Çağının insanı olan tarihçinin kullandığı demokrasi, imparatorluk, savaş, devrim gibi
sözcüklerde, bugüne özgü anlam yükleri vardır (Carr, 1993’ ten aktaran Yalçın, 2000).
Kimi zaman bu tür kavramlar, -günümüze özgü anlamlarıyla-, tarihsel figürlere
yönelik değerlendirmelerin ana eksenini oluşturur. Tarihsel kişiliklerin
hikayeleri günümüze, güncel saflaşma/kamplaşmalara paralel nitelendirmelerle
birlikte yansır/yansıtılır ve tarihsel figürler bu nitelikler üzerinden sahiplenilir
veya reddedilir. “Gracchus (Tiberius ve
Gaius) Kardeşler (Gracchi)” için söz konusu “adlandırma”
çabası; temelde, ılımlı/reformcu ve radikal/devrimci sıfatları üzerinden
yürütülen tartışmayla kendini açığa vurmakta ve hikayedeki “olaylar”dan ziyade,
tarihsel figürlerin saikleri/niyetlerini
temel almaktadır.
Tiberius
ve Gaius Gracchus, önemli bir Roma ailesinden iki kardeştir. Tiberius'un hayatı
erken biter; öldürülür ve vücudu Tiber Nehri'ne atılır. Yaklaşık on yıl sonra,
Tiberius'un küçük kardeşi olan Gaius, intihar etmek zorunda kalır (Tsonchev,
2010). Gracchus Kardeşler’in pleb olmadıkları,
aristokrat bir aileden geldikleri
halde, bugünden bakınca radikal görünmeyen ancak kendi zamanları için gerçekten
devrimci bir politika güttükleri ifade edilmektedir.[1]
M.Plutarkhos onların, “sınıflar
savaşı tarihinin bilinen belki de en eski ve en ünlü kişilerinden” olduğunu
söyler. İsyanlar düzenledikleri ve bu isyanlarda öldürüldükleri dile
getirilir (Odabaşı, 2004).
Roma
M.Ö. 2. yy.da Roma, şiarı
“Senato ve Roma Halkı tarafından yönetilmek” olan bir cumhuriyettir (Tillman,
2008). Krallık Döneminin, patrici olarak tanımlanan, kapalı ve
kalıtsal bir statü grubunun müdahalesi sonucu yıkılmasından sonra, yeni bir
oligarşik yapı ortaya çıkar. Patrici oligarşisinin yerini, patrici ve mülk
sahibi pleblerden oluşan ve artık soylular (nobilitas/nobiles)
olarak adlandırılan daha geniş bir oligarşi almıştır. Diğer yandan, Akdeniz’in
bir ticaret sahası olarak gelişmesi ve nüfusu artan şehirlerin çoğalan
gereksinimleri, ticaretle uğraşan ve equites
(şövalyeler,
atlılar) olarak
adlandırılan yeni bir zümrenin gelişimine neden olmuştur (Özenç, 2016). Başlangışta
orduya süvari temin eden ve para, döviz ticareti ve köle ekonomisi temelinde
ortaya çıkan bu sınıfın kompozisyonu, zamanla, Roma burjuvazisi nitelemesini
hak edecek şekilde değişir; spekülatörler, tüccarlar ve benzerlerini de kapsar
hale gelir.[2]
Equites, ticaretle uğraşsa da,
elde ettiği geliri toprak mülkiyetine yatırmakta, bunun sonucu olarak “toprak
mülkiyeti” hem ekonominin temeli olma özelliğini korumakta hem de mülk sahibi
sınıf içindeki zümreler arasında temel bir çıkar çatışması ortaya çıkmasını
engellemektedir (Özenç, 2016). Fakat bu zümrelerin ekonomik bakımdan -“özel
mülkiyet” gibi- benzer çıkarlara sahip olmaları, siyasi hedeflerinin/menfaatlerinin de bire
bir aynı olduğu anlamına gelmemektedir. Equites
servet biriktirip zenginleştikçe, kendilerini giderek güçlü hissetmeye başlamış
ve Roma Cumhuriyeti içinde yeni gerginlik ve karşıtlıklara yol açmıştır. Bu
durum, Roma’da politik üstyapının artık ekonomik altyapıya karşılık
gelmediği şeklinde izah edilmekte; toplumdaki ekonomik ve sınıfsal ilişkilerin
tamamen dönüşmüş olmasına karşın aristokratik yapının devam etmesinin,
çözülmesi zorunlu bir çelişki yarattığı savunulmaktadır.[3]
Bu
süreçte, pleb statüsündeki mülksüz
sınıfın rızasını sağlayan önemli bir unsur, genişleyen Roma cumhuriyetinin yeni
kazanılan toprakların bir kısmına bu sınıfın üyelerini yerleştirmesidir (Özenç,
2016). Romalıların, fethedilen şehirlerin ve devletlerin topraklarının bir
bölümüne el koyması standart bir uygulamadır ve bu kamu arazisi haline
getirilen topraktan aslan payını geçmişten beri zenginler almıştır. [4]
Dolayısıyla fethedilen yeni bölgelerden gelen zenginlik, aynı zamanda zengin ve
fakir arasındaki bölünmeyi/kutuplaşmayı artırmaya da sebep olmuştur (Lyes,
1998). Toprakların mülk sahibi sınıfta yoğunlaşması,
toprak fiyatlarının artması ve bu durum karşısında tefecilere yönelen köylülerin
borçlarını ödeyemeyerek mülksüzleşmesi sonucunu doğurmuştur (Özenç, 2016). Öte
yandan, M.Ö.
3. yüzyıl ortalarından itibaren girişilen uzun süreli savaşlar da, ordunun bel kemiğini oluşturan küçük toprak
sahibi çiftçilerin tarımsal faaliyetlerden uzak kalmasına, geri döndüklerinde
yeniden düzen kuramamalarına neden olmaktadır. Sonuç olarak mülksüzleşen köylüler
topraklarını satıp Roma’ya ve diğer büyük kentlere yerleşirler. Bu
göç hareketinin özellikle Roma kentinde yansıması artan işsizlik; taşradaki yansımasıysa toprağını terk eden
çiftçilerin arazilerini ele geçiren büyük toprak sahiplerinin ortaya çıkması
şeklinde olur (Tozan, 2013 ve 2014). Latifundium denen
bu geniş arazilere sahip çiftliklerde büyük oranda köleler çalıştırılmakta, bu
da çok yoğun bir köle ticareti yaşanmasına yol açmaktadır (Tozan, 2013). Kölelerden
sağlanan ucuz emek gücü, aynı zamanda, topraksız köylülerin iş bulma
olasılıklarını da azaltmaktadır (Özenç, 2016).
Özetle,
Roma’da güç dengesi bozulmuş ve
aristokratik oligarşi güçlenmiştir. Büyük toprak sahipliğinden kaynaklanan zenginlik
ve Senato’nun dış ilişkiler, yargı, devlet hazinesi gibi temel konulardaki
politik imtiyazı aristokrasiye kontrolü elinde tutma imkanı sağlamaktadır (Tillman,
2008). Evlerini,
topraklarını kaybeden köylüler proleterleşmiş, işsizlik artmış ve alınan
önlemler sorunu kökten çözmeye yetmemiştir. Roma Ordusu başarılı olduğu
müddetçe görmezden gelinebilen bu durum/sorun, savaş gücünün sürekli bir
şekilde düşüş göstermesiyle iyice alevlenir (Lyes, 1998). Roma’ya yerleşen topraksız köylüler başta
olmak üzere Roma’nın karşılaştığı sorunlara çözüm arayan politikacılar da
halkçılar (ya da demokratlar; Lat. populares) ve aristokratlar (ya da cumhuriyetçiler;
Lat.optimates) olmak üzere iki ana çıkar grubuna
ayrılırlar (Tozan, 2013). Ancak bu grupların birbirlerinden,
modern siyasi partilerin aksine, ideolojiden ziyade yöntemleri bakımından
ayrıştığı/farklılaştığı da öne sürülmektedir (Lyes, 1998).
Tiberius
Mülk
sahibi olmayan plebler, önce,
yalnızca plebleri bağlayan karar alma
yetkisine sahip meclislerini kurmuş, zamanla bu meclisler, tribünleri (tribunus) seçmek yetkisini kazanmıştır. Bu görevlilerin
en önemli yetkisi, pleblerin
çıkarlarına uymadığına düşündükleri karar ve yasa önerilerini veto edebilmektir.
Fakat cumhuriyet döneminin hakim kurumu yine de Senato’dur ve meclisler
karşısında açık bir üstünlüğe sahiptir. Yargıçlık ve jüri üyeliği de yalnızca
üst sınıflara hasredilmiştir. Dolayısıyla senatörler zümresinin aksine equites üyelerinin siyasi iktidarda
görev alma hakları yoktur. Ticaret ve para ekonomisi üzerinden zenginleşen bu
sınıf, mülkiyet ilişkileri ve ticaretin, değişen siyasi kriz ve toplumsal
mücadelelerden etkilenmeyecek sağlam bir zemin üzerinde yürütülmesini istemekte
ve özel hukuk alanındaki gelişmeleri desteklemektedir. Mülk sahibi olmayan plebler ise, patrici oligarşisinden daha insaflı olacaklarını umdukları pleb liderlerini desteklemekte ve üç
iktisadi talepte bulunmaktadır: Çok ağır sonuçları olan borç ilişkilerine dair
düzenlemelerin yumuşatılması, toprakların yeniden dağıtılması ve zorla askere
almaya dair uygulamaların hafifletilmesi (Özenç, 2016).
M.Ö.
133 yılının tribünü/halk
temsilcisi (tribunus plebis)
olan Tiberius Gracchus, aristokrat sınıfın sahip olabileceği toprak miktarını
sınırlayan; topraksız köylülere toprak ve gerekli malzeme sağlanmasını öngören
bir toprak yasası (lex
agraria)
çıkararak soruna çözüm aramaya girişir (Tozan, 2014). Bu
yoksullarda büyük bir ilgi uyandırır, ancak pek çok senatör büyük toprak sahibidir
ve özel mülkiyet ilkesine radikal bir saldırı olarak gördükleri reforma öfkeli
bir şekilde karşı çıkarlar. Ayrıca, 70.000 aileyi kamuya ait arazilere
yerleştirecek olan bir toprak reformunun Tiberius'a sadık bir kitle
oluşturacağının da farkındadırlar.[5]
Tiberius,
dikkatli bir şekilde hazırlanan toprak reformu tasarısını Senato incelemesinden
geçirmeden doğrudan halk meclisine sunarak, yasal bir gereklilik olmasa da
olağan bir uygulamayı/teamülü çiğner. Bu, senatörleri çileden çıkarır ve
tasarının ilerlemesini engellemek için ellerinden gelen her şeyi yaparlar.
Oylama günü Tiberius, Senato’yu ikna etme ümidiyle taviz verir ve böylece
kitlelerin karşı karşıya gelmesini önler. Bir yaklaşıma göre bu olay, Tiberius
Gracchus'un aslında bir devrim değil, aksine devrimi önleyerek Cumhuriyeti
kurtaracak bir reform peşinde olduğunu göstermektedir. Bu nedenle Tiberius, bir
“sosyal reformcu” olarak nitelendirilmektedir.
[6]
Tiberius'un
tarım yasası kabul edilir, toprağın/arazinin halka dağıtımını denetlemek için
bir komisyon kurulur ancak Senato gerekli olan fonları önleyerek reformu sabote
eder. Çocuksuz ölen Pergamon kralı Attalos’un hazinelerini Roma’ya bağışlaması,
Tiberius’un imdadına yetişir.[7]
Fakat Roma’nın
teamül anayasasına göre dış ilişkiler ve finansal konular, Senato’nun yetki ve
sorumluğundaki konulardır ve o zamana kadar kimse buna karşı gelmemiştir. Bu
nedenle, Tiberius Gracchus’un, çıkardığı toprak yasasının finansmanında
kullanmak üzere Attalos’un vasiyetnamesini kabul eden bir yasayı halk
meclisinden (concilium Plebis)
geçirmesi Senato’yla olan gerginliği daha da artırır (Tozan, 2014). Askerlik
hizmetinin kısaltılması ve jüri kararlarına karşı temyiz hakkı gibi mümkün olan
her yolla Senato'nun yetkilerini azaltmaya çalışan Tiberius için Pergamon
hazinesinin ele geçirilmesi bir dönüm noktası olur. Artık, güçlü düşmanlar
edinmiş, eski müttefiklerinden birçoğu onun yanından ayrılmış olan Tiberius Gracchus'u
öldürmenin uygun zamanı kollanmaktadır. Tribün
döneminin sonuna yaklaşan Tiberius, yeniden seçilerek durumu kendine lehine
çevirmek ister. Fakat bir seçim mitingi/toplantısı sırasında yapılan saldırıyla
hem o hem de destekçileri öldürürülür.[8]
Fakat onun çıkardığı yasa yürüklükte kalır ve Senato bu doğrultuda Pergamon
Krallığı topraklarının Roma eyaletine dönüştürülmesi için gerekli yasal
düzenlemeleri gerçekleştirir (Tozan, 2014).
Genellikle, toprak reformunun ana muhaliflerinin
tarım yasasının işleyişi ile ekonomik olarak zarar görenler olduğu düşünülmektedir,
zira yoksullara dağıtmak için onların elinde tuttuğu kamu arazisine el konulmaktadır.
Bu düşünceye, eğer öyle olsaydı asıl tepkinin, aylarca önce tarım yasası ilk
kez önerildiğinde ya da yasalaştığında ortaya çıkması ve yürürlüğe girmesini
önlemeye yönelik olması gerektiği belirtilerek karşı çıkılmaktadır. Buna göre,
Tiberius'un ölümünden önce ya da sonra, dağıtılan toprağın geri alınması ve
yeniden dağıtımı için özel bir çaba gösterilmemiştir. Hatta, toprak reformu komisyonu
yeniden düzenlenmiş ve Tiberius'un ölümünden sonra en az üç ya da dört yıl
boyunca çalışmalarına devam etmesine izin verilmiştir. Dolayısıyla toprak
reformuna karşı çıkışta ekonomik sebep güçlü olsa da, belirleyici faktör
değildir. Bu yaklaşıma göre Tiberius'un muhaliflerini gerçekten kızdıran şey,
anayasal etkileri olan önlemlerdir ve Tiberius'un bir tür tiranlığı
hedeflediğinden şüphelenilmekte, gelecekteki bazı eylemlerden korkulmaktadır. Ayrıca,
Tiberius'un ait olduğu siyasi grup dikkate alındığında, tarım önerisi akıllıca
ve hatta biraz radikal olarak düşünülse de, tamamen sürpriz değildir. 140'lı ve
130’lu yıllarda Roma'da iki büyük siyasi grup vardır (Claudian ve Scipionian)
ve Tiberius Gracchus'un Claudian
grubuna ait olduğu açıktır. Toprak reformu kanunu, Scipionian ve diğerleri tarafından şiddetle karşılanırken, yalnızca
Claudian olanlar bu tedbiri
desteklemiştir. Dolayısıyla muhaliflerin gözünde Tiberius, devrimci değil,
biraz daha radikal olan bir Claudian
oportünist, demagojik bir devrimcidir (Boren, 1961).
Özetle modern tarihçiler genellikle Tiberius'u
reformcu/devrimci olarak sunarken, ailesi ve siyasi geçmişini merkeze alan
yaklaşım onu, demagojik devrimci/Claudian oportünist olarak nitelendirir. Başka
bir yorumlamada Tiberius, devrimi önleme ve Cumhuriyet’i kurtarma amacı güden
bir sosyal
reformcu, Stoacı insan kardeşliği felsefesinden etkilenen bir idealist olur.[9]
Tiberius Gracchus, köle ayaklanmasının
aşağıdan-yukarıya baskısına karşı, yukarıdan-aşağıya bir değişimle karşılık
vermeye çalışmış, Sicilya'daki isyanı devletin hukuk enstrümanını kullanarak
hafifletme girişiminde bulunmuştur (Donaldson, 2012).
Gaius
Tiberius
Gracchus’un öldürülmesinin ardından Roma iç politikasındaki kamplaşma gittikçe
keskinleşir (Tozan, 2014). Tiberius öldürülse de onun toprak yasası yürürlükte
kalır, yasa gereği toprak dağıtımı ile ilgilenen üç kişilik komisyona
Tiberius’un yerine küçük kardeşi Gaius geçer (Tozan, 2014). Fakat ekonomik ve
toplumsal sorunlar sona ermez, özgür-küçük köylülüğün tahribi ve
aristokrasinin daha fazla toprağı ele geçirmesi süreci devam eder. Küçük
çiftlikler yok olmakta, toprağını kaybederek Roma'ya sürüklenenler daha fazla
hak talebinde bulunmaya başlamaktadır.[10]
Popüler
kanadın liderliğini üstlenen ve kardeşininkine benzer bir programı savunan Gaius
Gracchus ile Senato arasındaki gerginlik, onun tribün seçilmesinden önceye dayanmaktadır. Aristokratlar, daha önce
isyan çıkarmakla suçladıkları Gaius’un tribün
seçilmemesi için ellerinden geleni yaparlar (Tillman, 2008).[11]
Yine de Gaius,
kardeşinin öldürülmesinden yaklaşık dokuz yıl sonra, M.Ö. 123 yılında, tribün seçilir ve radikal
olmayan (ılımlı) bir programla/gündemle işbaşına gelir. Politik hedeflerini
gerçekleştirmek için, fakir kitlelerden çok daha geniş bir tabanın desteğine
ihtiyacı olduğunu, kardeşinin akıbeti ona öğretmiştir. Bu sebeple, senato ve
pleb sınıfından ayrı çıkarları olan equites’i
yanına çekmeye çalışır (Tillman, 2008). Sonuç olarak, kent plebleri, equites
ve
İtalyanlara dayanan geniş bir muhalefet koalisyonu oluşturur. Bunu sağlamak
için, Roma nüfusuna yarı fiyatla mısır sağlama gibi, seçmenlere rüşvet vermeye
yönelik girişimlerde de bulunmuştur.[12]
Equites’in
ana gelir kaynağı ticari kamu sözleşmeleridir. Gaius, Asya vergi sözleşmeleri
ve yargı reformlarıyla bu zümrenin çıkarları doğrultusunda hareket eder
(Tillman, 2008). Bir yandan Roma halkının gelirlerini arttırırmak/toprak
reformunun finansmanını sağlamak diğer yandan Equites’e ekonomik güç kazandırmak için Roma’nın o zamana dek
egemen olduğu eyaletlerin en zengini olan Asia Eyaleti’nin vergileriyle ilgili
yeni bir yasa (lex Sempronia de provincia Asia)
çıkarır
(Tozan, 2014). Böylece, hem Senato’nun gücüne saldırırken Equites’ten yararlanır hem de toplumsal refah/kamu harcamaları için
gelir temin eder (Tillman, 2008; Tozan, 2014). Gaius’un çoğunluğu Equites’ten
oluşan Roma kapitalistlerini iktidara ortak ederek Senato’nun gücünü kısıtlamaya/azaltmaya
yönelik diğer girişimi de yargı alanında gerçekleşir.[13]
Çıkarılan yeni yasayla (lex Sempronia iudiciaria)
eyaletlerdeki Senato sınıfına mensup magistratları
ya da promagistratları yargılayan
mahkemelerin jüri üyeliklerine Senato sınıfından kişilerin değil, Equites’ten Roma vatandaşlarının
getirilmesi sağlanır (Tozan, 2014). Buna karşı, bu yasanın ne Gaius’un köklü bir reformcu olduğunu ne de mahkemenin
kontrolünü ele geçirerek Equites’in desteğini elde etmeye çalıştığını göstermeye yetmediği
de öne sürülmektedir. Buna göre, Gaius, uyanık ve gerçekçi bir adamdır ve dolayısıyla,
jürinin kompozisyonunda olduğu gibi, cesurca yenilikler yapabilmektedir (Sherwin-White,
1982).
Oluşturduğu geniş koalisyonla Gaius iki yıl boyunca
görevde kalmayı başarır, fakat İtalyanlara yönelik girişimleriyle popüler kampdaki çelişkiler de açığa çıkar.
Plebler, Roma vatandaşları olarak
ayrıcalıklarını kimseyle paylaşmak istemez ve sahip oldukları İtalyan karşıtı
duygu onları Senato ile işbirliğine sevk eder. Gaius'un, ayrıcalıkları/hakları,
Romalı olmayanlara/İtalyanlara genişletme planı popüler kampı dağıtmış ve Roma vatandaşları olarak sahip oldukları
ayrıcalıkları paylaşmak istemeyen plebler
Gaius’a sırtını dönmüştür. Sonuç olarak Gaius üçüncü dönem seçilemez, oylamayı
kaybeder. Ardından, Gaius’un, bu duruma kızan/öfkeli destekçilerinin protesto
gösterileri bahane edilir ve Senato’nun "Roma Devletinin istikrarını
tehlikeye atan" herkese karşı önlem alınması emri, Gracchan hareketin kan içinde boğulduğu bir katliam olarak hayata
geçirilir. Durumun umutsuzluğunu fark eden Gaius kölesinden kendisini bıçaklamasını
emrederek intihar eder. Başsız cesedi Tiber'e atılır, taraftarları tutuklanır. Nihayetinde tarım reformundaki girişimler
başarısız olmuş, küçük çiftçiler sınıfını yeniden yaratma çabaları etkisiz kalmış,
toprak sahipliğinin az sayıda köle sahibinin/büyük toprak sahibinin elinde
yoğunlaşması eğilimi durdurulamamıştır.[14]
“Demokrasi” kavramını
merkeze alan tarihçiler, özellikle, Gaius’un amaçları konusunda ikiye
ayrılırlar: Gaius, devrimci bir programla mı işe başlamıştır, yoksa gelişen
şartlara bir cevap olarak mı programını geliştirmiştir? Başka bir deyişle,
niyet ve eylemlerinin sonuçları dikkate alındığında, bu reformları yapmayı
baştan itibaren amaçlamış mıdır, yoksa böyle yapmaya zorlanmış mıdır? Gaius’un
ılımlı reformcu olduğunu düşünenler (Badian, Boren, Last
and Rowland),
Senato’nun taviz vermeyen tavrı sonucu daha radikal önlemleri savunmaya
itildiğini savunurlar. Dolayısıyla o, statükoyu yıkmak istemeyen, sosyal ve
politik problemlemlere çözüm bulmak isteyen pratik bir devlet adamıdır. Önce
Senato’yla uzlaşı ve işbirliği içinde ılımlı önlemler almaya çalışmış,
Senato’nun uzlaşmaz ve düşmanca tavrı karşısında daha sert ve radikal önlemleri
gündemine almak zorunda kalmıştır. Gaius’un devrimci olduğunu savunanlarsa (Marsh,
Richardson and Stockton), onun devrimci amaçlarla/programla iş başına geldiğini ve en baştan Senato’nun
politik iktidardaki tekelini kırmak istediğini/planladığını iddia etmektedirler.
Bu yaklaşıma göre Gaius'un politik programı, toplumun tüm
kesimlerinin sınıf çıkarlarını senatoya karşı dengelemek için daha geniş bir
politik programın parçasıdır ve Gaius'un siyasetçi olarak devrimci niteliği çıkardığı
yasalarda açıkça görülmektedir. Fakat niyeti ne olursa
olsun onun yaptıklarının demokratik karakteri ve etkileri tartışılamaz kabul
edilmektedir (Tillman, 2008).
“Sınıf”
perpektifinden bakıldığında hikayedeki, mülksüzlerin Senato, dolayısıyla
aristokrasiyle ortak hareket ederek Gaius’tan desteklerini çekmesi önem
kazanmaktadır. Buna göre Roma proletaryası - modern proletaryanın aksine -
üretken olmayan ve parazit bir sınıftır. Nefret ettikleri kapitalistler ve
aristokrasi kadar onlar da kölelerin ve ezilenlerin sırtından geçinmektedir. Kent plebleri ve özgür
köylüler, gerçek sömürülen sınıf olan kölelere oranla, köle sahipleri ile daha
fazla ortak noktalara sahiptirler ve her belirleyici anda, kölelere karşı Senato
ile birleşmişlerdir.[15]
Ders
Cicero için Gracchus yasası,
Roma'daki senatoryal hükümeti zayıflatmaya yönelik genel stratejiye uyan basit
bir politik önlemdir (Garnsey ve Rathbone, 1985). Machiavelli’ye göre, kardeşlerin ilan ettiği
kanunlar gereklidir ve Cumhuriyet'in çöküşünün sebebi reform kanunları değil,
kanunların sadece kaçınılmaz ve hatta gerekli bir cevap olduğu derin ve giderek
istikrarsızlaşan koşullardır (McCormick, 2013). Kardeşler politik
reformculardır ve halk meclisinin etkisini arttırarak Roma Senatosu'nun gücünü
sınırlamak, cumhuriyette iktidar dengesini yeniden kurmak için reform yapmak
istemişlerdir (Tsonchev, 2010). Gracchus Kardeşler’in farklı zamanlarda yapmaya çalıştıkları ve
başarısızlıkla sonuçlanan reform çalışmaları, Senato’nun (Senatus) otoritesine karşı alınmaya çalışılan önlemlere örnek teşkil
etmektedir (Umur’dan aktaran Türkoğlu, 2011; Eraydın, 2017).
Gaius’tan
sonra kapitalistler ile aristokratlar olarak bölünmüş olan mülk sahibi sınıflar
da gerekli istikrarı sağlayamamış ve sonuçta Sezarizme zemin hazırlanmıştır. Orduyu
profesyonelleştirmeye dönük Marius reformlarıyla, askerlerin sadakati artık Senato’ya
ve halka değil kendi komutanlarına olacaktır. Böylece, Sezar'ın gelişinin temelleri
atılır.[16]
Demokrasi temel alındığında bu hikayeden çıkarılan ilk siyasi ders,
demokratik toplumlarda güç dengesinin ve göreli toplumsal eşitliğin kutsal
politik amaçlar olması gerektiğidir. Yoksa yoksullaşan ve zenginleşme fırsatı
tanınmayan büyük çoğunluk (fakir ve öfkeli vatandaşlar) demokratik kurumları
destekleyemez ve o zaman da politik popülistlerin ve gaspçıların zamanı gelir. İkinci
ders, geç kalmadan ve cesaretle sosyal, ekonomik ve siyasi reformların
yapılması gerektiğidir. Roma örneğinde, yavaş tepki ya da daha doğrusu
hareketsizlik, Roma elitlerinin (ve genel olarak toplumun) çarpık sosyal ve
siyasi düzeninde değişiklikler yapmak istemeyen uzun süren isteksizliği tüm
sıkıntıların kaynağıdır ve sonuçta büyük Roma Cumhuriyeti'nin çöküşünün en
önemli nedenidir (Tsonchev, 2010).
Demokrasi perspektifinden hikaye, “güç
dengesi”ni esas alan bir okumaya tabi tutulmaktadır. Gracchus Kardeşler de,
“demokrat” olma düzeyleri bakımından değerlendirilmekte, radikal demokrat veya
reformcu/reformist demokrat olarak nitelendirilmektedir. Ekonomik ve siyasi güç
dengesi bozulmuş ve toplumsal sorunlara/istikrarsızlığa yol açmıştır.
Kardeşler, bozulan dengeyi onarmaya çalışarak toplumsal sorunlara çözüm
aramışlar, Roma’yı ve Cumhuriyet’i kurtarmaya çalışmışlardır. Bununla birlikte,
Kardeşler için demokrat olmadıkları, statükoyu yıkmak veya değiştirmek değil
kendi lehlerine çevrimeyi amaçladıkları değerlendirmesi de yapılmaktadır. Fakat
her durumda, demokrasi yaklaşımında, ittifak meselesi üzerinde fazlaca
durulmamaktadır.
İttifak konusuna önem atfeden sınıf temelli
yaklaşıma göre de Kardeşler reformcudur. Ancak yapmaya çalıştıkları veya
yaptıkları, reformlar üzerinden daha ileri bir dönüşümün/devrimin engellenmesi
olarak nitelendirilmektedir. Öte yandan, ittifak meselesi bakımından kent
plebleri üzerinde durulmakta; modern proleterya olmadıkları ve çıkarları uğruna
aristokrasiyle birlikte hareket ettikleri dile getirilmektedir.
Niyetleri bir yana, Gracchus Kardeşler’in
yaptıkları, aristokrasinin politik ve ekonomik gücüne dokunan fiillerdir.
“Güçlü” olanın muhalefetine rağmen reformların hayata geçirilebilmesi için,
farklı çıkar gruplarından oluşan bir koalisyona dayanmışlar, fakat bizatihi bu
koalisyonun dayanıksızlığı/koalisyon içi çıkar çatışması, reformların ve kendi hayatlarının
sonunu hazırlamıştır.
Kaynakça
Adam Donaldson, Peasant and Slave Rebellions in The Roman Republic,
Doktora Tezi, Arizona Üniversitesi, 2012
A. N. Sherwin-White, The Lex Repetundarum and the Political
Ideas of Gaius Gracchus, The Journal of Roman Studies, Cilt 72, 1982
Berke
Özenç, Hukuk Devleti, Kökenleri ve Küreselleşme Çağındaki İşlevi, İletişim
Yayınları, İkinci Baskı, 2016, İstanbul
C. J. Lyes,
How
revolutionary were the military reforms of Gaius Marius?, 1998
Clive
Tillman, Gaius Gracchus: Revolutionary or Moderate Reformer?, 2008
Gökçe H. Türkoğlu, Roma Cumhuriyet ve İlk
İmparatorluk Dönemlerinin İdari Yapısı, Dokuz
Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 11, Sayı 2, 2009, s. 251-289
Henry C. Boren,
Tiberius Gracchus: The Opposition View, The American Journal of Philology, Vol.
82, No. 4, 1961, pp. 358-369
İ.Arda
Odabaşı, Bilimsel Sosyalizm’in Öncüsü Gracchus Babeuf ve Eşitler Hareketi, Bilim
ve Ütopya, Sayı: 124, Ekim 2004, s.8-23.
John P. McCormick, “Keep The Public Rich,
But The Citizens Poor”: Economic and Political Inequality in Constitutions,
Ancient and Modern, Cardoza Law
Review, Vol.
34, 2013
Michael Claiborne, "The Gracchan Agrarian Reform and the
Italians", All Theses and Dissertations
(ETDs), 2011
Murat Tozan,
Marcus Antonius’un Korsanlara Karşı Seferi ve LEX
DE PROVINCIIS PRAETORIIS, Tarih Okulu İlkbahar-Yaz 2013 Sayı XIV, ss. 1-26.
Murat TOZAN, Gaius
Gracchus’un Politik Hedefleri ve Phrygia ile Lykaonia’nın Asia Eyaleti’ne
Bağlanması, Tarih Araştırmaları Dergisi XXXIII/55
(2014) 23-43.
Peter Garnsey ve Dominic Rathbone, The Background to the
Grain Law of Gaius Gracchus, The Journal of Roman Studies, Vol. 75, 1985, pp.
20-25
S. Dilek Yalçın, “Şeyh Bedreddin” Ya da
Tarihsel Gerçeklikten Kurgusal Söyleme, Türk
Bilig, 2000/1,
Ankara.
T.S.Tsonchev,
Preserving
Democracy Social Equality and Timely Reforms Save Democracy, The
Montreal Review, January 2010, http://www.themontrealreview.com/2009/Preserving-Democracy.php