Pazar, Mart 06, 2016

Lidersiz Bir Örgütlenme Pratiği Demişken...


Harvey kentsel mücadeleye dönük kuramsal tartışmasıyla kapitalizmin üreterek denetleye geldiği “ortak alan”ları tanımlar. Harvey’e göre kentsel ortak alanlar, sadece belli bir nesne, taşınmaz veya toplumsal bir süreç olarak değil, ama aynı zamanda üzerinde toplumsal ilişkilerin kurulduğu ve sürdürüldüğü alanlar olarak görülmelidir. Ortak alanlar sermaye birikimi açısından artık-değerin elde edildiği, sermaye döngüsünün yeniden üretilerek güvence altına alındığı birikim coğrafyalarını oluştururlar. Kentin ana arterleri ve/ya çeperleri (hala var ise kır bölgesi) boyunca uzanan bu alanlar aynı zamanda, kentli nüfus içerisinde yoğunlaşan kitlesel emek gücünün soğurulduğu alanlardır. Harvey’e göre “kapitalizmin coğrafi tarihi” olarak kentsel mekanlar ve süre giden gaspına karşı, tüm kent sakinleri şehri gönüllerine göre değiştirme ve yeniden icat etme hakkı olarak “şehir hakkı” etrafında bir araya gelmeli; siyasal olanı mikro düzeyde kuracak kentsel mücadeleler süratle var edilmelidir (2013). 
“Kamu yararı” göstereni altında konularak mutenalaştırılan ortak alanların, asıl hak ve kullanım sahipleri olan kent sakinlerine iadesini talep eden bu mücadeleler; örgütlenme pratikleri bakımından “yataycılık” adı verilen örgütlenme telosuna sıkı sıkıya sarılmış gözükmektedir. Bir model olarak daha çok münferit düzeyde gelişen, küçük ölçekli/dar yayılımlı (#Occupy Wall Street/Gezi Parkı işgallerinde görüldüğü gibi büyük ölçekli ve geniş yayılımlı da olabilir) kalkışmalarla cisim bulan yataycılık; temelde, merkezi, hiyerarşik, tepeden aşağı şekillenen emir-komuta rasyonalitesinin reddini ifade etmektedir. Yataycılık, Harvey’in yerinde tespitiyle, dallanıp budaklanarak rafine olmaktan çıkan hareketler bağlamında açığa çıkan “ölçek” sorununa cevap üretemezken; parçalı, yerellikler düzeyinde görülen direniş hatlarını birbirlerine eklemlemek noktasında ise yetersiz kalmaktadır. Kuşkusuz ki, yataycılık anlayışı bağlamında dile getirilen sorunlar Harvey’in işaretledikleriyle  sınırlı değildir. Yataycılığın yarattığı sorunları kavramsal bileşenleri üzerinden açımlamak zorunludur. Yataycılığın kavramsal bileşkesi “lidersizlik” ve “otonom örgütlenme” retoriğinin etrafında salınmaktadır. Bunlardan ilkine göre yataycılık anlayışı ile örgütlenen hareketlerde, tekil hareket bileşenleri lider/öncü olma niyet ve maksadıyla hareket içerisinde öne çık(a)mamakta; herkesin kendi içinde bir parça da olsa lider olduğu kabul edilmektedir. Yataycılık bu yönüyle demokratik ve eşitlikçi bir karaktere sahipmiş gibi dursa da, tekil hareket bileşenleri ya da gruplardan hareketin işleyiş ve yeniden üretimi açısından önem taşıyan gündelik rutin ve karar alma süreçlerinde, “sorumluluk alma/duyma” ve/ya “hesap verme” gibi ahlaki ilkeleri hayata geçirmeleri beklenemez. Diğer yandan, lidersizlik retoriği hareket bileşenleri arasında görülen çeşitli biyokapasite farklılıkları ve/ya maddi kaynaklara erişim gibi yapısal dengesizlikler dolayısıyla uygulanması güç bir ideal olmanın ötesine geçemez. Son olarak, bir diğer veçhe olarak yataycılığın içini dolduran otonomi ise, hareket bileşenleri açısından kendi tercihlerinde bulunan, aldıkları kararların sonuçları bakımından  kendilerinden sorumlu; “kendi için birey”ler olmayı doğurmaktadır. Otonomi, bu yönüyle hareketler açısından özünde karşılıklı özveri, fedakarlık ve sorumluluğa dayalı ilişkilerin kurulumunu güçleştirir. Tüm sembolik ve/ya maddi pratikleriyle birlikte düşünüldüğünde, otonomi, sahici bir birliktelik üzerinde yükselen ve kendi içinde konsolide olabilmiş kolektif bir öznenin yaratılması ve yeniden üretilmesi önünde engel taşır.     
 
Kaynakça
Harvey, D. "Asi Şehirler", İstanbul: Metis