“ve
hayat gül kokulu bir sağanak yine
birşeyler anlatmak istiyor hayat
ve alıp götürmek bir şeyleri kurt sofralarına” (Yılmaz Odabaşı)
birşeyler anlatmak istiyor hayat
ve alıp götürmek bir şeyleri kurt sofralarına” (Yılmaz Odabaşı)
Julie
Lopes-Curval’in Le
Beau Monde (2014,
High Society-Işıltılı Hayat) başlıklı filmi, işlediği tema bakımından
Abdellatif Kechiche’nin Blue
Is the Warmest Color (2013)
filmiyle karşılaştırılıyor.[1]
Buna göre her iki film de “sınıf kaynaklı kültürel fark ve
aşk” arasındaki ilişkiye odaklanıyor.[2]
Bununla birlikte aralarında önemli bir fark da bulunuyor:
Lopes-Curval’in filminde çıplaklık ve cinsellik Kechiche’nin
filmiyle kıyaslanmayacak derecede geri planda.[3]
Alice
Yönetmen
Lopes-Curval, aşkın toplumsal bir bağlamdan yalıtık biçimde
yaşanan bir ilişki olmadığından bahisle, böyle bir bağlama
yerleştirilmeden ele alınmaması gerektiği düşüncesinde.[4]
Bu nedenle kendi filminde aşk ilişkisini, sınıf temelli kültürel
fark bağlamına yerleştirdiği bir hikaye üzerinden anlatıyor.
Hikayenin
kahramanlarından Alice (Ana Girardot), işçi sınıfından bir genç
kadın, Antoine (Bastien Bouillon) ise, asi bir burjuva genç erkek.
Nakışa meraklı, el işi ürünler yapan Alice ile Antoine’nın
karşılaşması, Antoine’nin annesinin Alice ile tesadüfi
karşılaşması neticesinde gerçekleşiyor. Antoine’nın annesi
Alice ile, Alice’in çalıştığı işyerinde karşılaşıyor,
onun üzerinde gördüğü bir el işi ürününü beğeniyor ve ona
ünlü bir moda okuluna (Duperré) kabul edilmesi için yardım
ediyor. Okula kabul edilen Alice, teşekkür etmek için bu burjuva
ailenin evlerine gittiğinde Antoine ile karşılaşıyor ve
Antoine’ın okul için ayrı bir ev tutmayıp birlikte kalmaları
teklifiyle başlayan ilişki aşka doğru evriliyor.
Alice’in
moda okulundaki günlerini yönetmen bize, öğretmenlerle yaşadığı
anlaşmazlıklar üzerinden gösteriyor. İşlediği “gül”ü
beğenmeyen öğretmenlerine Alice, gülün “gül” olma halinin
en mükemmmel ifadesini yakalamaya çalıştığını söylerken,
öğretmenler, bir kendini ifade etme aracı olarak gülü
resmetmesini istiyorlar. Böylece yönetmen, “sınıf temelli
güzellik anlayışı farklılığına” değiniyor.[5]
Antoine
İşletme
okuyan, annesiyle sürekli tartışan Antoine, okulunu bırakıp
fotoğraf sanatına kendini veriyor ve bu kapsamda Alice’in
yaşadığı işçi sınıfı mahallesini/orada yaşayanları
fotoğraflıyor. Alice’in, atıldığı işten alamadığı
tazminatı almak için mücadele eden annesi de bolca Antoine’ın
objektifine giriyor. Ancak Antoine açtığı fotoğraf sergisine,
fotoğrafını çektiği insanları ve bu bağlamda Alice’in
annesini davet etmiyor. Bunu gören Alice kendisinin ve çevresinin
kullanıldığını hissediyor ve bunu da Antoine’a söylüyor.
Antoine’ın
ailesine karşı olan asiliği, kendi ayrıcalıklı konumunu
kaybetmeye dönük bir isyankarlık değil. Sınıfının kendisine
sunduğu imkanları, ailesinin desteğini reddetmeden, aksine bu
ayrıcalıklı konumdan istifadeyle, kendi arzularının peşinde
koşabiliyor. Alice ile her karşılaştığında sarılan/öpen ve
sevişen Antoine’ın aşkı, kendi arzuları peşinde başka
diyarlara yelken açmasını engellemiyor ve Alice ile ilişkisi
bitiyor.
Burjuva
için “Parfüm”
Yönetmenin
sınıfsal fark ve dışlayıcılığı izleyiciye gösterdiği bir
sahnede, Antoine’ın burjuva annesinin, Alice ve annesi hakkında
“aşağılayıcı/küçümseyici” ifadeler kullandığını
görüyoruz.[6]
Bunun da etkisiyle Alice, annesinden ve işçi sınıfı kökeninden
utanma, annesiyle tartışma noktasına doğru ilerliyor. Başka bir
sahnedeyse, yukarıda bahsedildiği gibi, Antoine’ın sergiye
Alice’in annesini çağırmaması sonucu yaşanan gerilim
gösteriliyor. Bunun yanında bir de, dikkatten kaçmaması gereken,
Sergi López’in canlandırdığı Harold karakteri.
Antoine’ın
annesinin arkadaşı olan Harold, işçi sınıfı kökenli, burjuva
sınıf için parfüm üreten, bu sayede o çevrede tutunabilen ve
çiçeklerle ilişkisi de bu bağlamda yeni bir “koku” bulmaya
odaklanmış bir kişi olarak resmediliyor. Sınıfsal köken ortaklığı nedeniyle,
Harold ile Alice daha iyi anlaşabiliyor, daha çok sohbet
edebiliyorlar. Bu sohbetlerde Harold, Alice’e yardım etmeye çalışıyor, tavsiyelerde bulunuyor. Filmin sonunda, Alice ile Antoine ve ailesi arasındaki
ilişkinin bitmesine karşın, Harold ile devam ettiğini görüyoruz.
Bu
izlek ekseninde film, burjuva sınıfın işçi sınıfıyla olan
ilişkilenmelerindeki üstten/kendini merkeze alan/kendine tabi kılan
bakışı üzerinden okunabilir. İşçi sınıfından gelse de
Harold, burjuva zevkine hitap eden parfümler üreterek hayatta kalabiliyor. Öğretmenleri Alice’ten burjuva sanat anlayışına uygun üretim
yapmasını istiyor, sanatı "kendini ifade etme"yle kayıtlıyorlar. Bu ifade etmenin, anlamaya
dönük bir motivasyondan ziyade, Antoine’ın işçi sınıfını
fotoğraflaması gibi, anlatmaya odaklandığı söylenebilir. Anlatma ve gösterme,
burjuva sınıfın gözünde eğlencelik bir malzemenin ötesinde bir
anlam ifade etmiyor ve “görülebilir” olmanın oyalayıcılığı
içinde debeleniyor. Antoine’ın aşkı da, sanatı gibi, “araçsal”
ve seyirlik/eğlencelik. Sarılıyor, öpüşüyor, sevişiyor ve
terk ediyor.
Burjuvanın
alt sınıfla ilişkisi, ne kadar "klasik" de olsa sinemada
işlenmeye devam edilen bir tema olarak görülebilir. Buna bir örnek
de 2015 yapımı Emilie Cherpitel filmi: L'échappée
belle
(2015). Lopes-Curval’in
filmi belki de daha çok bu filmle karşılaştırmalı biçimde
okunmalı. Burjuva sınıftan Eva (Clotilde Hesme), hayatında ilk
kez “empati” yapmaya başlamasına neden olduğunu söylediği
yetim Leon’u (Florian
Lemaire),
filmin sonunda yetimhaneden çıkarıp yanına alma iradesini
gösterebiliyor. Filmin jeneriği akarken, Hesme ve Lemaire’nin
eşlik ettiği Bella Ciao şarkısını dinliyoruz.