Cumartesi, Ağustos 22, 2015

ACIMAK: Tirez la langue, mademoiselle (2013)



Tirez la langue, mademoiselle (2013) filmi, orijinal başlığını, çocuk doktoru Boris (Cédric Kahn) ile küçük diyabet hastası Alice (Paula Denis) arasında geçen bir konuşmadan alıyor. Bu sahnede doktor bir elinde şırıngayla ayakta beklerken, yatağında oturan küçük kızdan dilini çıkarmasını istemektedir. Alice denileni yapar, doktor iğneyi çocuğun bacağına batırır. Belki beklediği kadar değil ama yine de canı yanar Alice’in. Bu hafif acıyı, istemsizce verilen bir tepkiyle, kendi gibi küçük bir “ayy” ünlemiyle dile getirir.


Filmin İngilizce versiyonunda yönetmenin (Axelle Ropert) bu sahneden esinlenerek verdiği isim (Dilini çıkar, matmazel) yerine, Miss and The Doctors başlığı tercih edilmiş, bu başlık Türkçeye Kadın ve Doktorlar olarak çevrilmiş. Şimdi bu filmde, “acımayacak” diye kandıran doktorların hikayesinde, acının değil, “acıma”nın izlerini takip edeceğiz.



Aşık: Bana Acıma!

Boris ve Dimitri (Laurent Stocker) kardeşler, Paris’in, Asyalı göçmenlerin (Vietnamlı, Çinli) yaşadığı ve çok katlı binalarıyla anılan 13.Bölgesi’nde (13th Arrondissement) çocuk doktoru olarak çalışırlar. Hastaları olan Alice’in annesi Judith’i (Louise Bourgoin) ilk gördüklerinde, Judith’in güzelliğinden her ikisi de etkilense de, bu hayranlık halini sözleriyle açığa vuran Dimitri olur: “Ne kadar güzel bir kadın!” Daha ılımlı tabiatlı fakat alkolizm sorunu olan Dimitri’nin aksine Boris az konuşan, daha otoriter bir karakter olarak perdeye yansıtılır. Judith’in cazibesinden etkilendiğini ilk açığa vuran Dimitri olur ama, aşkını ilk ilan eden Boris’tir. Geceleri bir barda çalışan (barmaid) Judith’le iş çıkışı karşılaştığında, semtin sabaha kadar açık olan Çin restoranında çorba içmeye davet eder kadını. Sonra bir iki görüşme daha ve  ertesinde Judith’in çalıştığı bara giden Boris’in sade bir biçimde, hatta damdan düşer gibi aşık olduğunu söylemesi.

Judith, tek çocuğu olan Alice ile birlikte yaşamakta, geceleri bir barda çalışmaktadır. Bu iş nedeniyle, diyabet hastası kızını gece evde yalnız bırakmak zorunda kalmakta, bu durum onu oldukça endişelendirmektedir. Ancak çalışmak zorundadır, yapacak bir şey yoktur. Boris, bir sohbet esnasında aşık olduğu ve Alice’in babası olan adamdan ayrıldığını, onu kovduğunu söyleyen Judith ve sık sık rahatsızlanan kızıyla, iş gereği olmanın ötesine geçen biçimde yakından ilgilenmekte, onlara destek olmaktadır. Bir gece, tanışmalarının üzerinden çok da geçmeden, bara gidip müşteri koltuğuna oturur. Onu gördüğüne şaşıran Judith yanına geldiğinde, ellerini tutar ve aşık olduğunu söyler bir çırpıda. Bu aşk ilanı üzerine Judith’in cevabı, “hayır, sen aşık olmadın. Bana acıyorsun ve acıdığın için aşık olduğunu sanıyorsun.” olur. Sonra sözlerini “bana acıma” serzenişiyle bitirir. Yönetmen ilk düğümü atar ve izleyiciyi bu aşkın nasıl bir seyir izleyeceği, karşılık bulup bulmayacağı “merak”ıyla baş başa bırakır. Çok geçmeden düğüm çözülür ve ilk gerilim sönümlenir. Bana acıma diyen, Boris’in aşkının bir acıma duygusuna dayandığını iddia eden Judith, Boris’in aşkına karşılık verir. Yönetmenin attığı “acıma” düğümü, Judith’in duygusal bir anında aniden çözülmüştür. Alice’in hastaneye kaldırıldığı, Boris’in koşarak hastaneye geldiği bu duygusal anın etkisiyle Judith, Boris’i kucaklar ve öpüşürler. Ve Boris ile Judith aşkı başlar. Judith, Boris’in duygularının acıma kaynaklı olmadığına mı ikna olmuştur, yoksa Boris’in fedakarlıkları bir vefa duygusu mu uyandırmıştır onda, belli olmaz. Belki de “acıma” duygusuna kapılan aslında Judith’tir, aşkına karşılık bulamadığı için acı çeken Boris’e acımaktadır.



Kardeş: Acı Bana!

Boris ve Dimitri, birbirlerini düşkünlük derecesinde seven, gündelik hayatta çok şey paylaşan iki kardeştir.  Aynı işyerinde çalışmakta, hastalarına birlikte gitmekte, ayrı dairelerde yaşasalar da oturdukları bu dairelerin pencereleri birbirine bakmakta, işyerinden gelip kendi dairelerine çekildiklerinde, camdan birbirlerine bakıp, sözsüz iletişim kurmaktadırlar.

Boris ve Judith aşkından haberi olmayan Dimitri, alkolizmden kurtulmak için devam ettiği grup toplantılarından birinin çıkışında Judith’le karşılaşır. İlk gördüğünde yaşadığı büyülenmenin, bir aşkın belirtileri olduğunun farkına varır ve kardeşi Boris’e, Judith’e aşık olduğunu ve bunu gidip ona da açacağını söyler. Boris’le birlikte Judith’in kaldığı daireye giderler, Boris dışarıda onu beklerken Dimitri Judith’e aşkını anlatır. Judith bu sefer “acıma”dan bahsetmez ve kendisinde böyle bir duygunun olmadığını, Dimitri’ye aşık olmadığını söyler. Dimitri’nin aşkı karşılıksızdır. Ama ne Judith ne de Boris, kendi yaşadıkları aşktan bahsetmezler Dimitri’ye.

Aşkında ısrar eden Dimitri Judith’in peşine düşer. Bir gün Boris ve Dimitri’yi bir arada görür ve birbirlerine aşık olduklarını anlar. Bu aşka karşı Dimitri’nin ileri sürdüğü “kardeşlik” duygusudur. Daha fazla sorun yaşayan Dimitri’dir ve bu aşka daha fazla ihtiyacı vardır. Boris’ten fedakarlık yapmasını isteyen, kendisine acıyarak aradan çekilmesini, Judith’i kendisine bırakmasını söyleyen Dimitri, bu taleplerine de karşılık bulamaz. Boris, “senin bu yüzünü, güzelliğini böyle karşısına geçip sessizce, yıllarca seyredebilirim” dediği Judith’e olan aşkından vazgeçmemektedir.



Acımak

Judith, Boris’in aşkına karşılık verdiği o duygusal anda, daha önce yalan söylediğini, Alice’in babası olan adamı çok sevdiğini ama onun kendisi kadar sevmediği için terk edip gittiğini anlatır. Yani Judith kovmamış, tersine adam terk etmiştir onu. Yine de kızı çok hasta olan bir babanın bu durumdan haberdar olması gerektiğini düşünür, Boris de onun bu düşüncesini ister istemez onaylar. Babaya haber verilecek, gelip kızını görmesi istenecektir.

Bir otelden gelen çağrı üzerine apar topar oraya giden Boris ve Dimitri, muayene sırasında hasta olan kişinin Judith’in eski sevgilisi olduğunu anlarlar. Bu durumdan hayli memnun olan Dimitri hasta adama Judith’le görüşmelerinde yardımcı olmakta, böylece kendi elde edemediği Judith’i Boris’in de kaybetmesini istemektedir. Aile bir araya gelir. Alice çok mutludur ve bu sahneye davetsiz bir misafir gibi giren Boris, Judith’in soğuk tavrıyla karşılaşır. Judith’in bu seferki red gerekçesi, Alice’in mutlu olmasıdır ve kendisinin de bu durum karşısında boyun eğmesi gerekir. Boris’i öyle yüz üstü bırakıp ailece Paris’ten ayrılırlar. Judith, kendine mi, kızına mı ya da babaya mı acımaktadır şimdi? Ya Boris? Boris’e acımayan Judith’in aşkı aslında baştan beri bir “acıma” duygusu mudur ki, daha büyük bir acıma duygusuyla karşılaşıldığında bir kenara bırakılabilmektedir?

Boris’in aşkından vazgeçmemesi üzerine iki kardeş yollarını ayırır. Artık Boris’le birlikte çalışmayacak olan Dimitri yaşadığı şehri de terk eder, Paris’ten ayrılır. Dimitri gittiği yerde, Boris’e bir mektup yazmak üzere kaleme sarılıp “sen de hak ettin bu aşkı” sözlerini yazıya geçirmekle meşgulken, Boris bir hastasını ziyaret için gittiği hastanede Judith’le karşılaşır. Tekrar denenen ilişki yürümemiş, eski sevgilisini terk eden Judith Paris’e geri dönmüş, hastalanan Alice’in başında beklemektedir. Judith bunları anlatırken, aynı zamanda Alice’le ilgilenmekte, Boris de ziyaretine geldiği hastasının odasına girip çıkmakta, sık sık konuşmaya ara verilmektedir. Böyle bir arada Judith Alice’e, hemen gidip döneceğini söyleyerek hastaneden ayrılır. Binanın dışına çıkıp hızla ilerlerken yerde yatan ve yardım isteyen bir adamla karşılaşır. Durup onu yerden kaldırır ve bir banka uzanmasına yardım eder. İşte o anda, aklına ne geldiyse, hızla geri döner hastaneye. Boris’e koşar, sarılır ve aşık olduğunu söyler, içtenlikle. Aşk yeniden sahneye çıkmıştır.

Ne olmuştur da Judith aşık olduğunu hissetmiştir/anlamıştır? Yardım ettiği kişi/yardım etme davranışı, acımayla yapılan ile aşk arasındaki farkı idrak etmesini mi sağlamıştır? Boris de yönetmen tarafından, benzer bir yardım sahnesi içinde gösterilmiştir daha önce. Ayrıca Boris’in, halen ziyaret ettiği hastasıyla bir iş olmanın dışında, bir doktor sorumluluğunun ötesinde ilgilendiği de görülmektedir. Bu Judith’in, Boris’in Alice’le yakından ilgilenmesiyle kendisine duyduğu aşk arasında bir nedensellik bağı olmadığını, bunun acıma değil aşk olduğunu görmesine, ikna olmasına mı yol açmıştır ki Judith karar değiştirip hastaneye geri dönmüştür. Onun farkına vardığı, Boris’te olanın, hiyerarşik bir ilişki olarak görülüp “olumsuz” gözle bakılan “acıma” değil, sevgiyi de içeren bir “şefkat” duygusu olduğu mudur?



Şefkat

Acımanın izinin sürüldüğü yolculuk bizi şefkatin kapısına getirdi. Bir yoruma göre acıma, acınanı aşağı görme, en azından astlık-üstlük münasebeti kurma bakımından şefkatten farklı. Daha ayırdedici olansa, acımanın nesneyle mesafeyi koruma, izleyici konumundan çıkıp harekete geçmemeyle niteliği. Yani şefkat, müdahil olmaya isteklilik içerirken, acıma, yalnızca sözde kalan bir yardım vaat etmek anlamına geliyor. [1] Bu özellik, hiyerarşi kurma/aşağılamadan farklı olarak, sonuçları ve bu sonuçların gözlemlenebilir olması itibarıyla daha nesnel bir ölçüt olabilir. Ancak o zaman, bir  yardım etme davranışının/eyleminin acıma mı, şefkat mi olduğunu ayırt etmek güçleşiyor, hangi niyetle yapıldığının anlaşılması gerekiyor. Örneğin Boris ve Judith’in filmdeki yardım etme davranışları acımadan mı, yoksa şefkatten mi kaynaklanıyor, anlayamıyoruz. O zaman, Judith’in, Boris’in veya kendisinin aşık olduğuna ikna olmasının arkasında yatanın “acıma ve şefkat ayrımı” olduğu tezi çöküyor. Bu ayrım Boris için bir anlam ifade etmiyordu zaten. O aşık oldu, buna inandı ve bu aşk için kardeşiyle arasının bozulmasını göze aldı. Bu dalgalı aşk ilişkisi boyunca, gündelik yaşamında işini yaptı, karşılaştığı birkaç küçük olayda da küçük yardımlar yapmaya devam etti. Göründüğü kadarıyla ilişkiyi karmaşık hale sokan Judith. Aşık olduğunu ve aşık olunduğunu hissetmek/anlamak bu kadar zor bir şey midir? Aşk bir duygulanımsa, aklı bu kadar içine katmak, o duyguyu ne hale getirir?

Judith’in bütün bu ayrımları yaptığı ve filmin aşk-acımak-şefkat ilişkisi üzerine kurulduğunu varsayarsak, aşk, acımak-şefkat ikilisinin üstünde, daha “yüce” bir duygu mu sorusu ortaya çıkar. Kardeşe duyulan acıma-şefkati dışlayan ve yine de acıma-şefkat içeren bir duygu mudur aşk. Sait Faik, “bir insanı sevmekle başlar her şey” derken, neden aşktan değil de sevgiden söz eder? Ve bir insanı sevmekle başlayan nedir? Ne/neler olabilir o “her şey”?



ŞEFKAT 

Başkasının çocuğu da olsan 
Sen bir insan yavrususun 

Bir insan yavrusunu sevmek istiyorum 
Ağzı burnu kulağı 
Ve sıcak kanı olan 
Ve uyuyabilen 
Bir insan yavrusunu 

Uyu çocuk uyu dizimde 

Asaf Halet Çelebi

PDF
https://www.academia.edu/15104318/ACIMAK_Tirez_la_langue_mademoiselle_2013_