Salı, Ekim 04, 2016

Bauman, Bourdieu ve Mannheim’da “Entelektüel”



Bauman


Zygmunt Bauman’a göre (2014) entelektüeller, her yerde ve her zaman, bir hizmet için bir araya gelmenin ve kendi kendini görevlendirmenin birleşik etkisiyle oluşurlar. Bauman’ın kullandığı biçimiyle modernite ve postmodernite kavramları, “entelektüel rol”ün yerine getirildiği birbirinden tamamıyla farklı iki bağlamı ve bunlara yanıt olarak gelişen iki ayrı entelektüel stratejiyi göstermektedir. Entelektüel çalışmaya ilişkin tipik modern stratejiyi en iyi sergileyen şeylerden birisi “yasa koyucu” (legislator) eğretilemesidir. Bu rol, görüş ayrılıklarını hükme bağlayan amirane ifadeler kullanmayı ve bir kez seçildiklerinde doğru ve bağlayıcı hale gelen görüşleri belirlemeyi içerir. Entelektüel çalışmaya ilişkin tipik postmodern stratejiyi en iyi sergileyen şeylerden biriyse “yorumcu” (interpreter) rolü eğretilemesidir. Bu rol, bir topluluğa özgü gelenek içinde geliştirilmiş ifadeleri, bir başka geleneğe dayanan bilgi sistemince anlaşılabilecek şekle tercüme etmeyi içerir (s.7-12).


Bauman’ın entelektüelleri kendi kendilerini görevlendirseler de, ancak göreli olarak özerk kabul edilebilirler. Onlar aynı zamanda bu rollere, entelektüel stratejilere çağırılmışlardır. Yasa koyucu rolünün yorumlayıcı rolüne dönüşmesinde, devletin, iktidarını yeniden üretecek ve pekiştirecek daha iyi, daha etkili yollar bulması etkili olmuştur. Artık yargıçlık, görüş oluşturma, değerleri doğrulama rolünü üstlenen piyasa mekanizmasıdır ve tüketici kültürü bağlamında yasa koyucu olarak entelektüele yer kalmamıştır. Piyasada, tek bir iktidar merkezi olmadığı gibi, böyle bir merkezi yaratmaya yönelik bir istek de yoktur. Entelektüellerin (başka herkes gibi) piyasa güçleri üzerinde bir denetimi yoktur ve gerçekçi olarak böyle bir denetimi elde etmeyi bekleyemezler (Bauman, 2015, s.147-150).



Bourdieu

Loïc J.D.Wacquant (1989), Pierre Bourdieu’nün Homo Académicas çalışmasının, entelektüeller değil entelektüel alan üzerine olduğunu söyler. Sosyal bilimlerin konusunun/nesnesinin bireyler olmadığını hatırlatan Alan kavramı Bourdieu sosyolojisinin merkezinde yer alır ve özerklik, alanların yapılarını anlamak için anahtar kavramdır (Maton, 2005, Wacquant, 1989). Bir alan, yapılanmış bir toplumsal uzam, içinde etki gösteren düzenli, sürekli eşitsizlik ilişkilerinin, ezen ve ezilenlerin olduğu bir kuvvetler alanıdır. Ama bir yandan da bu kuvvetler alanını dönüştürmek ya da korumak için verilen mücadelelerin alanıdır (Bourdieu, 1998). Bu, özgür bir mücadele değil, alanda işgal edilen pozisyonla tutarlı bir şekilde yapılan mücadeledir. Entelektüeller kendilerini kurtarıcı, devrimci olarak görmeyi severler ama entelektüel alana hâkim toplumsal güçler ve onların pratiklerini görmedikleri için genellikle egemen güçlerin devamına katkıda bulunurlar. Entelektüel üretimler, geniş anlamıyla üreticinin toplumsal pozisyonuyla değil, entelektüel alanın objektif yapısında işgal edilen konumla bağlantılıdıır. Entelektüel alan bir aracılık, dolayım (mediation) temin eder: Dışsal faktörler ve güçler, alandakilere yalnızca alanın özgün yapısı /üzerinden etki eder (Wacquant, 1989).


Bourdieu’nün alan kavramıyla ilişkili olan habitus kavramı da bize, ilk tecrübelerin ikincileri, onların da üçüncüleri yönlendirdiğini hatırlatır. Yaşadığımız şeyi daha önce yaşadıklarımızın zihnimize yerleştirdiği yapılar vasıtasıyla algılarız (Bourdieu, 2015, s.107). İnsanlar eylemlerini habitusun sınıflandırma şemalarına göre yönlendirirler (Gelderblom (2014). Habitus, toplumsal faillerin ne dışsal nedenlerle belirlenen parçacıklar ne de yalnızca içsel nedenlerin yönlendirdiği küçük monadlar olmadığına dikkat çeker. Toplumsal failler tarihin, spesifik bir alt-alan içindeki bir yolun birikmiş deneyimi ve bütün toplumsal alanın tarihinin bir ürünüdür. Bir başka deyişle toplumsal failler aktif olarak, bu toplumsal ve tarihsel olarak inşa edilen algılama ve değer verme kategorileri temelinde, kendilerini belirleyen durumları belirlerler (Wacquant, 1989).


Entelektüel  alanın özerkliği, birebir entelektüellerin özerkliği anlamına gelmez. Zira özerk bir düşün alanında diğerlerinden daha özerk entelektüeller ile diğerlerinden daha bağımlı olanlar her zaman mevcut olacaktır. Oysa entelektüel alanın özerkliği çok uzun zamana yayılmış ve büyük zorluklarla gerçekleşmiş tarihsel bir kazanımdır. Entelektüel, entelektüel alanın, örneğin sanat ve edebiyat alanlarının kendi iç mücadeleleri dahilinde, görece özerk bu evrenlere içkin değerlere göre kazandığı özgül bir otoriteye dayanarak, bir külliyat, bir ustalık, bir erdem veya bir ahlak temelinde politika alanına müdahale eden kişidir (Bourdieu, 2015).


Bourdieu için entelektüel iki boyutlu bir varoluştur. Entelektüel adını hak eden bir kültür üreticisi iki şartı yerine getirmelidir: Bir taraftan, özerk bir entelektüel dünyaya (bir alana) ait olmalı, yani dinsel, politik ve ekonomik güçlerden (ve benzerleri) bağımsız olmalı, ve o dünyanın kurallarına saygı göstermelidir. Diğer yandan, entelektüel alanda elde ettiği yetkinlik ve otoriteyi, hemen her durumda entelektüel alanın dışında gerçekleşen politik bir eyleme taşımalı/yatırmalıdır (Bourdieu, 2015, s.656). Entelektüelin iki boyutlu çelişkili doğası, entelektüellerin politik etkinliğini pekiştirmeyi tasarlayan bütün politik eylemin kaçınılmaz olarak iki mesaj verdiği anlamına gelir: Bir yandan, içinde bulunulan zamana ait güç odaklarından özerk olmayı muhafaza etme, öte yandan, fildişi kuleden çıkıp politikaya katılımı sağlayacak mekanizma ve kurumları geliştirme. Bunun için entelektüelin birinci hedefi, kendi özerkliklerini korumak için gereken araçları ve kendi spesifik çıkarlarını kolektif olarak savunmaya çalışmak olmalıdır. Kültürel üreticiler kendilerini farklı kültürel üretim alanlarının özerkliğinin ekonomik ve toplumsal koşullarını savunmaya adamalıdır, ki onlar, bizim bilim, sanat, felsefe, hukuk vb. dediğimiz şeylerin maddi ve entelektüel araçlarının üretildiği ve yeniden üretildiği imtiyazlı toplumsal evrenlerdir. Özerklik için mücadele, herşeyden önce, alanın içindeki, dışsal ekonomik, politik veya dinsel güçlere bağımlılık gösteren kurum ve faillere karşı bir mücadeledir (Bourdieu, 1991).


Bourdieu özerkliğin genel olarak iki tür eylemin tehdidi altında bulunduğunu savunmaktadır: Siyaset alanı kaynaklı eylemler ve “medyatik entelektüellerin” boy gösterdiği medya kaynaklı eylemler. Bir başka yazısında bu tehditleri devlet, şirketler, basın-yayın ve ölçütler olarak ayrıntılandırır. Devlet ya aşırı ilgi göstererek ya da düşmanlıkla veya sansürle tehdit eder. Entelektüeller, devletten bağımsızlaşmak için devleti nasıl kullanacaklarını öğrenmelidir. Şirketler-para, artan biçimde bilim-sanat dünyasıyla iç içe geçmekte, bilimsel araştırmalara ekonomik girişimler sponsor olmaktadır. Basın-yayın, büyük kültürel bürokrasiler (gazete, TV, radyo), kendi normlarını entelektüel başarının/eserin evrensel ölçütleri olarak kabul ettirmeye zorlamaktadır. En tehlikelisi, entelektüeller, kendilerini ve ürünlerini kendi ölçütlerine göre değerlendirme gücünü giderek yitirmektedir (Bourdieu vd., 1991).


Bourdieu Televizyon Üzerine’de, büyük itibar kazanan ve aynı zamanda akademik alanın kendini düzenlemesini tehdit eden medya entelektüellerini inceler. O, medya rutinlerinin belli akademiklerin uzman olarak görüşleri vasıtasıyla kamusal kanaati/görüşü biçimlendirdiği ve aynı medyanın başta genç akademikler olmak üzere kamusal sözü olan diğer akademikleri yok saydığına inanır (Gao, 2012). Bourdieu’ye göre (1998) medya entelektüelleri çağrılabilir insanlardır, güçlük yaratmayacakları, olay çıkarmayacakları bilinir. Üstelik bolca ve hiç güçlük çekmeden konuşurlar. Bourdieu, eserleri, otoriteleri, ustalıkları, ahlâkları ve erdemlerini çok zayıf olarak gördüğü bu entelektüellerin sıkıntısının, entelektüel hayatın havasını bilmekle birlikte lafzını bilmemeleri olduğunu iddia eder (Bourdieu, 2015). Medya alanında boy gösteren entelektüeller, güncel tartışma konuları hakkında yargılayıcı, hatta bazen küçümseyici yorumlar yaparlar; genel düşünceler önerirler. Ancak gerçeklerle ilişkileri özensiz, öngörüleriyse acelecidir (Posner, 2001).


Medya alanı, entelektüel alanı da kendi kriterleriyle (medyadaki görünürlük, dağıtım ve tüm bunların arkasında duran para, başarı, izlenme oranı vb.) baskı altına almakta, genç araştırmacıların kafasındaki entelektüel uğraş temsilini etkileyebilmektedir. Gittikçe daha çok sayıda insan bir sonraki sonbaharda televizyona çıkmak için çalışmakta, yaratmaktadır. Bu durum, entelektüellere ait, mücadelelerle elde edilmiş, son derece zorunlu bir özgül otoriteyi ve söz alarak siyasi hayata müdahale etme hakkı olan gerçek/tanıma uygun entelektüellerin var olması ihtimalini de tehdit etmektedir (Bourdieu, 2015, s.267-269). Bütün bunların sonucunda entelektüel alan medya olayları sahnesi haline gelmekte, teknokratlar yükselirken entelektüeller dışlanmaktadır.



Mannheim

Karl Mannheim, tarihin dinamikleri içinde entelijansiyanın bir tipolojisini yapmanın peşindedir. Esas olarak materyalist indirgemecilikten kaçınmaya çalışmakta, ama bunu yaparken görelilik tuzağına da düşmek istememektedir. Entelektüel figürü, materyalist indirgemecilikten uzaklaşma ve farklı düşünce okulları arasında bir sentez yapma çabasını simgeler (Aboim, 2013). Mannheim’ın göreliliğe savrulmamak için başvurduğu iki kavram ilişkisellik/ilişkicilik (relationism) ve tikelleştirmedir (particularization) (Mendel, 2006). İlişkisellik, Mannheim’ın entelektüeli belli bir sınıfa varoluşsal olarak bağlı (existentially bound)  değil bağlantılı (connected) gören bakış açısıyla tutarlı bir kavramdır. Bununla, bakış açısı/perpektif ve toplumsal konum arasındaki bağlantının mekanik bir etki-tepki mantığıyla anlaşılamayacağı vurgulanmakta ve dinamik bir özne inşa edilmektedir. Birey, toplumdan ayrı değil ancak topluma çoklu olarak katılmaktadır (Ellis ve Fopp, 2007). Bu onlara, toplumu kendi bütünlüğü içinde görebilme ve geçerli/yaygın ideolojilerin gerekli sentezini yapabilme bakımından istisnai bir pozisyon sağlar. Böylece Mannheim için bütünlük sadece mevcut değil, aynı zamanda küçük bir grup tarafından da olsa erişilebilirdir. Her türlü toplumsal etkiden bağımsız olmak değil, aksine, heterojenliği sayesinde farklı etkilere başka tabakalarda bulunmayan belirli bir açık olmayı ifade eden serbest (free-floating) entelijansiya, toplumsal bütünlüğün genel bir bakışını yansıtmayan kısmi politik perspektifleri bir araya getiren sentezin taşıyıcısıdır (Mendel, 2006; Ellis ve Fopp, 2007; Mannheim, 2003).


Mannheim (2003) için sınıfsal konum, bireyin işgal ettiği birkaç konumdan ve birkaç eylem motivasyonundan yalnızca birisidir. Bu entelektüeller için özellikle doğrudur çünkü onlar sınıflararası (inter-class) iletişimle daha çok ilişkilidir. Entelektüelin politik tercihleri, sadece kendi sınıfsal konumuna değil, kendi sınıfının dışında olan diğerlerini anlayabilmesine de bağlıdır (s.108-109). Birey toplumsal ilişkilerinin dışında anlaşılamaz ancak, Mannheim, sınıf, ırk, kilise veya ulus gibi gruplaşmalardan birine öncelik ve imtiyaz tanınmasını da reddeder. Birey, aynı anda, birbiriyle çatışma içinde olabilen farklı grupların içindedir ve bu çoklu-katılımı yoluyla anlaşılabilir. Tekil varlığı sosyolojiyle ilişkilendiren, onun toplumdan ayrı olması değil, çoklu dâhil olma/ilişkilenmeleridir. Çoklu bağlılıklar ve birbiriyle çelişen motivasyonlar, özellikle entelijansiyanın durumu için daha da geçerlidir (s.110). David Kettler’a göre (2008), Mannheim’ın modern entelektüelleri analizinin merkezî özelliği, onların çokyönlülüğünü kabul etmesidir (aktaran Aboim, 2013).


Entelektüel tabakanın davranışı, onun tek başına toplumsal konumu, sınıf çıkarları veya çevreleri dikkate alınarak anlaşılamaz. Bireysel düzlemde katılınan toplumsal hareketler veya entelektüel akımları düşünmek de yeterli olmaz. Bu tabakanın anlaşılması, keskin bir sınıf analizinin aksine, entelektüellerin durumunu ilgilendiren faktörlerin gösterdiği büyük karmaşıklığı düşünmeyi gerektirir. Mannheim için bunların içinde en önemlileri şunlardır: Bireyin toplumsal geçmişi, kariyer çizgisinin hangi evresinde olduğu, diğer kuşaklarla bağlantılı olarak kendi kuşağının konumu, toplumsal koşulları ve çevresi, içinde yer aldığı kümenin tipi (Mannheim, 2003).



Sonuç

Bauman (2014) için bugün entelektüellere, başkalarının yararına oynayabilecekleri yeni bir rol, yorumcu rolü önerilmektedir. Bu rol ile entelektüeller, cemaatler (gelenekler, yaşam biçimleri) arasında yorumcu işlevini görmeye çağrılmaktadır (s.176-177).

Bourdieu’nün, Sartre ve Lévi-Strauss’dan hem etkilenen hem de bunlarla tartışma halinde oluşan teorik güzergâhı Michel Foucault’nun izlediği yolla başlangıçta büyük bir benzerlik gösterir. Michel Foucault, bilginin daha önce hiç olmadıığı kadar uzmanlaştığı ve kendi kendisiyle bu denli iletişime geçtiği bir dönemde entelektüelin rolünün de bu anlamda biçim değiştirmekte, bütüncül olmaktan özgül (spesific) olmaya doğru ilerlediğini düşünür ve bu özgüllüğü sınıfsal konum açısından, çalışma koşulları açısından, hakikat siyaseti açısından tanımlar (Gülsoy, 2014). Ona göre hakikat, güç/iktidar ilişkileri yoluyla üretilir ve evrensel entelektüeller şimdiki hakikat rejiminin, diğer bir ifadeyle güç/iktidar ilişkilerinin mevcut düzeneğinin failleridir. Hakikat rejiminin failleri olarak entelektüellerin, zaman dışı ve evrensel hakikati temin ediyorlar gibi konuşmaları sorunludur (Hendricks, 2000). Entelektüelin rolü kime ne yapacağını söylemek değildir; kendi yaptığı üzerine düşünmektir (Gülsoy, 2014).


Bourdieu’ye göre yapılması gereken, eski tip, genel (Sartre’ınki gibi) entelektüel yerine Foucault’nun spesifik entelektüellerinin yetenek ve niteliklerini birleştiren, büyük bir kolektif entelektüele ses verecek bir örgütlenmeye gidilmesidir. Çevresi her yer, merkezi hiçbir yer olan bir iletişim ağı modeli bu bakımdan yararlı olabilir. Amaç sadece entelektüel özerkliği savunmak ve kültürel enternasyonalizmi (kültürel emperyalizmi değil) gerçekleştirmeye çalışmak olmalıdır. Bunun önündeki ilk engeli Bourdieu, Gramsci’nin organik entelektüel miti olarak görür ve bundan kurtulmak gerektiğini ifade eder. Çünkü Gramsci’nin yaklaşımı, entelektüelleri proleteryanın yol arkadaşları veya daha çok kendini proleteryanın sözcüsü olarak atama rolüne indirgemekte ve kendi alanlarını savunmak, evrensel gayeler gütmek için gerekli araçlar yaratmaktan alıkoymaktadır (Bourdieu vd., 1991). Entelektüeller kendi yayın araçlarının mülkiyetine sahip olmak için, kolektif bir şekilde mücadele etmeyi bilmeleri gerekmektedir (Bourdieu, 1998).


Gramsci’nin organik entelektüel yaklaşımını reddeden, hatta kurtulunması gereken bir mit olarak değerlendiren Bourdieu, işçi sınıfının tecrübesine güvenme bakımından da Gramsci’yle karşıt pozisyonlarda yer alır (Burawoy, 2008 ve 2012, Gelderblom, 2014). İşçi sınıfı  bilinç yükseltme işi için zayıf bir adaydır ve Bourdieu, entelektüeller ve işçiler arasındaki habitus farkının, aralarındaki ilişkiyi zehirleyecek sistematik yanlış anlamalara yol açacağına inanır. Bu açıdan, Michael Buroway gibi, von Holdt da habitus kavramını eleştirir (Gelderblom, 2014, s.123).  Habitus farkının yanısıra Bourdieu, işçilerin bilgili/bilgi sahibi (knowledgeable) olabileceğini ancak eleştirel (critical) olamayacaklarını düşünmektedir İşçiler, entelektüellerden hatta sosyologlardan daha fazla bilebilirler, fakat bir anlamda, aslında, bilmezler, zira kavrama/kavramlaştırma ve bildikleri üzerine konuşma enstrümanlarından yoksundurlar. Entelektüel de, işçinin tecrübesini anlamak bakımından güçlük içindedir. Bu anlama çabası, ancak, kendi (entelektüelin) bakış açısından, yeni bir tecrübe ortaya çıkarabilir (Myles, 2004).


Mannheim (2003), günümüzdeki çağdaş entelijansiyanın büyük çoğunluğunun açık ve gevşek bir yığın oluşturmasına rağmen, zaman zaman şu veya bu sınıfla sembiyotik ilişkiye girdiğini, ve sıklıkla kendi özel gruplaşmasını oluşturduğunu bir gözlem olarak aktarır. Örneğin sağlam ve yerleşik partiler kendi entelijansiyasını yaratırlar. Ama bugün, geçmişte olduğu gibi, partilerin çekirdek örgütlerine girmeyen önemli sayıda politik yazar ve profesyonel figürler de bulunmaktadır. Bağımsız (detached) entelektüel böyle bir kategoriyi oluşturur. Bu entelektüellerin de politik tercihleri olabilir ama herhangi bir parti veya dini gruba bağlı/kendilerini adamış değillerdir. Bu bağımsızlık mutlak da değildir. Belli bir derecedeki kararsızlık/yalpalama yalnızca bu tabakanın bir özelliği olduğundan, politik tercih ve toplumsal bağlarını/üyeliklerini öngörmek kolay değildir. Ayrıca belli bir bağımlılık, örneğin yazarın işverenine bağımlılığı, onun, işverenin ofisi, kendi topluluğu veya ülkesinin dışındaki toplumsal, politik veya dinî akımlardan etkilenmesini engellemez.

H.Ç.

Kaynakça

Aboim, Sofia, From Political to Social Generations: A Critical Reappraisal of Mannheim’s Classical Approach, European Journal of Social Theory, 2014, 17: 165-183

Bauman, Zygmunt, Yasa Koyucular ile Yorumcular: Modernite, Postmodernite ve Entelektüeller Üzerine, Çev.Kemal Atakay (Legislators and Interpreters: On Modernity, Post-modernity and Intellectuals, Polity Press/Basil Blackwell, 1987), Metis, Dördüncü Basım, 2014, İstanbul

Bourdieu, Pierre, The Force of Law : Toward a Sociology of the Juridical Field, Hastings Law Journal, 38 (5), 1987, p. 814-853  Fransızca orijinali: La force du droit. Éléments pour une sociologie du champ juridique, Actes de la recherche en sciences sociales, 64, 1986

Bourdieu, Pierre, Sapiro, Gisele ve MacHale, Brian, Universal Corporatism: The Role of Intellectuals in the Modern World (Fourth Lecture.), National Literatures/Social Spaces, 1991, 12: 4, 655-669

 

Bourdieu, Pierre, On Television, Çev. Priscilla Parkhust Ferguson (Sur la television),  New Press, 1998, New York

 

Bourdieu, Pierre, Pour un savoir engagé, (İngilizce metinden çev.Emrah Göker), 2001, http://istifhanem.com/category/06-ceviriler-translations/, İngilizce metin:

http://umintermediai501.blogspot.com.tr/2008/09/for-engaged-knowledge-pour-un-savoir.html

 

Bourdieu, Pierre, Devlet Üzerine: College de France Dersleri (1989-1992), Çev. Aslı Sümer (Sur L’Etat: Cours au College de France: 1989-1992, 2012), İletişim, Birinci Basım, 2015, İstanbul


Cooper, Christine ve Coulson, Andrea B., Accounting Activism and Bourdieu’s ‘Collective Intellectual’ – Reflections on the ICL Case, Critical Perspectives on Accounting , 2014, 25(3): 237–254


Fopp, Rodney John ve Ellis, Robert George, Karl Mannheim and The Political Intelligentsia: An Alternative Reading, Konferans metni, Australian Sociological Association Conference Auckland, Yeni Zelanda, 2007

Foucault, Michel ve Deleuze, Gilles, The Intellectuals and Power: A Discussion Between Michel Foucault and Gilles Deleuze, Telos Press Publishing, Vol.16, 1973:103-109

Foucault, Michel, Entelektüelin Siyasi İşlevi, Çev.Işık Ergüden, Osman Akınhay, Ferda Keskin, Ayrıntı, 2. Basım, 2005

Gao, Jason, A Bourdieusian Study Of The Use Of Media By Chinese Public Intellectuals, Journal for Communication and Culture, 2012, 2: 176-192

 

Garafola, Lynn, The Last Intellectuals, New Left Review, 1998, 1/69

 

Gelderblom, Derik, Conversations with Bourdieu. The Johannesburg Moment, South African Review of Sociology, (2014, 45:3, 122-126


Gülsoy N.Ö., Sartre’a Karşı? Foucault ve Bourdieu’da Düşünme ve Entelektüelin Siyasal Sorumluluğu. Mülkiye Dergisi, 38(2), 2004, 93-112

Hendricks, Christina, Foucault's Prophecy : The Intellectual as Exile, Presented at a Meeting of The International Association for Philosophy and Literature, 2000, Stony Brook, New York, ABD

Kettler, David, "The Secrets of Mannheim' Success," Eberhard Demm, (Hrsg.Soziologie, Politik und Kultur. Von Alfred Weber zur Frankfurter Schule. Frankfurt: Peter Lang, 2003. Pp. 141-153. Translated, Revised, and Expanded: "Das Geheimnis des bemerkenswerten Aufstiegs Karl Mannheims," Pp. 149-167) içinde Balint Balla/Vera Spahrschuh/Anton Sterbling, eds. Karl Mannheim.  Leben, Werk, Wirkung und Bedeutung fuer Osteuropaforschung.  Hamburg: Kraemer 2007.

Koğacıoğlu, Dicle, Law in Context: Citizenship and Reproduction of Inequality in An Istanbul Courthouse, PhD diss., Stony Brook University, 2003

Koğacıoğlu, Dicle, Hukukçu Otobiyografileri ile 12 Eylül Yasallığının Dinamiklerini Düşünmek, European Journal of Turkish Studies, Vol. 15, 2012

Mannheim, Karl, Essays on the Sociology of Culture, Toplu Eserler Yedinci Cilt, Routledge, 2013, New York

Mannheim, Karl,  Ideology and Utopia: An Introduction to the Sociology of Knowledge, Çev. Louis Wirth ve Edward Shils, Harvest Book, 1985, New York

Maton, K. A., A Question of Autonomy: Bourdieu's Field Approach and Policy in Higher Education, Journal of Education Policy, 2005, 20 (6), 687-704

Mautner, Menachem, Three Approaches to Law and Culture, Cornell Law Review, 2011, Vol.96, s.839-868

Mendel, Iris, Mannheim’s Free-floating Intelligentsia: The Role of Closeness and Distance in the Analysis of Society, Studies in Social and Political Thought, 2006: 12, 30-52.


Myles, John F., From Doxa to Experience: Issues in Bourdieu Adoption of Husserlian Phenomenology, Theory, Culture and Society, 2004, 21:2, s.91-107


Özman, Aylin, Law, Ideology and Modernization in Turkey: Kemalist Legal Reforms in Perspective, Social Legal Studies, Mart 2010, Vol. 19, No. 1, 67-84

Park, David, Public Intellectuals and the Media: Integrating Media Theory into a Stalled Debate, International Journal of Media and Cultural Politics, 2006, 2: 115–29

Wacquant, Loïc J.D., For a Socio-Analysis of Intellectuals: On "Homo Academicus", Berkeley Journal of Sociology, 1989, 34, 1-29