Cuma, Mart 20, 2015

André Comte-Sponville: Cinsellik, Aşk ve Ölüm



Aşk, kadınların buluşudur dediğimde, bu aşkın olmadığı anlamına gelmiyor; tersine, erkekler için de olmak üzere, aşkın var olduğunu ama kadınlar ön ayak olmasaydı mevcut olmayacağını varsayıyor. Yarı şaka yarı gerçek bu söz vasıtasıyla söylemek istediğim, yalnızca erkeklerden oluşan bir insanlık aşkı hiçbir zaman bulamazdı. Seks, savaş, para ve futbol her zaman yeterli olurdu.”

André Comte-Sponville: Cinsellik, Aşk ve Ölüm[1]
Eros

Sevgi, ama hangi sevgi?” diye soran Comte-Sponville, “üç (farklı) sevgi tipi” ayrımı yapar bunları, Eros, Philia ve Agape olarak adlandırır. İlk olarak "eros" ile başlayan Comte-Sponville, bu sevgi türünü, eros üzerine yazılmış en güzel kitap olarak nitelendirdiği Platon’un Şölen kitabına referansla açıklamaya çalışır. Eros, Antik Yunan’da cinsellik tanrısı değil aşk tutkusunun tanrısıdır ve seks değil özel bir aşk tipidir: Tutkulu aşk. Bu, Platon’a göre sevgidir ve Şölen adlı yapıtında, Aristophanes ve Sokrates konuşmalarında olmak üzere, iki farklı biçimde anlatılır. Aristophanes’in söylevine göre; bizi birlikten ikiliğe, tamlıktan eksikliğe geçiren ilk bölünmeden beri çılgınca eksik yanımızı arıyoruz. Sevgi; sevdiğine (diğer yarısına) kavuşmak, onda erimek, iki ayrı varlıkken bir tek olmaktır. Bu sevgi Comte-Sponville’e göre dışlayıcıdır, zira herkes tanım gereği tek bir yarıyı kaybettiğinden ancak bir kişiyi sevebilir. İkincisi nihai aşktır çünkü insan bir kez yarısını buldu mu, hem yaşam hem de ölümden sonrayı kapsayacak nihai bir sevgiyi bulmuş demektir. Üçüncüsü, bizi tamamıyla tatmin eden, eksikliğimizi giderip mutluluğa erdirecek bir sevgidir bu. Son olarak bu sevgi, ilk bütünlüğü yeniden oluşturan, ikiyken bir olma olanağı veren kaynaşmalı bir sevgidir (s.35-40).
İnsanların tüm deneyimi, Aristophanes’in sevgiye atfettiği dört temel karakteristiği (dışlayıcılık, ebedilik, mutluluk ve kaynaşma) reddeder: Aynı anda veya peşpeşe farklı birçok kişiye aşık olmak, sevmek veya sevilmenin mutlu olmaya yetmemesi, sevginin bitmesi, kaynaşmaya fiziken en fazla yaklaşan cinsel birleşmede bile ikiliğin sürmesi (s.37-43). Sokrates’in söylevinde ise sevgi, arzudur, arzu da yoksunluk. Sevgi bütünlük değil eksiklik, kaynaşma değil arayış, tatmin olmuş mükemmellik değil yiyip bitiren yoksulluktur. Sahip olmayan arzulandığında duyulan üzüntüye Schopenhauer “acı” der. Arzulanmış olana sahip olunduğunda, yani artık yoksunluk olmadığında acı da yoktur ancak yoksunluk denen arzu da olmadığından bu mutluluk da değildir. Bu ne acı ne de mutluluk olan duruma Schopenhauer basit ve güçlü bir şekilde “can sıkıntısı” der (s.46-54). Platon’un sevgi-mutluluk paradoksunu aşmak için önerdiği iki yol vardır. Birinci çıkış yolu, Eros’un sadece sahip olmayı arzulamadığı, aynı zamanda ilelebet sahip olmayı arzuladığı yani sevginin özündeki “ölümsüzlük” isteğine dayanır. İnsanoğlu ölümlü olduğuna göre bu nasıl sağlanacaktır? Platon’un cevabı, “üreme (çocuklar bırakma) ya da yaratma (yapıtlar bırakma)” yoluyladır. Önerilen ikinci yol ise, kademe kademe bir sevgiden diğerine, en kolay olan en basit sevgiden en nadir ve çok şey gerektiren en yüksek sevgiye çıkmaktır. Platon’a göre sevginin mantığı bizi, güzel bir vücuda duyulan kösnül (şehvete dayalı) sevgiden, kendisinden Güzel (kendinde Güzel, mutlak Güzel)’in sevgisi olan en arı sevgiye yükseltmektir (s.57-62).
Cinsellik söz konusu olunca, başlarda Eros’a karşı hoşgörülü olan Platon, yalnızca kösnül hazlara yönelen “bayağı Afrodit”e karşı katı olduğu izlenimini verir. Şölen’deki hafif eleştiri Yasalar’da bir tür püritanizme varır: Cinsel arzu, ölçüsüz bir ateştir. Cinselliğe, aşkta hak ettiği yer verilmelidir. Çünkü vücudun ısınması ve gevşemesi, türün ya da ulusun devam etmesi gerekir. Ama bu doğaya uygun (eşcinselliği dışlar) ve evlilik çerçevesinde olmalıdır. Schopenhauer’e göre, bedenin ihtiyaçları temel olarak insanın hayatta kalması ve türün üremesini hedefler. Cinsellik, bireyin değil türün, şimdiki neslin değil gelecek neslin, mutluluğun değil bugünkü tabirle genlerin hizmetindedir. Aşk, tür için (gelecek neslin niteliği) en uygun birleşmeleri teşvik etmek için doğanın tuzağından (hilesinden) başka bir şey değildir (s.135-152). Cinselliğin, orgazm arzusu olan bir yanı vardır ve bu Platon’a hak vermeyi sağlar. Ancak Platon’un hatası, yiyecek yoksunluğu olan açlık ile yoksun olunmayan yiyecekten zevk alma gücü olan iştahı birbirine karıştırmış olmasıdır. Appetitus, Spinoza’da önemli bir kavramdır. Daha önemlisi Spinoza’da arzu yoksunluk değildir (s.71). Comte-Sponville, Aristoteles ve Spinoza’da bulduğunu düşündüğü çıkış yolunu önermeyi deneyecektir.
Philia
Comte-Sponville, Philia isimli sevgi türünü açıklarken Spinoza’nın arzu kavramına başvurur. Ona göre, Spinoza, sevginin arzu olduğu noktasında Platon’la hemfikirdir ama arzunun yoksunluk olduğu noktasında kesinlikle değildir. Spinoza’ya göre arzu insanın özüdür ve yoksunluk değil, "güç"tür: Arzu ve eyleme gücü, dolayısıyla da potansiyel veya fiili zevk alma ve sevinç duyma gücüdür (s.75). Spinoza’daki conatus sözcüğü genellikle arzu (desire) olarak tercüme edilir, ancak eros olarak anlaşılması, çevrilmesi de mümkündür. Freud’un eros’u cinsel arzu olarak tanımlamasından farklı olan Jung’un yaklaşımı Spinoza ile benzerlik göstermektedir. Jung’a göre eros ya da arzu, özellikle psikolojik farklılık ve entegrasyonu sağlamak için, yaşam için genel bir iştahtır (Eugene Webb, 2006).
Comte-Sponville, Spinoza’daki yoksunluktan ziyade güce karşılık gelen arzu anlamındaki sevgi anlayışını, olanı-yaptığını-zevk duyduğunu yani yoksun olmadığını sevme anlamına gelen Philia sözcüğü ile adlandırır. Bu kavram, orgazmı değil ötekini, gerçekten aşk yapmayı ve yapılan aşkı arzulamaktan ibaret olan cinsel deneyimi anlamaya yardımcı olur. Her varlık kendi varlığını sürdürmeye yönelir ve arzu (iştah, istek, itki gibi insan doğasının tüm çabaları) bu eğilimin kendisidir. Cinsel arzu (Spinoza’da Libido) bunun özel bir durumundan başka bir şey değildir. Sekse duyduğumuz arzuyu doğrulayan, seksin değeri değil, ona duyduğumuz arzudur (arzunun öznelliği). Özellikle yoksun olduğumuz şeyleri arzuladığımızda Platon haklıdır, olanı ya da yaptığımızı arzuladığımızda ise Spinoza haklıdır (s.215-234).
Ulus Baker, “aşkı cinsellik, yani bedensel tutkular nezdinde ele aldığımızda ne olur?” diye sorar. Spinoza bu konuda çok açıktır ona göre:"Sevgi aşırı olabilir". Bu, her sevginin öncelikle bir bedenler karışımı, etki-tepki vaziyeti olduğu anlamına gelmektedir. Bu etki-tepki ve karışım bireyin vücudunun bütününü de, yalnızca bir kısmını da etkileyebilir. Ama tutkular çoğu zaman vücudun belli bir parçasını etkilerler ve cinsel organlarımızı etkilediklerinde "fiziki aşk" ya da "erotizm" denilir bu tutkulara. Organizmamızın belli bir yeriyle sınırlı kalan etki, başka başka etkilenmelere yatırılacak güçlerimizin tek bir yerde odaklanmış olmaktan dolayı engellendiği anlamına gelebilir. Spinoza için bir tutkunun, bir duygunun -sevgi gibi olumlu da olsa- "aşırı" olabileceği buradan çıkar (Baker II).
Marx
Comte-Sponville kitabının bir yerinde Marx’a da değinir. Ona göre Hobbes ya da Spinoza’daki conatus mantığı, yani her varlığın kendi varlığında sürüp gitmeye, kendisini tehdit eden ya da karşı gelene karşı çıkmak pahasına olabildiğince uzun ve iyi bir şekilde var olmaya yönelen mantık, Marx’taki sınıf mücadelesinin, Nietzsche’deki güç istencinin, dolayısıyla yaşamın mantığıdır. Savaşın, politikanın ya da ekonominin mantığı da budur. Cinsellik düşünüldüğünde, en azından erkeğin mantığı da aynıdır. Güç mantığı: Her şey güç ve güç ilişkisidir. Peki güç ve sevinç her şeye yeter mi? Sevgi anlayışı daha ileriye sıçrayarak bu durumdan kurtarabilir mi bizi? İşte burada Comte-Sponville, Spinoza’dan ayrılıp Agape olarak isimlendirdiği sevgiyi anlatmaya başlar (s.96-97).
Agape
Comte-Sponville’e göre, Simone Weil, güç ve sevinç konusunda Spinoza’dan ayrılır. Kötü sevinçler ve haksız güçler olduğundan güç ve sevinç yeterli olmayacaktır. Doğanın gereği olarak, herkes yapabildiği her yerde buyurur. Bunun istisnası “ilahi sevgi”dir, yani gücünü azamide uygulamayı reddeden sevgi. Dolayısıyla geri çekilen bu sevgi, ne “eros”tur ne “philia”. Gücünü azamide kullanmaktan feragat eden (gücü olduğu halde kullanmaktan kaçınan), kendisinden başka bir şeyin var olabilmesi için daha az var olmaya razı olan ilahi bir sevgidir. Bir ateist için ilahi aşk; yalnızca arzunun ve yoksunluğun (eros) şiddetini azaltmakla kalmayıp, tek başlarına gücün ve sevincin çok güçlü, istila edici ve neredeyse yayılmacı (philia) olabilmesini zayıflatan “uysallık”, belki Doğuluların söyleyeceği şekliyle merhamet, Simone Weil’ın tabiriyle geri çekilme payıdır. Bu conatus’un tersine, diğerinin biraz daha var olabilmesi için daha az var olmaya razı olmak, uysal ve sevecen bir şekilde kendi kendini sınırlamaktır (s.91-104).
AquinoluThomas’ın “şehvani sevgi” dediği, ötekini kendi iyiliği için sevmektir. İyiliksever aşk ise ötekini onun iyiliği için sevmektir. İlahi sevgi, egodan kurtulmuş, egoizmin, sahipleniciliğin, aidiyetin, sınırın olmadığı sevgidir. Kabaca, annesinin memesini emen çocuğun sevgisi eros (alan, sahip olmak ve muhafaza etmek isteyen sevgi), emziren annenin sevgisi philia (veren, sevinç duyan ve paylaşan sevgi), komşu sevgisi ise koşulsuz ve kayıtsız şartsız sevgi (agape) olarak örneklendirilebilir. Sevgi nereden gelir? Comte-Sponville, seksten ve kadınlardan diyerek yanıtlar bu soruyu. Cinsel itki olmasaydı, arzu olmasaydı, sevgi de olmazdı. Ama cinselliğe eşlik eden ve onu sınırlayan yasak olmadan da (ensest yasağı) olmazdı. Sevgi seksten, dolayısıyla aileden ve yasadan gelir. Ve sevgi kadınlardan gelir; sevgililerden önce ve daha fazla annelerden (s.106-119).
Sonuç
Comte-Sponville için, Spinoza’daki “güç” anlamındaki arzu (conatus) kavramı, Platon’daki “yoksunluk” olarak arzu olan “eros”tan ayrı, almaya değil vermeye dayalı bir sevgi türünü (philia) açıklamak için elverişli görülür. Spinoza’daki yoksunluktan ziyade güce karşılık gelen arzu anlamındaki sevgi anlayışı, olanı-yaptığını-zevk duyduğunu yani yoksun olmadığını sevme anlamına gelen philia sözcüğü ile adlandırılır. Bu kavram, orgazmı değil ötekini, gerçekten aşk yapmayı ve yapılan aşkı arzulamaktan ibaret olan cinsel deneyimi anlamaya yardımcı olur. Her varlık kendi varlığını sürdürmeye yönelir ve arzu (iştah, istek, itki gibi insan doğasının tüm çabaları) bu eğilimin kendisidir. Cinsel arzu, bunun özel bir durumundan başka bir şey değildir. Sekse duyduğumuz arzuyu doğrulayan, seksin değeri değildir; ona duyduğumuz arzudur. Özellikle yoksun olduğumuz şeyleri arzuladığımızda Platon haklı görülebilir, olanı ya da yaptığımızı arzuladığımızda ise Spinoza haklıdır.
Comte-Sponville, cinsellik ve aşk’ın ilişkisel kavranışı bakımından Spinoza’daki arzu kavramını olumlamakta ama yeterli görmemektedir. Ona göre Hobbes ya da Spinoza’daki conatus mantığı, yani her varlığın kendi varlığında sürüp gitmeye, kendisini tehdit eden ya da karşı gelene karşı çıkmak pahasına olabildiğince uzun ve iyi bir şekilde var olmaya yönelen mantık, Marx’taki sınıf mücadelesinin, Nietzsche’deki güç istencinin dolayısıyla yaşamın mantığıdır. Sevgi anlayışı daha ileriye sıçrayarak bu durumdan nasıl kurtarılacaktır? İşte burada Comte-Sponville, Spinoza’dan ayrılıp Agape olarak isimlendirdiği sevgiyi anlatırken Simone Weil’in düşünsel dünyasına girer. Agape “ilahi sevgi”dir, gücünü azamide uygulamayı reddeden, dolayısıyla geri çekilen bir sevgidir ve ne eros ne de philia değildir.
Duyguların dıştan belirlenmesi bağlamında bile olsa kapitalizme ve yapı-duygu ilişkisini hiç dikkate almayan Comte-Sponville bireye seslenir ve “gücün olsa da, sonuna kadar kullanma, sınırla” der. Böylece kötülük bireylerden kaynaklanan ve düzenden kaynaklanan yapısal köklere sahip olmayan bir şey haline gelir (Mike Wayne, 2006). Ayrıca; ahlakın sevgi taklidi, nezaket ve tüzenin (yasanın, hukukun) ise ahlak taklidi olduğunu söyledikten sonra, taklit de olsalar, yani sevgiye dayanmasalar da, bunların, suçluluk, barbarlık ve kabalıktan daha iyi olduğunu ekleyerek bir ölçüde gerekliliğini kabul eder. Ancak bu "gereklilik", gücü sınırlamaya, güçlü olanların güçlerini kullanmalarının sınırlanmasına uzanmaz. Geri çekilme payı, sadece bireye yönelen bir erdem çağrısı olarak kalır.
Halil Çelik
KAYNAKÇA
Baker, Ulus, (II), Spinoza’nın Etika’sının Sunuluşu, http://www.korotonomedya.net/kor/index.php?id=21,144,0,0,1,0
Özgen, Mehmet Kasım, 2013, Spinoza’da Aşk Felsefesi, Beytulhikme An International Journal of Philosophy, Cilt 3, Sayı 1, Haziran 2013

Webb, Eugene, Eros and The Psychology of World Views, Anthropoetics 12, no. 1 (Spring / Summer 2006)

Wayne, Mike, Marksizm ve Medya Araştırmaları, Yordam, 2006

[1] Çev. Canan Özatalay, İletişim, Birinci Basım, 2013, İstanbul (Le sexe ni la mort (Trois essais sur l'amour et la sexualité, Albin Michel, 2012)