Dün
gece filmi izlemiş ve şimdi masada oturanların siparişini alan
garsona sorsaydık, ne söylerdi bize film hakkında? Arabada trafik
ışıklarının yeşile dönmesini beklerken yanımıza yanaşan
mendil satan çocuk, “izleme şansını bulamamıştır” diye
düşünmeye dahi fırsat bulamadan görülebilir alandan çıkardı
herhalde, arkadaki aracın “yeşil yandı hadisene” diyen
kornasıyla. Gece tekinsiz caddelerden birine uğrasak, olmaz ya,
filmi sorsak müşteri gibi yanaşıp sokak fahişesine, HIV/AIDS
olduğunu öğrenen Domino’nun akıbeti mi olurdu merak ettiği?
Sıkışık otobüste camdan bakan üniversite öğrencisi, annesinin
“çıkarma” işlemi”ni öğretmeye çalıştığı çekimdeki
Helena’ya mı yakınlık duyardı daha çok?
Bulmaca
Eyes
Wide Shut (1999)
öyle bir film
ki, yönetmeni Stanley Kubrick’in ölümü ile filmde bulunduğu
savunulan illuminati sembolizmi arasında bağlantı kurularak
hakkında komplo teorileri bile üretilmiş. [2]
Farklı bakış açılarıyla filmin ne anlattığını inceleyen
yazarlar, bir bulmaca çözer gibi filmdeki olayları, nesneleri
didiklemiş, kimi “maske”yi öne çıkarırken, kimi de filmin
sonunda sarf edilen “fuck” sözcüğüne odaklanmış. Örneğin,
Alba
Escriu,
filmi anlamak için Laura
Mulvey’in
psikoanalitik teoriyi temel alan “bakış”
perspektifinden yararlanıyor[3],
Michel
Chion, Kubrick’in
gerçeklik ve fantezi alanları arasındaki sınırları
sorguladığını düşünüyor, Stephanie
Marriott ise
filmin aslında “arzu”
nosyonunu araştırmayı amaçladığını yazıyor.[4]
David
Walsh
filmde bir “sosyal eleştiri” görüyor ve yönetmenin günümüze
damgasını vuran narsizmi, ortaya çıkan manevi/ahlaki boşluğu
eleştirdiğini savunuyor.[5]
Alessandro
Giovanelli,
içeriği/metni esas alan okumaları, “kimlik ve toplumsal rol”
odaklı yorumlama olarak nitelendiriyor ve karakterlerin
sosyo-ekonomik konumlarından yola çıkan incelemeleri de (Örn. Tim
Kreider[6])
bu kapsamda değerlendiriyor. Giovanelli’ye göre sadece filmi
temel alan ve içeriği çözümlemeye çalışan yorumlama, Kubrick
sinemasını hesaba katmadığı için başarısız oluyor.[7]
Yani eğer yönetmenin ne anlatmaya çalıştığını, bize ne
gösterdiğini dert ediniyorsunuz, söz konusu yönetmenin
filmografisine de başvurmanız gerekiyor.
Yönetmenin
ne söylemeye çalıştığını değil de, filme “sınıf
ve toplumsal cinsiyet”
olmak üzere iki tema üzerinden bakmayı denersek, böylece,
Giovanelli’nin “başarısız olma” eleştirisine takılmadan
veya bu başarısızlığı baştan kabul ederek yola koyulabiliriz.
Bu yolculukta, J.
S. Bernstein’ın
filmi çekim-çekim (shot by shot) incelediği yazısı bize yardımcı
olabilir. [8]
Bill
ve Erkekler
Şükran
Yücel,
William ‘Bill’ Harford (Tom Cruise) karakterini, New Yorklu
“başarılı”
bir doktor olarak betimler.[9]
Giovanelli, sosyo-ekonomik yorumlardan söz ederken, doktor Bill’in
NewYork’un “zengin”lerine
hizmet ettiğini belirtir. Bill’in özellikle muayenahane dışında
zengin hastlarıyla yakından ilgilendiğini, evlerine gittiğini,
davet edildiği “christmas” partisinde zengin müşterisi Ziegler
(Sydney Pollack)’in (davet sahibidir) bir seks işçisi olan Mandy
(Julienne Davis) ile yaşadığı tıbbi sorunda ona yardım ettiğini
görürüz. Odaya (Banyo) girdiğinde duvarda asılı resimdeki
hamile kadın gibi çırılçıplak yatar vaziyette bulur Bill seks
işçisini. Resimde poz verdirilen “doğurgan ve gözleri açık”
kadın şimdi, uyuşturucu kullanılarak katlanılan bir yaşamın
kıyısında, gözleri kapalı halde öylece uzanmaktadır. Ziegler
ve seks partisine katılanlar gibi sosyo-ekonomik olarak Bill’in
“üstünde” yer alan karakterlerin yanında, taksi şoförü,
bakıcı, resepsiyonist ve kostüm satıcısı gibi kendisinden daha
“alt” konumda olan karakterlerle de yolları kesişir doktor
Bill’in.
Ana
karakter Bill; eşi Alice (Nicole Kidman) ve kızı Helena (Madison
Eginton) ile birlikte, oldukça lüks bir apartman dairesinde
yaşamaktadır. Washington Post’tan Stephen Hunter, bu daire için,
“7 milyon dolar değerinde olmalı” derken, Frederic Raphael New
Yorklu bir doktorun yıllık kazancını sorgular (Aktaran Kreider).
Bill’in çok para kazandığını, para harcarken rahat davranması,
kendisinden “altta” yer alanlarla karşılaşmalarında
“para”sını konuşturması da göstermektedir. Bernstein ve
Giovanelli’nin işaret ettikleri gibi, Bill, “para ve cüzdan”la
ilişkili çekimlerde sıkça gösterilir. Bu altı çizilen ilişki,
filmin başında, Bill’in eşine “canım, cüzdanımı gördün
mü?” diyaloğuyla önümüze getirilir. Keza Bernstein ve
Giovanelli, Bill sözcüğünün aynı zamanda “kağıt para”
anlamına geldiğini de belirtirler. Para Bill’e güç veren,
maskeli seks partisine girmeyi sağlayan fidelio parolası gibi adeta
bir şifre, bir “giriş yetkisi”dir.
Buraya
kadar anlatılanlar, Bill’in üst orta sınıf, bir başka deyişle
“küçük burjuva” olduğunu söylememize imkan tanımaktadır.
Peki Bill, kendisini nerede, kime yakın görmektedir? O, tıp
fakültesini bitiremeyip piyanist olarak hayatını kazanan arkadaşı
Nick Nightingale (Todd Field) gibi “kaybeden” değil,
“kazanan”lardandır. Nick, zenginlerin maskeli seks partisinde
gözü bağlı olarak piyano çalması istenen, Bill ise o partiye
katılmak isteyen, buna hakkı olduğunu düşünen, bunun için
kostüm ve maskeyi fahiş fiyatla da olsa satın alan kişidir. Bu
partilerin birinde göz bağı hafifçe sıyrılan Nick, hayatında
daha önce hiç görmediği kadar “güzel” kadınları gördüğünü
anlatır Bill’e. Daha sonra Ziegler’in “sen oraya katılanların
kimler olduğunu bilseydin” tehdidinden anlaşıldığı gibi
yüksek burjuvazinin, işçi sınıfından kadınları kullanarak
kendisini eğlendirdiği özel kostümlü bir partidir bu. Çağrılmasa
da gitmeye karar veren Bill, kostüm ve maskeyi temin edip şatoya
gider.
“William’ın
‘fidelio’ parolası ile girdiği şatonun içinde geçen sekans,
besteci L. V. Beethoven’ın yegane operası Fidelio’nun metni ile
adeta tematik bir ilişki içerisindedir. Kubrick, mutlak bilginin
kesinliğine teslim olmak yerine izleyicinin ve karakterlerin
çözümsüzlük paydasında buluşarak müdahil olmaya zorlandığı
bir bilmece (Orr, 1993) biçiminde inşaa etmeyi denediği Eyes Wide
Shut’ın
anlatısı boyunca yüzleşmeyi seçtiği kimi argümanları
‘fidelio’ şifresi etrafında ve yarattığı tiplemeler
aracılığıyla açığa çıkartır. Kubrick’in kahramanları
Alex ve William’ın evliliklerinin vardığı nokta aşkın çok
uzağındadır. Bu aşamada, William’a şatoda yardım eden genç
kıza eklenen -ve aslında Beethoven’ın operasındaki Florestan
karakterinin simgelediği- sadakat, fedakarlık, şefkat gibi
özellikler, merak ve gerilim ögelerini oluşturan plot edimlerinin
sergilenmesine aracılık ederek sekansı işlevsel kılarken aynı
zamanda öykününün daha ileriye taşınmasına yardımcı olan
motivasyonu sağlar.
“[10]
Maske
takmak Bill’in görmesini güçleştirmez, fakat görülmesini/fark
edilmesini de engellemez. Kendisini içinde veya yakın hissettiği
sosyal sınıfa ait olmadığı en başından (partiye taksiyle
gitmesinden) anlaşılır ve dışlanır. “Küçük” olduğunu
unutan burjuvaya, “büyük” burjuvazinin verdiği ders, onu allak
bullak etse de, aklını başına getirdiğine, değişim/dönüşüm
geçirdiğine dair bir imaya yer verilmez filmde.
Küçük
burjuva doktorun, kendisinden altta konumlanan erkeklerle ilişkisi,
“para ve doktor kimliği”ni barındıran “cüzdan” nesnesi
dolayımında gelişir. Alttakilere karşı Bill’in silahı,
imtiyaz elde etmesini sağlayan güç; para ve doktor kimliğidir.
Taksi şoförünü kendisini parti sonuna kadar beklemesine ikna
etmek için teklif ettiği parayı ikiye bölüp yalnızca bir
parçasını verecek kadar da temkinlidir. Ne de olsa, para için
kendi kızını satan kostümcüyü düşününce, para söz
konusuysa güvenilmez alttakilere. Gece yarısı kostüm satıcısını
iknada yine para ve kimliğini kullanır Bill. Resepsiyonistten bilgi
almak ve hastane morguna girmek için ise kimliğini göstermesi
yeterli olur. Alttakiler, paranın ve gücün karşısında boyun
eğerler. Ancak üsttekiler de, kendilerinde daha fazla olan “para”
ve sağladığı gücü Bill’e karşı kullanırlar.
Alice
ve Kadınlar
Christmas
partisinde Bill’in eşi Alice’e kur yapan/asılan, tek isteği
bir gecelik “cinsel ilişki” olan zengin karakter, Alice’in
yürütemediği, iflas ettiği işinden bahsetmesi üzerine, ona
yardım edebilecek “dostları” olduğundan söz eder. Rızayı
elde etmek için sahip olduğu “gücü” kullanır. Alice’i
durduran fakat zengin iş adamı için engel teşkil etmeyen, aksine
kolaylaştırdığını düşünen (“Sizce
de evliliğin en güzel yanı aldatmayı her iki taraf içinde
zorunlu hale getirmesi değil mi?"
der) “evli olma”
statüsüdür: “ Bu olay yaşanırken Bill’in koluna giren iki
eski model, ona “gökkuşağının gittiği yere” götürmeyi
teklif etmekte, para karşılığı cinsel hizmet sunmak
istemektedir. Bu iş icabı yapılan cinsellik zaten yüksek
burjuvanın hizmetine amadedir. Bu durumda Alice, doğrudan para
karşılığı olmayan (ama dolaylı) bir cinsellik olarak işadamını
cezbeden bir “haz” nesnedir.
Filmdeki
kadınların hemen hemen hepsi seks işçisi figürlerinden
oluşmakta, küçük ya da büyük burjuvaya hizmet etmek bakımından
görece birbirlerinden ayrılmaktadırlar. Kimi kitaplığında
“sosyolojiye giriş” kitabı olan Domino (Vinessa Shaw)gibi bir
sokak fahişesidir, kimi de Ziegler’e ve maskeli seks partisine
katılanlar gibi daha zenginlere hizmet eden yüksek katmandan bir
seks işçisidir (Mandy). Seks işçiliği yapmayan, bakıcılık,
sekreterlik, hizmetçilik gibi başka işlerde çalışan kadınlar
da görürüz filmde. Öylesine bir değinidir, dokunamayız.
Girdikleri gibi terk ederler sahneleri.
Giovanelli,
Alice ve kızı Helena da dahil olmak üzere, filmdeki kadınların
erkeklere bağlı/bağımlı olan ve onlara hizmet eden insanlar
olarak gösterildiğini söyler. Bernstein, Alice’in de bir tür
fahişe/seks işçisi olarak değerlendirilebileceğini ekler.
Hayatına giren kadınlardan kimi isteyerek, kimi şans eseri yardım
eder Bill’e. Alice’in telefonu, sonradan HIV/AIDS olduğunu
öğreneceği seks işçisiyle cinsel ilişkiye girmesini önler,
Ziegler’in malikanesinde tıbbi yardım sunduğu seks işçisi
Bill’in kurtulması için kendini feda eder.
Alice,
aynı zamanda bir annedir, bu sıfatla kızıyla ilgilenir.
Derslerinde yardım eder, yetiştirir Helena’yı.
Alice
ve Bill
Ender
Herdurak’a göre, bir açıdan, Kubrick’in eleştirisi evlilik
kurumunun kendisinedir.[11] A.
Cem Güzel, Alice’i, dışarıdan göründüğünün aksine
evliliğinde sorunlar yaşayan, sürekli gergin, zaman zaman kocası
üzerinde tehditkâr olabilen bir eş; William’ı (Bill),
soğukkanlı görünmeye çalışan, evliliği ile ilgili olarak
kayıtsız ve kadın cinselliği hakkında gelişigüzel fikirlere
sahip bir erkek olarak tarif eder. Eyes
Wide Shut’ın
plotu; izleyicinin, Alex ve William Harford çiftinin yaşantısından
alınan üç günlük bir kesitin içerdiği hareketli olaylara
tanıklığına aracılık etmektedir. Ancak, yine, plotun taşıdığı
öykü malzemesi izleyicinin geriye Alex ve William’ın bir yıl
önce birlikte geçirdiği yaz tatiline değin uzanmasına aracılık
eder.[12]
Alice
Bill’e, yaz tatilinde yaşadığını söylediği bir ilişkiden ve
başka başka erkeklerle cinsel ilişkiye girdiği bir rüyasını
anlatır. Tatilde karşısına çıkan erkek “gel” dese, kızını
ve eşini bırakıp onunla gidecek kadar etkilenmiştir ondan. Öyle
olmaz, bir sabah adam habersizce otelden ayrılır. Bu öykü,
Marion’un (Marie Richardson) Bill ile iletişimini izlediğimiz
çekimlerde, benzer bir hikaye olarak, Marion’un yaşadıkları
olarak çıkar karşımıza. Bill’e aşık olduğunu söyleyen
Marion evlilik arefesindedir ve Bill gel derse, bütün gemileri
yakacaktır. Yine öyle olmaz. Bill karşılık vermez bu aşka ve
Marion’un aşkı da Alice’inki gibi bir düş kırıklığı
olarak kalır.
Alice’in
öyküsünde Bill’i yaralayan aşk değil, cinsellik olur. Eşini o
adamla sevişirken tahayyül eder film boyunca. Eşinin
sadakatsizliği ile paralellik kurularak örtük biçimde de olsa
meşruiyet atfedilen Alice’i aldatma girişimleri sonuca ulaşmaz.
Güzel’e göre Kubrick izleyicisinin, bastırdığı, sakladığı,
‘çöküşü hazırlayan’, soysuz yanıyla yüzleşmesine
ila-nihai izin vermez. Çünkü bu, zaten kendi seçtiğimiz, aynı
zamanda bedelini ödediğimiz ya da bir şekilde nemalandırdığımız
bizim sosyal yanımızdır: “Kubrick,
aslında, gözlerimizi sımsıkı açtığımız! bu dünyevi
çelişkiyi anlatı aracılığıyla bir çatışmaya dönüştürmenin
yani Hector’un içinde yer alacağı herhangi bir olası ıslah,
sağaltım ya da infaz sürecini izlettirmenin, tıpkı Mekanik
Portakal’ın Clockwork Orange (D: S. Kubrick 1971, GB, Warner
Brothers) Alex’i için olduğu gibi, yalnızca verili toplumun bir
parodisi olarak kalacağının ayrımındadır.”[13]
Kubrick
neyin ayrımındadır ve ne yapmak istemektedir bilmiyoruz. Evet
Bill’in aldatma girişimleri sonuçsuz, karısının öyküsü
fantezi olarak kalır. Ama bu süreçte, Bill’in parolayı aldığı
Nick ve kendini Bill için feda eden Mandy “sadık” olmadığı
için cezalandırılır. Kimin umurunda? Bütün olanlara,
yaşananlara rağmen, nasıl olsa, sonuçta, Alice, Bill’e sihirli
sözcüğü söyler (fuck) ve temelinden sarsılmaya doğru giden
Bill ile Alice’in evliliği ayakta kalır. Her şeye rağmen kurtarılmıştır burjuva ailesi. Evet,
belki de bütün yaşananlar Ziegler’in söylediği gibi bir
“oyun”dan ibarettir. Böylece film, kadraj dışına göndermede
bulunan çok sayıda göstergenin yığılı olmasıyla, açık uçlu,
farklı okuma-anlamlandırmalara elverişli hale gelir. Neyi esas
aldığınız, neye nerden baktığınıza göre “anlamlar”
alabildiğine çeşitlenir.
Helena
Alice,
derslerinde yardımcı olur kızına. Birlikte matematik çalışırlar.
Bir sahnede, “şu kadar doları olan biri bu kadar dolarını
harcarsa ne kadar parası kalır?” problemi çözülürken hangi
işlemi kullanacağını sorar kızı Helena’ya: Çıkarma mı,
toplama mı? Helena’nın kaybedenlerden olmaması derslerinde
başarılı olmasına bağlıdır. Ve büyük burjuva olmayanlar için
aslolan işlemdir çıkarma. Verilen/verili olan kısım kısım
harcanır, tüketilir. Toplanan, çıkanların yanında küçücük
kalır. Toplaya toplaya çıkarılır. Çıkarmak için toplama
yapılır. Burjuva çok sayıda toplamayı bir çırpıda yapar
çarparak, çıkarmayı bölerek.
Maskeyi
sen taksan da, çıkartan onlardır. Giysini çıkartmanı, soyunmanı
isteyenler; limon gibi sıkıp suyunu çıkartır, soyup soğana
çevirir, işleri bittiğinde fırlatıp atarlar. Ve en çok onlar
ister “parayla saadet olmadığından” söz edilmesini.
Yönetmenleri, “zenginler ama, bakın mutlu değiller” diyen
filmler çekerler. Onlardan artanları toplar ancak geriye kalanları
bölüşür, kalanlar. Bölme ise, çıkarma işlemlerinin kaç kez
yapıldığını gösteren bir toplamdan ibarettir.
Gözleri
bağlı olan da, gözleri tamamen açık olan da, apaçık görür
birçok şeyi, bilir bilmesine… Öyle de olsa, sınıftan
çıkmak/çıkarılmak yeter eylememeye. Helena’lar hazırlanır,
kendini bekleyen geleceğe. Bir durumun bilinmesinin onu değiştirme arzusunu harekete geçireceği kesin değildir (Ranciere).
[4]
Stephanie
Marriott, Desire And Crisis: The Operation Of Cinematıc Masks in
Stanley Kubrick’s Eyes
Wide Shut, 2005
[7]
Alessandro
Giovannelli, Cognitive Value and Imaginative Identification: The
Case of Kubrick’s Eyes
Wide Shut, The
Journal of Aesthetics and Art Criticism 68:4 Fall 2010
[8]
J. S.
Bernstein, Notes on Eyes Wide Shut, a film by Stanley Kubrick: a
shot-by-shot commentary of Part I of the film, 1999
[10]
A. Cem GÜZEL,
Neo-Moderni Son Ziyaret : Kubrick’in Eyes
Wide Shut’ında
Anlatı Yapısı ve Bazı Söylemsel Stratejiler, İletişim 2002/14
[11]
Ender Herdurak,
Eyes Wide Shut Filmi Üzerine, PSİNEMA: Sinema ve Psikoloji Dergisi
Sayı 9, Ekim 2009, Sayfa 71-75