“Entelektüel” öncelikle, ölümü üzerine yapılan haberlerde de görüleceği
üzere, Umberto Eco için sıklıkla kullanılan bir kavram olarak karşımıza
çıkıyor.[1]
Bu kavramın Türkçe haberlerde, “düşünür” veya “bilim adamı” sözcükleriyle karşılanması,
belki de Türkiye’de “entelektüel ve aydın kavramları” üzerine yapılan tartışmadan
kaynaklanıyor.[2] Bunun
yanında Eco için “entelektüel” kavramını kullanan Türkçe haberlere de
rastlanabiliyor. Örneğin Ferhat Ünlü (2013), Eco’nun gazete başlıklarına
yansıdığı bir röportajı (Cansu Çamlıbel, “Dünyanın 1 Numaralı Filozofu”)
hatırlatırken, “Entelektüellerin 1 Numarası!” alt başlığını kullanıyor.
“ENTELEKTÜELLERİN 1 NUMARASI!
Umberto Eco deyince akla gelen bir başka gazete başlığı daha var. Hürriyet muhabiri Cansu Çamlıbel'in Eco ile İtalya'daki evinde geçtiğimiz günlerde yaptığı röportaj, gazetenin internet sitesinde 'Dünyanın 1 Numaralı filozofu Umberto Eco ile çok özel röportaj' manşeti ile lanse edildi. Şayet varsa ve kim olduğu biliniyorsa Ergenekon'un 1 Numarası'nı faş eder gibi 'dünyanın 1 numaralı filozofu' ilan edilmek, herhalde en çok Eco'nun tuhafına gitmiştir. Umberto Eco, siyasetten pek hazzetmeyen ve bu yüzden mümkün mertebe siyasi konularda konuşmaktan kaçınan bir yazar.”[3]
Umberto Eco deyince akla gelen bir başka gazete başlığı daha var. Hürriyet muhabiri Cansu Çamlıbel'in Eco ile İtalya'daki evinde geçtiğimiz günlerde yaptığı röportaj, gazetenin internet sitesinde 'Dünyanın 1 Numaralı filozofu Umberto Eco ile çok özel röportaj' manşeti ile lanse edildi. Şayet varsa ve kim olduğu biliniyorsa Ergenekon'un 1 Numarası'nı faş eder gibi 'dünyanın 1 numaralı filozofu' ilan edilmek, herhalde en çok Eco'nun tuhafına gitmiştir. Umberto Eco, siyasetten pek hazzetmeyen ve bu yüzden mümkün mertebe siyasi konularda konuşmaktan kaçınan bir yazar.”[3]
Konunun bir boyutu “bir entelektüel olarak Eco (Eco’nun entelektüelliği)”
ise, diğer boyutu “Eco’nun entelektüeli”, diğer bir ifadeyle onun entelektüeller
hakkında düşünceleri. İşte bu yazıda biz, Eco’nun “entelektüel” niteliğiyle
değil, onun “entelektüeller”le ilgili söyledikleriyle/yazdıklarıyla
ilgileneceğiz.
Kriz Çıkaran
Kemal Ulusaler (2009) Eco’nun “Entelektüel kriz
çözmez, çıkarır” sözlerini aktardıktan sonra şu alıntıya yer veriyor: “Şu ikisini ayıralım: Entelektüelin yapması
gereken düşünme çalışması bir yana, entelektüelin toplumsallığa katkısı bir
yana. Örneğin, entelektüelin siyasi tavrı. Bir ara PSİUP’un bir konferansına
katılmıştım, İtalyan Proleter Sosyalist Partisi. Gramsci’den gelen geleneğe
sıkı sıkıya bağlıydılar. Oysa bence entelektüelin yeri İtalo Calvino’nun Ağaca
Tüneyen Baron kitabında anlattığı yerdir. Adam ağaçların tepesine tüner, ama
tünemesi etrafıyla ilgilenmediği anlamına gelmez. Ağaçların tepesinden her şeye
karışır, katılır; örneğin Fransız Devrimi’ne.”[4]
Umberto Eco ile yapılan söyleşiye referans verilen bir
başka kaynakta da bu “kriz” söylemi öne çıkıyor. Eco’ya göre, kozmos krizlerle
ilerliyor ve doğal olan, sürekli kriz hali içinde olmak: “Buradan entelektüel tanımına geçen Eco bombayı patlatıyor ve
entelektüellerin krizleri çözmeye değil çıkarmaya yaradığını öne sürüyor. Ona
göre, daha önce ifade edildiği gibi, “Entelektüel, bir sıkışma durumunda, çıkış
yolu gözükmeyen ve öylesine giden, olması gerekirken hiçbir şey olmayan bir
düzende, bir kopma, kırma, ayırma işlemi yapan bir kişidir.” Müthiş bir tanım.
“Bir kriz yaratmak, var olan bir hali eleştirip, bu değişmezlik tarlasına kuşku
tohumları ekmektir.” Görülüyor, felsefi düzeyde kriz, gelişmenin motoru oluyor.
Çünkü yine Eco’ya göre felsefe sorun yaratır ve cevabı olmayan sorularla
ilgilenir.”[5]
İşini
“İyi” Yapan
Eco’nun sözlerinden alıntı yapılan bir
kaynağa bakıldığında, yazar entelektüeli “işini iyi yapan kişi” olarak tarif ediyor.
Şöyle diyor Eco: “Yeter! "Sözde entelektüeller"in çağı kapanmıştır! Bugün
entelektüellerden beklenen; radikal biçimde değişen dünyanın, ekonomik
krizlerin, gençlerin işsizlik sorunlarının da etkisiyle tüm meslek dallarındaki
"uzmanlardan beklendiği gibi, işlerini İYİ yapmalarıdır! Fazlasına gerek
yok! Felsefeciyse felsefe yapması beklenir... İlkokul öğretmeniyse çocukları
iyi eğitmesi... Siyaset bilimiyle uğraşıyorsa kendi alanında yeni ve pratik
çözümler getirmesi... Eğer şair veya yazarsa yazması... sadece İYİ yazması! Bunlar
birçoklarının gerçekleştirmediği şeyler! Bugünün dünyasında varlıklarını
sürdürmek ve maaşlarını hak etmek için entelektüeller boş yere
"entelektüellerin" durumundan söz ediyorlar... Yazacak kitapları
olmadığı için kitabın ölümünden söz ediyorlar... Roman yazmayı
beceremediklerinden romanın ölümünden söz ediyorlar... Şiir yazacak hayal
gücüne sahip olmadıkları için şiirin sonunun gelip gelmediğini tartışıyorlar...
Köşelerinden hiçbir pratik ve somut çözüm üretmeksizin yıkıcı eleştiriler
yapıyorlar... Sonunda da söyleyecek bir sözleri olduğu düşüncesiyle kendilerini
tatmin olmuş hissediyorlar... Bu entelektüellerle işimiz yok... Onların
varlıkları artık tamamen gereksiz."[6]
Yaratıcı Olan
Aynı kaynaktan devam
edildiğinde, Eco’dan yapılan aşağıdaki alıntı, entelektüelin işini iyi
yapmasının “yaratıcı olması” anlamına geldiğini gösteriyor: "Eğer entelektüel, el değil de kafa
işçisiyse, bir banka kasiyeri veya bir vergi kaçakçısı da entelektüel
sayılır... Yok eğer entelektüel dediğimizde, yaratıcı düşünsel işlevleri olan
kişiyi anlıyorsak, yıllarca aynı dersi kendilerini bir kez olsun sorgulamadan
anlatan üniversite profesörlerinin entelektüel olduklarından söz edemeyiz. Ama
toprağı işlemek için en iyi ve yenilikçi yollar bulmak için kafa yoran bir
çiftçi çok daha entellektüeldir...” [7]
Eco, entelektüele atfettiği “yaratıcı olmak” niteliğini, kendisiyle yapılan
bir röportajda da benzer biçimde dile getiriyor: “Eğer entelektüeli elleriyle değil beyniyle
çalışan kişi olarak tanımlarsak, banka memuru bir entelektüel olarak kabul edilebilirken,
Michelangelo entelektüel kategorisine giremez. Ve bugün, bilgisayarı
olan/kullanan herkes bir entelektüel olur. Bu yüzden ben entelektüelin bir
kişinin mesleği veya sosyal sınıfıyla ilgili olduğunu düşünmüyorum. Bana göre
entelektüel, yaratıcı biçimde yeni bilgi üreten herhangi biridir. Bir köylünün,
yeni bir aşının yeni tür elmalar üretebileceğinin farkına varması, entelektüel
bir etkinliktir. Oysa, Heidegger üzerine verdiği aynı dersi hayatı boyunca tekrarlayan
bir felsefe profesörü bir entelektüel olarak değerlendirilemez. Entelektüel
işlevin tek göstergesi, eleştirel yaratıcılıktır (mevcudu/yaptıklarımızı eleştirmek
ve “yapma”nın daha iyi yollarını bulmak/icat etmek).“[8]
Öngören ve Söyleyen
Aynı röportajda Eco, entelektüelin “şimdi”ye değil, “geleceğe” dair söz
söylemesine, öngören/önceden uyaran niteliğine değinir: “Bir tiyatroda yangın çıktığında, şair koltuğa çıkıp şiir okumamalı,
herkes gibi itfaiyeyi çağırmalıdır. Entelektüelin işlevi önceden görmek ve
uyarmaktır. Tiyatroya ilgi/dikkat gösterip eski ve tehlikeli olduğunu önceden söylemelidir.
Entelektüelin sözü, peygamberlik işlevine sahip bir çağrı gibidir. Şimdi ne
yapmamız gerektiği politikacıların işidir.” [9]
Prospect gazetesinin “Dünyayı ben
yönetseydim” bölümündeki soruya Eco şöyle cevap verir: “Böyle bir şeyin gerçekleşmesi ihtimali olmadığına göre, sadece hayali
bir cevap verebilirim. Yaşlandıkça insanlıktan nefret etmeye başladım. Öyle ki,
dünya üzerinde tam hakimiyetim olsaydı eğer, kimsenin işine karışmazdım. Bırak,
kendi bildikleri yolla gidip kendilerini mahvetsinler. İnsanlar bizi
seviyorlar, entelektüeliz, makaleler yazıyoruz, itiraz ediyoruz ama dünyayı
değiştiremiyoruz. Bizler sadece empati siyasetine destek verebiliriz.”[10]
Eleştiren
Guardian
Live
etkinliğinde Eco, “Ben bir filozofum;
sadece hafta sonları roman yazıyorum ve filozof olarak gerçekle
ilgileniyorum. Neyin gerçek olduğuna karar vermek çok zor olduğu için gerçeğe
ulaşmanın kolay yolunun yalanları analiz etmekten geçtiğini” keşfettiğini
söyler ve ekler: “Kamuoyunun yüzde
ellisi, hatta daha fazlası yalanlarla şekilleniyor. Yalanların şantajına
uğruyoruz.” [11]
[12]
Eco’ya göre günümüzdeki medyanın en büyük sorunu
eleştiri ruhunun yok olması ve holdingler elinde toplanmasıdır. “Militan
eleştirinin” yok oluşuna şahitlik ettiğimizi ifade eden Eco, “Gazetecilikte eleştiriyi rehabilite etmemiz
ve kapsama alanını genişletmemiz gerekiyor, özellikle interneti de eklemeliyiz.
Gazeteler bir iki sayfasını internet sayfalarını eleştirmeye ayırmalılar – hem
dolandırıcıları, hem de güvenilir blogların işaretini vermeliler. Halkın
zevkini belirlemek işinden vazgeçmemeliyiz. Gazeteler kritik filtre olabilir ve
demokrat kalabilir.” ifadelerini kullanır.[13]
“Entelektüellerin tanımlanması güç bir
kategori olduğunu biliyoruz. Oysa, ‘entelektüel işlev’i tanımlamak güç
değildir. Entelektüel işlev, kendi hakikat kavramını, o hakikati yeterince
yansıttığı kabul edilebilecek tarzda, eleştirel olarak ortaya koymasıdır.
Herhangi bir kimse, kendi durumu üzerine düşünen ve bir biçimde bunu dile
getiren toplum dışı bir kişi de entelektüel işlevi yerine getirebilir; buna karşılık,
olaylara duygusal tepki gösteren, olayları düşünce süzgecinden geçirmeyen bir
yazar bu işleve aykırı davranmış olur. Entelektüel işlevi yerine getirmeye karar
vermek ahlaksal bir seçimdir
(Eco, 2012’den aktaran Serdaroğlu, 2015).”
Entelektüel Eco/Eco’nun
Entelektüeli
David
Robey’e göre (1989) Eco, değişime yaptığı vurgu ve konformizm ile
muhafazakarlığa düşmanlığıyla sol-kanatta yer alan, ancak İtalyan Komünist
Partisi’ne de mesafeli duran bir entelektüeldir. Eco, kendisinin entelektüel görevinin
politik olmaktan daha çok kültürel olduğunu düşünür ve bu bakımdan sosyalist
veya komünistten ziyade, demokrat bir kişi olarak görülebilir. Ona göre
demokrat, nüansları ve ayrımları gören/farkına varan ve çelişkileri kabul eden
biridir. Marksizm her ne kadar onun düşüncesinde önemli bir etkiye sahip olsa
da, onun sol-kanat pozisyonunun temel özelliği, görelilik (relativism) ve
bireyciliktir. 1968 ve Gruppo 63
deneyiminin etkisiyle semiyotiğe ve bu yolla teorik/akademik alana yönelen Eco,
edindiği yeni kavram ve prensiplerle, eski çalışmalarındaki fikirlerini
genişletir ve düzeltir. Kendisine yöneltilen post-modern yakıştırmasına karşı Eco
şunları söyler: “O da (Orhan Pamuk) benim gibi
zaman zaman post-modern olduğu için takdir edilen, zaman zaman da benim gibi
aynı gerekçeyle suçlanan birisi. Post-modern olmak ne demek ben de tam
anlamıyorum ama işte bu yakıştırma başıma geliyor.”[14]
Eco’nun entelektüeli, Antonio Gramsci’dekine benzer biçimde “bilişsel iştigal”
üzerinden tanımlanmaz. Ancak benzerlik buraya kadardır. Gramsci entelektüele,
toplumsal rol ve işlevi üzerinden yaklaşırken, Eco, entelektüel işlevin nitel
yanına odaklanır ve onu “yaratıcılık” özelliğiyle tanımlar. Entelektüelin eleştirelliği
de üretme/yeni şeyler söylemeyle ilgilidir ve Eco, hiçbir şey üretmeden, sadece
üretilenleri/eserleri eleştirenleri “sözde entelektüel” olarak nitelendirir.
Eco’nun yaratıcı, şimdi ile değil gelecekle ilgili, uyarıcı/öngörücü, kriz
çözmeyen aksine kriz anında kuşku tohumları eken entelektüeli “söz”üyle
toplumsala katılır, eylemek politikacıya bırakılır. “Gramsci geleneğinden gelen
siyasi tavıra” karşı, ağaca tüneyip etrafıyla ilgilenen, ağacın tepesinden
müdahale eden Eco’nun entelektüeli, bir entelektüel olarak Eco’yla paralel özellikler
gösterir. Ağacın tepesinden her şeye karışır, başka bir deyişle hiçbir şeye
katılmaz. Ne de olsa, aşağıdaki alıntıda söylendiği gibi, biraz aristokrat
olmak gerekir.
“Le Monde: Bilgi’nin yazı yoluyla mı
yayılacağını yoksa, hızlanma kültürü muhakeme kapasitemizi etkileyecek de, “internet” yoluyla mı olacak?
Umberto Eco: Bugün veya yarın, “manastır” kültürüne dönmek gerekecek- o zamanı ben herhalde göremeyeceğim, ölmüş olurum - : “okumak” isteyecekler, belki taşrada, aynı Pensilvanyada Amiş’ ler gibi, ortaklık kültürünün, paylaşma kültürünün olduğu bir yerde toplanacaklar. Orada, “kültür” olan alıkonulacak, geri kalan, yüzeyde kalmaya terk edilecek. Yeryüzünde, 6 milyar nüfusun hepsinin, 6 milyarının da entelektüel olmasını isteyemeyiz. Bu durumda biraz “aristokrat” olmak lazım.”[15]
Umberto Eco: Bugün veya yarın, “manastır” kültürüne dönmek gerekecek- o zamanı ben herhalde göremeyeceğim, ölmüş olurum - : “okumak” isteyecekler, belki taşrada, aynı Pensilvanyada Amiş’ ler gibi, ortaklık kültürünün, paylaşma kültürünün olduğu bir yerde toplanacaklar. Orada, “kültür” olan alıkonulacak, geri kalan, yüzeyde kalmaya terk edilecek. Yeryüzünde, 6 milyar nüfusun hepsinin, 6 milyarının da entelektüel olmasını isteyemeyiz. Bu durumda biraz “aristokrat” olmak lazım.”[15]
Eco,
entelektüellere dönük sistematik, bütünlüklü bir yaklaşım
geliştirmemiştir. Entelektüeli “şimdi ne yapmalı?” sorusunun
muhatabı yapmaması, kriz çözme ve şimdinin sorunlarına çare
aramadan muaf tutması, Michel Foucault’nun spesifik entelektüelini
çağrıştırır. Fakat, Gramsci’yle olduğu gibi, bu benzerlik
bir yere kadardır. Bir romancı olarak Eco, entelektüelin kendi
uzmanlık alanında kalmasını, işini iyi biçimde, diğer bir
ifadeyle yaratıcı şekilde yapmasını ister. Ancak eser üretmeyip
sadece eleştirenleri sözde entelektüel olarak nitelendirir,
dolayısıyla, örneğin edebiyat eleştirisi gibi bir uzmanlık
alanını dışlar. Öte yandan bir filozof olarak Eco, entelektüeli
dünyayı değiştirmekten ziyade empatiye katkı yapmak misyonuyla
görevlendirir. Bu misyon, ağacın üstüne tüneyip topluma belirli
bir mesafeden, kuşbakışı bakma ve karışmayla ilgilidir.
Entelektüel böylece her şeye karışabilmekte ancak bu doğrudan
katılımı içermemektedir. Sonuç olarak Eco’nun entelektüelliği
ve entelektüelleri birbirine koşut biçimde, başat olarak politik
alandan uzak durma, kültür ve kültürel olanla ilişkilenmeyle
belirlenmekte ve bu bağlamda kültürel olan ile politik olan
arasındaki ilişkiyi ihmal etmektedir.
Kaynakça
Fatma SERDAROĞLU,
Entelektüel
Sanatçı İlişkisi ve Türkiye’de Entelektüelin Konumu, İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi - Sayı 41/Güz
2015
David Robey, Introduction, The Open Work/Umberto
Eco, Translated by Anna Cancogni, HARVARD UNIVERSITY PRESS, Cambridge, Massachusetts, 1989
EK: Paris Review
INTERVIEWER
You are one of the world’s most famous public
intellectuals. How would you define the term intellectual? Does it still have a
particular meaning?
ECO
If by intellectual you mean somebody who works only
with his head and not with his hands, then the bank clerk is an intellectual
and Michelangelo is not. And today, with a computer, everybody is an
intellectual. So I don’t think it has anything to do with someone’s profession
or with someone’s social class. According to me, an intellectual is anyone who
is creatively producing new knowledge. A peasant who understands that a new
kind of graft can produce a new species of apples has at that moment produced
an intellectual activity. Whereas the professor of philosophy who all his life
repeats the same lecture on Heidegger doesn’t amount to an intellectual.
Critical creativity—criticizing what we are doing or inventing better ways of
doing it—is the only mark of the intellectual function.
INTERVIEWER
Are intellectuals today still committed to the notion
of political duty, as they were in the days of Sartre and Foucault?
ECO
I don’t believe that in order to be politically
committed an intellectual must act as a member of a party or, worse, write
exclusively about contemporary social problems. Intellectuals should be as
politically engaged as any other citizen. At most, an intellectual can use his
reputation to support a given cause. If there is a manifesto on the
environmental question, for instance, my signature might help, so I would use my
reputation for a single instance of common engagement. The problem is that the
intellectual is truly useful only as far as the future is concerned, not the
present. If you are in a theater and there is a fire, a poet must not climb up
on a seat and recite a poem. He has to call the fireman like everyone else. The
function of the intellectual is to say beforehand, Pay attention to that
theater because it’s old and dangerous! So his word can have the prophetic
function of an appeal. The intellectual’s function is to say, We should do
that, not, We must do this now!—that’s the politician’s job. If the utopia of
Thomas More were ever realized, I have little doubt it would be a Stalinist
society.
If culture did not filter, it would be inane—as inane
as the formless, boundless Internet is on its own. And if we all possessed the
boundless knowledge of the Web, we would be idiots! Culture is an instrument
for making a hierarchical system of intellectual labor. For you and for me it
is enough to know that Einstein proposed the theory of relativity. But an
absolute understanding of the theory we leave to the specialists. The real
problem is that too many are granted the right to become a specialist.[16]