Haydar
Ergülen, “Acının son şairi: Acısının peşinde gezen şair”
der Ahmet Erhan için:
“Ahmet’in
şiiri mi daha acılaştırıyor dünyayı yoksa Ahmet Erhan acıyı
yazmak için mi bu dünyaya gelmiş, belki de Nilgün
Marmara’nın “onun
bedeni bir tımarhane”
dizesi
gibi, Ahmet Erhan için de bu dünya büyük bir ‘hastane’dir:
Müebbet hastane. Bir ceza gibi. Şifası da şiir olan zehri de.
“[1]
Arabesk şair de diyenler olur Ahmet Erhan hakkında, övgü olarak alır bunu ve Müslüm'e de, Orhan’a da bayıldığını söyler.[2] Babasının ölümünde yaralanır ve eşi Hacer Erhan’ın söylediği gibi, Sivas katliamında tükenir [3]:
“Sivas'
olduğunda, bütün mahallemin çocuklarını kaybettim. Ve bütün
İsmet Özel kitaplarını attım çöpe. Orada ölenler 37 kişiyse
30'unu tanıyordum. Sadece şairleri- romancıları değil ki, orada
ölen 14 yaşındaki çocuğu da... Onunla da oturuyordum, çay
içiyordum, aynı sokağın çocuklarıydık. “
Şiirlerinde
bolca söz etse de intihardan, hiç intiharı düşünmez. Ama insan
yaşayarak da intihar eder. O konuda biraz hızlı koştuğu
inancındadır.[4] Solculara da,
sağcılara da yaranamadım diyen şair, Karşıyaka
Mezarlığında (Ankara) 3 no’lu kapıdan girdiğinizde ve ilk sola
döndüğünüzde uzaktan karşılar sizi. Ahmed Arif’in sevgili
oğlu Filinta Önal’ın yaptığı Akdenizli bir kayık heykeli
orda durur sonsuz.[5]
Aşk
şiirlerine de sızar acı. Sanki
bir şeyler hep eksik kalacak (Aşk Kesikleri), yalnızlıktan
gelip yalnızlıklara gidecektir (Öylesine Bir Aşk Şiiri) sonunda.
Hiçlikte
buluşup yağmurla sevişmek istenen sevgilinin yokluğu, sevdaların
sonu hatırlanır. Ve Irak'ta
bir çocuk onsuz ölmektedir (Su):
“Ben
yalnız bir adamım tırnaklarım uzamaz. Pencerene kar buğusu
bıraktım. Belki adımı yazarsın diye. Belki beni çizersin diye.
Pencerene kar buğusu bıraktım. Belki beni seversin diye. Kar
soludum sanki, kar açtım (Pencere). Beni kimseler sevmez...
(Buluşma). Burada
bitiyor bir sevda, kaldım işte yine dağlar, uçurumlar arasında
birbaşıma (Sevda Şiirleri). Yalnızlık
mıydı, hiç değildi. Çünkü yalnızlık bile çoğulluk
ister (Bekar Gece). Yaşamak
dünyayı ödüllendirmektir artık (Öylesine Bir Aşk Şiiri) ”
Sevgili, dallarda olgunlaşan ağzıyla, saçlarıyla köpüklenen denizin, gelir. Ardısıra sokaklar da gelir. Çığlıklar, acılar da gelir, düşler sanrılar da öylece. Bir kuş birdenbire tüylerini döker sanki. Gözyaşları eşlik eder sevişmeye (Aşk) :
”
Hayatım
temsili bir yenilgi gösterisidir. Sararmış bir devrimci
fotoğrafıdır hayatım. Sevgilisi yoktur ve artık sevgisi de
yoktur. Radyoda söylenmeyen bir ölüm sessizce kepenklerini kapatır
(Akşam Güneşi). Sensin, sevgilimsin, beni bilirsin. Usandım artık
dünyayı sorgulamaktan. Yardım et bana, kendimle barışayım.
Kanıtlar devşirerek taştan, topraktan (Şiir XI).
“
Çiçekçiden
istenen gül, sevgiliye değil, içine gözyaşları sığdırılarak,
bir arkadaşın/kardeşin tabutuna iliştirilecektir (Ağıt):
“İzmit'te
bir sevgili, ölüm oruçlarında iki çocuk yitirdim. (Ne
Balık Ne de Kuş)”
Keşke
buz üstüne yazılabilse şiirler. Üç beş gün öyle kalıp
eriyip gitse. Çekilen bunca acıyı, varsın bilmesin çocuklar (Buz
Üstüne Yazılan şiir):
“Koynumda
dürerek güllerimi. Ürkek bir durak gibi bekledim. Bugün
‘sevgililer günü’- kimbilir kaçıncısı. Kalbim yorgun bir
kısrak, itici kakıcı. Olgun bir yılkı gibi köşeme saklandım
(Sevgililer Günü).
Büyüteçlerle
inceliyorlar şu yitik ömrümüzü (Gülşiir). Halbuki evi gibi bir
şeydir insanın yarattıkları, yazdıkları... Mahremiyetidir.[6]
Ve ölüm gelir, gün akşama kavuşur.
Koro Her Zaman Haklıdır
Koro
Yaşamdan başka ölüm yoktur
Mutluluk çocuklara mahsustur
Onların da ölümleri damla damla
Birikir aylarla, yıllarla
Yürüdükleri yollar bir tabuta dönüşür
Her insan kendi tarihiyle başbaşa
Boyuna dünyayla ilgili kitaplar okur
Sokağa bir ilmek gibi açılan camlarda
Bir katılma isteğinin acısını dokur
Kendi ayakizlerine basar oysa
Kendi kendine konuşarak büyür
Ben
Keşke yeniden doğmak gibi bir şeylere inansam
Biri önümdeki şu bira bardağını yenilese
Ben söylemeden, çağırmadan
Bacalardan yükselen duman
Bir deniz köpüğüne dönüşse...
Değişsin diyorum, her şey değişsin
Hiçbir şey kalmasın ayakları üstünde
Sen
Ne güzeldin, uzayan hep uzayan ellerin vardı
Bütün çocukların ağzıyla konuşur gibiydin
Duraklarda hep kendini bekledin
Herkesin indiği otobüslere bindin usulca
Biz
Kuşların teyellediği bir göğün altında
Birdenbire sökülen dikişler gibiyiz
İplerimiz uçuşup duruyor havada
Takacak yerimiz yok, boynumuzdan başka
Siz
Uzaksınız, niye böylesiniz, çoğul ve sessiz
Tarihinizi kitaplara alınmayacak olaylardan seçersiniz
Kapılarınızda çiçeksiz girilmez yazıları
Sizin kanınızda aynalar dolaşmaz mı
Kendi ölümünüzü gazete ilanlarından öğrenirsiniz
Onlar
Susmaktan yosun bağlamış ağızlarıyla
Bir gün konuşmaya başlarsa, ne oldu
Demeye kalmadan bir fotoğrafçı çağır
Ve havada yakala seslerinin resmini
Altına ayı, günü, saat, yazmasan da olur
Ben
İktidar akıyor nereye elimi atsam
Irmakları deniz boğuyor, denizi toprak
Ben de bir gün şair olursam
Dersem ki artık enel hak
Dünya beni gönderlere çekersen
Ne olur, ne olur rüzgarsız bırak
Sen
Kirpiklerin tozlu dünyaya bakmaktan
Çamurlar üstünde tüten buhur gibisin
Yalnızsın, üzgünsün ve kederlisin
Yaşam akmaya başlıyor tırnaklarından
Toprağın ve suyun bütün gizlerini belledin
Seni gökyüzüne gömecekler bunun için
O
Bedeninin kaleleri, burçları var
Geçilmez, yazıyor duvarlarında
Ve bir çift meme ucu mazgallarında
Biz
Sevgilerimiz de rastlantısal, nefretlerimiz de
Hep kendimize çarpıyoruz en olmadık yerlerde
Siz
Bir sabah postal sesleriyle uyandınız
Diyelim ki akşamdan kalmaydınız- misal
Önünüze kızarmış ekmek, bir bardak çay
Radyodaki marşlara kulak kabarttınız
Hapishanelerde dediniz yerimiz var münhal
Onlar
Ölülerini hep kefenlere sararlar
Bir yaşam boyu sıkılı duran yumrukları
Toprağın üstüne çıkmasın diye
Koro
İnce yazıyla yazılan bu şiir
Kalın duyarlıklara seslenecektir
Kimse yaşarken bir şey okumasın artık
Ölümün şiiri herkese yetecektir...[7]
Yaşamdan başka ölüm yoktur
Mutluluk çocuklara mahsustur
Onların da ölümleri damla damla
Birikir aylarla, yıllarla
Yürüdükleri yollar bir tabuta dönüşür
Her insan kendi tarihiyle başbaşa
Boyuna dünyayla ilgili kitaplar okur
Sokağa bir ilmek gibi açılan camlarda
Bir katılma isteğinin acısını dokur
Kendi ayakizlerine basar oysa
Kendi kendine konuşarak büyür
Ben
Keşke yeniden doğmak gibi bir şeylere inansam
Biri önümdeki şu bira bardağını yenilese
Ben söylemeden, çağırmadan
Bacalardan yükselen duman
Bir deniz köpüğüne dönüşse...
Değişsin diyorum, her şey değişsin
Hiçbir şey kalmasın ayakları üstünde
Sen
Ne güzeldin, uzayan hep uzayan ellerin vardı
Bütün çocukların ağzıyla konuşur gibiydin
Duraklarda hep kendini bekledin
Herkesin indiği otobüslere bindin usulca
Biz
Kuşların teyellediği bir göğün altında
Birdenbire sökülen dikişler gibiyiz
İplerimiz uçuşup duruyor havada
Takacak yerimiz yok, boynumuzdan başka
Siz
Uzaksınız, niye böylesiniz, çoğul ve sessiz
Tarihinizi kitaplara alınmayacak olaylardan seçersiniz
Kapılarınızda çiçeksiz girilmez yazıları
Sizin kanınızda aynalar dolaşmaz mı
Kendi ölümünüzü gazete ilanlarından öğrenirsiniz
Onlar
Susmaktan yosun bağlamış ağızlarıyla
Bir gün konuşmaya başlarsa, ne oldu
Demeye kalmadan bir fotoğrafçı çağır
Ve havada yakala seslerinin resmini
Altına ayı, günü, saat, yazmasan da olur
Ben
İktidar akıyor nereye elimi atsam
Irmakları deniz boğuyor, denizi toprak
Ben de bir gün şair olursam
Dersem ki artık enel hak
Dünya beni gönderlere çekersen
Ne olur, ne olur rüzgarsız bırak
Sen
Kirpiklerin tozlu dünyaya bakmaktan
Çamurlar üstünde tüten buhur gibisin
Yalnızsın, üzgünsün ve kederlisin
Yaşam akmaya başlıyor tırnaklarından
Toprağın ve suyun bütün gizlerini belledin
Seni gökyüzüne gömecekler bunun için
O
Bedeninin kaleleri, burçları var
Geçilmez, yazıyor duvarlarında
Ve bir çift meme ucu mazgallarında
Biz
Sevgilerimiz de rastlantısal, nefretlerimiz de
Hep kendimize çarpıyoruz en olmadık yerlerde
Siz
Bir sabah postal sesleriyle uyandınız
Diyelim ki akşamdan kalmaydınız- misal
Önünüze kızarmış ekmek, bir bardak çay
Radyodaki marşlara kulak kabarttınız
Hapishanelerde dediniz yerimiz var münhal
Onlar
Ölülerini hep kefenlere sararlar
Bir yaşam boyu sıkılı duran yumrukları
Toprağın üstüne çıkmasın diye
Koro
İnce yazıyla yazılan bu şiir
Kalın duyarlıklara seslenecektir
Kimse yaşarken bir şey okumasın artık
Ölümün şiiri herkese yetecektir...[7]
Ahmet
Erhan