Cuma, Mart 11, 2016

Le Beau Monde (2014): "Ve her şeyin üstüne bir gül işlenecek"



ve hayat gül kokulu bir sağanak yine
birşeyler anlatmak istiyor hayat
ve alıp götürmek bir şeyleri kurt sofralarına” (Yılmaz Odabaşı)

Julie Lopes-Curval’in Le Beau Monde (2014, High Society-Işıltılı Hayat) başlıklı filmi, işlediği tema bakımından Abdellatif Kechiche’nin Blue Is the Warmest Color (2013) filmiyle karşılaştırılıyor.[1] Buna göre her iki film de “sınıf kaynaklı kültürel fark ve aşk” arasındaki ilişkiye odaklanıyor.[2] Bununla birlikte aralarında önemli bir fark da bulunuyor: Lopes-Curval’in filminde çıplaklık ve cinsellik Kechiche’nin filmiyle kıyaslanmayacak derecede geri planda.[3]

Alice

Yönetmen Lopes-Curval, aşkın toplumsal bir bağlamdan yalıtık biçimde yaşanan bir ilişki olmadığından bahisle, böyle bir bağlama yerleştirilmeden ele alınmaması gerektiği düşüncesinde.[4] Bu nedenle kendi filminde aşk ilişkisini, sınıf temelli kültürel fark bağlamına yerleştirdiği bir hikaye üzerinden anlatıyor.

Hikayenin kahramanlarından Alice (Ana Girardot), işçi sınıfından bir genç kadın, Antoine (Bastien Bouillon) ise, asi bir burjuva genç erkek. Nakışa meraklı, el işi ürünler yapan Alice ile Antoine’nın karşılaşması, Antoine’nin annesinin Alice ile tesadüfi karşılaşması neticesinde gerçekleşiyor. Antoine’nın annesi Alice ile, Alice’in çalıştığı işyerinde karşılaşıyor, onun üzerinde gördüğü bir el işi ürününü beğeniyor ve ona ünlü bir moda okuluna (Duperré) kabul edilmesi için yardım ediyor. Okula kabul edilen Alice, teşekkür etmek için bu burjuva ailenin evlerine gittiğinde Antoine ile karşılaşıyor ve Antoine’ın okul için ayrı bir ev tutmayıp birlikte kalmaları teklifiyle başlayan ilişki aşka doğru evriliyor.

Alice’in moda okulundaki günlerini yönetmen bize, öğretmenlerle yaşadığı anlaşmazlıklar üzerinden gösteriyor. İşlediği “gül”ü beğenmeyen öğretmenlerine Alice, gülün “gül” olma halinin en mükemmmel ifadesini yakalamaya çalıştığını söylerken, öğretmenler, bir kendini ifade etme aracı olarak gülü resmetmesini istiyorlar. Böylece yönetmen, “sınıf temelli güzellik anlayışı farklılığına” değiniyor.[5]


Antoine

İşletme okuyan, annesiyle sürekli tartışan Antoine, okulunu bırakıp fotoğraf sanatına kendini veriyor ve bu kapsamda Alice’in yaşadığı işçi sınıfı mahallesini/orada yaşayanları fotoğraflıyor. Alice’in, atıldığı işten alamadığı tazminatı almak için mücadele eden annesi de bolca Antoine’ın objektifine giriyor. Ancak Antoine açtığı fotoğraf sergisine, fotoğrafını çektiği insanları ve bu bağlamda Alice’in annesini davet etmiyor. Bunu gören Alice kendisinin ve çevresinin kullanıldığını hissediyor ve bunu da Antoine’a söylüyor.

Antoine’ın ailesine karşı olan asiliği, kendi ayrıcalıklı konumunu kaybetmeye dönük bir isyankarlık değil. Sınıfının kendisine sunduğu imkanları, ailesinin desteğini reddetmeden, aksine bu ayrıcalıklı konumdan istifadeyle, kendi arzularının peşinde koşabiliyor. Alice ile her karşılaştığında sarılan/öpen ve sevişen Antoine’ın aşkı, kendi arzuları peşinde başka diyarlara yelken açmasını engellemiyor ve Alice ile ilişkisi bitiyor.

Burjuva için “Parfüm”

Yönetmenin sınıfsal fark ve dışlayıcılığı izleyiciye gösterdiği bir sahnede, Antoine’ın burjuva annesinin, Alice ve annesi hakkında “aşağılayıcı/küçümseyici” ifadeler kullandığını görüyoruz.[6] Bunun da etkisiyle Alice, annesinden ve işçi sınıfı kökeninden utanma, annesiyle tartışma noktasına doğru ilerliyor. Başka bir sahnedeyse, yukarıda bahsedildiği gibi, Antoine’ın sergiye Alice’in annesini çağırmaması sonucu yaşanan gerilim gösteriliyor. Bunun yanında bir de, dikkatten kaçmaması gereken, Sergi López’in canlandırdığı Harold karakteri.

Antoine’ın annesinin arkadaşı olan Harold, işçi sınıfı kökenli, burjuva sınıf için parfüm üreten, bu sayede o çevrede tutunabilen ve çiçeklerle ilişkisi de bu bağlamda yeni bir “koku” bulmaya odaklanmış bir kişi olarak resmediliyor. Sınıfsal köken ortaklığı nedeniyle, Harold ile Alice daha iyi anlaşabiliyor, daha çok sohbet edebiliyorlar. Bu sohbetlerde Harold, Alice’e yardım etmeye çalışıyor, tavsiyelerde bulunuyor. Filmin sonunda, Alice ile Antoine ve ailesi arasındaki ilişkinin bitmesine karşın, Harold ile devam ettiğini görüyoruz.

Bu izlek ekseninde film, burjuva sınıfın işçi sınıfıyla olan ilişkilenmelerindeki üstten/kendini merkeze alan/kendine tabi kılan bakışı üzerinden okunabilir. İşçi sınıfından gelse de Harold, burjuva zevkine hitap eden parfümler üreterek hayatta kalabiliyor. Öğretmenleri Alice’ten burjuva sanat anlayışına uygun üretim yapmasını istiyor, sanatı "kendini ifade etme"yle kayıtlıyorlar. Bu ifade etmenin, anlamaya dönük bir motivasyondan ziyade, Antoine’ın işçi sınıfını fotoğraflaması gibi, anlatmaya odaklandığı söylenebilir. Anlatma ve gösterme, burjuva sınıfın gözünde eğlencelik bir malzemenin ötesinde bir anlam ifade etmiyor ve “görülebilir” olmanın oyalayıcılığı içinde debeleniyor. Antoine’ın aşkı da, sanatı gibi, “araçsal” ve seyirlik/eğlencelik. Sarılıyor, öpüşüyor, sevişiyor ve terk ediyor.

Burjuvanın alt sınıfla ilişkisi, ne kadar "klasik" de olsa sinemada işlenmeye devam edilen bir tema olarak görülebilir. Buna bir örnek de 2015 yapımı Emilie Cherpitel filmi: L'échappée belle (2015). Lopes-Curvalin filmi belki de daha çok bu filmle karşılaştırmalı biçimde okunmalı. Burjuva sınıftan Eva (Clotilde Hesme), hayatında ilk kez “empati” yapmaya başlamasına neden olduğunu söylediği yetim Leon’u (Florian Lemaire), filmin sonunda yetimhaneden çıkarıp yanına alma iradesini gösterebiliyor. Filmin jeneriği akarken, Hesme ve Lemaire’nin eşlik ettiği Bella Ciao şarkısını dinliyoruz.


Bir rüzgar, bir fırtına gibi esecek gül
Yıllarca esecek belki
Ve ansızın dünyamızı göreceğiz bir sabah
Göreceğiz ki
Biz dünyamızı gerçekten görmemişiz daha
Geceyi, gündüzü, yıldızları
Görmemişiz hiç
Tanışmaya komamışlar bizi güzelim dünyamızla.
Öyleyse dostlar bırakın bu yalnızlıkları
Bu umutsuzlukları bırakın kardeşler
Göreceksiniz nasıl
Güller güller güller dolusu
Nasıl gül kokacağız birlikte
Amansız, acımasız kokacağız
Dayanılmaz kokacağız nefes nefese.”

(Edip Cansever)