Cuma, Aralık 02, 2016

Hassan Hamdan (Mahdi ‘Amel) ... Ve Lübnan ...





Hassan Abdullah Hamdan, yaygın olarak bilinen adıyla Mahdi ‘Amel, bir Arap Marksist entelektüel ve politik aktivisttir. [1] Lübnan Üniversitesi’nde profesör olarak görev yapan, LKP (Lübnan Komünist Partisi) merkez komite üyesi Hamdan, 18 Mayıs 1987 günü, Beyrut’taki (Al-Mulla) evinden işine (üniversiteye) gitmek için ayrılır. Evine yakın Cezayir Caddesi’ne vardığında, kendisine ismiyle seslenildiğini duyar ve sesin geldiği yere dönmesiyle birlikte, iki suikastçinin açtığı ateşle vurulur. Yoldan geçen biri tarafından kaldırıldığı Beyrut Amerikan Üniversitesi hastanesinde hayata veda eden Hamdan, öldüğünde elli bir yaşındadır. [2]

Lübnan’dan

Hamdan, 1936 yılında, Güney Lübnan’ın Nabatiyeh (Alnabatiya) bölgesinde küçük bir kasaba olan Haruf’ta (Haroof) doğar. Liseyi, doğumundan kısa bir süre sonra taşındıkları Beyrut’ta (Al-Maqasid School) tamamlar (1955) ve Fransa’ya gider (1956).[3] Hayatının  yirmi yılını Lübnan’ın dışında geçiren Hamdan, Lyon’da felsefe eğitimi alır. Bu dönemde Lübnan’da hem Arap milliyetçiliği hem de komünizm gelişme göstermiş, her iki hareketin örgütlediği silahlı direniş ve ayaklanmalar, ABD askeri müdahalesinin desteğiyle, Lübnan elitleri tarafından kırılmıştır. [4]

Lübnan Komünist Partisi’ne (LKP/LCP, Lebanese Communist Party) katıldığında (1960) henüz yirmi dört yaşında olan Hamdan, Fransa’da da, gizli bir Arap komünist grubuna katılır. Birkaç yıl sonra, Lyon Üniversitesi’nde yürüttüğü doktora çalışmasını tamamlar ve felsefe doktoru (PhD) ünvanını alır.[5] 1963’te, Fransa’yı terk eder ve eşiyle (Evelyne Brun) birlikte, destek olmak amacıyla bağımsızlığına yeni kavuşan Cezayir’e gider. Orada eşi Fransızca öğretmekte, Hamdan da, Frantz Fanon’un yeni hayatını kaybettiği Al-Qustantiniyah (Constantine) şehrinde öğretmenler bürosunda görev yapmakta, akşam derslerine girmektedir. Aynı zamanda, Cezayir’de yayımlanan The African Revolution dergisi için, eğitim ve eğitim metotları üzerine, çeşitli makaleler kaleme almaktadır.[6] Hamdan’ın bu dergide yayımlanan ilk makalesi, Fanon üzerinedir. [7]

Lübnan’a

13 yıl süren Cezayir serüveninden (1963-1976), Lübnan’daki gelişmelerin onu cesaretlenedirmesiyle Lübnan’a döner (1976) ve önce, bir kız lisesi olan Sayda’da öğretmen olarak görev yapar, sonra üniversiteye geçer.[8] Institute of Social Sciences’ta tam zamanlı profesör olarak, felsefe, politika ve metodoloji öğretmekte; Al-Tareeq (al-Tarıq) gazetesinde (LKP’nin yayın organı), daha sonra bütün yazılarında kullanacağı ‘Mahdi `Amel ismiyle yazmaktadır. Aynı zamanda Union of Lebanese Writers üyesi olan ve ‘Hilal bin Zaytoon adını kullanarak şiirler yazan Hamdan, sadece yazmakla da kendini sınırlamaz; şehirlere, köylere gidip dersler verir, tartışmalara katılır, milliyet/vatandaşlık ve özgürlük gibi konuları yalın ve anlaşılır biçimde insanlara anlatır ve bu tartışmalarda “yoldaş Tariq” olarak anılır/bilinir. [9]


LKP, 1968 kongresiyle birlikte, Filistin sorunu bakımından Sovyet çizgisinden uzaklaşmaya başlamış ve İsrail’e karşı verilen direnişin arkasına takılmış, Arap ulusal hareketi inşaya çalışmaktadır. Lübnan’da, 1970-1975 arasında Sol, üzerindeki baskıdan kurtulmuş, ülkede sendikal eylemler/hareketlilik yükselişe geçmiştir (bir yılda 35 grev, 1972  Ghandour grevi ve yeni bir öğrenci hareketi, 1974’te eğitimin özelleştirilmesine karşı elli bin kişinin katıldığı gösteri, Güney Lübnan tütün çiftliklerinde köylülerin grevi). [10]

Hamdan, takma ismi Mahdi Amel’i alırken, Lübnan’ın güneyinde Şii nüfusun yaşadığı dağlık bölge “Jabal Amel”den esinlenir. Ekonomik bakımdan halkın sefalet içinde olduğu bu bölgede tütün, yetiştirilmesi zor bir bitki olsa da, temel geçim kaynağı olmuştur, fakat kazancın çoğuna devletin tütün tekelinin el koyması nedeniyle üreticilere fazla bir şey kalmamaktadır. Bu duruma karşı üreticiler, gerek komünist hareketle birlikte, gerekse de hareketin dışında mücadeleye girerler. Hamdan, tütün çiftliklerine gider ve üreticilere, Marksizm ve Marksizmin Lübnan’ın güncel problemleriyle ilgili çözüm önerileri hakkında konuşmalar yapar/dersler verir. Evlerde, camilerde konuşur; kendisini dinsel bir sessizlik içinde dinleyenlere, geri kalmışlığın (backwardness) Lübnan’da nasıl işlediğini, dış güçlerin temsilcisi olan Lübnan sağ kanadının (Phalange) asıl niyetlerinin ne olduğunu anlatır.[11]

Arap gerçekliğine uyan Marksist kavramlar üretmeye çabalayan Hassan Hamdan’ın öldürülmesi, dinsel köktencilik ile komünizm arasında devam eden savaşın bir parçası olarak da görülmektedir. O zamanlar Lübnan, 1975’ten 1990’a kadar süren iç savaşın içindedir. Savaşın farklı aşamalarında, farklı toplum kesimleri bir diğerine acı yaşatmaktadır. Filistinlier ve Sol, kavgaya, Hristiyan Sağ ile savaşmak için katılırlar. Suriye ve İsrail askeri müdahaleleriyle Lübnan’daki Filistin kampları kapatılır ve Filistinliler Tunus’a gönderilir (1982), sonrasında saldırı Sol’a yönelir. İslamcı militanlar, Lübnan’da güçlü olan komünistlere savaş açar. 1984’te, elli iki komünisti ele geçirir, ateizmden vazgeçmeye zorlar, öldürür ve –Komünist Parti’ye göre- cesetlerini Akdeniz’e atarlar. 17 Şubat 1987’de Hussain Muruwwa (Mroueh), evine giren silahlı kişilerce, yatağında öldürülür. Yetmiş sekiz yaşında hayata veda eden al-Tariq editörü Muruwwa, Arap kültürünün dinden ibaret olmadığını, Farabi, İbn-i Sina gibi bilim insanlarının da bu kültüre dahil olduğunu  göstermeye çalışan kitaplar kaleme almıştır. Muruwwa cinayeti, LKP ve İslamcılar, başka bir deyişle dinci köktenciler ve komünistler arasındaki savaş bağlamında değerlendirilmekte; LKP, on gün içinde kırkın üzerinde üyesi öldürüldüğünü, on yedi üyesinin kaçırıldığını belirtmektedir. O günlerde Güney Lübnan’ın Nabatiye kasabasında bir şeyh, “Güney Lübnan’da hiçbir komünistin kalmasına izin verilmemesi” yönünde bir fetva vermiş, bu “ölüm fetvası”ndan sonra komünist köyleri (Srifa, Kafr Rumman, Houla gibi) saldırıya uğramıştır. Parti üyeleri ya öldürülmek ya kaçmak zorunda bırakılmak suretiyle politik alandan uzaklaştırılmaktadır. Hassan Hamdan’ın öldürülmesinin de, işte bu savaşın bir parçası olduğu ileri sürülmektedir.[12]

1980’lerde, Hizbullah (Hezbollah) -o zamanki adıyla “İslamic Amal”-, birçok solcu lider, militan ve Hamdan ile Muruwwa gibi entelektüelleri öldürerek, seküler ve ulusal direniş hareketlerini kırmaya girişmiştir. Bunun, silahlı direnişi kontrol altında tutmaya dayalı Suriye stratejisinin bir parçası olduğu savunulmaktadır. Hazem Saghieh (Al-Hayat Daily köşe yazarı), LKP üyelerinin çoğunun Şii olduğunu, Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle birlikte onların kendi kökleriyle barışmak zorunda kaldıklarını, Sol ve Hizbullah arasında -doğası gereği- mazoşistik bir ilişkinin olduğunu iddia eder: “Hizbullah onların liderlerini öldürdü, politik arenadan sildi, fakat onlar hala Hizbullaha saygıyla bakıyorlar. Güçlü bir baba veya  rehbere ihtiyaç duyan yetimler gibiler, çünkü bağımsız olmaktan korkuyorlar.[13]

1987’deki Hamdan cinayetinin sorumluları bulunamaz ancak cinayet yaygın biçimde Hizbullahla ilişkili olarak yorumlanır. Diğer bir iddiaya göreyse, Hamdan, Suriye istihbarat servis şefi Ghazi Kanaan için çalışan adamlar tarafından suikasta uğramıştır. Bu iddiaya, Hamdan’ın cenazesinde Kanaan’ın, Komünist Parti liderine, “bu bedeli ödemek zorunda mıydınız?” diye seslenmesi, delil olarak gösterilir. 1970’lerden beri Assad rejimi tarafından, aralarında başkanlar, başbakanlar, bakanlar, dini ve sivil toplum önderleri, entelektüeller, partililer, Hıristiyan, Sünni ve Şii vatandaşların bulunduğu, onlarca insanın öldürüldüğü dile getirilmektedir.[14]

Doğu’da(n)

Hamdan’ın esas olarak ilgilendiği “sömürgecilik”, bu kapsamda sömürge ülkeler ile kapitalist üretim ilişkileri  arasındaki bağlantıdır.[15] Marksist bir fikir adamı olarak o, Marksizmin ilkelerini, Asya toplumlarının tikel bağlamlarına ve özgül koşullarına uygulamaya/uyarlamaya çalışmaktadır. Dolayısıyla onun, Batı dışında yaşayan diğer Marksistlerle ortak olan meselesi/derdi; Marksist ilkeler Avrupa dışındaki ülkelere/toplumlara nasıl uygulanır, orada nasıl işler? sorusudur. Marksizmi “yerel”e uygulamak için, yerelin kendine özgü gerçeklerini bilmek ve hesaba katmak gerekmekte, Hamdan da Arap dünyasının; sömürgecilik ve emperyalizm, dinin/dinlerin önemi, yerelin ihtiyaçlarına yönelik yerli kavramlara duyulan arzu, self-determinasyon peşinde koşma gibi somut özelliklerinin farkındadır. Ayrıca bölgede, Marx’ın tanımladığı biçimde bir proleterya sınıfının mevcut olmayışı, onu bunun alternatiflerini aramaya; grup/topluluk dinamikleri ve bu gruplar arasında iktidara karşı birliğin nasıl sağlanabileceği üzerine düşünmeye sevk eder.[16] Özetle Hamdan, “Colonialism and Backwardness (al-Tariq, 1968)” de belirttiği gibi, Marksist düşünceyle başlayıp onu kendi gerçekliğimize uygulamak yerine; kurucu bir hareket olarak somut gerçekliğimizden hareket etmemiz gerektiğini savunmaktadır: “Eğer bir toplumun tarihsel gelişimi ve kültürel kaynaklarından başlarsak, işte ancak o zaman bizim düşüncemiz gerçek anlamda Marksist olur.” Bunun için de Marksizm, sömürge/sömürgecilik ve geri kalmışlık meselelerini dikkate almalı ve araştırmalıdır. [17]

Toplumsal özgürleşmenin mümkün olabilmesini, ulusal burjuvazinin gelişmesine bağlayan yeni (post-colonial) iddiaya karşı çıkan Hamdan’a göre, toplumun bir üretim tarzından diğerine geçişini sağlayan diyalektik güç, sınıf mücadelesidir. Althusser ve Balibar’ı eleştirdiği Fi Tamarhul al-Tarikh’de (The Staging of History, 1972), politikayı, kapitalist ekonomik süreçlere müdahil olabilmek için gerekli bir güç olarak görür ve sınıf temelli bir analizle birlikte sahiplenir.[18] Theoretical Introductions to the Study of the Effect of Socialist Thought on National Liberation Movements‘da, “içinde bireyin ideolojisinin belirlendiği/inşa edildiği/geliştirildiği ideolojik alan”ı, üzerinde çeşitli fikirlerin yeşerdiği bir toprağa benzetmekte ve farklı ideolojilerin aslında aynı kökten gelmek/beslenmek bakımından birbirleriyle ortaklaştıklarını savunmaktadır: “Aralarındaki farklılıklar “çatışma” noktasına ulaşabilse de bu fikirlerin kökleri, onların ortaya çıkmaları ve gelişip serpilmelerinin doğasını belirleyen aynı toprakta yer alır ve aslında çatışmaların mevcudiyeti, bu fikirlerin, aynı topraktan neşet ettikleri gerçeğini doğrular.” Buradan hareketle, milliyetçiliğin emperyalizmle temel bir karşıtlık içinde olmadığı, çünkü milliyetçi düşünce ile emperyalizm arasında karşılıklı bağımlılık ilişkisi olduğu noktasına ilerlenir. Milliyetçilik olsun, emperyalizm olsun; burjuva hakimiyetine dayalı sistemi benimseyen aynı düşünce yapısına sahiptirler. [19]

Hamdan’ın analizinde ilerici/ilerlemeci rejimler (progressive regimes), hakim küçük burjuvaziyi, müstemleke/sömürge (colonial) burjuvazisine dönüştürmektedir. Mısır ve Suriye’nin örnek gösterildiği bu rejimlerde hakim sınıftaki değişim her zaman, sınıf mücadelesi bağlamında gerçekleşir ve bu, küçük burjuva politik pratiğinin özel doğasını anlamaya imkan sağlar. Küçük burjuvazi, üretim ilişkilerini yenilemeye, sömürge burjuvazisiyle çelişen kendi sınıf çıkarlarının politik pratiği içinde bu ilişkileri yeniden üretmeye zorlanır, çünkü üretim ilişkilerinin yenilenmesi, bir hakim sınıf olarak devamlılığının gerekli ve mutlak bir şartıdır. Bununla birlikte, mevcut üretim ilişkileri bağlamında hakim sınıf olma gerekliliği, küçük burjuvaziyi, hakim sınıf içinde asimile olmaya, ona eklemlenmeye, kendini onunla tanımlamaya ve birlikte hareket etmeye sevk eder. Hamdan, kamu sektörünün varlığının da, üretim ilişkilerinin sınıf doğasını değiştirmediğini düşünmektedir.”[20]  

Arap coğrafyasının önemli bir özelliği de “din” konusudur. Din ve mezheplere dayalı topluluklar (sectarian) meselesi ilk olarak Lübnan’da kendini göstermiş, 1926 Lübnan Anayasasının babalarından biri olarak kabul edilen Michel Chiha, bu sorunu, “ortaklık” temelinde aşmayı denemiştir. Ona göre Lübnan, inkar edilemez çeşitliliğiyle sadece kendisine benzeyen ve dinsel/mezhepsel azınlıkların “ortaklığı” (partnership) temeli üzerinde yükselen bir ülkedir. Dinsel/mezhepsel topluluk, iç tutarlılığı/birliği ve derin tarihsel kökleriyle ele alınan kendi başına bir toplumsal varlık (entity) olarak düşünülür. Böylece o, bireyselden ziyade, temel toplumsal birim (unit) olur ve birey ile devlet arasında bir köprü vazifesi görür; bireyin devletle ilişkisi, yurttaşlık temelinde değil, dinsel/mezhepsel aidiyetler üzerinden kurulur. Hamdan’a göreyse "dinsel/mezhepsel grup”, sınıf mücadelesi tarihince belirlenen özgül bir politik ilişkidir. Diğer bir ifadeyle böyle bir grup, diğer gruplarla ilişkisi, devlet içindeki nüfuzu/konumu ve politik sistemdeki bütün diğer grupsal bileşenleri kapsayan çıkar ağlarındaki otoriteye yakınlığı yoluyla varlık ve politik birlik/tutarlılık kazanabilir. Buna göre, gruplara dayalı sistem, sömürge ülkedeki burjuva sınıfının hakimiyetini ve sınıf hiyerarşisini en iyi koruyan/muhafaza eden sistemdir.[21] Hamdan’a yönelik bir eleştiride bu sınıf temelli yaklaşıma karşı çıkılmakta, Hamdan’ın Lübnan’da komünistler tarafından yapılan sosyalist bir devrime dayalı teorisinin, “kulağa entelektüel olarak hoş gelen fakat aslında fantastik” olduğu savunulmaktadır.[22]

Bir diğer bir konu da “oryantalizm” meselesidir ve Hamdan da bununla ilgilenmiştir. Batı ve Doğu arasındaki ilişkilerle ilgili olarak, özellikle Ortadoğu’da en etkili kitaplardan birinin Edward Said’in Orientalism (1978)’i olduğu, kitabın etki alanının akademinin ötesine taştığı ve özellikle ilerici/ilerlemeci çevrelere uzandığı ifade edilmektedir. Post-sömürgeciliğin kurucu metinlerinden biri olarak da kabul edilen metinde Said’in Marx’ı, Hindistan üzerine olan erken dönem yazılarından hareketle “oryantalist” olarak nitelendirmesinden sonra, Marksizmin ihmal edilmesi yaygın bir hal almıştır. Said’in oryantalist yakıştırması, birçok Marksisti kızdırır/kızdırmaya devam eder. Hamdan, Said’in eleştirisini iki yönden hatalı bulmaktadır. İlk olarak Said, Avrupa dışındaki milliyetçi ve gelenekçilerin Batı’yı, sırf o coğrafyanın düşünürleri olmalarından hareketle kaçınılmaz biçimde hepsinin/herkesin oryantalist olduğu homojen bir varlık olarak nitelendiren tonuyla konuşmaktadır. Said’in yaklaşımı, Batı ile Doğu arasında ontolojik bir ayrım öngören,  dinsel veya milli özgünlük (authenticity) adına Batı etkisine karşı çıkan yerlici sömürge karşıtı hareketlerin söylemiyle örtüşmektedir. İkincisi, Said’in felsefesi “özcü”dür (essentialist), çünkü farklı düşünürlere tarihdışı (ahistorical) bir “öz”, Doğu’ya yönelik olumsuz bir tutum atfederek onları tek bir potada eritir (toptancılık). Bunu yaparken, aralarındaki farklılıkları dikkate almadığı gibi, onların çalışmalarını kendi geniş bağlamlarından uzaklaştırırır. Bu nedenle Hamdan, Said’i, felsefi olarak, kelimenin Hegelci anlamında “idealizm”le suçlar. [23]

Hamdan, Arapların “geri/geri kalmış” etiketinden sıkıldığını düşünmekte; onların bu durumda (perişan) olmalarının, kültürlerinden değil, onları bu duruma düşürenler yüzünden olduğunu savunmaktadır. Yüz yıllık sömürge düzeni,  toplum gibi, politika ve ekonominin de yapısını değiştirmiş, eski Arap ileri gelenleri kenara atılmış veya başka yerde yaşayan güçlerin temsilcileri oldukları yeni bir dünyaya transfer edilmişlerdir. Ortaya çıkan yeni elitler, kendi toplumlarını değil dış güçleri temsil etmektedir. Hamdan, geriliğe/geri kalmışlığa kültürel değil, küresel düzen açısından, “Güney-Kuzey” ayrımı üzerinden bakar. Güney, hammadde sağlar ve piyasa oluştururken, Kuzey nihai ürünleri üretir ve üretilen toplumsal refahın çoğunu kendine ayırır. Geri kalmışlık duygusu, bu düzenin bir yansımasıdır. Güney’deki politik karışıklık da bu ekonomik tahakkümle bağlantılıdır.[24]

 

Eşi Evelyne Brun, Hamdan’ın çalışmasındaki ana temalardan birinin şu olduğunu söyler: “Marksist olmak, gündelik hayat problemlerine cevap bulan bir kişi olmaktır.” Hamdan, İsrail’in Beyrut’u 1982’deki işgalinde, silahlı direniş kadar, su dağıtımını organize etmeye de çalışmıştır. Bu meselelerin hiçbirinin önceliği olmasa da, insanların gündelik sorunlarını ihmal eden, geri kalmışlığı alt edemez, onun koşullarını ortadan kaldıramaz.[25] Hamdan, kendi düşündüklerini anlatmanın bir yolu olarak edebiyatı ve edebiyat eleştirisini de kullanır. Şiir yazmayı, eleştiriyi; okuyucuyu yeni düşüncelerle tanıştırmanın ve eyleme teşvik etmenin bir yolu olarak gören Hamdan, kafa karışıklığı ve belirsizlik nedeniyle eylemsiz kalan ve eylemsizliği haklılaştıranları eleştirmekte, bu tutumun,  baskının güçlenmesine ve sürmesine hizmet ettiğini düşünmektedir. [26]

Batı’ya



Lyon’da (Fransa), Société des Amis de Hassan Hamdan/Mahdi Amel”in devamı olarak, 2003 yılında, Mahdi Amel Kültür Merkezi kurulur.[29] Ölümünden sonra, 1968-1973 yılları arasında yazdığı eserleri (makaleler, eğitim kitapları) toplanır ve 1991 yılında Issues of Teaching and Educational Policies başlıklı bir kitapta yayımlanır. Bu makalelerde Hamdan, Lübnan’ın, grup ayrıcalıklarını derinleştirerek dinsel/mezhepsel grup sistemini yeniden üreten eğitim politikasını analiz eder/eleştirir.[30]

Çalışmaları tercüme edilmeyen Hamdan, Arap dünyası dışında pek fazla bilinmemektedir. Gölgede kalmış bir entelektüel olduğu, fakat özellikle 2011 Arap Baharıyla birlikte ilgi ve popülerlik kazandığı da öne sürülmektedir.[27] Örneğin Tunus’taki başkaldırıda öğrenciler, kampüs duvarlarına yazdıklarıyla/çizdikleriyle Hamdan’ı hatırlar/hatırlatırlar.[28] Fakat sonra baharın kışa; Doğu’nun yangın yerine döndüğü; insanların ya evlerinde, ya da savaştan/bombalardan kaçıp Akdeniz’i aşmaya çalışırken öldükleri de hatırlanmalı/unutulmamalıdır. Doğu’nun insanları için belki savaş ve ölüm hep olmuştur ama hiç bu kadar, bu derece yaygın bir hal almamıştır. Belki de Hamdan, Arap baharından çok sonrasında yaşanan bu kışla daha çok ilişkilendirilmeli ve asıl bütün bunlara dair bir şeyler söylemeye çalıştığı düşünülmelidir.      


Çalışmaları[31]
·                     Theoretical Introductions to Study the influence of Socialism on the National Liberation Movement.
·                     Conflict of Arab Civilization or Conflict of Arab bourgeoisie?
·                     Theory in Political Practice: Research in the Causes of the Lebanese Civil War.
·                     Introduction to Critique of Sectarianism: The Palestinian Cause in the Ideology of the Lebanese Bourgeoisie.
·                     Marx in Edward Said's Orientalism: Intelligence for the West and Passion for the East?
·                     In the Process of Ibn Khaldun's School of Thought.
·                     Introduction to the Critique of Sectarianism in the Sectarian State.
Some of his Poetry:
·                     Time Improvisations (signed by Hilal Bin Zaytoun).
·                     The Space of N (Signed by Hasan Hamdan).
·                     He acted in several plays like "Jobran and Al-Qaeda."
Some of his Quotes:
·                     "You are not defeated as long as you are resisting."
·                     “It is a great risk to think of your reality in Arabic."






[2] Hassan Hamdan (Mahdi Amel): The Arab Gramsci, Friday 21 March 2014, by PRASHAD Vijay, http://www.europe-solidaire.org/spip.php?article36629
[3]
By: Yazan al-Saadi, Published Wednesday, April 9, 2014, http://english.al-akhbar.com/node/19362
[4] Hassan Hamdan (Mahdi Amel): The Arab Gramsci, Friday 21 March 2014, by PRASHAD Vijay, http://www.europe-solidaire.org/spip.php?article36629
[7] Hassan Hamdan (Mahdi Amel): The Arab Gramsci, Friday 21 March 2014, by PRASHAD Vijay, http://www.europe-solidaire.org/spip.php?article36629
[10] Hassan Hamdan (Mahdi Amel): The Arab Gramsci, Friday 21 March 2014, by PRASHAD Vijay, http://www.europe-solidaire.org/spip.php?article36629
[11] Hassan Hamdan (Mahdi Amel): The Arab Gramsci, Friday 21 March 2014, by PRASHAD Vijay, http://www.europe-solidaire.org/spip.php?article36629
[12] Hassan Hamdan (Mahdi Amel): The Arab Gramsci, Friday 21 March 2014, by PRASHAD Vijay, http://www.europe-solidaire.org/spip.php?article36629
[14] Abdulrahman al-Rashed, Assad’s 30-year killing spree in Lebanon, Saturday, 18 January 2014, http://english.alarabiya.net/en/views/news/middle-east/2014/01/18/Assad-s-30-year-killing-spree-in-Lebanon.html
By: Yazan al-Saadi, Published Wednesday, April 9, 2014, http://english.al-akhbar.com/node/19362
[17] Hassan Hamdan (Mahdi Amel): The Arab Gramsci, Friday 21 March 2014, by PRASHAD Vijay, http://www.europe-solidaire.org/spip.php?article36629
[18] Nadia Bou Ali, Recovering politics from crisis and history from capitalism in Mehdi Amel’s Thought, https://www.academia.edu/11037629/Recovering_politics_from_crisis_and_history_from_capitalism_in_Mehdi_Amel_s_Thought

[21] What is sectarianism in the Middle East?, SALAMEH KAILEH and VICTORIOS SHAMS, What is sectarianism in the Middle East?, 9 October 2014,https://www.opendemocracy.net/arab-awakening/salameh-kaileh-victorios-shams/what-is-sectarianism-in-middle-east

[24] Hassan Hamdan (Mahdi Amel): The Arab Gramsci, Friday 21 March 2014, by PRASHAD Vijay, http://www.europe-solidaire.org/spip.php?article36629
[25] Hassan Hamdan (Mahdi Amel): The Arab Gramsci, Friday 21 March 2014, by PRASHAD Vijay, http://www.europe-solidaire.org/spip.php?article36629
By: Yazan al-Saadi, Published Wednesday, April 9, 2014, http://english.al-akhbar.com/node/19362
By: Yazan al-Saadi, Published Wednesday, April 9, 2014, http://english.al-akhbar.com/node/19362
[28] Hassan Hamdan (Mahdi Amel): The Arab Gramsci, Friday 21 March 2014, by PRASHAD Vijay, http://www.europe-solidaire.org/spip.php?article36629