Klasik müziğin geliştiği ve folk müzik
de dahil bütün dünyada dönüşüme uğradığı zaman dilimi, esas olarak kapitalizmin
her yeri kuşattığı bir tarihsel döneme tekabül eder. Ancak müzik ve onun
kapitalizmle ilişkisi üzerine yapılan çalışmalar hem sınırlıdır hem de
çoğunlukla popüler müzik ve kültür endüstrileri konularına odaklanır. Bunun
arkasında yatan, Adorno’nun da etkisiyle, “yüksek” ve “düşük “ sanat
kavramlaştırmaları ile “ticari” müzik ve “sanat”ı birbirinin karşısına
yerleştiren iki kutuplu bakış açısıdır (Morcom, 2015). Bourdieu sosyolojisinden
hareket eden ampirik çalışmalar, konunun “dinleyici” yönüne odaklanır ve iyi
eğitimli-yüksek mevkileri işgal eden kişilerin klasik müziğin asıl tüketicisi
olduğunu bulgularlar. Bu tespit, klasik müziğin tarihsel olarak “yüksek-üst”
sınıflarla ilişkili olmasıyla da uyumluluk gösterir (White, 2001).
Klasik müziğin, bu “yüksek” sanatın
kimler için üretildiği sorusuyla başlayan ve bestecilere odaklanan John Halle
(2013) ise, geçmişte ortaya çıkan ve Marksizmden etkilenen girişimleri bize
anlatır. Bu kapsamda öne çıkan iki figür, iki ayrı yaklaşımı temsil etmektedir.
Birinci yaklaşım, Komünist Parti üyesi olan Alman besteci Hanns Eisler
tarafından geliştirilir. Birinci Dünya Savaşı sonrası, önce Berlin’deki Kasım Grubu (November Group) üyesi olan,
1993’te zorunlu olarak New York’a göç etmesinden sonra Besteciler Kolektifi’ne (the Composers’ Collective) katılan Eisler,
bir dönem örgütlü solun genel yaklaşımı da olan klasik müziği "iyi" müzik olarak
kabul eder ve “işçi sınıfının kültürünü yükseltme”yi savunur. Bir yandan işçi
sınıfının kültürü yükseltilecek diğer yandan işçi sınıfına uygun eserler
üretilecektir. Bunun karşısında yer alan bakış açısı Charles Seeger (Pete
Seeger’ın babası) tarafından temsil edilmekte ve Seeger temelde “iyi-kötü müzik ayrımı”nı değil “kimin için iyi müzik?” sorusunu öne çıkarmaktadır.
Elitlerin ve yüksek burjuvanın bu “yüksek” sanatını demokratik olmadığı ve
otoriter olduğu gerekçesiyle reddeden Seeger, “yataycılığı” savunur ve folk
müziğe yönelir. Önemli olan zengin proleter müzik kültürünün geliştirilmesidir
ve bunun için de en iyi yöntem müzik gruplarıdır.
Birinci yaklaşım, işçi sınıfı kültürünü
yükseltilmesi gereken bir kültür olarak görmekte, işçi sınıfı içinde bulunan
“yüksek” sanat izleyicisi olmayı bir sınıf atlama olarak görme anlayışıyla
örtüşmekte, hatta onu beslemektedir. Sadece müzikle kalmayan, burjuva kültürüne
genel bir özentiye yol açan anlayış, o dönemlerde bir sendikanın yaz kampını
tanıttığı broşürde kendini gösterir. Broşürde kullanılan fotoğraflarda, bir
sandalda kürek çeken güneş gözlüklü erkek ve karşısındaki mayolu kadın, elit
burjuva moda dergilerinden alınmış gibidir. İkinci yaklaşım için sorun teşkil
edense kapitalizmin her şeyi metalaştıran, ticarileştiren koşulları olur. Folk
müzik, Rock müzik gibi, kapitalizmin koşullarına ister istemez teslim olur,
çıkış motivasyonlarına bağlı kalamaz. Halle, eleştirileri dikkate alarak her
iki yaklaşımdan da yararlanılabileceği, yeni kültürün eski kültür üzerinde
yükseleceği sonucuna varır.
Franz Joseph Haydn
(1732-1809)
Haydn,
klasik müziğin gelişiminde aristokrasi ve “aydınlanma”nın rolünü gösteren
önemli bir bestecidir. İlk eserlerini 1760’lı yıllarda bestelemeye başlayan
Haydn’a, Macar Prens Paul Anton Eszterházy tarafından Kapellmeister ünvanıyla
saray müzik idareciliği teklif edilir. Haydn, neredeyse 30 yıl boyunca
hayatının en üretken dönemini teşkil edecek olan sözkonusu teklifi kabul eder
ve 1761’de Macaristan’ın Eisenstadt’taki Eszterházy Şatosuna yerleşir. Bu
dönemde Haydn, çok katı ve tutucu asalet kurallarının kısıtları altında, son
derece yoğun bir tempoda yıllarca çalışmak zorunda kalır. Saray kuralları
gerekçe gösterilerek, çok istediği halde, dini müzik besteleme istekleri
bastırılmıştır. 1779‘dan başlayarak bazı yayın şirketleriyle anlaşmalar yapan
besteci, birçok yapıtını bu dönemde bastırmıştır. Prens Nikolaus (Nicholas) 1790
yılında vefat edip, yerine görsel sanatlara daha çok önem veren oğlu Prens
Anton gelince, saray müziğinin masrafları kısılır ve sorumlulukları iyice
azaltılan Haydn görevinden ayrılır. Johann Peter Solomon’un daveti üzerine Londra’ya
gider, orada kaldığı süre içinde soyluların davetlerine katılır ve Oxford Üniversitesi
tarafından “fahri doktora” ünvanına layık görülür. Bu arada, ölen babasının yerini
alan yeni Eszterházy Prensi II. Nikolaus, sarayındaki müzik kurumunu
canlandırmaya niyetlenerek Haydn’ı eski görevine çağırır. 1795 yılında Adadan
temelli ayrılmayı seçip 60 yaşlarında Eisenstadt’a geri gelen Haydn, II.
Nikolaus’un hizmetine girerek görevini 72 yaşına değin sürdürür ve 77 yaşında
yaşama veda eder (Yarman, 2013).
Aristokrasi, bestecinin müziği için
önemli bir belirleyendir. Baron Fürnberg, Haydn’dan, kendisinin ve
arkadaşlarının çaldıkları enstrümanlar için beste yapmasını ister. Daha sonraları
minör tonları deneyen Haydn’ın bu denemesinden Nicholas Eszterházy hoşlanmaz,
yeniden majör tonlara dönmek zorunda kalır. Aydınlanma ise, edebiyattaki
yansımaları gibi müziğe de “tolerans prensibi” olarak girer. Müzik de diğer
sanatlar gibi, artık seküler olarak tanımlanan “ahlak”a hizmet etmelidir.
Shaftesbury için ahlak, estetiğe eşdeğerdir ve sanat, “arınma”yı sağlamak
yoluyla ahlaki hedefe hizmet etmelidir. Haydn bunu, ahlaki karakterler
vasıtasıyla senfonilerine uygular ve müzik diliyle ifade eder. Önce çatışan
güçler, günahkar ve Tanrı arasındaki gerilim verilmekte, sonra bu çatışma
“tolerans” kavramına uygun biçimde giderilir. Karşıtların birlikte mevcudiyeti
kabul edilir ve gösterilir, finalde bu çatışma yeni ve daha yüksek bir
prensiple aşılır (Schroeder, 2010).
John Halle , “Nothing is Too Good for the Working Class”: Classical
Music, the High Arts and Workers’ Culture, 2013
FULL
TEXT (PDF)
Music and Capitalism
Editors: Anna Morcom & Patrick Neveling
Contents
Anna Morcom-Music
and capitalism – an introduction
Tom Wagner-Music,
media, evangelical Protestantism: A very short history
David
Diallo-“Every day I’m hustlin’”: Rap music as street capitalism
Jayson Beaster-JonesMusic,
labor, and value in Indian music stores
Mark Berry-Richard
Wagner’s revolution: “Music drama” against bourgeois “opera”
Leah O’Brien
Bernini-Capitalism and resistance in professional Irish music
Andrew
Green-Negotiating musical and capitalist divides in San Cristóbal
Ruard
Absaroka-Alienation and ethnomusicology – revisited
Alan
Bradshaw-Marxist music studies
Joseph
Trapido-Music, ritual, and capitalism in west central African history
Rajalakshmi
Nadadur Kannan-Copyright, capitalism, and a postcolonial critique of Karnatic
music
Tim
Anderson-Theorizing the social musician
Kaynakça
Christine G.White, The Effects of Class, Age, Gender and Race
on Musical Preferences: An Examination of the Omnivore/Univore Framework, 2001
David Schroeder, Joseph Haydn Two Centuries Later,
Logosjournal, 2010, 9-1
Ozan Uğraş Yarman, Geç Barok Döneminden Klasik Döneme Geçişte
Rokoko
www.ozanyarman.com, İSTANBUL 1999-2013