Coll Hamilton/Knot
Bir “erkek” öğretmen (felsefe), Twitter
hesabından yaptığı paylaşımlarla, beden eğitimi derslerinde eşofman giyen “kız”
öğrencileri “zina” yapmakla suçladı. Ona göre “adet görmüş kızlar”; “onları
çıplak yapan eşofman giymek” ve “erkek öğretmenin karşısında vücut kıvırmak” suretiyle
zina yapmış oluyordu. Aynı zamanda “göz, kulak, dil ve el zinası” kavramına da
yaslanan erkek öğretmene, bir başka erkek öğretmen (din kültürü ve ahlak
bilgisi) destek çıktı. O da, sosyal medya hesabından yayımladığı mesajda, “zina”
ve “göz vd. zinası” nitelemesi yerine, “zinaya davet” kavramına dayanıyordu. Her
iki öğretmen de, eşofman giyen erkek öğrencileri dışarıda bırakıp yalnızca
“kız” öğrencileri hedef aldılar ve açık bir delil getirmeden İslam’ı referans
gösterdiler. “Hemi de …” ile başlayıp
kız “baba”larının Müslümanlığını sorgulamaya varan, “ben ne diyorsam o”
edasıyla yapılan bu başvuruyla, söz konusu durum/olay, doğrudan veya ilişkili kavramlar
üzerinden “zina”nın gölgesi altında bırakılıyordu.[1][2]
Aynı eylem için üç farklı kavram (zina, göz vd. zinası ve zinaya davet)
kullanılması, aslında her üç kavramın da duruma/olaya uygun düşmediğine ve “bu
olmazsa şu” mantığının izlendiğine işaret etmektedir. Gerçekten de, referans
verilen kavramsal çerçeve içindeki anlamları dikkate alındığında, kullanılan kavramların
söz konusu olaya uygulanamayacağı görülebilir. Erkek öğretmenin sarf ettiği “Ya benim çok sapık duygularım var ya da
şeytan onlara uğramıyor. Bir genç kızın vücut hatlarını gördükten sonra şeytan
size üflemiyorsa ya erkekliğinizi ya da imanınızı kaybetmişsiniz demektir”[3] sözleri,
aslında meselenin, özünde “erkek cinsel arzusunun ayrıcalıklı statüsüne”
ilişkin olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla “eşofman meselesi”, kadınlara yönelik, “kıyafet ve tahrik
ilişkisi” eksenli, egemen erkek bakışını/zihniyetini yansıtan bir söylem olarak
ele alınmalıdır. Böylece, erkek öğretmenlerin neden zina ve zinayla ilişkili
kavramlar kullandıkları da daha iyi anlaşılabilir.
Zina
Kâsânî’ye
göre zina “Müslüman bir kimsenin, İslam ülkesinde, mülkiyet ve nikâh şüphesi
olmadan, karışıklıktan uzak bir şekilde, kendi iradesiyle, canlı bir kadınla,
normal yolla gerçekleştirdiği haram ilişkinin adıdır” (Yiğitoğlu ve
Habergetiren, 2016). Kadının
zinası da, tarif edilen bu fiile kendi rızasıyla imkan sağlaması anlamına gelir.
Hadd cezasını gerektiren zinadaki
cinsel ilişki; erkeğin cinsel organının sünnet mahallinin, kadının cinsel
organına girerek kaybolması şeklinde tarif edilmektedir. Ayrıca fiilin şehvet
uyandıran bir kadına ve isteyerek/zorlanmadan yapılmış olması şartı da aranmaktadır
(Çalışkan, 1992).
Hanefilere
göre tanım dışında bırakılan ilişkiler (dâru’l-harbte,
zorlamayla, cesetle, aynı cinsler arasında ve hayvanlarla yapılan ilişkiler ile
normal yol dışındaki ilişkiler) günah olarak değerlendirilmiş, faillerine ta’zir niteliğinde, yetkili otorite
tarafından belirlenen caydırıcı bir cezasının uygulanması gerektiği
kaydedilmiştir. Diğer mezheplerdeyse kapsam genişletilerek anal ilişki, livata
ve hayvanlarla gerçekleştirilen eylemler de hadd
cezasını gerektiren zina olarak değerlendirilmiştir (Yiğitoğlu ve Habergetiren,
2016).
Kur’an-ı
Kerim’de zina için celde cezası (zina
eden kadın ve erkeğe yüz sopa vurulması) öngörülmekte, “taşlayarak öldürme”
anlamına gelen recm cezasından bahsedilmemektedir
(Yiğitoğlu ve Habergetiren, 2016). Bu hükmün, Hz. Peygamber ve sahabe
uygulamalarına dayandığı belirtilmekte, buna karşı, Hz. Peygamber’in recm cezası
uyguladığına ilişkin rivayetlerden hareketle İslam’da recm cezası olduğunu
söyleyebilmenin zor olduğu, çünkü rivayetlerin hem tek tek hem de topluca
değerlendirildiklerinde çelişkiler ihtiva ettikleri de savunulmaktadır (Keleş,
2004).
Müslümanın
görevinin müslümanların ayıplarını örtmeye çalışmak olduğu kabul edildiğinden,
zinanın tesbitinde de, diğerlerinin aksine dört şahit gerekmektedir. Böylece, zina fiili için şahitlik yapan
kimse, diğer üç kişinin şahitlik yapmaması halinde kendisine kazf (zina iftirası) cezasının
uygulanacağını bilerek dikkatli hareket edecek, kişilerin şeref ve itibarlarını
sarsan ayıpları kolayca ortaya çıkmayıp gizli kalacak ve insanların ırz ve
namusları korunmuş olacaktır (Çalışkan, 1992). Çünkü zina ve fuhuş büyük
günahlardan olduğu gibi, iffetli kadınlara zina ve fuhuş isnadı da büyük
günahlardandır.[4]
Sonuç
olarak, kız öğrencilerin eşofman giymesi, “çıplaklık” veya “vücut kıvırma”
gerekçeleriyle “zina” olarak değerlendirilemez. Zira, değil bir cinsel birleşme
herhangi bir cinsel ilişki türü bile söz konusu değildir. Dolayısıyla, eğer tartışılacaksa,
bu, eşofman giyen kız öğrencilere yönelik “zina” suçlamasının, bir “zina iftirası”
oluşturup oluşturmadığı bakımından yapılmalıdır.
Göz vd. Zinası ve Zinaya Davet
İncil’in
bir kadına
şehvetle bakmayı da zina kabul ettiği,
aynı durumun İslam Ahlakı’nda “göz zinası” olarak değerlendirildiği ifade edilmektedir (Erdem,
1990). Keza, İslam
Hukuku’nda zina gibi, kişiyi zina suçunu işlemeye götürecek ön fiillerin de
yasaklandığı, fıkıh literatüründe buna “sedd-i zerâi”
ilkesi ile kötülüğün önünün engellenmesi adı verildiği dile getirilmektedir (Telli, 2013; Çalışkan, 1992).
Bununla birlikte, “göz vd. zinası” ve “zinaya davet” kavramlarının, Kur’an’da
açıkça yer almadığı da belirtilmelidir. Gerek bu kavramlar gerekse de “zinaya
götüren aşamalar/ön fiiller yaklaşımı” temelde üç kaynağa atıfla
gerekçelendirilmektedir. Bunlar; “zinaya yaklaşmayın” âyeti (İsra Suresi 32. âyet), gözlerin haramdan
sakınılması/iffetin korunması emri (Nur Suresi 30 ve 31. âyetler) ve Hz. Peygamberin
konuyla ilişkili bir hadisidir.
“Zinaya yaklaşmayın!”
âyeti,
neden zina yapmayın yerine yaklaşmayın ifadesinin
yeğlenmiş olduğu sorusu üzerinden sorunsallaştırılır. Aslında tarihsel olarak kimi
müfessirlerin hiç dikkate almadığı, kimilerinin yüzeysel olarak değindiği “yapmayın/yaklaşmayın”
ayrımı hakkında bazı tefsirlerde de yaklaşmayın ifadesinin daha açık ve etkili
olduğu için kullanıldığı yorumu yapılır. “Asrımız müfessirlerinden” olduğu
söylenen Muhammed Ali es-Sâbûnî’yse, ilgili âyetin tefsirinde, yaklaşmayın
deyişinin zinanın başlangıcı olabilecek dokunmak, öpmek, bakmak, göz kırpmak
gibi, insanı zinaya götürecek şeylerden
alıkoymayı ifâde ettiğini savunur (Divlekçi, 2009). Bu durumda, her şeyden önce,
yaklaşmayın ifadesinin sorunsallaştırılarak zinaya götüren aşamalar/ön fiiller
biçiminde okunmasının; içinde bulunduğumuz dönem/çağ ile ilişkili olup olmadığı
sorusunu ortaya çıkarır. Ayrıca hangi tutumların/davranışların ve neden “yaklaşma”
kapsamında değerlendirildiği, ancak değerlendirmeye sızan “zihniyet”in de
dikkate alınmasıyla anlaşılabilir.
Gözleri haramdan sakınmanın, Kur’ân-ı
Kerim’in Nûr suresi
30. âyetinde erkeklerden, 31. âyetinde
kadınlardan istenmesi, sorunsallaştırılan diğer bir konudur. Elmalılı, önce
erkeğin sonra kadının zikredilmesinden, zina fiiline başlangıç sebebinin kadın
olduğu çıkarımını yapar ve kadının şehvetle bakmasını, mahrem yerlerini
göstermesini ve çekici davranışlarını erkeği “zinaya davet” olarak nitelendirir
(Telli, 2013). Bir başka
değerlendirmeye göre bu ayrı zikredilme; iletişime başlayan tarafın erkek ya da kadın
olabileceği, fakat kadının bu noktada daha etkili
olabileceği anlamına
gelmektedir. Yapılan araştırmaların
da kadınların kur yapma eğilimlerinin
daha fazla olduğunu
ortaya koyduğu söylenerek bu iddia desteklenmeye çalışılır (Divlekçi, 2009).
Her iki değerlendirme de, erkek ve kadının ayrı ayrı zikredilmesi üzerinden, kadına,
ön fiilleri/daveti özgüleme, “kışkırtan/kışkırtma potansiyeli taşıyan” taraf niteliği
atfetme eğilimi içindedir. Buna karşı, nihayetinde burada söz konusu olanın,
başkasının cinselliğine göz dikmemek, kendi cinselliğini teşhir etmemek,
böylece her ikisini de (erkek ve kadını) birbirine karşı korumak olduğu da ifade
edilmektedir (Bilgin, 1997).
Hz. Peygamberin konuyla ilişkili hadisinde göz vd. zinası şöyle dile
getirimektedir: "Göz zinası, mahrem
olmayan kadına şehvetle bakmaktır. Dil zinası, zevkle görüşmektir. Nefsin de
zina temenni ve iştihası vardır. (Bu arzu da nefsin zinasıdır.) Tenasül uzvu
ise, bu uzuvların hepsinin arzularını ya gerçekleştirir (fiiliyata döker) yahut
bırakarak yalanlar.” Bu hadisten göz, dil gibi organlarla işlenen küçük
hataların zina fiili gibi cezalandırılmadığı, ancak zina fiili gerçekleşince hadd cezasının gündeme geleceğinin anlaşıldığı
ifade edilmektedir (Çalışkan, 1992). Başka bir deyişle, bu küçük hataları tenasül
organı fiile dönüştürmedikçe bunlar zina sayılmamakta ve bu küçük hatalara zina
günahı terettüp etmemektedir.[5]
Kur’an,
iffetin korunmasına dair erkek ve kadınlardan gözlerini harama dikmekten/bakmaktan
korumalarını ister (Telli, 2013). Çekici görünene, buna rağmen nefsine gem
vurup şehvetle bakmamak iradeli ve erdemli olmanın gereği kabul edilir. Gazali, göz şehvetinin isteğini yerine
getirmeye imkânı olduğu halde, gözünü haramdan koruyan bir kimsenin durumunu,
zina etme imkânı olduğu halde zina etmeyen kişinin hali gibi önemli sayar. “Çünkü harama bakma, zinanın başlangıcıdır.
Birinci bakış kasten yapılmazsa, kişi ondan sorumlu tutulmaz. Tekrar tekrar
bakmaya gelince, kişi ondan ötürü hesaba çekilir”. Bir hadiste de şöyle buyurulur: “Ey gençler, içinizde kimin evlenmeye gücü yeterse evlensin; çünkü bu,
gözleri kötü bakıştan alıkor ve
kişinin temiz ve iffetli kalmasını sağlar, evlenmeye gücü yetmeyen ise oruç
tutsun; çünkü oruç ihtirasların bastırılmasına yardım eder.” (Telli, 2013).
Bakma
meselesi o kadar önemlidir ki, geçmişte,
şahitlerin zina eden erkek ve kadını bilfiil cinsi münasebet halindeyken
görmeleri, şahitliklerinin kabul edilip edilmemesi bakımından tartışma konusu
olmuştur. Bazı İslam hukukçuları, bu kimselerin şehadetlerinin, başkasının
avret yerine kasden baktıkları için kabul edilmemesi gerektiğini savunur. İmam
Ebu Hanife'ye göre, şahitlerin kadının avret yerine bakmaları zaruretten, bir
ihtiyaç olan şehadet sebebiyle olduğundan, şahitler kadının cinsel organına
kasden baktıklarını söyleseler de, yine şahitlikleri kabul edilmelidir
(Çalışkan, 1992).
Sonuç
olarak, bütün bu değerlendirmeler ışığında, beden eğitimi dersinde eşofman
giyen kızların, mahrem
olmayana “şehvetle baktıkları, zevkle görüştükleri” söylenemeyeceğine göre,
“göz, el vd.” zinası yaptıkları da öne sürülemez. Yukarıdaki,
kadın-erkek farklılığını gözeten yaklaşım esas alınsa dahi, eşofman giyen kız
öğrenciler için “zinaya davet” tutumu sergiledikleri de iddia edilemez. Çünkü “zina”
fiilini işlemeye ve işletmeye (imkan sağlamaya) yönelik bir amaç güttükleri, bu
amaç doğrultusunda bir şey yaptıkları söylenemez. Ayrıca erkek ve kadınların,
yukarıda da görüldüğü üzere -İslam Ahlakı gereği-, davet olduğunu varsayıp
etkilendikleri durumlarda da; göz, el, dil ve cinsel organlarını “arzu”larının
emrine vermemeleri beklenir. Öyleyse erkek öğretmenlerin, referanslarıyla bağdaşmayan
kavramlar kullanarak öne sürdükleri iddiaları nasıl anlaşılmalıdır?
Öncelikle
davet meselesinin, özellikle egemen erkek bakışıyla doğrudan ilişkili olduğu
söylenmelidir. Erkeği “bakan” özne, kadını “bakılan” nesne
olarak kurgulayan, bakış imtiyazını erkeğe özgüleyen model, toplumsal cinsiyet
eşitsizliğinin inşasıyla bağlantılıdır (Storr, 1994). Erkek öğretmenlerin beden
eğitimi dersindeki hareketleri “vücut kıvırma” olarak nitelenedirmesi, giyilen eşofmana
“çıplaklık” atfetmesi; yalnızca kendi öznel, erkeğin cinsel uyarılmasına/uyarılma
potansiyeline göndermede bulunan bakışlarını yansıtmaktadır. Bu dinsel
olana/alana sızan erkek egemen bakış, zina kavramı üzerinden kendini
doğrulamaya/haklılaştırmaya çalışmaktadır.
Kışkırtma
Erkeklerin,
özellikle karşı cinsle olan iletişimde, kadınların tutum ve davranışlarını
yanlış algılamaya, “cinsellik” çerçevesinde alımlamaya eğilimli oldukları
belirtilmektedir. Arkadaşça bir ilgi, kadınlara kıyasla erkeklerde daha çok,
“cinsel ilgi/mesaj” şeklinde yorumlanabilmektedir. Keza erkeklerin göz temasını
da cinsel bir davet olarak yorumlamaya daha yatkın oldukları ifade
edilmektedir. İlaveten erkekler, aldatılma tehdidine karşı eşlerinin
davranışlarını, şiddete varan yöntemlerle kontrol etmeyi hedeflemekte,
sadakatsizliğe ilişkin kanıt keşfettiklerini düşündüklerinde, cinayetle
sonuçlanabilecek fiziksel şiddet uygulayabilmektedirler (PAZHOOHI, 2016).
Kadın kıyafetlerine yönelik “kışkırtıcı”
nitelemesinin temelinde de, erkeğin cinsel arzusunun/uyarılmasının toplumsal ve
hukuki olarak imtiyazlı statüsü ve kadınların fiili/gerçek arzularına
bakılmaksızın kıyafetlerine “cinsel niyet/amaç” atfedilmesi bulunmaktadır.
Kıyafet seçim nedenleri dikkate alınmaksızın kadınlar, erkeklerin cinsel
isteklerini kışkırtmak ve erkeklerin cinsel uyarılmalarını başlatmakla
suçlanabilmektedir. Böyle olunca kadının gerçekten ne istediği, arzuları ve
niyetleri değil; kıyafet tercihlerine yüklenen anlam, dolayısıyla erkekler
tarafından yapılan yorumlar belirleyici/otorite olmaktadır (Wolfendale, 2016).
Erkeklerin “cinsel arzusu” toplumsal ayrıcalığa
sahiptir çünkü “verili, değiştirilemez ve potansiyel olarak tehlikeli” kabul
edilmekte ve kadınların davranış ve kıyafetleriyle bu arzuya uyumlu hareket etmeleri
beklenmektedir. Bunun için, kadınların cinsel saldırıdan korunmak için
davranışlarına ve kıyafetlerine dikkat etmeleri öğütlenir fakat erkeklerin davranışlarını
değiştirmeleri önerilmez. Örneğin okul kıyafet kuralları sıklıkla kız öğrenci giysilerini
hedef alır, çünkü açık veya sıkı oturan kıyafetler erkekleri rahatsız edebilir/uyarabilir.
Ancak erkek kıyafetleri, kızları cinsel olarak rahatsız edici/uyarıcı olabileceği
gerekçesiyle bir düzenlemeye konu olmaz. Bu durum da, kızların erkeklerin
cinsel davranışlarından nasıl sorumlu tutulduğunu ortaya koymaktadır (Wolfendale,
2016).
Bunun yanında, erkek cinsel arzusu hukuki
bakımdan da ayrıcalıklıdır çünkü tecavüz ve cinsel saldırı fiillerinde, mağdurların
kıyafetleri veya davranışları yoluyla erkeklerin cinsel isteklerini kışkırttığı
tezi hukuki süreçte failin mazereti/bahanesi olarak dile getirilir ve dikkate
de alınır. Dolayısıyla elbisenin failde şehvet gibi güçlü duyguları harekete
geçirdiğini, “tahrik ettiğini" söylemek, bir erkeğin sonraki haksız
davranışının kısmen mazur veya haklı görüldüğünü ima/ifade eder. Bu olgu,
erkeklerin cinsel davranışlarını denetleme sorumluluğunu kadınlara yüklemekte, böylece
kıyafetlerinin erkekleri kışkırtmamasını veya "cazip olmamasını"
sağlamak kadınların sorumluluğu olmaktadır. Kadınlar, erkeklerin hangi
kıyafetleri genellikle cinsel mesaj olarak yorumladığının farkında olmak,
"yanlış" mesaj göndermemekten sorumludurlar. Buna karşın, erkeklerin
davranışlarını denetlemeleri ve düzeltmeleri istenmez/beklenmez. Kadınların
cinsel saldırıya karşı savunmasızlığını artıran bu görüş, kadınların kıyafet
giyme tercihi ile erkeklerin cinsel ilgisini çekme isteği arasında doğrudan bir
bağlantının var olduğu gibi yanlış bir çıkarsamaya dayanmaktadır. Oysa açık/dekolte
veya sıkı giysiler giyen kadınların mutlaka erkeği baştan çıkarma niyeti güttükleri
söylenemez. Bir kadın farklı nedenlerden dolayı farklı bağlamlarda bu tür
kıyafetler giymeyi tercih edebilir. Ayrıca, sıkı/vücudu saran veya dekolte
kıyafet, yalnızca kadınlar söz konusu olunca kışkırtıcı veya seksi olarak
nitelendirilmektedir. Kadının cinsel arzusu, erkeğinki gibi başat statüye sahip
olmadığından, aynı tarz erkek kıyafetlerinin kadın arzusu bakımından ne anlam
ifade ettiğine, seksi veya kışkırtıcı olup olmadığına bir önem/değer atfedilmemektedir
(Wolfendale, 2016).
Erkekler, kadın kıyafeti ve tahrik arasında
erkek egemen bakışın kurduğu ilişkiyi, dinsel olana/alana da yansıtabilirler. Örneğin bir incelemede “dil zinası” yorumlanırken, konuşmaların
içeriğinin
hatta ses tonunun
zaman zaman cinsel iletiler verdiğinin
görüldüğü, bu nedenle İslam’da
yabancı erkeklere karşı
kadınların, kadınlığa
has yumuşak bir ses tonu kullanmalarının yasaklandığı, hatta yanlış bir mesaj verebilecek, yanlış anlaşılacak veya dikkatleri kendisine
çekebilecek birtakım sesler çıkarmaktan dahi men edildikleri öne sürülmektedir (Divlekçi,
2009). Bu değerlendirmede, dil zinası, diğer bir ifadeyle kışkırtıcı tutum ve
davranış kadınlar üzerinden tarif edilmekte, kışkırtma kadına özgülenerek yanlış
mesaj vermeme sorumluluğu da kadınlara yüklenmektedir. Üstelik bu, ayet ve
hadislerin yorumuna sızan erkek bakışı, dinsel olanı da kendi egemen konumunu
sürdürmenin aracı haline getirmektedir.
Sonuç olarak erkeklerin hakim, hatta tek geçerli unsur olduğu toplum
düzeninde, İslamiyet’in kadınlar için getirdiği haklar dahi, tamamı erkek olan
hukukçularca gözardı edilebilmektedir (Bilgin, 1997). Eşofman hadisesinde, “bakan”ın kendi bakışını
“bakılan”a yansıtması, dinsel kavramların kullanıldığı bir biçimde/çerçevede tezahür
eder. Erkeğe, “Yunus gibi bakmak ve Yusuf gibi kaçınmak” önerilmez;
yargılayıcı/suçlayıcı bir dille, yine kadın hedef alınır ve kadın, “kıyafet”
üzerinden cinsel nesneye, özerk olmayan ve cinsel vücut bölümlerinden ibaret
bir “görüntüye/görünüme” indirgenir. Eğer kız öğrenciler, gerçekten erkeğin “dizginlenemez”
kabul edilen cinsel arzusundan, şehvetle bakan gözlerinden sakınılmak isteniyorsa;
kız öğrencileri suçlamak yerine, söz konusu erkek arzu ve bakışla hesaplaşmaya girişilmesi
gerekir.
Böyle olmadı. Her daim “kötü bakış”, kendi cinsel
arzusu için gerekçe arar, olmadı üretir. Genel kabul gören kavramlar araçsal
biçimde, rıza ve/veya korkutma amaçlı kullanılır. Eşofman olayından sonra şöyle
bir gündeme girip çıkan başka bir hadisede, kız öğrencisini taciz eden
öğretmen, öğrencinin ailesine eylemin/durumun “şeriat”a uygun olduğunu, bu
nedenle davacı olmamalarını söyler. Erkeğin “cinsel arzusu” egemendir ve hemen
her şey ona hizmet etmelidir. Etmiyorsa, edecek şekilde kurgulanır. Baş “baştan
çıkarıcı” olarak “baştan çıkarma”nın kitabını yazan “erkek”, baştan çıkarma
rolünü de kadına verir/oynatır. Sahne hazırlanmış, roller dağıtılmış ve hatta çıkışlar
“kadınlar” marifetiyle tutulmuş olabilir. Bin kapı kapanır, bir kapı açılır.
Coll Hamilton/Exterior 5
Kaynakça
Ahmet
Keleş, HADİS
İLMİNDE İSNADIN OTORİTESİ VEYA AKLA RAĞMEN HADİS OKUYUCULUĞUNUN ÇAĞDAŞ BİR
ÖRNEĞİ “RECM CEZASI” ÇALIŞMASINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ, Ç. Ü. İlahiyat Fakültesi
Dergisi, Cilt 4, Sayı 1, Ocak-Haziran 2004
Beyza
Bilgin, İslam’da ve Türkiye’de Kadınlar, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
Cilt: 36 Sayı: 1, 1997
Celalettin DİVLEKCİ, ZİNA HAKKINDAKİ BİR ÂYETİN İLETİŞİM PSİKOLOJİSİ AÇISINDAN
TAHLİLİ, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi Yıl: 2009/2, Sayı: 10
FARID
PAZHOOHI, ON THE PRACTICE OF CULTURAL CLOTHING
PRACTICES
THAT CONCEAL THE EYES, Evolution, Mind and Behaviour
14(2016), 55–64
H. Akechi, A. Senju, H. Uibo, Y. Kikuchi ve T.
Hasegawa, Attention to Eye Contact in the West and East: Autonomic Responses
and Evaluative Ratings, PLoS ONE 8(3), 2013
Hüsamettin
Erdem, Dini Ahlak ve İlahi Dinlerden Yahudilik, Hristiyanlık ve
Müslümanlık’daki Bazı Ahlaki Meselelere Mukayeseli Bir Yaklaşım, Selçuk
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 3, 1990
İbrahim
Çalışkan, İslam Hukukunda Zina Suçunun Mahiyeti ve Cezası, Ankara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara 1992, XXXIII, 85, 86.
Jessica Wolfendale, PROVOCATIVE DRESS
AND SEXUAL RESPONSIBILITY, THE
GEORGETOWN JOURNAL OF GENDER AND THE LAW, Vol. XVII, 2016
Lütfi
Şentürk, Zina ve Fuhuş Toplumun Temelini Sarsar, Örnek Vaazlar, http://ornekvaazlar.com/wp-content/uploads/2017/07/Zina-ve-Fuhu%C5%9F-Toplumun-Temelini-Sarsar.pdf
Melinda Jill Storr, THE GAZE IN THEORY: THE CASES
OF SARTRE AND LACAN, University of York, 1994
Michael
Argyle ve Janet Dean, Eye-Contact, Distance and Affiliation, Sociometry, Volume
28, Issue 3, 1965
Mustafa
Telli, Haya Kavramında Peygamberlerin Örnekliği, Y.Lisans Tezi, Hitit
Üniversitesi, 2013
Mustafa
YİĞİTOĞLU ve Ömer Faruk HABERGETİREN, Yahudilik ve İslam’da Zina Suçu ve
Cezası, İNSAN
VE TOPLUM BİLİMLERİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, Cilt: 5, Sayı: 2, 2016
[2]
https://www.birgun.net/haber-detay/gerici-felsefe-ogretmeni-ercan-harmanci-aciga-alindi-197417.html
[3]
https://www.birgun.net/haber-detay/gerici-felsefe-ogretmeni-ercan-harmanci-aciga-alindi-197417.html