Tirez la langue, mademoiselle (2013) filmi, orijinal başlığını, çocuk
doktoru Boris (Cédric Kahn) ile küçük diyabet hastası Alice
(Paula Denis) arasında geçen bir konuşmadan alıyor. Bu sahnede doktor bir elinde
şırıngayla ayakta beklerken, yatağında oturan küçük kızdan dilini çıkarmasını
istemektedir. Alice denileni yapar, doktor iğneyi çocuğun bacağına batırır. Belki
beklediği kadar değil ama yine de canı yanar Alice’in. Bu hafif acıyı,
istemsizce verilen bir tepkiyle, kendi gibi küçük bir “ayy” ünlemiyle dile
getirir.
Filmin İngilizce versiyonunda yönetmenin (Axelle
Ropert) bu sahneden esinlenerek verdiği isim (Dilini çıkar, matmazel) yerine, Miss and The Doctors başlığı tercih edilmiş,
bu başlık Türkçeye Kadın ve Doktorlar
olarak çevrilmiş. Şimdi bu filmde, “acımayacak”
diye kandıran doktorların hikayesinde, acının değil, “acıma”nın izlerini takip
edeceğiz.
Aşık: Bana Acıma!
Boris ve Dimitri (Laurent Stocker) kardeşler,
Paris’in, Asyalı göçmenlerin (Vietnamlı, Çinli) yaşadığı ve çok katlı
binalarıyla anılan 13.Bölgesi’nde (13th
Arrondissement) çocuk doktoru olarak çalışırlar. Hastaları olan Alice’in annesi
Judith’i (Louise Bourgoin) ilk gördüklerinde, Judith’in güzelliğinden her ikisi
de etkilense de, bu hayranlık halini sözleriyle açığa vuran Dimitri olur: “Ne kadar güzel bir kadın!” Daha ılımlı
tabiatlı fakat alkolizm sorunu olan Dimitri’nin aksine Boris az konuşan, daha
otoriter bir karakter olarak perdeye yansıtılır. Judith’in cazibesinden
etkilendiğini ilk açığa vuran Dimitri olur ama, aşkını ilk ilan eden Boris’tir.
Geceleri bir barda çalışan (barmaid) Judith’le iş çıkışı karşılaştığında, semtin
sabaha kadar açık olan Çin restoranında çorba içmeye davet eder kadını. Sonra
bir iki görüşme daha ve ertesinde
Judith’in çalıştığı bara giden Boris’in sade bir biçimde, hatta damdan düşer
gibi aşık olduğunu söylemesi.
Judith, tek çocuğu olan Alice ile birlikte yaşamakta, geceleri bir barda
çalışmaktadır. Bu iş nedeniyle, diyabet hastası kızını gece evde yalnız
bırakmak zorunda kalmakta, bu durum onu oldukça endişelendirmektedir. Ancak
çalışmak zorundadır, yapacak bir şey yoktur. Boris, bir sohbet esnasında aşık
olduğu ve Alice’in babası olan adamdan ayrıldığını, onu kovduğunu söyleyen
Judith ve sık sık rahatsızlanan kızıyla, iş gereği olmanın ötesine geçen
biçimde yakından ilgilenmekte, onlara destek olmaktadır. Bir gece,
tanışmalarının üzerinden çok da geçmeden, bara gidip müşteri koltuğuna oturur.
Onu gördüğüne şaşıran Judith yanına geldiğinde, ellerini tutar ve aşık olduğunu
söyler bir çırpıda. Bu aşk ilanı üzerine Judith’in cevabı, “hayır, sen aşık olmadın. Bana acıyorsun ve
acıdığın için aşık olduğunu sanıyorsun.” olur. Sonra sözlerini “bana acıma” serzenişiyle bitirir. Yönetmen
ilk düğümü atar ve izleyiciyi bu aşkın nasıl bir seyir izleyeceği, karşılık
bulup bulmayacağı “merak”ıyla baş başa bırakır. Çok geçmeden düğüm çözülür ve
ilk gerilim sönümlenir. Bana acıma diyen, Boris’in aşkının bir acıma duygusuna
dayandığını iddia eden Judith, Boris’in aşkına karşılık verir. Yönetmenin
attığı “acıma” düğümü, Judith’in duygusal bir anında aniden çözülmüştür. Alice’in
hastaneye kaldırıldığı, Boris’in koşarak hastaneye geldiği bu duygusal anın
etkisiyle Judith, Boris’i kucaklar ve öpüşürler. Ve Boris ile Judith aşkı
başlar. Judith, Boris’in duygularının acıma kaynaklı olmadığına mı ikna
olmuştur, yoksa Boris’in fedakarlıkları bir vefa duygusu mu uyandırmıştır onda,
belli olmaz. Belki de “acıma” duygusuna kapılan aslında Judith’tir, aşkına
karşılık bulamadığı için acı çeken Boris’e acımaktadır.
Kardeş: Acı Bana!
Boris ve Dimitri, birbirlerini düşkünlük derecesinde seven, gündelik
hayatta çok şey paylaşan iki kardeştir. Aynı
işyerinde çalışmakta, hastalarına birlikte gitmekte, ayrı dairelerde yaşasalar
da oturdukları bu dairelerin pencereleri birbirine bakmakta, işyerinden gelip
kendi dairelerine çekildiklerinde, camdan birbirlerine bakıp, sözsüz iletişim
kurmaktadırlar.
Boris ve Judith aşkından haberi olmayan Dimitri, alkolizmden kurtulmak
için devam ettiği grup toplantılarından birinin çıkışında Judith’le karşılaşır.
İlk gördüğünde yaşadığı büyülenmenin, bir aşkın belirtileri olduğunun farkına
varır ve kardeşi Boris’e, Judith’e aşık olduğunu ve bunu gidip ona da açacağını
söyler. Boris’le birlikte Judith’in kaldığı daireye giderler, Boris dışarıda
onu beklerken Dimitri Judith’e aşkını anlatır. Judith bu sefer “acıma”dan
bahsetmez ve kendisinde böyle bir duygunun olmadığını, Dimitri’ye aşık
olmadığını söyler. Dimitri’nin aşkı karşılıksızdır. Ama ne Judith ne de Boris, kendi
yaşadıkları aşktan bahsetmezler Dimitri’ye.
Aşkında ısrar eden Dimitri Judith’in peşine düşer. Bir gün Boris ve
Dimitri’yi bir arada görür ve birbirlerine aşık olduklarını anlar. Bu aşka
karşı Dimitri’nin ileri sürdüğü “kardeşlik” duygusudur. Daha fazla sorun
yaşayan Dimitri’dir ve bu aşka daha fazla ihtiyacı vardır. Boris’ten fedakarlık
yapmasını isteyen, kendisine acıyarak aradan çekilmesini, Judith’i kendisine
bırakmasını söyleyen Dimitri, bu taleplerine de karşılık bulamaz. Boris, “senin bu yüzünü, güzelliğini böyle karşısına
geçip sessizce, yıllarca seyredebilirim” dediği Judith’e olan aşkından
vazgeçmemektedir.
Acımak
Judith, Boris’in aşkına karşılık verdiği o duygusal anda, daha önce yalan
söylediğini, Alice’in babası olan adamı çok sevdiğini ama onun kendisi kadar
sevmediği için terk edip gittiğini anlatır. Yani Judith kovmamış, tersine adam
terk etmiştir onu. Yine de kızı çok hasta olan bir babanın bu durumdan haberdar
olması gerektiğini düşünür, Boris de onun bu düşüncesini ister istemez onaylar.
Babaya haber verilecek, gelip kızını görmesi istenecektir.
Bir otelden gelen çağrı üzerine apar topar oraya giden Boris ve Dimitri, muayene
sırasında hasta olan kişinin Judith’in eski sevgilisi olduğunu anlarlar. Bu
durumdan hayli memnun olan Dimitri hasta adama Judith’le görüşmelerinde yardımcı
olmakta, böylece kendi elde edemediği Judith’i Boris’in de kaybetmesini
istemektedir. Aile bir araya gelir. Alice çok mutludur ve bu sahneye davetsiz
bir misafir gibi giren Boris, Judith’in soğuk tavrıyla karşılaşır. Judith’in bu
seferki red gerekçesi, Alice’in mutlu olmasıdır ve kendisinin de bu durum
karşısında boyun eğmesi gerekir. Boris’i öyle yüz üstü bırakıp ailece Paris’ten
ayrılırlar. Judith, kendine mi, kızına mı ya da babaya mı acımaktadır şimdi? Ya
Boris? Boris’e acımayan Judith’in aşkı aslında baştan beri bir “acıma” duygusu
mudur ki, daha büyük bir acıma duygusuyla karşılaşıldığında bir kenara
bırakılabilmektedir?
Boris’in aşkından vazgeçmemesi üzerine iki kardeş yollarını ayırır. Artık
Boris’le birlikte çalışmayacak olan Dimitri yaşadığı şehri de terk eder,
Paris’ten ayrılır. Dimitri gittiği yerde, Boris’e bir mektup yazmak üzere
kaleme sarılıp “sen de hak ettin bu aşkı”
sözlerini yazıya geçirmekle meşgulken, Boris bir hastasını ziyaret için gittiği
hastanede Judith’le karşılaşır. Tekrar denenen ilişki yürümemiş, eski sevgilisini
terk eden Judith Paris’e geri dönmüş, hastalanan Alice’in başında
beklemektedir. Judith bunları anlatırken, aynı zamanda Alice’le ilgilenmekte,
Boris de ziyaretine geldiği hastasının odasına girip çıkmakta, sık sık konuşmaya
ara verilmektedir. Böyle bir arada Judith Alice’e, hemen gidip döneceğini
söyleyerek hastaneden ayrılır. Binanın dışına çıkıp hızla ilerlerken yerde
yatan ve yardım isteyen bir adamla karşılaşır. Durup onu yerden kaldırır ve bir
banka uzanmasına yardım eder. İşte o anda, aklına ne geldiyse, hızla geri döner
hastaneye. Boris’e koşar, sarılır ve aşık olduğunu söyler, içtenlikle. Aşk yeniden
sahneye çıkmıştır.
Ne olmuştur da Judith aşık olduğunu hissetmiştir/anlamıştır? Yardım
ettiği kişi/yardım etme davranışı, acımayla yapılan ile aşk arasındaki farkı
idrak etmesini mi sağlamıştır? Boris de yönetmen tarafından, benzer bir yardım
sahnesi içinde gösterilmiştir daha önce. Ayrıca Boris’in, halen ziyaret ettiği
hastasıyla bir iş olmanın dışında, bir doktor sorumluluğunun ötesinde
ilgilendiği de görülmektedir. Bu Judith’in, Boris’in Alice’le yakından
ilgilenmesiyle kendisine duyduğu aşk arasında bir nedensellik bağı olmadığını,
bunun acıma değil aşk olduğunu görmesine, ikna olmasına mı yol açmıştır ki
Judith karar değiştirip hastaneye geri dönmüştür. Onun farkına vardığı,
Boris’te olanın, hiyerarşik bir ilişki olarak görülüp “olumsuz” gözle bakılan
“acıma” değil, sevgiyi de içeren bir “şefkat” duygusu olduğu mudur?
Şefkat
Acımanın izinin sürüldüğü yolculuk bizi şefkatin kapısına getirdi. Bir
yoruma göre acıma, acınanı aşağı görme, en azından astlık-üstlük münasebeti
kurma bakımından şefkatten farklı. Daha ayırdedici olansa, acımanın nesneyle
mesafeyi koruma, izleyici konumundan çıkıp harekete geçmemeyle niteliği. Yani şefkat,
müdahil olmaya isteklilik içerirken, acıma, yalnızca sözde kalan bir yardım vaat
etmek anlamına geliyor. [1] Bu özellik, hiyerarşi kurma/aşağılamadan farklı olarak, sonuçları ve bu
sonuçların gözlemlenebilir olması itibarıyla daha nesnel bir ölçüt olabilir.
Ancak o zaman, bir yardım etme davranışının/eyleminin
acıma mı, şefkat mi olduğunu ayırt etmek güçleşiyor, hangi niyetle yapıldığının
anlaşılması gerekiyor. Örneğin Boris ve Judith’in filmdeki yardım etme
davranışları acımadan mı, yoksa şefkatten mi kaynaklanıyor, anlayamıyoruz. O
zaman, Judith’in, Boris’in veya kendisinin aşık olduğuna ikna olmasının arkasında
yatanın “acıma ve şefkat ayrımı” olduğu tezi çöküyor. Bu ayrım Boris için bir
anlam ifade etmiyordu zaten. O aşık oldu, buna inandı ve bu aşk için kardeşiyle
arasının bozulmasını göze aldı. Bu dalgalı aşk ilişkisi boyunca, gündelik
yaşamında işini yaptı, karşılaştığı birkaç küçük olayda da küçük yardımlar
yapmaya devam etti. Göründüğü kadarıyla ilişkiyi karmaşık hale sokan Judith.
Aşık olduğunu ve aşık olunduğunu hissetmek/anlamak bu kadar zor bir şey midir?
Aşk bir duygulanımsa, aklı bu kadar içine katmak, o duyguyu ne hale getirir?
Judith’in bütün bu ayrımları yaptığı ve filmin aşk-acımak-şefkat ilişkisi
üzerine kurulduğunu varsayarsak, aşk, acımak-şefkat ikilisinin üstünde, daha “yüce”
bir duygu mu sorusu ortaya çıkar. Kardeşe duyulan acıma-şefkati dışlayan ve yine
de acıma-şefkat içeren bir duygu mudur aşk. Sait Faik, “bir insanı sevmekle başlar her şey” derken, neden aşktan değil de
sevgiden söz eder? Ve bir insanı sevmekle başlayan nedir? Ne/neler olabilir o “her
şey”?
ŞEFKAT
Başkasının çocuğu da olsan
Sen bir insan yavrususun
Bir insan yavrusunu sevmek istiyorum
Ağzı burnu kulağı
Ve sıcak kanı olan
Ve uyuyabilen
Bir insan yavrusunu
Uyu çocuk uyu dizimde
Asaf Halet Çelebi
Başkasının çocuğu da olsan
Sen bir insan yavrususun
Bir insan yavrusunu sevmek istiyorum
Ağzı burnu kulağı
Ve sıcak kanı olan
Ve uyuyabilen
Bir insan yavrusunu
Uyu çocuk uyu dizimde
Asaf Halet Çelebi
https://www.academia.edu/15104318/ACIMAK_Tirez_la_langue_mademoiselle_2013_