“Tartışmanın merkezinde her ne kadar özel olarak “Marx’ın ahlak felsefesi ve adalet teorisiyle ilişkisi” bulunsa da, konu doğal olarak Marx’ın toplum ve devlet teorisini ve böylece kaçınılmaz olarak kapitalizm eleştirisinin niteliğine ilişkin çok daha genel olan soruyu da içerir. Yani, sorun, Marx’ın kapitalist toplumun eleştirisinin ahlaki ilkelere mi, yoksa genel bir adalet teorisine mi dayalı olduğu sorunudur.”
Rodney
G. Peffer: Marksizm, Ahlak ve Toplumsal Adalet[1]
Marx’ın
Ahlak Felsefesi ve Adalet Teorisiyle İlişkisi
Doğan
Göçmen (2003), 1970 ve 1980‟li yıllarda İngilizce konuşulan
dünyada, geçmişi 1930’lara kadar uzanan ve merkezinde
“Marksizmin
ahlak felsefesi ve adalet teorisiyle ilişkisi”
bulunan farklı bir tartışma geliştiğini yazar. Bunun felsefi ve
siyasal olmak üzere iki önemli nedeni olduğu söylenebilir:
Analitik felsefenin 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın
başlarından itibaren İngilizce konuşulan dünyadaki hakimiyeti ve
1980‟li yıllarda neo-liberal politikaların uygulanmaya
başlamasıyla vuku bulan kızgın paylaşım kavgalarının ve
çatışmalarının gündeme gelmesi. Tartışmanın merkezinde her
ne kadar özel olarak “Marx’ın ahlak felsefesi ve adalet
teorisiyle ilişkisi” bulunsa da, konu doğal olarak Marx’ın
toplum ve devlet teorisini ve böylece kaçınılmaz olarak
kapitalizm eleştirisinin niteliğine ilişkin çok daha genel olan
soruyu da içerir. Yani, sorun, Marx’ın kapitalist toplumun
eleştirisinin ahlaki ilkelere mi, yoksa genel bir adalet teorisine
mi dayalı olduğu sorunudur.[2]
Bu tartışmada ortaya çıkan duruşları belgeleyen ve dikkate
alınması gereken kitaplardan birisi de, Rodney G.Peffer’ın,
Princeton Üniversitesi yayını olan (1990) kitabıdır.[3]
Bu kitap, yayınevi web sayfasında gösterildiği gibi, 2001
yılındaki Türkçe çevirisi dışında başka bir dilde
yayımlanmamıştır.[4]
Yeniden
Kurma Girişimi
Nihai
hedefini “yeterli” bir Marksist ahlak ve toplum teorisinin en
azından ana hatlarını geliştirmek olarak belirleyen Peffer, böyle
bir teori ile, sosyalizmin (demokratik ve özyönetimli), başka bir
toplum fikrine tercih edilebilir olduğunun ve uygun dönüşümleri
gerçekleştirmek için zorunlu (ve yeterli) olması halinde
toplumsal/siyasal devrimin ahlaki olarak haklı kılınmasının
sağlanacağını öngörmektedir.[5]
İzleyeceği stratejiyi ise, Analitik-Linguistik Felsefe ve bu
gelenek içinde geliştirilen Analitik Marksizm’in teorik
yaklaşımlarından yararlanmak olarak belirlemiştir.[6]
Yazar, komünizmden ziyade, devletin henüz sönümlenmediği
sosyalizm evresi ile ilgilenmekte, Marksistlerin de, en azından
yakın ve orta vadede pratik bir tarihsel olabilirliğe tekabül eden
sosyalizmle daha çok ilgilenmelerini önermektedir. Bu durumda,
sosyalizm hem “ılımlı kıtlık” hem de bir “devlet”le
nitelendirildiği için, Marksistlerin bir “hak teorisi”ne
(toplumsal adalet/insan hakları) ihtiyaçları vardır. Bu teorinin,
Marx’ta örtük olarak bulunduğu, Marx’ın normatif bir ahlaki
perspektife sahip olduğu fikri Peffer’ın çalışmasının,
sonraki bölümlerde inceleyeceği başlangıç
varsayımlarındandır.[7]
Peffer,
“Özgürlük (özbelirlenim olarak), insan topluluğu ve kendini
gerçekleştirme” olmak üzere başlıca üç ahlaki değeri temel
aldığını düşündüğü Marx’ın ahlaki perspektifinin, -bütün
bunların radikal biçimde eşit dağıtımını talep etmek ve
sonuçcu olmayan insan saygınlığı anlayışı ile-
karma-deontolojist olarak nitelendirilmesi gerektiğini savunur. Bu
üç değerden, bir hak teorisi için gerekli zemini sağlayan ise
sadece “özgürlük” ilkesidir. Azami eşit özgürlük ve fırsat
sistemi olarak yorumlanan özgürlük değeri, pozitif ve negatif
özgürlüğü kapsamaktadır. Pozitif özgürlük, kişinin hayatını
etkileyen karar oluşturma süreçlerine eşit katılım hakkı ve
kendini gerçekleştirme araçlarına ulaşmada fırsat eşitliği
olmak üzere iki talepten (hak) ibarettir.[8]
Marx’ın
ahlaki perspektifinin yeterli bir ahlak teorisi olamayacak kadar
genel ve belirsiz olması nedeniyle Peffer, Marx’ın ahlak
teorisinin oluşturulması/yeniden kurulması gerektiğini öne
sürmekte, bu yeniden kurmanın, daha açık ve daha yeterli olan
Rawls’ın teorisiyle başlayarak ve gerektiğinde tadil edilerek
kurulabileceğini belirtmektedir. Rawls’ın teorisine yapılan
itirazları karşılayacak dört tadilat ile birlikte, teoriyi daha
yeterli bir toplumsal adalet teorisi haline getirmeyi önermektedir.
Peffer’ın Rawls’ın teorisini tadil ederek “Marx’ın ahlak
teorisi” olarak yeniden kurduğu ve önerdiği bu teori dört
ilkeye dayanmaktadır:[9]
1)Herkesin
güvenlik ve geçimlik haklarına saygı gösterilmelidir.
2)Azami
bir eşit özgürlükler sistemi var olmalıdır (temel haklar:
düşünce, toplantı, mülk edinme v.b.)
3)Toplumsal
konumlara ve görevlere ulaşmak için fırsat eşitliği ve bütün
toplumsal karar oluşturma süreçlerine eşit katılım hakkı
sağlanmalıdır.
4)Toplumsal
ve ekonomik eşitsizlikler, ancak en az avantajlı olanların
yararına ve adil tasarruf ilkesiyle (Rawls) tutarlı olması halinde
haklı görülebilir, ve bu eşitsizlikler eşit özgürlük ya da
özsaygı değerini ciddi biçimde zayıflatacak düzeyleri
aşmamalıdır.
Yugoslavya
Deneyimi ve Özyönetim
Peffer,
diğer çeşitlerini olumsuzlamasa da, sosyalizme göndermede
bulunduğu hemen hemen her yerde, “demokratik ve özyönetimli
sosyalizm” açıklamasını eklemektedir. Bu, aynı zamanda piyasa
sosyalizmi olarak nitelendirilip Yugoslavya deneyim ve örneği ile
somutlanmaktadır. Yazara göre piyasa sosyalizminin, Marx’ın
kapitalist piyasa ekonomilerine yönelttiği itirazların pek çoğuna
yanıt anlamına gelen, ekonomik girişimlerin işçiler tarafından
büyük ölçüde demokratik olarak denetlenmesi ve yatırımın
toplum tarafından demokratik biçimde denetlenmesi olmak üzere iki
yapısal özelliği bulunmaktadır.[10]
Yazar, Yugoslavya örneğini verirken, dipnotta, Yugoslavya’nın o
dönemde en ağır ekonomik krizi yaşadığını da belirtmekle
birlikte, bu durumun nedenlerinin, deneyimin ileriki gelişmesinden
ve piyasa sosyalizminde yaşanacak deneyimlerden çıkarılan ampirik
bulgularla anlaşılabileceğine inanmaktadır.[11]
Kitabın
yayımlandığı 1990 yılı, Yugoslavya’nın ekonomik kriz ile
boğuştuğu ve bölünmeyle sonuçlanan 20 yıllık kanlı bir
sürecin başlangıcıdır. Ancak buna gelinceye kadar ortaya çıkan
sorunlar, piyasa sosyalizminin ve demokratik özyönetimin
tartışılmasına yol açmıştır. Kuramlar Boyunca Özyönetim ve
Yugoslavya Deneyi (1980) başlıklı kitabında bu konuyu inceleyen
Alparslan Işıklı; Yugoslavya’nın uluslararası sermayeye
açılmasının, özyönetim sayesinde sağlanması düşünülen
demokratikleşme sürecine gölge düşürdüğü, özyönetimi ve
genel olarak demokrasiyi çarpıklaştırdığı, bu durumun sonucu
olarak özyönetim uygulamalarının kamusal mülkiyet ile bireysel
mülkiyet arasında bir geçiş aşaması işlevi görmesi mümkün
olan grup mülkiyeti biçiminin oluşumuna ortam hazırlamaktan
ibaret kaldığı sonucuna varmıştır.[12]
Lebowitz (2008)’e göre ise, aynı işletmedeki işçiler arasında
ortaya çıkan dayanışmaya karşın farklı/rakip işletmelerdeki
işçilerle olan rekabetin varlığı sonucunda Yugoslav işçilerinin
temel hedefi kendi işletmelerindeki kişi başına düşen ücreti
arttırmak olmuş, bunun sonucunda üretkenlik artsa da, ekonomide
yeni iş imkanları yaratılamamıştır. Yugoslav deneyiminde
işletme içindeki dayanışmanın toplumsal dayanışma ile
örülememesi, sistemin sürdürülebilirliğini olumsuz etkileyen
temel faktör olmuştur (s. 101-105).[13]
Günümüzde özyönetim tartışmaları, geçmişteki tartışmalara
göre ivme ve yoğunluğunu yitirse de, Latin Amerika deneyimleri
üzerinden sürdürülmektedir.
Marx
Ahlakçı mıydı?
1980’li
yıllardaki, Marx’ın düşüncesinin ahlaki boyutu üzerindeki
akademik ilginin, Marx’ı Althusser’in yorumundan kurtarmak gibi
bir çabayla ilişkili olarak ortaya çıktığı ileri
sürülebilir.[14] Peffer de,
örtük biçimde de olsa, Marx’ın ahlakçı olduğu tezini
savunanlardandır. Marx’ın stratejik yeni bir yorumunu yaparak
Marx ile Kantçı John Rawls’un ahlak ve toplum teorisini
birleştirmek suretiyle yeni bir “Marksist” ahlak ve toplum
teorisi geliştirmek isteyen Peffer, Marx’ın materyalist çıkış
noktasını tersine çevirmektedir.[15]
Jon Elster’den yaptığı alıntıyla, Marksist metodolojideki;
“metedolojik bütüncüllük (holism), (zorlanmamış) işlevsel
açıklama ve Hegel’in mantığından türetilen diyalektik
tümdengelimi” kesin olarak reddedilmesi gereken üç unsurlu
amalgam olarak nitelendirmektedir.[16]
Ancak Bertell Ollman, Peffer gibi Marx’ın normcu bir ahlak
teorisinin bulunduğunu ileri sürenleri epistemolojik açından
eleştiriye tabi tutar ve bu savunuda olanların Marx’ın “karar
teorisini” dikkate almadıklarını öne sürer. Ollman’a göre
Marx’ın karar teorisi, “belli durumlarda verilen gerçek
kararları”, her şeyden önce “içinde bulunulan durumun
işlevleri ve bu durum içinde etkin olan bireylerin kararı”
olarak görmektedir. Bu yoruma göre gerçeklik, gerekli olan
eleştirel normları da içermektedir. Bu durumda, gerçekliğe içkin
olan normların gerçekliğin içkin analizi sonucu kazanılması
gerekmektedir. Sınıf çıkar ve kavgalarının bulunduğu bir
toplumda varolan değerler de, bu çıkar ve kavgalara göre
şekillenir. Bundan dolayı Marx’ın genel, yani sınıflar üstü
bir duruş sergileyen bir ahlak teorisinin bulunduğunu iddia etmek
mümkün değildir.[17]
Piyasa
ve Ahlak
Peffer’ın
çalışması ilk bakışta, piyasa sosyalizmi tartışmalarını
anımsatmaktadır. 1980’li yıllarda Alec Nove ile Ernest Mandel
arasında başlayan tartışmalar [18],
1980'lerin sonu, sosyalist sistemin Sovyet Blokunda çözülüşü ve
bu bloktaki ülkelerin gerek siyasal gerekse ekonomik anlamda liberal
politikalara ani geçişiyle nitelendirilebilir. 1980'li yıllar aynı
zamanda Çin Halk Cumhuriyeti'nde de piyasa ekonomisine yönelişin
başladığı dönemdir.[19]
Peffer, piyasa sosyalizminin kapitalist toplumun yanı sıra
post-kapitalist toplumun (sosyalizmin diğer biçimleri) herhangi bir
formuna da tercih edilebileceğini savunmakta, diğer sosyalist
formların, ancak “dünya demokratik ve özyönetimli sosyalist
federasyonu”na giden yolda bir durak olarak kabul edilmeleri
halinde kapitalist formlara tercih edilebileceğini öne sürmektedir.
Buna rağmen, geliştirdiği ahlak teorisini kabul edenlerin piyasa
sosyalizmini reddetmelerinin mümkün olduğunu da ifade etmektedir.
Bu reddetme olanağı, piyasayı ve özel mülkiyeti dışlamayan
ahlak teorisi göz önüne alındığında, oldukça sınırlı bir
olanaktır. Zira, Rawls’un ahlak-adalet teorisi üzerinde yapılan
tadilat da, Peffer’ın “piyasa sosyalizmini ve özyönetimi”
teoriye dahil etme isteğinin izlerini taşımaktadır.
Günümüzde
piyasayla ilişkili özyönetimin, bir başka deyişle “sosyalist
piyasa özyönetimi”nin bir yanılsama olduğu, işçileri iktidara
getirmediği, kapitalist rekabetin egemen olduğu bir sistemde
işçilere yöneticilerini seçme ve kardan pay alma olanağı
tanımanın ücretli köle statülerini değiştirmediği, bunun
yaşanan deneyimden çıkarılacak bir ders olarak kabul edilmesi
gerektiği savunulmaktadır.[20]
Özyönetim, piyasaya feda edilmeden, piyasa ile aralarındaki
bağlılık saf dışı bırakılarak düşünüldüğünde,
sosyalizm ile ilişkisinin farklı bir biçimde kurulabilme imkanını
taşımaya devam etmektedir. Peffer’ın piyasaya dokunmayan ahlak
teorisi ise, eşitsizliği temel alıp özgürlüğe odaklansa da,
eşitlik ve özgürlüğün sentezi arayışı içinde olmasa da,
özellikle “özgürlük” değeri ve özgürlüğün
gerçekleştirilmesine yönelik önerileriyle, Marksizm ve ahlak
tartışması bakımından önemli bir katkıda bulunmaktadır.
[1]
R.G.Peffer, Marksizm, Ahlak ve Toplumsal Adalet, Çev.Yavuz Alogan,
Ayrıntı Yay., İstanbul, 2001 (Marxism, Morality and Social
Justice, 1990, Princeton)
[2]
Doğan Göçmen, Karl Marx’ın Ahlak Felsefesi ve Adalet
Teorisiyle Olan İlişkisi Üzerine, Praksis, Sayı:10, Yaz-Güz
2003, s.255-257
[3]
Ayrıca; Marx and Morality (Marx ve Ahlaklık) K. Nielsen ve S. C.
Patten, Marx, Justice, and History (Marx, Adalet ve Tarih) M. Cohen,
T. Nagel und T. Scanlon
[4]
http://press.princeton.edu/titles/4587.html
[5]
R.G.Peffer, s.13-14
[6]
R.G.Peffer, s.19
[7]
R.G.Peffer, s.15
[8]
R.G.Peffer, s.16-17
[9]
R.G.Peffer, s.410-411
[10]
R.G.Peffer, s.51
[11]
R.G.Peffer, s.51
[14]
Lawrence Wilde, Ethical Marxism and its Radical Critics, MacMillan
Press, 1998
[15]
Doğan Göçmen, s.265
[16]
R.G.Peffer, s.31
[17]
Doğan Göçmen, s.266
[18]
Tülay Arın, Sunuş,
Piyasa Sosyalizmi Tartışması, Der.Osman Akınhay, Belge Yay.,
İstanbul, Mart 1992, s.7
[19]
Seriye Sezen, Çin Halk Cumhuriyeti’nde Sosyalist Piyasa
Ekonomisine Dönüşüm, Amme İdaresi Dergisi, 40/1, Mart 2007,
s.27
[20]
Mike Haynes, Piyasanın
Karabasanları: Şili, Yugoslavya ve Macaristan,
Piyasa Sosyalizmi Tartışması, Der.Osman Akınhay, Belge Yay.,
1992, s.201