayetten yarım saat önce de “Sevda”
isimli şarkıyı paylaştığı dikkati çekti. Ancak cinayeti planladığını
gösteren en çarpıcı paylaşımı ise olaydan 14 saat önce Ümit Yaşar Oğuzcan’a ait “Ayten’in Sonu” isimli şiiri oldu. Özgür
Okumuş’a karşın Burcu Okumuş’un ise önceki gün eşi ile olan fotoğraflarını
Facebook’tan “Aşk” iletisi ile paylaştığı dikkati
çekti.”[7]
“Paylaştığı şiir sanki cinayeti anlatıyordu…: Ülke genelinde infial
yaratan cinayetten bir gün önce ise Okumuş’un paylaştığı Ümit Yaşar Oğuzcan’ın
‘Ayten’in Sonu isimli şiir ise kan donduran olayın habercisi gibiydi.”[8]
“(…) paylaştıktan
sonra şiirde anlatıldığı gibi kafede
buluştuğu eşi Burcu Okumuş'u 6 bıçak darbesiyle öldürdü. (…) Özgür Okumuş'un,
cinayetten önce Burcu Okumuş ile buluşmaya giderken Ereğli'de oturan bir
arkadaşıyla yazışmaları da ortaya çıktı. Özgür Okumuş'un arkadaşına, eşinin
başka bir erkekle çektirdiği samimi fotoğraflarını atıp, "Söyle bana, ben
ne yapayım? Ben ona hayatımı verdim. Onun için oğlumu bile yalnız bıraktım.
Karşılığı buysa benim karşılığım da bu usta. Lütfen senden tek
isteğim sus, arama ne beni, ne de kimseyi. Bir şey yapmayacağım. Çünkü kıyamam.
Sadece ne eksikti, neyi veremedim onu soracağım" yazdığı, arkadaşının
da yanlış bir şey yapmaması yönünde cevap yazdığı görüldü.”[9]
Ayten
İddiaya göre Ayten gerçek bir kişidir; Ümit Yaşar
Oğuzcan’ın bir bankada çalışırken karşılaştığı ve tutulduğu stajyer bir genç
kadındır.[10]
Şair, “Milyon Kere Ayten” şiirinde “aklından çıkaramadığı” ve neredeyse yaşamın
bütün güzelliklerini somutlaştırdığı (Doğan, 2003)” platonik aşkı Ayten’i;
“Ayten’in Sonu” şiirinde “Markiz pastanesinde” öldürür. Güzelliğinden övgüyle
söz edilen Ayten, “renkli bir balon gibi” sönüverir ve o “güzellik”le eşitlenen
Ayten’den geriye, bir “kan lekesi”nden başka eser kalmaz. “Şiir”deki “cinayet”
için (herhangi bir şiir ismi verilmeden) “Şair bazen de ölülerle
konuşur, çok sevdiği kadını öldürüp onu(n) macerasını ölümsüzleştirmek ister (Doğan,
2003)” değerlendirmesi yapılabilmektedir.
Burcu
Katilin paylaştığı Yasmin
Levy’nin “Sevda” isimli şarkısında “aldatmakla” suçlanan “güzel” bir kadına
işaret edilirken; “mecnun”a verilen “unut onu …/değmez ağlamaya” öğüdü, “gurur” ile şişirilen “erkek” toplumsal
cinsiyet rolünün “içindeki fırtınayı” dindirmeye yetmez. “Eşi/kızı/kardeşi”nin “sahibi”
olarak “yetiştirilen” erkek, kadınlığa yakıştırılan “ağlama”yı yeğlememekte, “ağlatmakta”,
“vurmakta, öldürmektedir”. Burcu’nun da, kadın cinayetlerine tepkisini sosyal
medyadan paylaştığı, ölümünün ardından “medya” tarafından “görülür” ve haberde,
maktulün o gün paylaştığı sözlerini şimdi katili olan eşinin “beğendiği” belirtilir:
“Kadın Cinayetlerine Tepki Göstermiş: Burcu
Okumuş'un 20 Ocak 2014'te Facebook hesabında, 'Bir kadını sokak ortasında
dövebilir, hatta öldürebilirsin. Ama öpersen toplum buna tepki gösterir. Çünkü
değerleri olan bir toplumuz' yazarak ve 14 Şubat 2015 tarihinde de 'Onlar ki
ufak bedenlerine sizi 9 ay sığdırdı da siz onları şu dünyaya 9 ay
sığdıramadınız. Kadına ten ve beden olarak değil de yanına anne ve eş
nazarında bakabilseydik eğer, bugün bu dünyadan utanmazdık. İnsanın önce kanı,
sonra gözü doluyor. Bir kadın daha erkeğin cehenneminde yandı. Sevgililer
Günü'nde milyonlarca kadını 'tecavüze hayır' diyerek sokağa dökecek ülkede
erkek olmak utanç verici' yazarak kadın cinayetlerine tepki gösterdiği görüldü.
Özgür Okumuş'un, eşinin bu paylaşımlarını beğendiği görüldü.”[11]
Kadına, “ten ve beden olarak değil de yanına anne ve eş nazarında” bakmak
belki de meselenin özünü teşkil etmektedir; diğer bir ifadeyle “mesele”, kadını
erkek ile eşit bir “kişi/birey” olmaktan ziyade, “tenselliğe” ilişkin olanların
yanı sıra “anne ve eş” toplumsal rolleriyle kayıtlayan “cinsiyetçi” toplumsal
formasyondan kaynaklanmaktadır. Zira kadınları, kadının erkeğe “eş” tutulmadığı
bir “düzen”de, en fazla mevcut veya eski eşler, hatta eş adayları öldürmektedir.
“Son”lar
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yürüttüğü
‘Yazarlar Okullarda Projesi’ kapsamında bazı okullarda öğrencilere satılan
‘Hariçten Sözler’ isimli kitapta aşağıdaki ifadelerin olduğu, bir haber
vesilesiyle öğrenilir:
“Kadınlar ait
olmayı, erkekler ise sahip olmayı yeğlerler.
Şairlik erkek mesleğidir. Zaman zaman kadınlar heveslenseler de şiir can
çekişir ellerinde ve ancak çocuk denen şiir can bulur onların sinelerinde.
Erkekler doğayı, kadınlarsa yuvayı severler.
Bir aşkı, küçük bir ihtimal de olsa mutlulukla ya da cinayetle
nihayetlendirebilirsiniz. Ve bu cinayette öldürme biçimi, kesinlikle ama
kesinlikle bir ihanet konusuyla alakalıdır.
Genç kızlar için, çılgınlık sefalet, özgürlük ise felaket getirir.
Evet bilgisayar çağını yaşıyoruz.
Piyasada her türlü bilgisayar var. Ve bu konuda özellikle bayanlara tavsiyem
şudur. Bilgisayarınız tabii ki dizüstü olabilir ama mümkünse eteğiniz dizüstü
olmasın.”[12]
Başlangıç
“… kadın katliamlarına davetiye çıkaran bu düzene
karşı yasımızla ve isyanımızla sokaklardayız. Burcu için ve katledilen bütün
kadınlar için isyan çığlıklarımızı birleştirip varlığımızı haykırıyoruz, bu
düzeni kabul etmiyoruz. Bir kişi daha eksilmeyeceğiz. Susmuyoruz, korkmuyoruz
hesap soruyoruz.”[13]
Kaynakça
Âbide DOĞAN, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın Şiir Dünyası,
Hacettepe Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2003 / Cilt: 20 / Say›: 1 / ss. 71-84