“Bebeğim,
işte hepsi bu kadar
Deniz Yıldızı’nın hikâyesidir hayat
Kaç hayat kurtarırsan kâr”
Deniz Yıldızı’nın hikâyesidir hayat
Kaç hayat kurtarırsan kâr”
Sezen Aksu/Deniz Yıldızı[1]
Deniz Yıldızı (starfish) ile bağlantılı klasik hikâyelerden biridir The Star Thrower (Heslinga, 2014). Ayrıca, antropolog Loren Corey
Eiseley’e (1907–1977)[2] ait
bu hikâyenin, kendisinden uyarlanan ve
“bilinirlik” bakımından orijinalini gölgede bırakan bir versiyonu da
bulunmaktadır. Öyle ki, “deniz yıldızı” dendiğinde akla daha ziyade bu
adaptasyon versiyon gelmekte; yaygın biçimde kullanılan/başvurulan da
genellikle söz konusu uyarlama öykü/kıssa olmaktadır. Örneğin Mersin'deki Roman çocuklara yönelik bir atölye
öğretmeni; yapılan faaliyetin işlevini/nedenini anlatırken bu kıssaya başvurur
ve hem “kıssa”yı hem de dolaşımdaki bu kıssadan çıkarılacak “hisse”yi
özlü biçimde ifade eder: “Siz deniz yıldızı hikâyesini duydunuz mu? Bütün deniz yıldızları dışarı vurmuş, birini bulup
denize atmışlar. Ne değişti, diye sorduklarında da, o yıldız için değişti
demişler. Birini kurtarsak o da önemli”.[3][4]
“Bir gencin sahile vuran deniz
yıldızlarını okyanusa attığını gören yaşlı adam, bu davranışın nedenini sorar.
Gencin, ‘birazdan güneş yükselecek ve sular çekilecek. Onları atmazsam hepsi ölecek.’ cevabını
diğer kişi, ‘uçsuz bucaksız sahil, binlerce deniz yıldızı var, ne fark eder ki?’
diye yanıtlar. Bunun üzerine genç, yerden bir deniz yıldızı alıp denize fırlattıktan
sonra şöyle der: Onun için fark etti ama..."[5]
Bununla
birlikte, daha az bilinse de, bu adaptasyon kıssanın “birini kurtarma”
mesajının karşısına “sorunun kökenine inme”yi koyan, başka bir hikâye daha bulunmaktadır/anlatılmaktadır. Sistemik,
toplumsal bir adalet perspektifinin gelişimini teşvik etmek için başvurulan bu hikâyede (nehirdeki bebeklerin hikâyesi), iki kişi nehirde bir bebek görür ve onu
kurtarmak için aceleyle harekete geçer. Onlar dehşet içinde bu bebeği
kurtarmaya çalışırken, nehrin yukarısından kendilerine doğru başka bebeklerin de
gelmekte olduğunu fark ederler. Buna rağmen, her iki “ahlaki” kahraman da dalış
yapıp bebekleri birer birer nehirden kıyıya çıkarmaya devam ederler. Sonunda, kahramanlardan
biri nehre geri dönmez, aksine yukarı doğru ilerler. Diğeri, "Nereye
gidiyorsun?" diye sorduğunda, ”Bu bebekleri kurtarmaya yardım etmem
gerekiyor. Bunun için, bebekleri nehre atanın kim olduğunu bulacağım." diye
cevap verir. İşte bu hikâyenin, acı ve
zulmün kökenlerini araştırmanın gerekliliği üzerine gerçekten önemli bir dersi
temsil ettiği ifade edilmektedir (Strain, 2007).
Birer birey olarak, bu iki hikâye üzerinden, belirli/tikel ve somut bir
durumda nasıl davranmamız gerektiğiyle ilgili, genel ve soyut bir meseleyle
karşı karşıya kalırız/bırakılırız: “Birini kurtarmak” mı, yoksa “sorunu kökten
çözmek” mi daha önemlidir/önceliklidir? Başka bir deyişle, birey olarak,
öncelikle, “bireyi” mi yoksa “toplumu” mu “kurtarma” peşinde koşmalıyız?
Merhamet ve Umut
“Kim bir hayat kurtarırsa,
tüm dünyayı kurtarır.” Talmud/Schindler’s List
Antropolog Loren Corey Eiseley’in The
Unexpected Universe (1969) adlı
kitabında geçen The
Star Thrower hikâyesinde,
adaptasyon versiyondaki “Ne fark eder ki?/Onun için fark etti!” benzeri bir diyalog
yer almaz. Orijinal hikâyedeki “yaşlı
adam”, kendini; sesini, umudunu yitirmiş, adeta bir “iskelet”e dönmüş biri olarak
tarif etmekte; “merhamet” duygusundan kaçındığını/yoksun olduğunu, çünkü merhametin
“umut” anlamına geldiğini düşünmektedir. Dünyanın birçok sahil kasabasını dolaşmış,
şimdi de kurgusal bir yer olan Costabel’de konaklayan kahraman günlerini; Costabel
sahilinde karşılaştığı profesyonel deniz kabuğu toplayıcılarını izleyerek
geçirmektedir. Bir gün, daha sonra “deniz yıldızı atıcısı/fırlatıcısı” diye
bahsedeceği bir adamla karşılaşır ve onunla sohbet eder. Bu adam, yalnızca
“yaşamak için/yaşamasına yetecek kadar” deniz kabuğu topladığını söylemekte, bu
meşguliyet sırasında aynı zamanda, kıyıya vurmuş deniz yıldızlarını denize
fırlatmaktadır. Ona göre “en büyük toplayıcı ölüm”dür ve fırlattığı deniz
yıldızları “şansı yaver giderse” yaşayabilecektir. Otel odasına dönen yaşlı
adam, bu olay/deniz yıldızı fırlatıcısı üzerine düşüncelere dalar. Bir süre
sonra yine Costabel sahiline giderek deniz yıldızı fırlatıcısını bulur ve ona
katılıp o da deniz yıldızı fırlatıcısı olur. Şöyle der kendi kendine: “Yolumuzu kaybettiğimizi düşünüyordum, ama
bazılarımız meğer, geçmişte sahip olduğumuz yaşamdan ölüme ve yeniden yaşama
geri dönmeye dair mükemmel çemberi, merhamet döngüsü hatırasını muhafaza etmiş.”
Eiseley hikâyesinde, temelde, “umut” ile bağlantı kurduğu “merhamet” kavramını işler.
Merhametin insan üzerinde harekete geçmeye yol açan/sevk eden bir etkisi
bulunmaktadır. Dolayısıyla hikâye, kurtarmayı, “teklik/çokluk” üzerinden ele almamakta;
“biri”ni “yaşatma”yı kendi başına meseleştirmekte ve bunu yaparken, bir şey
yapma motivasyonunu merhametle ilişkilendirmektedir. Hikâyenin sonunda yaşlı adamın dünyanın ve kendisinin kaybolmuş ruhunu bulduğunu
söyleyerek deniz yıldızı fırlatıcısına katılması, bireysel eylemin diğer
insanları etkileme potansiyeline, diğer bir ifadeyle “toplumsallaşmasına” da işaret
eder. Adaptasyon versiyondaysa problem, “sayı” temel alınarak, iştigalin “boş
bir uğraş” olup olmadığı üzerine kuruludur. Gerçekten de “sayı” aslında oldukça
önemlidir, zira kimi zaman eylemlerimizi tetikleyici/artırıcı, bazen de tam
tersine harekete geçme motivasyonunu azaltıcı/yok edici etkileri olduğu ifade
edilmektedir (Slovic 2007’den aktaran Västfjäll vd., 2014). Risk/tehlike altındaki kişi sayısı arttıkça “kurtarıcı” birey
yetersizlik algısıyla harekete geçmekten kaçınabilmekte, bu durum da
sahte/sözde yetersizlik/sonuç alamama (inefficiancy) sendromu olarak
adlandırılmaktadır. Bu yetersiz kalma/işe yaramama algısının “sahte” olduğu,
kimsenin hiçbir zaman tam olarak bir sonuca ulaşamayacağı, sorunu kökten çözemeyeceği
argümanına dayandırılmakta; dolayısıyla bu algının, deniz yıldızı kıssasındaki
“onun için fark etti” ifadesine referansla, rasyonel olmadığı belirtilmektedir (Västfjäll
vd., 2014).
Kurtarmak
“Kim katil
olmayan ve yeryüzünde fesat çıkarmayan bir kişiyi öldürürse sanki bütün
insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir adamın hayatını kurtarırsa sanki bütün
insanların hayatını kurtarmış olur.” Maide Suresi
Bir yaklaşıma göre, adaptasyon kıssada
deniz yıldızlarının karaya vurması doğal bir olay (fırtına) sonucu olmasına rağmen;
tüm sorunlar için geçerli benzer biçimde basit bir çözüm olduğu ima edilmektedir.
Oysa doğal olaylardan/afetlerden kaynaklanan bir kriz/sorun ile karşılaşıldığında,
tereddüt veya ahlaki karmaşıklık nadiren söz konusu olur. Fakat diğer birçok
durumda politikanın, bağlamın veya karmaşık ve çelişkili insan ilişkilerinin “çatışmaya/karmaşaya”
yol açan tuzakları devreye girer. Diğer bir husus da, hikâyenin insanlara değil deniz yıldızlarına
yardım etmekle ilgili olmasının, “kimin yardımı hak ettiği” konusundaki bir
tartışmaya yer bırakmamasıdır. Pasif, sesi olmayan, bu nedenle durumları
hakkında bir fikrimizin olmadığı deniz yıldızları, “kaderlerini hak etmiş” olmaları
için hiçbir şey yapmış olamazlar. Ancak bu hikâyeye
başvurulan/göndermede bulunulan durumlarda, çoğunlukla yardım/hizmet; sesi,
fikri, yargısı, az ya da çok gücü, belli bir geçmişi olan ve çalışan insanlarla
ilgilidir. Aynı zamanda hikâyede ekolojik
denge/ekosistem de ihmal edilmekte, parçalarının birbirleriyle nasıl ilişkili
olduğunu anlamaksızın bir ekosisteme müdahale etmenin hiç bu kadar akıllıca olamayabileceği
düşünülmemektedir. Ve örgütlenme, diğer gönüllülerle ortak çalışma gibi bir
mesaj içermeyen hikâye, rastgele, şahsi
iyilik hallerine ayrıcalık tanımaktadır. Böylece, yardımın hem belirli bir topluluğa
yönelik olmasından hem de başkalarıyla birlikte çalışarak yapılmasından
kaynaklanan sorular/sorunlar ihmal edilir ve iki aktör (kurtarıcı/kurtarılan) arasındaki
ilişki kutuplaştırılır (Morton, 1999).
Dikkat edilirse yukarıdaki eleştiride “sayı”ya
ilişkin bir husus yoktur. Eleştiride geçen aktörler arası kutuplaşma hususu, sahada
deneyimlenen bir olgu olarak da karşımıza çıkar. Örneğin bir sosyal yardım
programı gönüllüsü saha deneyimini aktarırken bu konudan bahseder. Bunun
yanında, belki “kıssa”daki “onun için fark etti” tezine karşıt biçimde, “hiç
kimsenin durumu değişmedi” yargısında da bulunur. Burada söz konusu olan artık,
sayı, diğer bir ifadeyle “teklik/çokluk” veya “parça/bütün” meselesi değil,
bizatihi yardım edilen/kurtarılan “bir”in aslında kurtarılıp kurtarılmadığı/durumunun
değişip değişmediği sorusu/sorunudur:“Karavana
gelenlere, sandviçler, elmalar ve meyve suyu verdik. Fahişeler, pezevenkler,
çocuklar, tamirciler, anneler, büyükanneler, evsizler, uyuşturucu bağımlıları
ve uyuşturucu satıcılarına yiyecek dağıttık. Dört saatten sonra yorgun düşmüş ve
kendimi eve atmak için sabırsızlanmaya başlamıştım. (…) Evet, muhtemelen evde
yiyecekleri olmadığını bilerek çocuklara yiyecek vermek iyi geldi bana. Ama
kimsenin hayatı değişmedi. Hiç kimsenin durumu değişmedi. (…) Ayrıca kendimi karavana
gelen insanlardan ayırdığımı, “biz ve onlar” ayrılığının ortaya çıktığını hissettim.
ONLAR karavana geldiler, BİZ onlara yiyecek verdik. Sonra ONLAR gitti, BİZ gittik.
Bazen aramızda gelişigüzel konuşmalar oldu. Bazıları hasmaneydi. Fakat hiçbiri anlamlı
bir sohbet değildi.” (Strain, 2007).
Bir yoruma göre, nehirdeki bebekler
hikayesindeki sorunu kökten çözme mesajı da sorunludur ve bu durum, hikâye devam ettirilirse açıkça görülebilir. Zira nehrin
yukarısına doğru koşarak bebekleri nehre atanı bulmak isteyen kişinin neyle
karşılaştığı hikâyede belirtilmez. Bu
hikayeye ilave yapılarak söz konusu kişinin bir bebek fabrikasıyla karşılaştığı
varsayılabilir. Sistemik soruna işaret eden fabrika, toplumsal sistemin bir
parçasıdır ve bir günde kurulmadığı gibi, kısa sürede ve tek bir kişinin çabasıyla da yok edilemez.
Dolayısıyla sorunun kökten çözümü hem belirli bir tarihsel süreci hem de daha
fazla kişinin katılımını gerektirir. İşte bu süreçte yine bebekler nehire
atılmaya ve ölmeye devam edecektir. Dolayısıyla toplumsal adaleti tesise
yönelik çalışmalar bir bakıma arzulanan gelecek (ütopya) uğruna, mevcut/günümüzdeki
neslin fedasıyla sonuçlanabilecektir (Strain, 2007).
Kurt
Kısaltarak ve bağlamı silikleştirerek hikâyelerden kıssalara ulaşma; “hisse” çıkarma,
başka bir deyişle “norm”a ulaşma çabası olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle,
kıssaların bağlamından ziyade, kıssaların hangi bağlamda anlatıldığı daha
önemlidir. Zira hisseleri belirleyen de bu bağlam olmaktadır. Dolayısıyla ne orijinal
veya adaptasyon deniz yıldızı hikâyesi ne
de nehirdeki bebekler hikâyesi, aslında
karşıt mesajlar içermezler ve kendiliğinden kutuplaşmaz/karşıt kutuplarda yer
almazlar. Hele hele bir “hayat” kurtarmak söz konusuysa “sayı” odaklı bir
tartışma hem gereksiz hem de “norm” bulma bakımından yetersizdir. Ancak burada kutuplaştırma
bilinçlidir; özellikle deniz yıldızı kıssası genellikle, “toplumsal adaletsizlik/eşitsizlik”
sorununun kökten çözümünü ve bu uğurdaki çabayı gözden kaçırıcı/düşürücü hatta yok
sayıcı bir bağlamda anlatılmaktadır. Dolayısıyla öncelikle dayatılan bu
çerçeveden çıkılması gerekir.
Sonuç
olarak, birini kurtarmaya/birine yardım etmeye çalışmayla; birçok kişinin
yararına olacak sistemik bir değişiklik için çabalamak, birbirini dışlayan,
karşıt meşguliyetler değildir. Tezatlaştırma, “öncelik” bakımından bir
hiyerarşik norm arayışından ziyade, karşıtlaştırdığı mesajı yok etmeye yönelik
bir bağlam ve hisse tesisi çabasına işaret eder. Ki “öncelik” konusu da aslında,
her somut/tikel duruma özgü yeni bir çözümle aşılabilen, dolayısıyla kutuplaştırmanın
temeli olamayacak bir meseledir.
PDF
KAYNAKÇA
Virginia Heslinga, A Starfish for Teaching: A
Model of Hope for Students and Pedagogy, Electronic
Journal for Inclusive Education, 3 (2),
2014.
Charles R. Strain, Moving Like a Starfish:
Beyond a Unilinear Model of Student Transformation in Service Learning Classes,
Journal of College and Character, 8:1, 2007
Daniel
Västfjäll, Paul Slovic ve Marcus Mayorga, Whoever Saves One Life Saves the World: Confronting the Challenge of
Pseudoinefficacy, Hewlett
Foundation and by the National Science Foundation under Grant Nos. SES-0649509,
1227729, and 1024808. Manuscript
under review, April 2014
Keith
Morton, Starfish Hurling and Community Service, 1999
Loren
Eiseley, The Star Thrower, The Unexpected Universe içinde, 1969 http://www.eiseley.org/Star_Thrower_Cook.pdf
[4] “2012 yılında Akdeniz Roman Dernekleri Federasyonu, Açık toplum
Vakfı’nın desteği ile Akdeniz Çocuk Sanat Atölyesi ve Etüd Evi projesini hayata
geçirdi. Bu atölyede çocuklar hem okul dersleri için ek dersler aldılar hem de
müzik eğitimi almaya devam ettiler. Mersin’de çok başarılı sonuçlar alınması üzerine
Mersin Valiliği ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Akdeniz Çocuk Sanat
Atölyesi ve Etüd Evi destekleyerek büyütmeye karar verdi ve “Bizim
Çocuklarımız” projesi hayata geçti” http://www.akromfed.org/proje-35-8-akdeniz-ocuk-atlyesi.html