Hassan Abdullah Hamdan,
yaygın olarak bilinen adıyla Mahdi ‘Amel, bir Arap Marksist entelektüel ve
politik aktivisttir. [1] Lübnan
Üniversitesi’nde profesör olarak görev yapan, LKP (Lübnan Komünist Partisi)
merkez komite üyesi Hamdan, 18 Mayıs 1987 günü, Beyrut’taki (Al-Mulla) evinden işine
(üniversiteye) gitmek için ayrılır. Evine yakın Cezayir Caddesi’ne vardığında, kendisine
ismiyle seslenildiğini duyar ve sesin geldiği yere dönmesiyle birlikte, iki
suikastçinin açtığı ateşle vurulur. Yoldan geçen biri tarafından kaldırıldığı Beyrut
Amerikan Üniversitesi hastanesinde hayata veda eden Hamdan, öldüğünde elli bir yaşındadır. [2]
Lübnan’dan
Hamdan, 1936 yılında, Güney Lübnan’ın
Nabatiyeh (Alnabatiya) bölgesinde küçük bir kasaba olan Haruf’ta (Haroof)
doğar. Liseyi, doğumundan kısa bir süre sonra taşındıkları Beyrut’ta (Al-Maqasid School) tamamlar (1955) ve Fransa’ya gider (1956).[3]
Hayatının yirmi yılını Lübnan’ın dışında
geçiren Hamdan, Lyon’da felsefe eğitimi alır. Bu dönemde Lübnan’da hem Arap
milliyetçiliği hem de komünizm gelişme göstermiş, her iki hareketin örgütlediği
silahlı direniş ve ayaklanmalar, ABD askeri müdahalesinin desteğiyle, Lübnan
elitleri tarafından kırılmıştır. [4]
Lübnan Komünist Partisi’ne (LKP/LCP,
Lebanese Communist Party) katıldığında (1960) henüz yirmi dört yaşında olan
Hamdan, Fransa’da da, gizli bir Arap komünist grubuna katılır. Birkaç yıl
sonra, Lyon Üniversitesi’nde yürüttüğü doktora çalışmasını tamamlar ve felsefe
doktoru (PhD) ünvanını alır.[5]
1963’te, Fransa’yı terk eder ve eşiyle (Evelyne Brun) birlikte, destek olmak
amacıyla bağımsızlığına yeni kavuşan Cezayir’e gider. Orada eşi Fransızca öğretmekte,
Hamdan da, Frantz Fanon’un yeni hayatını kaybettiği Al-Qustantiniyah
(Constantine) şehrinde öğretmenler bürosunda görev yapmakta, akşam derslerine
girmektedir. Aynı zamanda, Cezayir’de yayımlanan The African Revolution dergisi
için, eğitim ve eğitim metotları üzerine, çeşitli makaleler kaleme almaktadır.[6]
Hamdan’ın bu dergide yayımlanan ilk makalesi, Fanon üzerinedir. [7]
Lübnan’a
13 yıl süren Cezayir serüveninden (1963-1976), Lübnan’daki gelişmelerin
onu cesaretlenedirmesiyle Lübnan’a döner (1976) ve önce, bir kız lisesi olan Sayda’da öğretmen olarak görev yapar,
sonra üniversiteye geçer.[8]
Institute of Social Sciences’ta tam zamanlı profesör olarak, felsefe, politika
ve metodoloji öğretmekte; Al-Tareeq (al-Tarıq) gazetesinde (LKP’nin yayın organı), daha
sonra bütün yazılarında kullanacağı ‘Mahdi `Amel ismiyle yazmaktadır. Aynı zamanda Union of Lebanese Writers üyesi olan ve ‘Hilal bin Zaytoon adını kullanarak şiirler yazan Hamdan, sadece
yazmakla da kendini sınırlamaz; şehirlere, köylere gidip dersler verir, tartışmalara
katılır, milliyet/vatandaşlık ve özgürlük gibi konuları yalın ve anlaşılır
biçimde insanlara anlatır ve bu tartışmalarda “yoldaş Tariq” olarak anılır/bilinir. [9]
LKP, 1968 kongresiyle birlikte, Filistin sorunu bakımından Sovyet çizgisinden
uzaklaşmaya başlamış ve İsrail’e karşı verilen direnişin arkasına takılmış,
Arap ulusal hareketi inşaya çalışmaktadır. Lübnan’da, 1970-1975 arasında Sol,
üzerindeki baskıdan kurtulmuş, ülkede sendikal eylemler/hareketlilik yükselişe
geçmiştir (bir yılda 35 grev, 1972 Ghandour
grevi ve yeni bir öğrenci hareketi, 1974’te eğitimin özelleştirilmesine karşı
elli bin kişinin katıldığı gösteri, Güney Lübnan tütün çiftliklerinde köylülerin
grevi). [10]
Hamdan, takma ismi Mahdi Amel’i alırken, Lübnan’ın güneyinde Şii nüfusun
yaşadığı dağlık bölge “Jabal Amel”den esinlenir. Ekonomik bakımdan halkın sefalet
içinde olduğu bu bölgede tütün, yetiştirilmesi zor bir bitki olsa da, temel geçim
kaynağı olmuştur, fakat kazancın çoğuna devletin tütün tekelinin el koyması nedeniyle
üreticilere fazla bir şey kalmamaktadır. Bu duruma karşı üreticiler, gerek komünist
hareketle birlikte, gerekse de hareketin dışında mücadeleye girerler. Hamdan,
tütün çiftliklerine gider ve üreticilere, Marksizm ve Marksizmin Lübnan’ın
güncel problemleriyle ilgili çözüm önerileri hakkında konuşmalar yapar/dersler
verir. Evlerde, camilerde konuşur; kendisini dinsel bir sessizlik içinde dinleyenlere, geri kalmışlığın
(backwardness) Lübnan’da nasıl işlediğini, dış güçlerin temsilcisi olan Lübnan
sağ kanadının (Phalange) asıl niyetlerinin ne olduğunu anlatır.[11]
Arap
gerçekliğine uyan Marksist kavramlar üretmeye çabalayan Hassan Hamdan’ın
öldürülmesi, dinsel köktencilik ile komünizm arasında devam eden savaşın bir
parçası olarak da görülmektedir. O zamanlar Lübnan,
1975’ten 1990’a kadar süren iç savaşın içindedir. Savaşın farklı aşamalarında,
farklı toplum kesimleri bir diğerine acı yaşatmaktadır. Filistinlier ve Sol,
kavgaya, Hristiyan Sağ ile savaşmak için katılırlar. Suriye ve İsrail askeri
müdahaleleriyle Lübnan’daki Filistin kampları kapatılır ve Filistinliler
Tunus’a gönderilir (1982), sonrasında saldırı Sol’a yönelir. İslamcı
militanlar, Lübnan’da güçlü olan komünistlere savaş açar. 1984’te, elli iki komünisti
ele geçirir, ateizmden vazgeçmeye zorlar, öldürür ve –Komünist Parti’ye göre-
cesetlerini Akdeniz’e atarlar. 17 Şubat 1987’de Hussain Muruwwa (Mroueh), evine
giren silahlı kişilerce, yatağında öldürülür. Yetmiş sekiz yaşında hayata veda
eden al-Tariq editörü Muruwwa,
Arap kültürünün dinden ibaret
olmadığını, Farabi, İbn-i Sina gibi bilim insanlarının da bu kültüre dahil
olduğunu göstermeye çalışan kitaplar
kaleme almıştır. Muruwwa cinayeti, LKP ve İslamcılar, başka bir deyişle dinci
köktenciler ve komünistler arasındaki savaş bağlamında değerlendirilmekte; LKP,
on gün içinde kırkın üzerinde üyesi öldürüldüğünü, on yedi üyesinin kaçırıldığını
belirtmektedir. O günlerde Güney Lübnan’ın Nabatiye kasabasında bir şeyh,
“Güney Lübnan’da hiçbir komünistin kalmasına izin verilmemesi” yönünde bir
fetva vermiş, bu “ölüm fetvası”ndan sonra komünist köyleri (Srifa, Kafr Rumman,
Houla gibi) saldırıya uğramıştır. Parti üyeleri ya öldürülmek ya kaçmak zorunda
bırakılmak suretiyle politik alandan uzaklaştırılmaktadır. Hassan
Hamdan’ın öldürülmesinin de, işte bu savaşın bir parçası olduğu ileri
sürülmektedir.[12]
1980’lerde, Hizbullah (Hezbollah)
-o zamanki adıyla “İslamic Amal”-, birçok solcu lider, militan ve Hamdan ile Muruwwa
gibi entelektüelleri öldürerek, seküler ve ulusal direniş hareketlerini kırmaya
girişmiştir. Bunun, silahlı direnişi kontrol altında tutmaya dayalı Suriye
stratejisinin bir parçası olduğu savunulmaktadır. Hazem Saghieh (Al-Hayat Daily köşe yazarı), LKP üyelerinin
çoğunun Şii olduğunu, Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle birlikte onların kendi kökleriyle
barışmak zorunda kaldıklarını, Sol ve Hizbullah arasında -doğası gereği- mazoşistik
bir ilişkinin olduğunu iddia eder: “Hizbullah
onların liderlerini öldürdü, politik arenadan sildi, fakat onlar hala
Hizbullaha saygıyla bakıyorlar. Güçlü bir baba veya rehbere ihtiyaç duyan yetimler gibiler, çünkü
bağımsız olmaktan korkuyorlar.”[13]
1987’deki Hamdan cinayetinin
sorumluları bulunamaz ancak cinayet yaygın biçimde Hizbullahla ilişkili olarak yorumlanır.
Diğer bir iddiaya göreyse, Hamdan, Suriye istihbarat servis şefi Ghazi Kanaan için çalışan adamlar
tarafından suikasta uğramıştır. Bu iddiaya, Hamdan’ın cenazesinde Kanaan’ın,
Komünist Parti liderine, “bu bedeli ödemek zorunda mıydınız?” diye seslenmesi,
delil olarak gösterilir. 1970’lerden beri Assad rejimi tarafından, aralarında
başkanlar, başbakanlar, bakanlar, dini ve sivil toplum önderleri,
entelektüeller, partililer, Hıristiyan, Sünni ve Şii vatandaşların bulunduğu, onlarca
insanın öldürüldüğü dile getirilmektedir.[14]
Doğu’da(n)
Hamdan’ın esas olarak ilgilendiği “sömürgecilik”,
bu kapsamda sömürge ülkeler ile kapitalist üretim ilişkileri arasındaki bağlantıdır.[15]
Marksist
bir fikir adamı olarak o,
Marksizmin ilkelerini, Asya toplumlarının tikel bağlamlarına ve özgül koşullarına
uygulamaya/uyarlamaya
çalışmaktadır. Dolayısıyla onun, Batı dışında yaşayan
diğer Marksistlerle ortak olan meselesi/derdi;
Marksist ilkeler Avrupa dışındaki ülkelere/toplumlara
nasıl uygulanır, orada nasıl işler? sorusudur. Marksizmi “yerel”e uygulamak
için, yerelin kendine özgü gerçeklerini bilmek ve hesaba katmak gerekmekte,
Hamdan da Arap dünyasının; sömürgecilik ve emperyalizm, dinin/dinlerin önemi,
yerelin ihtiyaçlarına yönelik yerli kavramlara duyulan arzu, self-determinasyon
peşinde koşma gibi somut özelliklerinin farkındadır. Ayrıca bölgede, Marx’ın
tanımladığı biçimde bir proleterya sınıfının mevcut olmayışı, onu bunun alternatiflerini
aramaya; grup/topluluk dinamikleri ve bu gruplar arasında iktidara karşı
birliğin nasıl sağlanabileceği üzerine düşünmeye sevk eder.[16]
Özetle Hamdan, “Colonialism and
Backwardness (al-Tariq, 1968)” de belirttiği gibi, Marksist düşünceyle
başlayıp onu kendi gerçekliğimize uygulamak yerine; kurucu bir hareket olarak
somut gerçekliğimizden hareket etmemiz gerektiğini savunmaktadır: “Eğer bir toplumun tarihsel gelişimi ve
kültürel kaynaklarından başlarsak, işte ancak o zaman bizim düşüncemiz gerçek
anlamda Marksist olur.” Bunun için de Marksizm, sömürge/sömürgecilik ve
geri kalmışlık meselelerini dikkate almalı ve araştırmalıdır. [17]
Toplumsal
özgürleşmenin mümkün olabilmesini, ulusal burjuvazinin gelişmesine bağlayan yeni
(post-colonial) iddiaya karşı çıkan
Hamdan’a göre, toplumun bir üretim tarzından diğerine geçişini sağlayan
diyalektik güç, sınıf mücadelesidir. Althusser ve Balibar’ı eleştirdiği Fi Tamarhul al-Tarikh’de (The Staging of
History, 1972), politikayı,
kapitalist ekonomik süreçlere müdahil olabilmek için gerekli bir güç olarak görür
ve sınıf temelli bir analizle birlikte sahiplenir.[18]
Theoretical Introductions to the Study of the Effect of Socialist
Thought on National Liberation Movements‘da, “içinde
bireyin ideolojisinin belirlendiği/inşa edildiği/geliştirildiği ideolojik alan”ı, üzerinde
çeşitli fikirlerin yeşerdiği bir toprağa benzetmekte ve farklı ideolojilerin
aslında aynı kökten gelmek/beslenmek bakımından birbirleriyle ortaklaştıklarını savunmaktadır: “Aralarındaki
farklılıklar “çatışma” noktasına ulaşabilse de bu fikirlerin kökleri, onların
ortaya çıkmaları ve gelişip serpilmelerinin doğasını belirleyen aynı toprakta
yer alır ve aslında çatışmaların mevcudiyeti, bu fikirlerin, aynı topraktan
neşet ettikleri gerçeğini doğrular.” Buradan hareketle, milliyetçiliğin
emperyalizmle temel bir karşıtlık içinde olmadığı, çünkü milliyetçi düşünce ile
emperyalizm arasında karşılıklı bağımlılık ilişkisi olduğu noktasına ilerlenir.
Milliyetçilik olsun, emperyalizm olsun; burjuva
hakimiyetine dayalı sistemi benimseyen aynı düşünce yapısına sahiptirler. [19]
Hamdan’ın analizinde ilerici/ilerlemeci rejimler (progressive
regimes), hakim küçük burjuvaziyi, müstemleke/sömürge
(colonial) burjuvazisine dönüştürmektedir.
Mısır ve Suriye’nin örnek gösterildiği bu rejimlerde hakim sınıftaki değişim
her zaman, sınıf mücadelesi bağlamında gerçekleşir ve bu, küçük burjuva politik
pratiğinin özel doğasını anlamaya imkan sağlar. Küçük burjuvazi, üretim
ilişkilerini yenilemeye, sömürge burjuvazisiyle çelişen kendi sınıf
çıkarlarının politik pratiği içinde bu ilişkileri yeniden üretmeye zorlanır,
çünkü üretim ilişkilerinin yenilenmesi, bir hakim sınıf olarak devamlılığının
gerekli ve mutlak bir şartıdır. Bununla birlikte, mevcut üretim ilişkileri
bağlamında hakim sınıf olma gerekliliği, küçük burjuvaziyi, hakim sınıf içinde
asimile olmaya, ona eklemlenmeye, kendini onunla tanımlamaya ve birlikte
hareket etmeye sevk eder. Hamdan, kamu sektörünün varlığının da, üretim
ilişkilerinin sınıf doğasını değiştirmediğini düşünmektedir.”[20]
Arap coğrafyasının önemli bir özelliği de “din”
konusudur. Din ve mezheplere
dayalı topluluklar (sectarian)
meselesi ilk olarak Lübnan’da kendini
göstermiş, 1926 Lübnan Anayasasının babalarından biri olarak kabul edilen Michel
Chiha, bu sorunu, “ortaklık” temelinde aşmayı denemiştir. Ona göre Lübnan,
inkar edilemez çeşitliliğiyle sadece kendisine benzeyen ve dinsel/mezhepsel azınlıkların
“ortaklığı” (partnership) temeli üzerinde yükselen bir ülkedir. Dinsel/mezhepsel topluluk, iç tutarlılığı/birliği
ve derin tarihsel kökleriyle ele alınan kendi başına bir toplumsal varlık (entity) olarak düşünülür. Böylece o,
bireyselden ziyade, temel toplumsal birim (unit)
olur ve birey ile devlet arasında bir köprü vazifesi görür; bireyin devletle ilişkisi, yurttaşlık
temelinde değil, dinsel/mezhepsel aidiyetler üzerinden kurulur. Hamdan’a göreyse "dinsel/mezhepsel grup”, sınıf mücadelesi tarihince belirlenen özgül bir politik ilişkidir. Diğer
bir ifadeyle böyle bir grup, diğer gruplarla ilişkisi, devlet içindeki nüfuzu/konumu
ve politik sistemdeki bütün diğer grupsal bileşenleri kapsayan çıkar
ağlarındaki otoriteye yakınlığı yoluyla varlık ve politik birlik/tutarlılık
kazanabilir. Buna göre, gruplara dayalı sistem, sömürge ülkedeki burjuva
sınıfının hakimiyetini ve sınıf hiyerarşisini en iyi koruyan/muhafaza eden
sistemdir.[21]
Hamdan’a yönelik bir eleştiride bu sınıf temelli yaklaşıma karşı çıkılmakta, Hamdan’ın
Lübnan’da komünistler tarafından yapılan sosyalist bir devrime dayalı teorisinin,
“kulağa entelektüel olarak hoş gelen fakat aslında fantastik” olduğu
savunulmaktadır.[22]
Bir diğer bir konu da “oryantalizm”
meselesidir ve Hamdan da bununla ilgilenmiştir. Batı ve Doğu arasındaki
ilişkilerle ilgili olarak, özellikle Ortadoğu’da en etkili kitaplardan birinin
Edward Said’in Orientalism (1978)’i
olduğu, kitabın etki alanının akademinin ötesine taştığı ve özellikle ilerici/ilerlemeci
çevrelere uzandığı ifade edilmektedir. Post-sömürgeciliğin kurucu metinlerinden
biri olarak da kabul edilen metinde Said’in Marx’ı, Hindistan üzerine olan
erken dönem yazılarından hareketle “oryantalist” olarak nitelendirmesinden
sonra, Marksizmin ihmal edilmesi yaygın bir hal almıştır. Said’in
oryantalist yakıştırması, birçok Marksisti kızdırır/kızdırmaya devam eder. Hamdan, Said’in
eleştirisini iki yönden hatalı bulmaktadır. İlk olarak Said, Avrupa
dışındaki milliyetçi ve gelenekçilerin Batı’yı, sırf o coğrafyanın düşünürleri olmalarından hareketle kaçınılmaz
biçimde hepsinin/herkesin oryantalist olduğu
homojen bir varlık olarak nitelendiren tonuyla konuşmaktadır. Said’in yaklaşımı, Batı ile Doğu
arasında ontolojik bir ayrım öngören, dinsel veya milli özgünlük (authenticity) adına Batı
etkisine karşı çıkan yerlici sömürge karşıtı hareketlerin söylemiyle örtüşmektedir. İkincisi,
Said’in felsefesi “özcü”dür (essentialist), çünkü farklı düşünürlere tarihdışı
(ahistorical) bir “öz”, Doğu’ya yönelik olumsuz bir tutum atfederek onları tek
bir potada eritir (toptancılık). Bunu yaparken, aralarındaki farklılıkları
dikkate almadığı gibi, onların çalışmalarını kendi geniş bağlamlarından
uzaklaştırırır. Bu nedenle Hamdan, Said’i, felsefi olarak, kelimenin Hegelci
anlamında “idealizm”le suçlar. [23]
Hamdan, Arapların “geri/geri kalmış” etiketinden
sıkıldığını düşünmekte; onların bu durumda (perişan) olmalarının,
kültürlerinden değil, onları bu duruma düşürenler yüzünden olduğunu
savunmaktadır. Yüz yıllık sömürge düzeni,
toplum gibi, politika ve ekonominin de yapısını değiştirmiş, eski Arap
ileri gelenleri kenara atılmış veya başka yerde yaşayan güçlerin temsilcileri
oldukları yeni bir dünyaya transfer edilmişlerdir. Ortaya çıkan yeni elitler,
kendi toplumlarını değil dış güçleri temsil etmektedir. Hamdan, geriliğe/geri
kalmışlığa kültürel değil, küresel düzen açısından, “Güney-Kuzey” ayrımı
üzerinden bakar. Güney, hammadde sağlar ve piyasa oluştururken, Kuzey nihai
ürünleri üretir ve üretilen toplumsal refahın çoğunu kendine ayırır. Geri
kalmışlık duygusu, bu düzenin bir yansımasıdır. Güney’deki politik karışıklık
da bu ekonomik tahakkümle bağlantılıdır.[24]
Eşi Evelyne Brun, Hamdan’ın
çalışmasındaki ana temalardan birinin şu olduğunu söyler: “Marksist olmak, gündelik hayat problemlerine cevap bulan bir kişi
olmaktır.” Hamdan, İsrail’in Beyrut’u 1982’deki işgalinde, silahlı direniş
kadar, su dağıtımını organize etmeye de çalışmıştır. Bu meselelerin hiçbirinin
önceliği olmasa da, insanların gündelik sorunlarını ihmal eden, geri kalmışlığı
alt edemez, onun koşullarını ortadan kaldıramaz.[25]
Hamdan, kendi düşündüklerini anlatmanın bir yolu olarak edebiyatı ve edebiyat
eleştirisini de kullanır. Şiir yazmayı, eleştiriyi; okuyucuyu yeni düşüncelerle
tanıştırmanın ve eyleme teşvik etmenin bir yolu olarak gören Hamdan, kafa
karışıklığı ve belirsizlik nedeniyle eylemsiz kalan ve eylemsizliği haklılaştıranları
eleştirmekte, bu tutumun, baskının
güçlenmesine ve sürmesine hizmet ettiğini düşünmektedir. [26]
Batı’ya
Lyon’da (Fransa), Société des Amis de Hassan Hamdan/Mahdi Amel”in devamı olarak, 2003 yılında, Mahdi Amel Kültür Merkezi kurulur.[29] Ölümünden sonra, 1968-1973 yılları arasında yazdığı eserleri (makaleler, eğitim kitapları) toplanır ve 1991 yılında Issues of Teaching and Educational Policies başlıklı bir kitapta yayımlanır. Bu makalelerde Hamdan, Lübnan’ın, grup ayrıcalıklarını derinleştirerek dinsel/mezhepsel grup sistemini yeniden üreten eğitim politikasını analiz eder/eleştirir.[30]
Çalışmaları tercüme edilmeyen Hamdan, Arap
dünyası dışında pek fazla bilinmemektedir. Gölgede kalmış bir entelektüel olduğu,
fakat özellikle
2011 Arap Baharıyla birlikte ilgi ve popülerlik kazandığı da öne sürülmektedir.[27] Örneğin Tunus’taki başkaldırıda
öğrenciler, kampüs duvarlarına yazdıklarıyla/çizdikleriyle Hamdan’ı
hatırlar/hatırlatırlar.[28] Fakat
sonra baharın kışa; Doğu’nun yangın yerine döndüğü; insanların ya evlerinde, ya
da savaştan/bombalardan kaçıp Akdeniz’i aşmaya çalışırken öldükleri de hatırlanmalı/unutulmamalıdır.
Doğu’nun insanları için belki savaş ve ölüm hep olmuştur ama hiç bu kadar, bu
derece yaygın bir hal almamıştır. Belki de Hamdan, Arap baharından çok
sonrasında yaşanan bu kışla daha çok ilişkilendirilmeli ve asıl bütün bunlara
dair bir şeyler söylemeye çalıştığı düşünülmelidir.
·
Theoretical
Introductions to Study the influence of Socialism on the National Liberation Movement.
·
Conflict of Arab
Civilization or Conflict of Arab bourgeoisie?
·
Theory in
Political Practice: Research in the Causes of the Lebanese Civil War.
·
Introduction to
Critique of Sectarianism: The Palestinian Cause in the Ideology of the Lebanese
Bourgeoisie.
·
Marx in Edward
Said's Orientalism: Intelligence for the West and Passion for the East?
·
In the Process of
Ibn Khaldun's School of Thought.
·
Introduction to
the Critique of Sectarianism in the Sectarian State.
Some of his Poetry:
·
Time Improvisations (signed by Hilal Bin Zaytoun).
·
The Space of N (Signed by Hasan Hamdan).
·
He acted in several plays like "Jobran and
Al-Qaeda."
Some of his Quotes:
·
"You are not defeated as long as you are
resisting."
·
“It is a great risk to think of your reality in
Arabic."
[1]
Remembering Mahdi ‘Amel: The
Importance of Resistance, 05/18/2015, http://middleeastrevised.com/2015/05/18/remembering-mahdi-amel-the-importance-of-resistance/
[2]
Hassan Hamdan
(Mahdi Amel): The Arab Gramsci, Friday 21 March 2014, PRASHAD Vijay, http://www.europe-solidaire.org/spip.php?article36629
[4]
Hassan Hamdan
(Mahdi Amel): The Arab Gramsci, Friday 21 March 2014, PRASHAD Vijay, http://www.europe-solidaire.org/spip.php?article36629
[5]
Remembering Mahdi ‘Amel: The
Importance of Resistance, 05/18/2015, http://middleeastrevised.com/2015/05/18/remembering-mahdi-amel-the-importance-of-resistance/
[6]
Remembering Mahdi ‘Amel: The
Importance of Resistance, 05/18/2015, http://middleeastrevised.com/2015/05/18/remembering-mahdi-amel-the-importance-of-resistance/
[7]
Hassan Hamdan
(Mahdi Amel): The Arab Gramsci, Friday 21 March 2014, PRASHAD Vijay, http://www.europe-solidaire.org/spip.php?article36629
[9]
Remembering Mahdi ‘Amel: The
Importance of Resistance, 05/18/2015, http://middleeastrevised.com/2015/05/18/remembering-mahdi-amel-the-importance-of-resistance/
[10]
Hassan Hamdan
(Mahdi Amel): The Arab Gramsci, Friday 21 March 2014, PRASHAD Vijay, http://www.europe-solidaire.org/spip.php?article36629
[11]
Hassan Hamdan
(Mahdi Amel): The Arab Gramsci, Friday 21 March 2014, PRASHAD Vijay, http://www.europe-solidaire.org/spip.php?article36629
[12]
Hassan Hamdan
(Mahdi Amel): The Arab Gramsci, Friday 21 March 2014, PRASHAD Vijay, http://www.europe-solidaire.org/spip.php?article36629
[14]
Abdulrahman al-Rashed, Assad’s
30-year killing spree in Lebanon, Saturday, 18 January 2014, http://english.alarabiya.net/en/views/news/middle-east/2014/01/18/Assad-s-30-year-killing-spree-in-Lebanon.html
[17]
Hassan Hamdan
(Mahdi Amel): The Arab Gramsci, Friday 21 March 2014, PRASHAD Vijay, http://www.europe-solidaire.org/spip.php?article36629
[18]
Nadia Bou Ali, Recovering politics
from crisis and history from capitalism in Mehdi Amel’s Thought,
https://www.academia.edu/11037629/Recovering_politics_from_crisis_and_history_from_capitalism_in_Mehdi_Amel_s_Thought
[21] What is sectarianism in the Middle East?, SALAMEH KAILEH VICTORIOS SHAMS, What is
sectarianism in the Middle East?, ,https://www.opendemocracy.net/arab-awakening/salameh-kaileh-victorios-shams/what-is-sectarianism-in-middle-east
[24]
Hassan Hamdan (Mahdi
Amel): The Arab Gramsci, Friday 21 March 2014, PRASHAD Vijay, http://www.europe-solidaire.org/spip.php?article36629
[25]
Hassan Hamdan
(Mahdi Amel): The Arab Gramsci, Friday 21 March 2014, PRASHAD Vijay, http://www.europe-solidaire.org/spip.php?article36629
[28]
Hassan Hamdan
(Mahdi Amel): The Arab Gramsci, Friday 21 March 2014, PRASHAD Vijay, http://www.europe-solidaire.org/spip.php?article36629
[30]
Remembering Mahdi ‘Amel: The
Importance of Resistance, 05/18/2015, http://middleeastrevised.com/2015/05/18/remembering-mahdi-amel-the-importance-of-resistance/